Türkiye İran olur mu?

HABER-İNCELEME | CUMALİ ÖNAL

Başlık çoğunuza modası geçmiş, bayat, sıkıcı gelebilir. Baştan söyleyeyim yazıyı sonuna kadar okursanız bu düşünceniz değişecektir. Önce herkesin bildiği bazı bilgileri kısaca tekrarlayayım…

Laik-kemalist kesim, dindar olarak tanımladığı toplumun önemli bir kesitini baskı altında tutmak ve sahip olduğu imtiyazları kaybetmemek için yıllarca bu tanımlamayı çok güçlü bir silah olarak kullandı. Özellikle 90’lı yıllarda zirve yapan bu ‘İran mı oluyoruz?’ sözü Necmettin Erbakan liderliğindeki Refah Partisi’nin parlamentoya girmesi ve akabinde iktidar ortağı olması, partinin başta İstanbul olmak üzere bazı şehirlerde belediye başkanlıklarını kazanmasıyla vitrinin değişmez parçası haline geldi. 

AKP’nin iktidara gelmesi ve ilk yıllarda izlediği Batı yanlısı politikalar laik kesimin elindeki bu ekmeği aldı. Ancak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki partinin 17-25 yolsuzluk operasyonlarından sonra daha önce çıkardığını öne sürdüğü ‘Milli Görüş gömleğini’ tekrar giyerek özüne dönmesi, akabinde gerçekleşen 15 Temmuz darbesi ile Türkiye hızlı bir otoriterleşmeye doğru yol aldı. Şu anda Türkiye’de her anlamda bir tek adam rejimi olduğunu söylemek mümkün.

BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Peki bu tek adam rejimi dünyada pek çok farklı rengi bulunan hangi otoriter rejime benziyor?

Cevabını verelim; İran’a…

Önce küçük bir tablo şeklinde Türkiye ile İran arasındaki benzerlikler ve benzememezlikleri ortaya koyalım. 

Benzerlikler

– Nüfus (Her iki ülke de 82 milyon civarında)

– Azınlıklar (Türkiye’de büyük bir Kürt, İran’da da büyük bir Azeri azınlık var)

– Toplum yapısı (Her iki ülkede de güçlü bir laik kesim olmasına rağmen siyasal İslam iktidarda)

– Batı düşmanlığı

– Çin ve Rusya dostluğu

– Köklü tarih ve medeniyet geçmişleri.

Farklılıklar

İran’ın çok büyük petrol ve doğal gaz kaynakları var, Türkiye’nin yok

– İran ciddi bir ambargo altında

– İran’ın direkt etkisinde olan ülkeler var (Irak, Suriye, Lübnan/Hizbullah, Körfez ülkelerindeki Şii nüfuslar, Afganistan ve Pakistan’daki Şiiler vs)

– İran, Şii dünyasının fiili lideri, Erdoğan ise Türkiye’yi Sünni dünyanın lideri yapmaya çalışıyor. 

Tabi ki benzerlikler ve farklılıklar bunlar sınırlı değil, başka da sayılabilir. 

Şimdi Erdoğan’ın İran rejimini nasıl örnek aldığını örnekleriyle anlatmaya çalışalım.

– Ayetullah Humeyni 1979 devrimini gerçekleştirdiğinde, İran’da en solundan en sağa pek çok parti vardı. Devrimle birlikte bu partilerin çoğu ya kapatıldı, ya da rejimin etki alanına girdi. Erdoğan da 15 Temmuz darbesinden sonra partilerin bir kısmını kontrolüne aldı, bir kısmını da (başta CHP olmak üzere) önemli politik konularda yanına çekmeyi başardı.

– Humeyni iktidara geldiğinde hedefinde milli ordu (Arteş) vardı. Orduyu etkisiz ve de darbe yapamayacak hale getirmek için kurduğu Devrim Muhafızlarını paralel bir ordu haline getirdi. Aynı şekilde Erdoğan da 15 Temmuz darbesinden sonra en fazla orduya zarar verdi, Türkiye’nin en başarılı askerlerini ya tutuklattı ya da görevden aldı. 

