ENSAR NUR | CENEVRE TR724
Eski AİHM yargıçları ve dünyaca tanınan yargıçlar, hukukçular ve raportörlerden oluşan Turkey Tribunal (Türkiye Mahkemesi), AKP rejiminin sistematik ve organize işkence ile ‘insanlığa karşı suçlar’ kategorisine girecek suçları işlediğine karar verdi.
Turkey Tribunal, beş gün süren oturumların sonunda kararlarını açıkladı. Açıklamayı yapan Başkan Prof. Em. Dr. Françoise Barones Tulkens, ”Tribunal’ın görüşü su şekildedir: İşkence ve zorla kaybetme uygulamaları sadece münferit vakalar olarak görülemez. Bunlar yaygın ve sistematik eylemler olarak görülmektedir. Tribunal, işkence ve zorla kaybetme vakalarının uygun organa sunulması halinde ve sanığın durumu dikkate alındığında insanlığa karşı suç olabileceği fikrindedir.” ifadesini kullandı.
Tanıkların dinlenmesiyle de teyit edilen bilgi ve belgeler Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne sunulacak. İşte Başkan Prof. Em. Dr. Françoise Barones Tulkens’in açıkladığı Turkey Tribunal’in kararları:
TÜRKİYE’DE SİSTEMATİK VE ORGANİZE İŞKENCE VAR
-Türkiye’de sistematik ve organize bir şekilde işkence kullanılması söz konusudur. Kürt halkıyla ve Gülen hareketiyle bağlantılı olduğu ya da onu desteklediği düşünülen veya iddia edilen kişiler buna özellikle maruz kalmıştır.
-Mahkeme, Türkiye’nin uluslararası alanda işkenceyi yasaklama anlaşmalarına imza attığını vurgulamaktadır.
-İşkenceye maruz kalan tanıkların ifadeleri de hazırlanan raporlarla uyumludur.
-Tribunal bireysel işkence dosyalarına ilişkin bir görüşte bulunmamakta ancak Türkiye’deki genel durum ile ilgili işkencenin var olduğunu belirtmektedir. Tribunal özellikle işkence tehditlerinin durumdan etkilenen mağdurların eslerini, kızlarını da etkilediğini görmüştür. Bunlar fiziksel işkencenin de ötesine geçmektedir.
-Bu anlamda, Tribunal, uluslararası kurumların da tanıdığı üzere, bir kişinin ruhsal eziyete bırakılmasının da kotu muamele olduğunu ve işkence olduğunu belirtmektedir.
-Ayrıca, Tribunal keyfi tutuklamalar, gözaltına almalar ve işkenceni uzun sure kalıcı olan bir etkisi olduğunu vurgulamaktadır. Bu sadece fiziki ve ruhsal değil, sosyal anlamda da bir etki yapmaktadır. Bazı tanıklar serbest bırakıldıktan sonra aileleri ve içinde bulundukları toplum tarafından reddedilmişlerdir. Bu reddedilme kendileri için dayanılmaz bir duruma gelebilir. Bu yüzden, ülkeden kaçma durumuna gelmişlerdir. Bu noktada Tribunal sunu da tekrarlamaktadır ki, Türkiye devletinin gerekli önlemleri alma konusunda bir yükümlülüğü vardır. Belirtilen hususlar kapsamında, Türkiye hükümetini sorumluluklarını yerine getirmemiştir.
ZORLA KAÇIRMA MUHALİFLERE KARŞI UYGULANIYOR
Zorla kaçırma, Türkiye devletinin siyasi muhalif olarak algılanan kişilere karşı uygulamasıdır. İnsan kaçırma iddiaları gerektiği gibi soruşturulmamaktadır. Türkiye uluslararası anlamda bireylerin korunmasına yönelik ve zorla kaçırılmalara karşı sözleşmelere imza atmıştır. Bu anlamda yükümlülüklerini kabul etmesi gerekir.
Mağdur olan kişiler özgürlüklerinden keyfi olarak mahrum bırakılmaktadırlar ve bu kişiler hakkında hukuki bir prosedür gerçekleştirilmemektedir. Türkiye’deki resmi yetkililer durumdan etkilenen kişilerin durumunu ve akıbetini paylaşmamaktadırlar. Uluslararası yasalar kapsamında zorla kaçırmalar, zorla kaybetmeye de girmektedir. Burada bir düzenlilik ve örüntü vardır. Yurtiçinde ve yurtdışında, failler eylemlerinden dolayı Türkiye’de hukukun ve kolluk kuvvetlerinin bir müdahalesinden endişe etmemektedirler. Özgürlükten mahrum etme ve zorla kaçırma olayları güpegündüz ve kameraların önünde yapılabilmektedir.
