Türk tarih tezi eleştirisine katkı (tartışmanın devamı-2)

YORUM | PROF. MEHMET EFE ÇAMAN

Hikayemiz oldukça basit ve somut esasında: Yapay olarak üretilmiş bir konsept olan Avrupa kıtası ile Avrasya’nın Asya denen dev kıta kütlesinin ayrım hattında, Anatolia (anlamı Yunanca “doğu”) denen bir yarımadanın, yani çoğumuzun ana vatanının insani yaşama dair geçmişinin, modern bir ulus yaratma projesince manipülasyonuna uğratılıp, bunun da milli tarih olarak öyküleştirilmesinden ibaret.  

Öykü basit de olmak zorunda zaten. Çünkü bir amacı var: Bu coğrafyada yaşayan Osmanlı bakiyesi bir topluluğun uluslaştırılması ve ilan edilen yeni ulus devlete sadık vatandaşlara dönüştürülmesi. Bu anlamda, dünyadaki birçok geç ulus projesiyle benzerlikler gösteriyor.

SELJUK TURKS | Facts and Details

Öykünün kahramanları, Anadolu yerlileri ve Orta Asyalı Türkî – Türk kaynaklarında Türkmenler, Oğuzlar veya Türkler olarak anılan – gruplar. Bu noktadan itibaren bu topluluktan Türkler olarak bahsedeceğim. Öykünün ana teması, Anadolu üzerinde öykünün başlangıcı olan tarihte (11. yüzyıl) hüküm süren Doğu Roma ya da Bizans olarak da anılan imparatorluk ve bu imparatorlukla askeri, politik ve etki mücadelesine girişen, İran üzerinde kurulu bulunan bir diğer imparatorluk: Selçuklular. Selçuklular Türk’tür ve anavatanları Orta Asya stepleridir. Öykünün atmosferini belirleyen önemli verilerden biri, öykünün geçtiği dönemde iki büyük dünya dini – Hristiyanlık ve Müslümanlık – arasında var olan paylaşım mücadelesi. Açacak olursak, hızla yayılmakta olan İslam dini, artık ortaya çıktığı coğrafya olan Arap Yarımadası’ndan dışarıya, Ortadoğu’nun ve Akdeniz havzasının diğer bölgelerine doğru genişlemekte ve önüne çıkan tüm siyasi oluşumlar, devletler ve imparatorluklarla askeri mücadeleye girmekte. İslam’ın İran üzerinden Orta Asya’ya yayılmasıyla beraber, Orta Asya coğrafyasında yaşayan, göçebe ve yarı göçebe, atlı ve savaşkan bir topluluk, Türkler, bu büyük dinle temasa geçiyor. Zamanla İslamlaşan Türkler, Orta Asya’dan İran’a doğru akarak, kadim Fars coğrafyasını ele geçirir. Bu coğrafyada yaşayan kadim yerli halklar, İslam potasında, sonradan gelen fatih yöneticiler ve askeri sınıflarla karışır. Selçuklular böylece kadim bir coğrafyada hükümran olmayı önce İran’da test etmiş olur. Zamanla bahsedilen dinsel ve siyasal mücadele hattında Selçuklular ve Anadolu’da varlığını sürdüren Doğu Roma/Bizans komşu olur. Ve gerilim İran üzerinden Anadolu’ya doğru uzanır.

Anadolu’nun doğusu, Doğu Bizans topraklarının bir bölümü ve Ermeni Krallığı ile beraber bir tampon bölge oluşturur. Arap Yarımadası, Mısır, Kuzey Afrika, Levant, Mezopotamya ve Kürdistan, İran ve Orta Asya, aralarında bağlantı olan İslami coğrafyalarken, Roma İmparatorluğu, birbirleriyle dinsel rekabet içerisinde olan Roma’daki Katolik Kilisesi ve merkezi Konstantiniye’de olan Ortodoks Kilisesi arasında bölünmüş ve zayıflamış durumdadır. Müslümanlar Hristiyanlık’taki bu zafiyetten ve kendi askeri ve ekonomik güçlerinin hızla gelişmesinden ötürü, Hristiyan toprakları durumunda olan birçok Batı Asya – Levant bölgesini ele geçirir. Hristiyan dünyası gerilemekte, en büyük güç kaybı da sınır bölgesinde kalan Doğu Roma (başkenti Konstantiniye ya da ikinci Roma olan Bizans) İmparatorluğu’nda yaşanmaktadır.

