Türkiye-İsrail krizi tırmanıyor; bu kez şaka yok!

CUMALİ ÖNAL | ANALİZ

İsrail’in gündeminde artık Türkiye ile olası bir savaş senaryosu yer alıyor. Bu kez durum oldukça ciddi ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun geçmişte medya üzerinden karşılıklı sert söylemlerle iç kamuoylarının dikkatini başka yöne çekme girişimlerinden farklı bir tablo söz konusu.

Salı günü İsrail medyasına yansıyan haberlere göre 15 yıl önce dönemin başbakanı Binyamin Netanyahu’nun talebiyle kurulan Nagel Komitesi’nin bir raporu yayınlandı. İsrail’in askeri ve stratejik açıdan Türkiye ile muhtemel bir savaşa hazırlıklı olması gerektiği vurgulanan raporda, Doğu Akdeniz’deki enerji kaynakları, bölgesel ittifaklar ve Ankara’nın son dönemdeki jeopolitik adımlarıyla İsrail’in güvenlik çıkarlarını tehdit ettiği öne sürüldü.

Bu raporun ardından İsrail Savunma Bakanı Israel Katz, Çarşamba akşamı Türkiye ile ilgili özel bir güvenlik toplantısı düzenledi. The Jerusalem Post gazetesine konuşan iki İsrailli yetkili, Dışişleri Bakanı Gideon Sa’ar, Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi ile dışişleri ve savunma bakanlıklarından üst düzey yetkililerin katıldığı toplantıda İsrail’in, Türkiye’nin bölgedeki artan etkisinden duyduğu endişelerin ele alındığını belirtti.

Gazeteye bilgi veren yetkililere göre Başbakan Netanyahu’nun da önümüzdeki günlerde Türkiye konulu benzer bir toplantı düzenlemesi bekleniyor.

İran tehdidinin yerini Türkiye tehdidinin aldığı şeklinde medyaya yansıyan bu gelişmeler, aslında İsrail’in Beşar Esad rejiminin devrilmesinden gösterildiği gibi hiç de memnun olmadığını ortaya koyuyor. Esad rejimi, tamamen İran’ın kontrolüne girmeden önce İsrail için adeta bir “emniyet sübabı” işlevi görüyordu. Çünkü İsrail için en kötü senaryo, tamamen Sünni ülkelerle kuşatılmaktı ve bu senaryoyu bozan, azınlıklara dayalı Esad rejimiydi.

Ancak İran’ın, Esad rejimini ve bu rejimle bağlantılı Lübnan merkezli Hizbullah örgütünü kendi rejimini ayakta tutmak ve çıkarları çerçevesinde kullanması, İsrail’i istemese de en kötü senaryonun gerçekleşmesine zemin hazırlayan adımlar atmaya mecbur bıraktı.

Eylül ayı sonlarına kadar İsrail’in düzenlediği saldırılar ve istihbarat operasyonlarıyla Hizbullah lideri Hasan Nasrallah ve örgütün neredeyse tüm üst düzey yetkililerinin öldürülmesi, İran’ın Suriye ve Hizbullah ile ilişkilerini düzenleyen pek çok İran Devrim Muhafızları generalinin ortadan kaldırılması Esad rejimi için beklenen sonun habercisi oldu.

Ardından yıllardır Türkiye sınırına yakın İdlib’de sıkışan Suriyeli muhalif gruplar 27 Kasım’da harekete geçerek 8 Şubat’ta Şam’ı ele geçirdi ve Esad’ın Rusya’ya kaçmasıyla Ortadoğu’da bir dönem sona erdi.

Bölgede yaşanan yeni denklemin en karlı iki ülkesi olarak İsrail ve Türkiye ön plana çıktı ve her iki ülke de kendilerini daha güvende hissetmek bahanesiyle Suriye topraklarında operasyonlara başladı.

Ancak Türkiye’nin El Kaide’nin uzantısı olarak görülen HTŞ’ye güçlü bir destek vermesi ve örgütün İsrail’in beklentilerinin aksine uluslararası toplum nezdinde ciddi bir kredi kazanması Tel Aviv’in hesaplarını alt üst etti.

Türkiye’nin istediği tarzda Suriye’nin kuzey doğusunda Kürtlerin yönetimindeki SDG’nin de Şam’daki yeni yönetimle uzlaşıya varması durumunda İsrail çok daha ciddi bir tehditle karşı karşıya kalacağını hesaplıyor.

Bundan sonraki süreçte gözler şüphesiz 20 Ocak’ta ikinci kez ABD’de başkanlık koltuğuna oturacak Donald Trump’ın atacağı adımlarda olacak.

Şüphesiz Suriye’de Türkiye ile İsrail arasında çok ciddi bir çıkar çatışması yaşanıyor. Türkiye güçlü bir HTŞ’nin Kürtlerin kontrolündeki bölgeler de dahil tüm ülkede söz sahibi olmasını ve ülkenin bütünlüğünü korumasını istiyor. İsrail ise gerçek kimliğini gizlediğini düşündüğü HTŞ’nin zayıflamasını, hatta Suriye’nin parçalanmasını arzuluyor.

Uluslararası toplumun desteği olmadan HTŞ ve lideri Muhammed el Şara’nın, alt ve üst yapısı tamamen harap olmuş, ekonomik aktivitelerin sıfıra indiği, güvenlik yapısının yeniden tesis edilmeye çalışıldığı bir ülkeyi sil baştan inşa etmesi ve ülkeye bir istikrar getirmesi oldukça zor görünüyor. Kürtler, Aleviler, Hıristiyanlar ve Dürzülerin hak talepleri de tabloyu daha karmaşık hale getiriyor.

Ortadoğu’daki tüm dengeleri alt üst edebilecek bir konumda olan Suriye’nin Türkiye ve İsrail arasında yaşanabilecek yeni bir vekalet savaşına sahne olması durumunda yükselecek alevden ne Türkiye’nin, ne İsrail’in ve ne de diğer bölge ülkelerinin karlı çıkması söz konusu değil.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin