Emre Oğuz
Avrupa’da yaşayan Türkiye kökenli insanlar geçmişte hiç olmadığı kadar siyasallaşmış durumda. AKP onları kendisine çektikçe yaşadıkları ülkelerden uzaklaştırıyor. Oysa hayatlarını etkileyen kanunlar Ankara’da değil; Brüksel’de, Berlin’de, Paris’te, Viyana’da ya da başka bir Avrupa başkentinde yapılıyor.
Geçtiğimiz günlerde Sabahattin Zaim Üniversitesi’nin mezuniyet törenine katılan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ermeni soykırımı tasarına ‘evet’ oyu veren Almanya’nın Türkiye kökenli milletvekilleri için, “Orada çıkıyor bir ukala bir şey hazırlıyor. Alman Parlamentosu’na sunuyor. Neymiş, birileri de diyor ki güya Türk… Ne Türk’ü be… Bunların kanının laboratuvar testinden geçmesi lazım.” dedi.
Akabinde devletin değişik makamlarında bulunan bir kalabalık, elleri çatlarcasına Cumhurbaşkanı’nın bu cümlelerini alkışladı. Kameralar kayıttaydı; herhangi birinin yüzünde bir memnuniyetsizlik ifadesi okunmadı. Tam tersine pek yerinde bulmuşlardı bu sözleri. Oysa geçmişte benzer sözler insanlık tarihinin gördüğü en büyük canilerden biri olan Hitler tarafından da kullanmıştı. Hatta o, bu düşünceleri icraata dökmüş; safkan bir ‘ari ırk’ oluşturabilmek için laboratuvarlar kurdurmuştu. Polonya’dan binlerce çocuk ‘Lebensborn’ adı verilen bu laboratuvarlara yerleştirildi. Burada sayısız testlerden geçirildiler. Kronik bir rahatsızlığı olanlar ya da özürlüler derhal katledildi. Rengi safkan ari ırka yakışacak seviyede beyaz olmayanlar bir süre hemşireler eşliğinde ultraviyole ışınlara maruz bırakıldı. Teni, arzu edilen seviyede beyazlaşanlar yaşayabildi. Diğerleri gaz odalarına gönderildi. Öte yandan safkan ırk için damızlık anneler ve babalar seçilmişti. Onlar da benzer laboratuvarlarda testlerden geçirildikten sonra çiftleştirildi. Her şey Hitler, birilerinin kanının bozuk olduğunu düşündüğü ya da onları yeterince Alman görmediği içindi. Bu amaç uğruna 400 binden fazla insan kısırlaştırıldığı, aralarında çocukların da olduğu 200 binden fazla insanın hayatını kaybettiği tahmin ediliyor. Üstelik her şey mahkeme kararıyla yapılmıştı.
Türkiye’nin değil, Avrupalı Türklerin temsilcileri
Avrupa’da yaşayan Türkiye kökenli insanlar, son dönemde artan bir şekilde Türkiye siyasetine alet ediliyor. Yurtdışında yaşayan seçmenlere yaşadıkları ülkelerde oy kullanma hakkının verilmesinin akabinde başlayan bu trend şimdilerde gayet tehlikeli bir sürece doğru evriliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözleri akabinde Almanya Parlamentosu’nda siyaset yapan Türkiye kökenli politikacıların fotoğrafları sosyal medyada katli vacip vatan hainleriymiş gibi paylaşılıyor. Cem Özdemir’in son birkaç gün içerisinde çok sayıda ölüm tehdidi aldığı söyleniyor. Bu insanlar Türkiye’de olduğu gibi koruma ordusuyla gezmiyorlar. Sokakta, çarşıda-pazarda kendi işlerini kendi görüyor, halk ile iç içe yaşıyorlar. Öte yandan şunu unutmamakta fayda var. Bu insanlar Türkiye’nin değil, Avrupa’da yaşayan Türkiye kökenli insanların temsilcileri. Türkiye’nin çıkarlarını korumak gibi bir vazifeleri yok. Öyle olsa bulundukları makamda bir gün bile duramazlar.