Bu jeopolitik koşullarda, İran’da konumlu olan Selçuklular ön plana çıkar ve sistemli ve sürekli bir biçimde gayrimüslim bölgelere akınlar düzenleyerek cihat (dini kutsal savaş) eder. Bundan dolayı da İslam dünyasında politik olarak ön plana çıkmaya başlar. Bu bahsettiğim hadise, tam da Anadolu’nun kaderi ile alakalı olacaktır.

Orta Asya’daki irili ufaklı mücahit Türkmen grupları – elbette yeknesak değildiler ve aralarında Oğuzlar olduğu kadar Kıpçaklar ve Çağataylar da vardı – Selçuk Devleti’nin batısına doğru gazaya gitme motivasyonu ile doluydular. Göçebelikten yeni yerleşik hayata geçmiş veya geçmekte olan boylar ve kabileler için bu bulunmaz bir fırsattı. Müslümanların çoğunluk oldukları bölgede mevcut yerleşik düzen, bu bölgelerde yurt edinmelerine fazla fırsat tanımıyordu. Dahası, gerekli olan yaşam malzemelerini sağlamak için kervanlara, kentlere, kasaba ve köylere baskın düzenlemek zorundaydılar. Bunu yapmaları için dar-ül harpte olmaları elzemdi. Bu, İran üzerinden Anadolu’ya doğru bir tür askeri baskı oluşturuyordu.

Armenian Kingdom of Cilicia – A Hub of Armenian Culture - Art-A-Tsolum

Bu demografik, ekonomik, sosyal, politik ve jeopolitik koşullar içerisinde çatışmalar kaçınılmazdı. Öncelikle güney Kafkasya’ya yönelerek Anadolu-Kafkas hattındaki Hristiyan Ermeni bölgelerini ele geçirdiler. Sonrasında daha geniş bir hinterlanda sahip olan Anadolu’ya yöneldiler. Ele geçirilen yerlerde kendi sınırlarında otonom, fakat otorite olarak merkeze bağlı siyasal birimler oluşturuyorlardı. Böylece Anadolu’da özellikle 1071 sonrası elde ettikleri askeri avantajla beraber ilerlemeye ve siyasi otoritelerini seri adımlarla kurmaya başladılar. Öncelikle doğudan batıya doğru iç bölgelerde başarılı oldular. Bu bölgelerdeki yerli halklar – Rumlar ve Ermeniler – kademeli olarak hâkimiyetleri altına girdi ve cizyeye tabi oldu. Pragmatik olarak cizyeden kurtulmak ve kendilerini garanti altına almak için bu bölgelerde bir İslamlaşma baskısı meydana geldi. Yeni gelen Beyler ve savaşkan grupları bölge yerlileriyle karışmaya başladı. Karışan ve İslamlaşan gruplar, askeri ve siyasi elitlerin dilini öğrenmeye ve kullanmaya başladı. Bu dönemlerde (milliyetçilik öncesi pre-modern zamanlarda) dil ve topluluk kimliği arasında bir bağ olmadığından, dinsel asimilasyonu müteakiben çoğunlukla – üst siyasi otoritenin uzun süreli hâkimiyetine paralel olarak – lisanî anlamda da asimilasyonlar meydana geliyordu.

Zamanla Bizans kontrolündeki periferik (taşra) kıyı bölgeleri ve bu bölgelerde konumlu olan kaleler üzerinde de yeni gelen Müslüman mücahit Türklerin baskısı arttı. Ele geçirilen bölgelerde yukarıda anlattığım dini ve dilsel asimilasyon sistematik olarak devam etti. Bizans giderek batı bölgelere doğru çekildi, askeri gücü ve kontrolü sönümlendikçe ekonomik etkisi azaldı. Ekonomik etkisi azaldıkça da Anadolu’daki kontrolü yeniden sağlamaya yönelik güç berkitme imkânları düştü.