Mahkeme, uzun süre boyunca insanların kaybedilmesinin ve keyfi bir şekilde gözaltına alınmasının uluslararası hukuka uygun olmadığını belirtmektedir ve su sonuca varmaktadır:
Yurtiçinde ve yurtdışında gerçeklesen zorla kaybetmeler Mit görevlileri tarafından gerçekleştirilmektedir veya failler devlet ile birlikte çalışmaktadır. Türkiye de bu durumu kamuya açık bir şekilde bu olaylara dahlini kabul etmektedir.
Türkiye uluslararası hukuka göre pozitif yükümlülüklerini yerine getirmemektedir. Ve hükümete muhalif olarak algılanan kişilerin özgürlük hakkinin, kişisel bütünlüğünün ihlal edildiğini belirtmektedir.
SUÇLAR CEZASIZ KALIYOR, YETKİLİLER SUÇLARA İŞLEM YAPMA KONUSUNDA İSTEKSİZ
Cezasızlık kültürü 1980’den bu yana hakimdir. 2016’dan sonra bu cezasızlık kültürü daha önce görülmemiş bir düzeye ulaşmıştır. Bunda, hukuki altyapının yetersizliği, siyasi söylemlerin cezasızlığı pekiştirmesi, siyasi irade eksikliği, devlet görevlilerini sorumlu tutma konusundaki isteksizlik ve savcılarda soruşturma iradesi eksikliği etkilidir. Etkili bir şekilde insan hakları ihlallerin soruşturulmadığını görmekteyiz.
Cezasızlığın en önemli sebeplerinden biri güvenlik görevlilerinin soruşturulmasının ilgili idari birimin izin yetkisine tabi tutulmasıdır, bu da hükümet tarafından kontrol edilmektedir.
Sonuç olarak Türkiye’de, gerçek ve algılanan yargı ayrımı ortaya çıkmaktadır. Bunun sonucunda da insanların adalete güveni kalmamıştır.
Cezasızlık sistematik ve örgütlü bir biçimde işkence ve zorla kaçırma eylemlerini de pekiştirmektedir.
TÜRKİYE’DE SAVUNMA HAKKI CİDDİ ŞEKİLDE SINIRLANDIRILMIŞTIR, TÜM BU SUÇLAR ‘İNSANLIĞA KARŞI İŞLENEN SUÇLAR’DIR
– Tribunal, Türkiye’deki savunma hakkının ciddi olarak sınırlandırıldığı görülmüştür. Bu da Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası anlaşmalarla üzerine düşen sorumluluklarını yerine getirmediğini gözlemlemiştir.
– Darbe girişiminden bu yana işkence ve zorla kaybetme olayları sistematik ve örgütlü bir şekilde gerçekleşmiştir.
– Ağır insan hakları ihlallerinin sonuçlarının uzun vadede mağdurların hayatlarını etkileyecekleri açıktır.
– Türkiye’de 15 Temmuz 2016’dan sonra Türkiye’de yaşanan insan hakları ihlalleri, işkence ve zorla kaybetmeler ve insan kaçırmalar münferit (bireysel) olarak görülemez, Tribünalin görüşü Türkiyede işlenen bu suçöların, yaygın ve sistematik olarak yapıldığı şeklindedir.
– Tribünal sırasında yapılan tanıklıklar ve sunulan raporlar, uluslararası yargı makamlarına ulaştırılırsa, tüm bu suçların ‘İnsanlığa karşı işlenen suçlar’ kategorisinde değerlendirilir ve sanıklar ağır cezalar alabilir.
TRİBUNAL BASINA BASKIYI NET ŞEKİLDE GÖRMÜŞTÜR
Türkiye’de 2010-2013 arası yargının bağımsızlığı için önemli reformlar yapılmıştır. AYM’nin yetkileri genişletilmiştir. HSYK üyelerinin seçimi açısından önemli adımlar atılmıştır. Mevcut hukuki çerçeve yeterli olsa bile, 2013’te yaşanan Gezi olayları ve yolsuzluk operasyonlarından sonra yargıda ciddi değişiklikler yapılmıştır ve yargı bağımsızlığını yitirmiştir. Siyasetin yargı üzerinde kontrolü artmış ve sonrasındaki anayasa değişiklikleri ile bu pekiştirilmiştir.
– Tribunal, Türkiye’deki Basın ve ifade özgürlüğü konusunda devlet eliyle yapılan bir baskıyı net olarak görmüştür.
– Trübunal, Muhalif gazetecilerin baskı altına alındıklarını, hükümet yanlısı yayın yapmadıkları için terör örgütleri ile ilişkiliymiş gibi gösterildiklerini tespit etmiştir.
– Tribunal, Gazeteciler hakkındaki keyfi ve ağır soruşturmalar basın özgürlüğüne ciddi darbe vurduğunu, diğer gazetecilerin ‘otosansür’
– Tribünal, Türkiye Devletinin basın özgürlüğü ile ilgili üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmediği net olarak görmüştür.