Hastalıklı bir aşk ilişkisi
Avrupa’da yaşayan Türkiye kökenli insanların anavatan ile hastalıklı bir aşk ilişkisi var. Gurbetçi ya da Almancı diye küçük görülmelerine, yolunacak kaz gözüyle bakılmalarına ve dolandırılmalarına rağmen anavatanın onlar nezdindeki yeri çok büyük. Hâlâ hatırı sayılır bir bölümü, yıllarca kazandıklarının çok büyük bir bölümünü Türkiye’ye yatırırlar, Türk gazeteleri okur, evlerinde sadece Türk kanalları izlerler, yaşadığı ülkenin içişleri bakanının, dışişleri bakanının hatta başbakanının adını bile bilmezler. Ancak aralarında Türkiye’deki kabine değişiklikleri, hangi bakanın hangi göreve getirilip hangi görevden alındığı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son konuşmasında neler söylediği gibi aslında kendisini hiç de alakadar etmeyen konuları bilenlerin sayısı da çoktur. AKP, hâlihazırda bu hastalıklı aşk ilişkisini en iyi kullanan siyasi parti durumunda. Yurtdışında oy kullanmayı düzenleyen kanunun çıkarılmasıyla paralel bir şekilde kurdurdukları Avrupa Türk Demokratlar Birliği (UETD) ile seçim dönemleri başta olmak üzere sık sık parti propagandası yapıyor, Avrupa’daki Türkiye kökenli seçmenleri AKP’ye kaydırmaya çalışıyorlar. Son seçimlerde alınan sonuçlar bu konuda başarılı olduklarını gösteriyor. Elbette bunda devlet kaynaklarının hoyratça kullanılmasının payı büyük. Ancak AKP’nin kendi amaçları uğruna Avrupa’da yaşayan Türkiye kökenli insanları siyasallaştırması beraberinde ciddi tehlikeleri getiriyor.
Gurbetçiler AK Parti’ye yaklaştıkça yaşadığı ülkeden uzaklaşıyor
İsveç’te Türkiye kökenli bakanlardan Mehmet Kaplan’ın geçtiğimiz ayki istifası çok konuşuldu. Azeriler tarafından Stockholm Meydanı’nda organize edilen bir törende Türk İşçi Federasyonu Başkan Yardımcısı Barbaros Leylani’nin sarf ettiği; ‘Ermenilere ölüm’, ‘Kan istiyoruz, kan’ gibi hiçbir şekilde kabul edilemez sözlerin akabinde başlayan tartışma kısa sürede bambaşka bir boyuta taşınmıştı. İsveç medyası önce Barbaros Leylani ile Mehmet Kaplan’ın geçmiş yıllarda bir iftar sofrasında buluştuğunu gösteren bazı fotoğrafları yayınladı, akabinde ise Mehmet Kaplan’ın Erdoğan ve AKP ile ilişkisini sorgulamaya başladı. AKP’nin İsveç’teki önde gelen isimlerinden biri olan Rafet Candemir (UETD yetkililerinden) ile olan sıkı dostluğu günlerce konuşuldu. Kaplan’ın resmi, gayri resmi bütün Türkiye seyahatleri, burada yaptığı görüşmeler tek tek masaya yatırıldı. İsveç Devlet Televizyonu SR dâhil birçok kanalda günlerce birinci haber olarak bu, konuşuldu. Neticede Kaplan baskılara dayanamadı ve istifa etmek zorunda kaldı. Peki olan sadece Kaplan’a mı oldu? Elbette hayır. Şimdilerde en büyük zararı İsveç’te yaşayan Türkiye kökenli insanlar çekiyor. AKP’ye yakın olanlar, kendilerinin terörist olmadığını, Erdoğan’ı desteklemenin suç olmadığını anlatmaya çalışıyorlar. Karşı olanlar ise İsveç’te yaşayan Türkiye kökenli herkesin AKP’yi desteklemediğini, kendilerinin farklı olduğunu anlatmaya çalışıyor. Ancak medyada uzun süre devam eden bilgi kirliliğinden sonra iki taraf da derdini tam olarak anlatamıyor. Öte yandan yerli yabancı hiçbir politikacı artık Türkiye kökenli insanlar ile aynı fotoğraf karesine girmek bile istemiyor. Stockholm’den 650 kilometre uzaktaki Malmö’de bile Türkiye kökenliler tarafından kurulan dernekler, düzenledikleri etkinlikler öncesinde daha önce hiç olmadığı kadar yoğun bir sorgudan geçiriliyorlar. Uzun lafın kısası AKP, Avrupa’da yaşayan Türkiye kökenli insanları kendisine çektikçe, yaşadıkları ülkelerden uzaklaştırıyor. Bazı gurbetçiler için ise Türkiye acı hatıralarla dolu. Onların başında Türkiye’deki sözüm ona İslami usullerle çalışan holdinglerin dolandırdığı yüz binlerce insan bulunuyor. AKP iktidarı bu insanların mağduriyetini gidermek adına şu ana kadar kayda değer bir adım atmış değil.’