Türk tarih tezi öyküsündeki “zaten nüfusun yoğun olmadığı Anadolu topraklarına kitleler halinde göç ederek bu coğrafyada bariz demografik üstünlük kuran Türkler” söylemi, yukarıdaki anlatıya elbette ki uymuyor. Anadolu’nun Türkleşmesi etnik-ırki bir Türkleşme değildi. Müslümanlaşmanın neticesinde meydana gelen lisansal bir asimilasyondu. Gelenlerin büyük çoğunluğunu savaşçı mücahitler oluşturuyordu ve bu insanların amacı geldikleri bölgede bağlı oldukları bey liderliğinde, inandıkları dinin ilkeleri doğrultusunda ve kendi maddi-siyasi çıkarları ile orantılı olarak yaşamlarına devam etmekti.

Türk tarih tezinde idealize edildiği üzere, teleolojik (bugünden bakarak geçmişte yapılanları anlamlandırma) bir anlatıyla, yeni gelenlerin Anadolu’yu Türkleştirmek veya Türk yurdu kılmak için geldiklerini ileri sürmek sadece naif değil, aynı zamanda oldukça ideolojik bir tercihtir. Bu, Türk resmi tarih tezinin ana temelini oluşturuyor ve okul müfredatlarından ansiklopedilere, üniversite yayınlarından ve akademik makalelerden Kemalist erken dönem Güneş Dil Teorisine kadar en geniş anlamıyla Türk tarih anlatısını kapsıyor.

Leo II, King of Armenia - Wikiwand

Eğer hikâye salt birkaç “bilimsel” ve “akademik” yazıda anlatılsaydı, akademinin kendi selektivizmi bu konuyu halledebilirdi. Ancak konu çok daha girifttir. Karşımızda bir doktrin var. Bu doktrinin amacı, 1920’lerden itibaren ulus inşasıydı. Bu da 1900’lerin en başlarından itibaren Osmanlı toplumunun içinden geçtiği kimlik bunalımıyla alakalıdır. Kökleri ilk Türkiyat araştırmalarına kadar uzanır. Bu çalışmalar hiçbir zaman gelen Türklerin Anadolu yerlileriyle karıştıkları anlatısına başvurmadı. Yani tarihsel gerçekleri karşısına aldı. Çünkü eğer karışma anlatısını benimsemiş olsaydı, yarattıkları Türk ulusu konseptine gerekli olan “ötekiyi” veya “ötekileri” bulamayacaklardı. Düşünsenize, “Rumlar da, Ermeniler de bizim atalarımızdı” deselerdi, ne olurdu?

Fakat bugün 1920’lerde veya 1930’larda yaşamıyoruz. Dahası, karşımızda genetik biliminin de sağlam verileri duruyor. Üstelik dünyada değerler evreninde büyük değişimler meydana geldi. Yani 1930’ların faşizan sosyal Darwinist ve ırkçı ulus konseptinden bu yana köprünün altından çok sular aktı. Almanya ve İtalya gibi ülkeler dâhil, dünya değişti. Tüm uygar dünya “civic” (etnik veya ırksal aidiyete dayanmayan, değerler birliğini vurgulayan) ulus tanımına geçti. Oysa Türkiye’de Türklük hala etnik aidiyetle tanımlanıyor. Orta Asya’dan göç mitinin başka bir manası yok. Bu mit, Türkiye’deki Türkçe konuşan insanlara onların Orta Asya kökenli olduklarını (yani etnik-ırksal anlamda Türk olduklarını) endoktrine ediyor. Bu iddia, hem Türk-üstünlükçü bir milliyetçiliği törpülüyor, hem de Türkiye devletinin “ötekilere” – Yunanlılara, Ermenilere, Araplara, Süryanilere, Kürtlere vs. – bakışını olumsuz yönde etkiliyor. Dahası, Türkofonları (anadili Türkçe olan Anadolu insanını) kendi öz toprağına, Anadolu’ya yabancılaştırıyor. Ona “senin esas yurdun, ata toprağın Orta Asya’dır” mesajını veriyor. Bu normal olabilir mi?