– Humeyni tüm bürokratik ve demokratik kurumları ortadan kaldırarak, kendine göre bir sistem oluşturdu. Erdoğan da yargıdan istihbarata, para kaynaklarından önemli bürokratik kurumlara hayati tüm unsurları kendi kontrolüne aldı. 

– Humeyni Batı düşmanlığını körükleyince Çin ve Rusya ile ittifaklara gitti. Aynı şekilde Erdoğan da 15 Temmuz’dan sonra Rusya’nın kontrolüne girdi ve Batı karşıtı sert söylemler dile getirmeye başladı. 

– Humeyni eğitimi hızla dindarlaştırma politikası güttü. Benzerini Erdoğan da uyguluyor. 

– Humeyni kendisini en yüksek dini otorite olarak adlandırdı ve son sözü söyleyen kişi konumuna getirdi. Erdoğan da getirdiği başkanlık sistemiyle benzer bir yöntem izliyor. 

– İran, Devrim Muhafızları’na bağlı Kudüs Gücü’yle kontrolündeki ülkelere yön vermeye çalışıyor. Aynı şekilde Erdoğan da paralı askerler ve başlarındaki istihbarat birimleriyle başta Suriye ve Libya olmak üzere bazı ülkelerde faaliyetler gerçekleştiriyor. 

Peki bundan sonraki adım ne olacak?

İran’da rejim her ne kadar geniş kesimler tarafından benimsenmese ve sevilmese de kemikleşmiş bir destek kitlesine sahip. Ülkede sadece son iki yıl içinde çok sayıda rejim karşıtı gösteri düzenlendi ve milyonlarca insan sokaklara döküldü. Fakat rejim emniyet güçleriyle bu gösterileri kontrol altına alamayınca, kendisine destek veren milyonlara karşıt gösteri düzenleterek muhalifleri anında bastırdı. 

Erdoğan’ın da bunun için çalıştığı ve kendisine destek veren kitleleri kendisine karşı oluşabilecek sıkıntılı bir dönemde sokaklara dökmek için hazırlık yaptığı bilinen bir gerçek. 

Zaten bunun provasını 15 Temmuz’da yapmıştı. Bundan dolayı da o kesimi, ekonomi ne kadar kötü olursa olsun desteklemeyi sürdüren Erdoğan, dini motifli konuşmalarıyla da onların biatını tazeliyor. Ortada herhangi bir darbe tehlikesi yokken veya bir savaş hali bulunmazken Erdoğan’ın ‘darbe yapmaya çalışıyorlar, ülkeyi bölmeye çalışıyorlar’ paranoyasına sarılmasını bu çerçevede okumak gerek. 

Ama ilginç bir durum var. 1990’lı yıllarda Türkiye’nin İran olamayacağın haykıran CHP ve sol partilerin günümüzde tüm yaşananları görmelerine rağmen İran’a atıfta bulunmamaları çelişki değil mi? Mesela neden CHP Meclis’te ya da sokaklarda ‘Türkiye İran değildir, İran olmayacak’ nümayişleri düzenlemiyor?

Ya da AKP’nin gizli ortağı Doğu Perinçek, hergün Çin’e güzellemeler yaparken, arada bir İran’ı da övmekten geri durmuyor?

Sonuç olarak Türkiye motomot İran gibi olacak diye bir kaide yok. Ancak İran olma konusunda ciddi bir yol katedildiğini kesinlikle söyleyebiliriz. 

Muhtemel bir toplumsal huzursuzluk durumunda ya da CHP öncülüğünde düzenlenecek gösterilerde Erdoğan’ın partizanlarını sokağa dökmesi kesin. Zaten bunu daha önce müteaddit defalar da dile getirmişti: Onları evlerinde zor tutuyorum.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin