İDRİS GÜRSOY | YORUM
3 Mayıs 2024’te hayatını kaybeden gazeteci Celal Başlangıç’ı bir yazısı ile anmak istiyorum. Başlangıç, Artı Gerçek’te 11 Ocak 2019’da yayımlanan yazısında, Özgür Özel’in Özlem Akarsu Çelik’e verdiği bir röportajdan alıntılar yapıyor. CHP genel başkanı seçilmeden önce Özel, Çelik’e Türk siyasetinin arkaplanına ilişkin çarpıcı bir değerlendirmede bulunmuş. Şöyle diyor: “Adına askerî vesayet demek doğru değil ama içinde bazı eski ve mevcut asker kişilerin de olduğu, farklı siyasi partilerden siyasi aktörlerin de bulunduğu, belki hiç tanımadığımız aktörlerin olduğu çok ciddi bir vesayet odağının varlığına ve bunun partiler üstü bir şekilde, hatta birden çok partiyi kontrol eder bir şekilde Türkiye siyaseti üzerinde bir vesayet kurulduğuna ben şahsen inanıyorum.”
Özgür Özel, ilerleyen bölümlerde sözlerini daha da açıyor: “Ben ne siyasetin belirleyicisinin Devlet Bahçeli olduğuna inanıyorum ne de Bahçeli’nin Recep Tayyip Erdoğan’ın veya Erdoğan’ın Bahçeli’nin güdümüne girdiğine inanıyorum. Bir başka mekanizma, bir başka dinamik var. Hepsini birden yönetiyor. Bir başka mekanizma devreye giriyor ve birbirine en ağır hakaret edenleri birbirine dost, ahbap yapabiliyor. Bir yerden birileri düğmeye basıyor. (…) Türkiye siyasetini ne Bahçeli ne de Recep Tayyip Erdoğan yönetiyor, onların içinde aktör oldukları ancak senaryosu bir başka yerden yazılan daha derin ve daha güçlü bir akıl yönetiyor.” (8 Ocak 2019, Özlem Akarsu Çelik, Gazete Duvar)
Celal Başlangıç, bu alıntılarını yaptığı yazısında, Özel’in dikkatini çektiği odakla iligili tarihi hatırlatmalarda bulunuyor: “Aslında Özel’in keşfettiği bu “güç” yeni değil. Parti büyüğü Bülent Ecevit o “güç”ün askerî kanadıyla başbakan olduğu 1974 yılında tanışmış, ancak 1990 yılında açıklayabilmişti: “Rahmetli Orgeneral Sancar başbakanlığın örtülü ödeneğinden acil bir ihtiyaç için birkaç milyon istedi. Benden istenen miktar örtülü ödenekteki paranın tümüne yakındı. Genelkurmay’dan bu paranın ne amaçla istendiğini sormak zorunda kaldım. ‘Özel Harp Dairesi için istiyoruz’ yanıtı geldi. Öyle bir resmî dairenin o zamana kadar adını bile duymamıştım… ‘Şimdiye kadar bu dairenin giderleri nereden karşılanıyordu’ diye sordum. O zamana kadar dairenin tüm giderlerini bir gizli ödenekle ABD’nin karşıladığı; ancak artık ABD’nin bu parasal katkıyı kestiği, o nedenle Başbakanlık’ın örtülü ödeneğinden para istemek zorunda kalındığı bana bildirildi… Özel Harp Dairesi’nin nerede bulunduğunu sordum. ‘Amerikan Askeri Yardım Heyeti ile aynı binada’ yanıtını aldım… “ (28 Kasım 1990, Milliyet Gazetesi)
Hatta o dönemin ünlü hikâyesidir. 12 Eylül’den önceki başbakanlığı sırasında bir doğu gezisinde, kendisiyle birlikte olan komutanın Özel Harp Dairesi’nde çalıştığını öğrenir, bilgi almak için sorar:
- “Farz-ı mahal, bu ilçedeki MHP Başkanı aynı zamanda Özel Harp Dairesi’nin sivil uzantısındaki gizli elamanlardan biri olamaz mı?”
Komutanın verdiği yanıt nettir:
- “Evet öyledir ama kendisi çok güvenilir vatansever bir arkadaşımızdır.”
Özel’in yeni keşfettiği bu “güç” o zamandan bu zamana elbette evrilerek, biçim değiştirerek geldi.”
Celal Başlangıç, günümüze gelerek soruyor: “Şimdi Özel’in kendi gördüğü kadarıyla tanımladığı bu güç acaba son günlerde nerelerde “icrayı sanat” eylemiştir? Örneğin 15 Temmuz darbe girişiminin neresinde durmuştur? HDP’li vekillerin dokunulmazlığının kaldırılması sırasında Kılıçdaroğlu’nun “Anayasaya aykırı ama ‘evet’ diyeceğiz!” diye açıklama yapmasında bu “gücün” bir etkisi olmuş mudur? 24 Haziran seçimlerinin akşamında Kılıçdaroğlu’na, Muharrem İnce’ye, Meral Akşener’e “sonucu sessizce kabul etmelerini telkin etmek” için telefon açtıkları iddia edilenlerin acaba bu “güç”le bir bağlantısı var mıydı?” (Artı Gerçek, 11,1,2019)
Sorular bugün daha da çoğaltılabilir… Mesela, Erdoğan rejimi ile CHP’nin dost ve ahbaplığa başlamasında bu gücün etkisi var mıdır?