(Devamı diğer yazıda…)

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

17 YORUMLAR

  1. Selçuklu ve Osmanlı Devletleri için Oryantalistlerce bile kullanılmayan, yakıştırılamayan bir terim : ASİMİLASYON.

    İngilizler, Fransızlar 50 yıl bile işgal altında tuuttukları ülkelerin Dillerini değiştirdiler, nüfusun en az 4 te 1 ini Hristiyanlaştırdılar.

    – Anadoluda 1000 yıldır Dilini, Dinini sürdüren Ermeniler, Rumlar…,
    -Balkanların neredeyse tamamı aynı kaldı, 400 yıllık egemenliğe rağmen..Bulgarlar, Yunanlar, Sırp,Hırvat, Macar, Romanyalılar,

    Bu Asimilasyon iddianızı çürüyüyorlar.

    • Balkanlar’daki durum cok farkli. Hem sure olarak, hem de surec olarak. Anadolu’da yerli Hristiyan halklarin asimilasyonu bir tarihsel gercek. Basinizi kumdan cikartin.

    • Yerli halklar asimile oldular. Kanitlar gayet acik. Inanmiyorsaniz hemen bir DNA desti alin ve kendinizde Orta Asya Turk orani nedir, gorun. Ayrica Anadolu 11. yuzyilda dunyada nufus yogunlugunun en yogun oldugu cografyalardan biriydi. Nereye gitti Anadolu yerlileri? Dusunup mantiginizi kullanmanizi, sonra da bilimsel verileri gozden gecirmenizi oneririm.

  2. İranda selçuklu medeniyeti kurulduysa o zaman iranın da anadolu gibi türkleştirilmiş olması gerekirdi. Anadoluda türk tarih tezi yazılırken türklerin geçiş güzergahı hatta yurdu olan iranda o yıllarda başka tarih tezi yazılıyordu. Yani türk tarih tezini, iran tarih tezi çürütmüş gözükmektedir. Aslında türk tarih tezi iranda da yazılabilirdi. Ama hakim güçler iranda pers tarih tezi yazdılar. Hindistandan, ordan, burdan buldukları garip kanıtlarla iranda türkü sildiler. Eğer iranı da bize bırakmış olsalardı büyük ihtimalle oradada türk tarih tezini yazacaktık. İranı, türk tarih tezini yıkmak için ayakta tutuyorlar. Bu iran, anadolu ile ortaasyayı birbirinden ayırmaktadır. Yani iran, türk tarih tezini çürütmektedir. Çünkü önce iranın türkleştirilmiş olması gerekirdi bu teze göre. Ama ne ilginçtir ki bu tez, irana yani türk atalarının anadoluya girdiği kapıya, memlekete sesini çıkarmamaktadır. Bu da şunu göstermektedir ki bu tezin amacı anadoluyu uluslaştırırken, türkleri çevresinden kopartmaktır. Türk ulusalcılığı, kendisine örülen ulusal duvarların arkasından dünyaya bakmaktadır. Daha düne kadar birlikte yaşadığı araplar da kendi ulusalcılığı yani sınırları arkasından dünyaya bakmaktadır. Ulusalcılık burada coğrafi sınırlara sahip çıkma görevi görmektedir. “Burası benim sınırım, buraya yaklaşma”, “sende benim sınırlarıma yaklaşma, burası da benim ulusumun sınırları” şeklinde diyalogları öğrettiler komşulara. Mesela ırak ulusu kendisini dış düşmanlara karşı kahramanca savunurken ve milli duyguları kabarırken, türk ulusu da kendini yunan, ermeni, arap uluslarına karşı savunmaktadır. Artık komşular birbirleriyle diyalog kurarken önce sınırlarını belirliyorlar, “burası benim sınırım, orası senin sınırın” diye. Ve bu görevi yerine getirirken milli duyguları, ulusun bekçileri olduğu duyguları kabarmaktadır. Kısaca türk tarih tezi bizleri uyarmak istiyorsa bize iranın da uyduruk pers yurdu olmadığı, türk yurdu olduğunu anlatması gerekirdi, eğer anlatmıyorsa o zaman iranın eski bir türk islam medeniyeti olduğunu gizlemeye çalışıyor demektir. Bunu gizliyorsa bu medeniyetin ortaasya ile anadolu arasında köprü olduğu gerçeğini ve bu köprünün pers milliyetçiliği, pers ulusculuğu ile bölgede duvarlar ördüğünü, ve bu duvarları ingilizlerin, rusların ayakta tuttuğunu da gizliyor demektir.

