HABER ANALİZ | CUMALİ ÖNAL
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu hafta sonu Türkiye’nin, Rusya’dan Suriye’ye uçan askeri ve sivil uçaklara hava sahasını kapattığını açıkladı.
Böylece Rusya, Suriye’deki askeri üslerine gerekli takviyeleri Rus bayraklı uçaklarla yapamayacak.
Ankara, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın mevkidaşı Vladimir Putin’le yaptığı telefon görüşmesinde bu konuyu kendisine ilettiğini ve kabul edildiğini açıkladı.
Türkiye’nin bu kararı adım adım Rusya’dan uzaklaşma hamlesi mi, yoksa NATO ve Batılı müttefiklerini biraz daha oyalama taktiği mi, şimdilik bilinmiyor.
Ancak ABD ve müttefiki Avrupa Birliği ülkelerinin başta Çin ve Hindistan olmak üzere Rusya’nın en büyük ticaret ortaklarını yaptırımlara ikna etmek için diplomatik kuşatmaya aldıkları bir süreçte Türkiye’yi başı boş bırakmaları söz konusu değil.
Batı’nın, Türkiye’nin Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinde tarafsız bir politika izlemesine ve hatta bu süreçten avantaj elde etme çabalarına şu ana kadar seyirci kalmasının en önemli sebebi Ankara’nın Rusya üzerindeki etkisinin çok sınırlı olması. Yani Türkiye, Çin, Hindistan ya da Avrupa Birliği gibi Rusya ile çok büyük bir ticaret hacmine sahip değil. İki ülke arasında geçen yıl gerçekleşen yaklaşık 32 milyar dolarlık ticaretin sadece 5,5 milyar doları ihracat. Ve geriye kalan ithalatın da çok büyük bir kısmı doğalgaz, petrol ve buğday. Türkiye doğalgaz ihtiyacının yüzde 40’ını, petrolün yüzde 25’ini ve buğdayın da yüzde 75’ini Rusya’dan temin ediyor. Yani bu ilişkide Türkiye Rusya’ya bağımlı. Dolayısıyla Türkiye’nin bu şartlarda yaptırım uygulaması tamamen aleyhine olacak.
Ayrıca turizm sektöründe de Rus turistler çok önemli bir ağırlığa sahip. Geçtiğimiz yıl Türkiye’ye gelen Rus turistlerin sayısı 5 milyon civarındaydı. Savaş çıkmasaydı sayı bu yıl çok daha yüksek olacaktı. Ayrıca Rusya, Akkuyu Nükleer Santralini de inşa ediyor.
Batı’nın belki de Rusya’ya yaptırım konusunda Türkiye’ye baskı yapmamasının en önemli sebebi ise mülteciler. Dünyanın en büyük açık cezaevlerinden birine dönüşen Suriye’nin kuzeybatısındaki İdlib’de 4 milyondan fazla insan yaşıyor ve Rusya’nın buraya yönelik muhtemel bir saldırısı, milyonlarca mültecinin Türkiye’ye akmasına yol açacak. Gelecek bu mültecilerin önemli bir kısmı Avrupa yollarını tutacak.
Uluslararası mecralarda çok fazla dillendirilmeyen bir diğer konu ise 15 Temmuz darbe girişimi, Rus Büyükelçi Karlov cinayeti ve Türkiye’nin Irak-Suriye’deki IŞİD bağlantılı faaliyetleriyle ilgili Rusya’nın elinde olduğu tahmin edilen bilgiler.
Ancak şimdilik bu kararın Türk-Rus ilişkilerini olumsuz etkileyecek potansiyelde olmadığı görülüyor. Birincisi, Rusya, NATO müttefiklerinin Moskova’ya yaptırım uygulaması için Türkiye’ye çok ciddi bir baskı uyguladığını, sert tepki vermesi durumunda Ankara’yı tamamen kaybedebileceğini biliyor.
İkincisi ise Rusya zaten en önemli takviye uçuşları İran ve Irak üzerinden yapıyor. Ayrıca Türkiye üzerinden başka ülke bayraklarını taşıyan uçakların uçuş yapması da mümkün. Türkiye’nin, Rusya’dan Suriye’ye uçan başka ülke uçaklarına da hava sahasını kapatıp kapatmadığı net değil.
Rusya’nın Suriye’ye en önemli askeri sevkiyatları denizden yapılıyor ve bunun içini de ağırlıklı olarak Türk boğazları kullanılıyor. Türkiye’nin Rusya’ya karşı ciddi bir ambargosu ancak boğazları Rus askeri ve ticari gemilerine kapatmasıyla mümkün olabilir. Böyle bir karar alması hem uluslararası anlaşmaları ihlal ve hem de Rusya’nın şimşeklerini üzerine çekmesi anlamına gelir.
Kimi uzmanlara göre Türkiye’nin aldığı hava sahasını Rus uçaklarına kapatma kararı, Çin bankalarının Rusya’ya uyguladığı hafif yaptırımları çağrıştırıyor. Bu karar Çin ve Rus liderler tarafından, Çin’in Batı yaptırımlarından kurtulabilmesi için ortak alınmış bir karardı ve iki ülke ilişkilerini etkileyecek ağırlıkta değildi.
Ancak her şeye rağmen savaşın uzaması durumunda Batı’nın Türkiye’yi tercih yapmaya zorlayabileceği belirtiliyor. Böyle bir durumda Erdoğan yönetiminin Batı’nın yanında yer almaktan başka alternatifi yok. Çünkü aksi takdirde tıpkı Rusya gibi çok büyük yaptırımlara maruz kalması anlamına gelir. Bu tür bir yaptırımı ise Türkiye’nin kaldırması mümkün değil.
Erdoğan da bunun farkında olarak Batı’dan birtakım tavizler koparma peşinde koşuyor. Bunun için de öncelikli olarak iyice yaşlanan savaş uçağı filosunun yenilenmesi için ABD’ye baskı uygulamaya çalışıyor. Bu çabanın ilk meyveleri de alınmış gibi. Daha önce F-16 savaş uçaklarının Türkiye’ye satışına karşı çıkan Biden yönetiminin ikna edildiği ifade ediliyor.
Diğer bir taviz ise Türkiye’nin son günlerde aniden Kuzey Irak ve Suriye’nin kuzey doğusuna yönelik başlattığı operasyonlar. ABD’nin icazetli olarak gerçekleştirildiği tahmin edilen bu operasyonların YPG’nin kontrolündeki başka bölgelere de uzaması mümkün. YPG her ne kadar Rusya ile yakın ilişkiler içinde bulunsa da asıl patronun ABD olduğu biliniyor.
Rusya’nın Ukrayna’yı işgali her ne kadar şimdilik Türkiye’ye çok ağır faturalar çıkarmasa da, bekle-gör politikası izleyen Erdoğan’ın savaşın gidişatına göre pozisyon almak istediği görülüyor. Rusya’nın savaştan istediklerini elde edememesinin ağır bedelini ödeyecek olan Putin’e bir darbenin de Erdoğan’dan gelmesi kuvvetle muhtemel. Ancak aynı Erdoğan’ın, savaştan en azından karizmasını çizdirmeden çıkacak bir Putin’i karşısına almak isteyemeyeceği de aşikar.
Türkiye’nin hava sahasını Rus askeri ve sivil uçaklarına kapatması şimdilik Batı’nın gazını almaya yeterli. Bunun işaretleri de Batı medyasında yazılan makalelerde mevcut. Fakat savaşın üçüncü ayına girmesi, Putin’in istediği başarıyı elde edememesi, nükleer veya kimyasal silah kullanılma ihtimali, perde gerisinde ABD-Çin rekabetinin şiddetlenmesi, Avrupa Birliği’nin savaştan çok ciddi ekonomik kayıplar yaşama ihtimali gibi sebepler savaşın seyrini her an değiştirebilir. Böyle bir durumda oluşacak şokların en fazla hissedildiği ülkelerden biri şüphesiz Türkiye olacak.