Camiler seçim merkezi olunca…
Son cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Diyanet Vakfı’na bağlı camilerin adeta AKP’nin seçim merkezleri gibi kullanılması sadece diğer partilere gönül veren insanları değil, söz konusu ülkelerdeki devlet erkânının da tepkisine neden oldu. Birçok Avrupa ülkesinde bu konuda sert açıklamalar yapıldı. Avusturya işi biraz daha ileri götürerek Avusturya Türk İslam Birliği’ne (ATİB) bağlı din görevlilerine vize verilmemesi ve çalışmalarına müsaade edilmemesini öngören yeni bir İslam yasası çıkardı. Yakup Aynagöz isimli bir din görevlisi bu yasanın ilk kurbanı oldu. Kendisine çalışma müsaadesi verilmedi, evi basıldı ve polis eşliğinde Avusturya’yı terk etmesi istendi. Bazı başka Avrupa ülkelerinde de benzer kanunların hayata geçirilmesi konuşuluyor. Hollanda’da ise hükümet camilerin yurtdışından yardım almasını büyük oranda engelleyen, alınan yardımları ise detaylı açıklama zorunluluğu getiren bir kanunu hayata geçirdi. Kanun teklifini hazırlayan milletvekili Heerma, Türkiye’nin camiler vasıtasıyla ülkedeki Türkleri kontrol etmeye çalıştığını söyledi.
Toplum arasında etnik çatışma
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP hükümeti yetkilileri tarafından Avrupalı siyasetçilere yönelik kullanılan nefret söylemleri ve hayata geçirilen tartışmalı politikalar Avrupa’da yaşayan Türkiye kökenli insanları da ciddi oranda etkilemiş durumda. Daha önce hiç olmadığı kadar kutuplaşmış bir vaziyette insanlar. İsveç’te Türk ve Kürt kökenli insanlar arasında çatışmalar yaşandı. Önce Kürtler tarafından gerçekleştirilen bir protestoda silahlı saldırı gerçekleştirildi ve 52 yaşındaki bir protestocu yaralandı. Akabinde Stockholm’deki Botkyrka Türk Kültür Derneği’ne bombalı bir saldırı gerçekleştirildi. Saldırıda ölen ya da yaralanan olmadı. Polisin ve Türk-Kürt dernek yetkililerinin sağduyulu yaklaşımı neticesinde olaylar daha da büyümeden durduruldu. Ancak sadece şimdilik. Kutuplaştırma siyaseti devam ettikçe çatışma riski artıyor. Benzer bir tehlike Almanya, Fransa, Hollanda ve Danimarka gibi hem Türk hem de Kürt nüfusunun aktif olduğu diğer AB ülkelerinde de mevcut.
Güzel dersler çıkacak bir yazı..
Güzel dersler çıkacak bir yazı..