    • Turkler Orta Asya’dan gelip Iran’i askeri manada kontrol ettiklerinde Iran zaten Muslumandi. Farsiler Turklerden cok daha once Musluman oldular. Yani Iran’da Turk hakimiyeti esnasinda bir dinsel asimilasyon olamazdi. Olmadi da bu nedenle zaten. Yani durum Anadolu ile mukayese edilemez. Dahasi, Iran’daki Turk hakimiyeti Anadolu’daki kadar uzun degil. Iran Fars ulkesidir. Bunun aksini iddia etmek gulunctur. Iran tarihi Orta Asya Turk tarihinden 4000 yil daha geriye dayaniyor. Lutfen gercekleri gorun.

      • Iranda Türk hakimiyeti esnasında dinsel asimilasyon olmuştur. Sünni İran neredeyse tamamı itibariyle Şiileşmiştir. Osmanlının Türk olduğunu bilen Şah İsmail ötekileştirmeyi ancak din üzerinden yapabileceğini görmüş ve bütün oyunu bunun üzerine kurmuştur. Anadolu’daki Kızılbaşlar da maalesef bu oyunun parçası oldular.

  3. Türk Milleti, Cenabı Allah’ın, milletlere ihsan ettiği en büyük armağandır. Türkler olmasaydı, tarih ve medeniyet olmazdı. Kurdukları her devlet insan ve adalet eksenlidir. Mazlumların ve muhtaçların gözetilerek, korunduğu hayırgah bir nizam olmuştur. Öyle olmasaydı. HE ve Hizmet olmazdı. Varlığımız, Cenabı Allah’ın ve Efendimizin varlığına kurban olsun.

      • Elbette olmazdı. :))) Türkler Akdeniz’i kapamasa Avrupa okyanuslara yelken açacak mıydı, Amerikayı, Afrikayı, Uzak Doğuyu bulacak mıydı, buraları kuracağı medeniyet için yüzyıllarca talan edebilecek miydi? Akdenizi göl yaparak matah bi şey yaptığımızı sandık.

  4. Tamam Türk tarih tezinin gecersizligini anlatalim, Osmanlinin, Selcuklunun yanlislarini da anlatalim da, insanlarin gözünün icine baka baka bu iki ülkenin dilsel asimilasyon yaptigini söylemek nasil bir kafadir, okuru nasil aptal yerine koymaktir, anlamis degilim. Hadi sünnilestirdi desen bi yere kadar peki diyecegim, yer yer dilsel olarak asimile etti desen ona da tamam.
    Yazar hakim kültürün cekim gücü diye bi sey duymamis ya da isine gelmiyor. Bugün bile atalari soykirima ugramis tonla Ermeni bizden daha iyi Türkce konusuyorsa, bu asimilasyonla degil, bir kültüre kendini bagli hissetmekle ilgilidir. Ermeni Ermenicesini de korudu, korumasa bugün Ermenistan mi olurdu, Rum Rumcasini korudu, korumasa bugün Yunanistan mi olurdu. Hele hele Bosna mi olurdu, Arnavutluk mu olurdu? Kuzey Irakta Kürt yönetimi mi olurdu, Suriyede yari devlet haline gelen Kürt olusumu mu olurdu, hatta cumhuriyetin o kadar baskisina ragmen Türkiyede milyonlarca insan bu dilin egitimini bile almadigi halde Kürtce mi konusurdu hala?
    Türkiyede herkes anadilini konussun, egitimini alsin da, bunu saglamak icin yalan mi gerekiyor, Türkü bütün bir tarihiyle mahkum etmek mi gerekiyor. Ne istiyoruz acaba, herkesin kendi dilini konustugu, Türkün de atalarinin yaptiklarindan ve yapmadiklarindan utanarak diger halklarin arasinda yer aldigi bir ülke mi? Türk tarih tezi berbat, biliyorduk zaten ama hadi senden ögrenmis olalim da, senin tezin ne kardesim, Türk kim, Türk dedigin Laz kadar zalim ve mazlum, Kürt kadar zalim ve mazlum, yine Ermeni, Rum, Cerkes kadar zalim ve mazlum. Sen bu halki diger haklarin arasinda eskinin zaliminin cocuklari olarak isaretleyemezsin, istedigin kadar yaz ciz.
    Öyle olsun demiyorum asla, övünmüyorum da, tarihe bakiyorum sadece. Türkler Avusturyalilar gibi degil asla. Adamlar genis bir cografyaya kök salmislar, söyle yürüsen Kuzey Afrikaya Yemene kadar, Hindistan iclerine kadar köklerini bulursun, emperyalligin tutarsa cevabini mutlaka alirsin. Türkleri bir Cin, Amerika, Rusya kulvarinda degerlendirmeyenler hep aldandilar. Artik ders vermekten bi vazgecin, sureti haktan görünmeyi bi birakin, maske sallaniyor. Türkler, Kürtlerle, Ermenilerle, Yunanlilarla bir araya gelip kendi problemlerini görüsebilecek, cözebilecek potansiyele her zaman sahip. Yeter ki sizler gibi iyi saatte olsunlar parmagini sokmasin.

      • Kibir abidesi bir yazar daha. İki ihtimal vardı zaten ve şaşırtmayacak şekilde kibre kapılmış. Elbette Selçuklu’da ve Osmanlı’da dönem dönem Ermeniler, Rumlar müslüman olmuş, Türkçeyi konuşmuş, dünya kadar Müslüman edilen yeniçeri var, esir var, DNA’mızın farklı olduğunu inkar eden mi var? İyiki de farklı! Ondan önce de uzun bi süre İran’da, sonra Suriye’de kalmışız. Ama biz, catla da patla, kendimize Türk demişiz veya başkaları demiş biz de ‘o da olur’ demişiz.
        Gelelim şu Anadolunun yerli halklarının asimilasyonu saçmalığına. Acaba yazar Kaşkaları, Kapadokyalıları, Karyalıları, Pisidyalıları hiç duymuş mu, bu adamlar nerede, ülkeleri nerede, dilleri nerede? Soykırıma mı uğradılar yoksa Rumların, Ermenilerin arasında eriyip gittiler mi? Sahi şu Karamanlılara noldu, hani Türkçe konuşuyordular, Ortodokstular, kaldı mı bi izleri? Yav bu adamlar nası oldu da ııh biz Türkçe konuşucaz, inadına Hıristıyan olucaz dediler. Hepi topu 190 bin adam, her gün birini asimile etsen mübadele edecek adam kalmazdı. Asimile olmak demek kendi dilini bırakmak demek, Ermenice konuşan Müslümanları, Rumca konuşan Müslümanları nereye koyucaz?
        Ne gariptir ki, Türkler, asimile ettikleri Rumlara, Ermenilere karşı Kurtuluş Savaş’ı da verdi, hem de asimile ettiği yerli halklardan Lazlarla, Kürtlerle birlikte. Neyse hadi kurtuluş savaşı demeyelim şimdi Türk tarih tezine girer maazallah.
        Ben burda aşağılık kompleksi falan görmüyor, emperyal kafa görüyorum.

  5. Anladığım kadarıyla yazar diyor ki; atalarımızın hepsi Orta Asya´dan gelmedi. Oradan gelenler buraların yerli halkı ile karıştı. Dolayısı ile atalarımız arasında Rum´u da var, Ermenisi de, başka etnik kökenden olanı da.
    Şimdi bunda rahatsız olunacak ne var anlamış değilim. Eğer atalarımız buraların yerli halkları ile karışmadı ise nereye gitti bu insanlar? Yeri geldiği zaman halkımız yüzde 99 Müslüman diye övünürsünüz, yeri geldiğinde biz bir hoşgörü abidesiyiz dersiniz. Peki, hiç karışma olmadıysa ve hoşgörü abidesiysek nasıl bu ülkenin halkının yüzde 99´u Müslüman oldu?
    Tarihteki olaylara tek taraflı bakmayı çok seviyoruz. Artık uyanmak lazım. Eski dönemlerde, fetih dönemlerinde yaşamıyoruz. Burada Türklerin Anadolu´ya gelmesini ve buraları yurt edinmesini doğal hakmış gibi savunanlara Avrupalıların Amerika kıtasındaki ilerleyişini sorsak muhtemelen beyazlar orada işgalci idi ve yerlileri soykırıma uğrattı derler.
    Aynı şeyi başkası yaparsa işgal, soykırım, emperyalizm vs. oluyor, bizde ise gaza, cihat vs., bu uğurda ölenler de şehit ve dolayısı ile direkt cennetlik.
    Uzaktan görebildiğim kadarıyla Türkiye insanının çoğunluğunda bu milliyetçilik din algısı, tarihe bakış vs. gibi konulardaki yaklaşım medeni ülkelerdekinden daha katı ve daha geri. Söz aramızda, bu yaklaşım buralardaki aşırı sağcı, popülist ve Türk-İslam karşıt veya düşmanlarının öteki algısına çok benziyor.
    Bu sitedeki okuyucu yorumlarına bakılırsa bugün zulüm altından olan hizmet insanında bile eski alışkanlıklar devam ediyor. Eğer bu sitede bile böyle yorumlar yapılıyorsa Türkiye´nin önünde ne kadar zorlu bir yol olduğunu artık siz hesap edin.

    • Cok tesekkur ederim. Yazilari bosuna yazmadigimi kanitlayan bir yorum. Okudugunu anlayan ve dusunebilen insanlarin varligi gelecek acisindan umut verici.

      • Mehmet Efe bey, sizin yazdığınızdan anlamadığım bir nokta var. Size göre dna testinde %20/25 Orta Asya çıkan biri ile hiç Orta Asya çıkmayan bir Türkiye vatandaşı aynı DNA köken kategorisinde midir?

        Çünkü benim Dna ve paternal haplogroup ( sadece babadan oğula geçen genetik oluşum) sonuçlarımda köken olarak Sibirya kökenli olduğum sonucu çıktı.
        Ve bu haplogroup Türkiye’de sadece %7 sinde bulunan bir haplogroup. Dünyada ise bu haplogroup en fazla yüzde %64 ile Kırgızistan’da bulunan bir haplogroup.

        Bu durumda benim Orta Asyalı hatta Sibirya kökenli bir Anadolu Türkü olmuş olmuyormuyum?

        Nasıl ki Anadolu Ermenisi veyahutta Anadolu Rumu? Onlar Rum veya Ermeni kökenli oldukları için Rum Ermeni diyebiliyorlar kendilerine ama Anadolu Türkü, Orta Asya kökenli olmasına rağmen kendisine sadece Anadolulu demesi gerek gibi bir fikir oluşuyor sizin yazınızı okuduğumda. Saygılar

  6. Futuhatci turk tarihi tezi yerine korumaci guvenlik ci , hak ve adalet saglayici terih tezimizi islemeli ve anlatmaliyiz ki meydani bos bulunlar tarafindan uzerimize camur atilmasin. Islamiyet dogdugu gunden beri haksizligi yerlestirmeye sistemlestirmeye calisanlarin hedefi oldu hz peygamber en basta bunlari en yakinlarindan gordu. Islamiyetin devami hakkaniyetli ad’l cesur insanlarin gogus germesi ile devam etti. Turk milleti gogsunu islam dusmanlarinin saldirisina karsi siper etti. Evet cagimiz bu mucadelenin ilmi alanda olan sekliyle devam ediyor. Ilimin fethedilmesi ile ilim cephesinde ki futuhatlarla ilerleyecektir. Savasci gaspci futuhatci turk milleti tarih tezi fabrikasyon bir tezdir. Yazardan elestirilerinin yanina gercekleride yazmasini bekliyoruz. sahte tezler aciga cikarilip projeksiyon altina alinmali elbette.

  7. Mehmet Hocam bu konuda bir YouTube videosu çekebilir misin? Farklı düşünen tarihçiler ile beraber olursa harika olur. Yazilarinizi ve programlarınızı takip etmeye çalışıyorum. Fikirlerinizi ufuk açıcı buluyorum. Gayretleriniz için çok teşekkürler.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin