Trump’ın Ortadoğu Projesi 

YORUM | Prof. Dr. MEHMET EFE ÇAMAN

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) 2016 yılında Donald Trump’ın başkan seçilmesinden sonra ciddi bir güç erozyonu yaşadı. Babasının maddi birikimiyle ticarete atılan ve maceracı bir iş hayatı olan Trump, ABD yerleşik düzeninin dışından, hiçbir devlet denetimine sahip olmaksızın siyasete atıldı. Başkan seçileceğine kendi de inanmıyordu. Fakat popülist söylemleriyle ABD kırsalını ve bazı önemli eyaletlerde sağ eğilimli seçmeni etkiledi. Meksika sınırına duvar örmek ve bunu Meksikalılara ödetmek gibi, Müslümanların ABD’ye girmelerine engel olmak gibi söylemler çok tuttu. Böylece genel geçer ABD başkanlarının profilinden çok farklı bir başkan Beyaz Saray’a seçildi.

Trump göreve başlar başlamaz dünyada ve Ortadoğu’da ABD’yi güçsüzleştirecek neredeyse her şeyi yaptı. Her şeyden önce diktatörlere olan aşırı ilgisini gizlemedi, defalarca Tayyip Erdoğan ve Vladimir Putin gibi liderlerle görüştü, hatta Kuzey Kore diktatörü Kim Jong-Un ile buluştu. ABD dışişleri bakanlığının (State Department) ve genelkurmayının (Pentagon) dış ve güvenlik politikaları yaklaşımlarını terk etti. Bunların yerine tüm kontrolü kendi eline aldı ve ticari ilişkilerindeki gibi, kurumsallığa değer vermeyen, ipleri kendi elinde tutan, esnaf işi bir tutum benimsedi. Bunu ABD yerleşik düzenine kabul ettirmekte zorlansa da, tüm tabuları yıkarak, sisteme meydan okuyan bir başkan imajıyla ABD’de orta ve orta altı kırsal sınıfların büyük beğenisini kazandı. Özellikle güney eyaletlerinde, aşırı sağın veya ırkçılığın oransal olarak yüksek olduğu yerlerde daha fazla popüler hale geldi. Dışişleri, askeriye ve istihbarat topluluklarını baypas ederek, dahası aktif politika belirleyici pozisyonlara damadını ve kızını atayarak, ABD’de görülmemiş ilklere imza attı. Daha önce J. F. Kennedy döneminde başkanın kardeşiyle yakın olduğu ve onu kilit karar alma pozisyonlarına getirdiği bilinmekle beraber, bu kez durum farklıydı. Çünkü Bob Kennedy kendisini hukuk alanında kanıtlamış çok zeki ve kalifiye biriydi. Oysa Trump’ın kızının ve damadının Trump’ın akrabaları olmak dışından hiçbir özelliği yok. Bu durum Washington’da birçok bürokratın ve kurt politikacının canını sıkıyor. Her ne kadar Cumhuriyetçiler kendi partilerinden olduğu için Trump’a destek oluyor görünüyorlarsa da, Trump’ın partiyi savurduğu konumdan çok memnun olmayan birçok kıdemli politikacı var. Demokratlarsa tamamen Trump’ın görevden alınmasına odaklanmış durumdalar.

Trump Ortadoğu’da IŞİD’ten, Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak ABD tarafından resmen tanınmasına, Suriye’den aniden çekilerek Kürtleri satmasından Türkiye’nin Rusya’nın yörüngesine girmesine seyirci kalmasına, Libya’da bir türlü net pozisyon alamamasından Irak’ta kontrolü kaybetmesine, elini attığı her yerde yanlışlar yapıyor.

Son olarak Trump, damadı Jared Kushner tarafından hazırlandığı bilinen yeni bir İsrail-Filistin  “barış planı” açıkladı. Bu plan ne olursa olsun arkasında dünyanın bir numaralı gücü ABD var. Bu nedenle planı beğenmese de kimse onu görmezden gelme lüksüne sahip değil. Buna Türkiye rejimi de dahil. Gelelim planın ana hatlarına.

Bu plana göre Kudüs bölünmemiş bir biçimde, tümüyle İsrail egemenliğine bırakılacak ve İsrail’in başkenti olacak. Bu, daha önce Kudüs’ü doğu-batı hattında bölen ve İsrail-Filistin ikili egemenliğini garanti eden ABD planlarına göre çok farklı bir yaklaşım. Bugünkü Trump yönetiminin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyan tutumunu bire bir yansıtıyor. Buna karşılık Trump planı yeni kurulması öngörülen Filistin bağımsız devletinin bugünkü sınırlarından daha geniş topraklara sahip olmasını vaat ediyor. Yine doğu Kudüs’ün bağımsız Filistin devletinin başkenti olacak olması oldukça karmaşık bir egemenlik ilişkisi oluşturacak gibi. Çünkü nasıl Kudüs hem bölünmemiş şekilde İsrail’in başkenti olurken, aynı zamanda doğu Kudüs Filistin’in başkenti olacak? Ayrıca Trump doğu Kudüs’te Filistin devletinin başkenti olacak bölgede ABD büyükelçiliği açacağını söylüyor. Fakat Filistin devletinin nasıl ve hangi kıstas ve koşullarda kurulacağı muallâkta kalıyor. Plan sanki adet yerini bulsun ve durumu idare etsin diye Filistinlilere bazı vaatlerde bulunuyor, fakat geri planda İsrail’in zaten elde etmiş bulunduğu kazanımları dünya nezdinde meşrulaştırmaya hizmet etmek ister gibi.

Yine planın önemli unsurlarından biri, Filistinlilerin yerlerinden uzaklaştırılmayacağı vaadi; başka bir ifadeyle İsrail tarafından uygulanan yerleşimciler politikasının son bulması isteniyor. Fakat bunun olması için Filistin tarafının bu planı kabul etmesi gerekiyor. Yani ölümle korkutup sıtmaya razı etmek isteyen bir taktik uygulanıyor. Ayrıca bugüne kadarki İsrailli yerleşim birimlerinin aynen yerlerinde kalacağı anlaşılıyor. Oysa bu yerleşimciler politikası BM ve diğer anlaşmaların özüne aykırı olarak takip edilmişti. Şimdi bu plan devreye girerse, bunlar da İsrail’in elde ettiği avantajlar olacak.

ABD, Kudüs’ün ve Müslümanlarca kutsal olan yerlerin (Mescidi Aksa gibi) Ürdün’le işbirliği halinde korunmasını plana eklemlemiş. Bu, İsrail’in anlaşmazlığa İsrail-Arap anlaşmazlığı olarak bakması tezini kuvvetlendirecek. Çünkü İsrail Filistinlilerin Arap olduğunu, yani coğrafi kimliği değil etnik kimliği esas kabul ediyor. Oysa Filistin hareketi, en başından beri bu mücadelenin Filistinlilerin mücadelesi olduğunu vurguluyor. Ayrıntı gelebilir, ama şeytan ayrıntıda gizlidir. Ürdün ABD’nin önemli bir müttefiki olmasından dolayı bu plana ilgi gösterebilir. Ayrıca Kudüs üzerinde söz sahibi olmak fikri Kral 2. Abdullah’ı cezbedebilir. Sonuçta Kâbe’den sonra Müslümanların en kutsal ikinci mekân olarak kabul ettikleri Mescidi Aksa’nın sorumluluğu azımsanmayacak bir güç kaynağı.

Trump planı Filistinlilere bu koşulları İsrail ile müzakere ederek detayları saptamak üzere dört yıl zaman veriyor. Bu dört yıl önemli bir zaman baskısı oluşturacak. Kabul ettiler, ettiler. Etmediler, zaten ABD desteğinde İsrail bu plana göre hareket edecek. Zaten bu güne dek etti. Dolayısıyla bu plan Trump’ın ikinci dönemi için de iç politikada Yahudi lobisinden ciddi bir destek sağlayacak. Çünkü her şeye rağmen ABD’li Yahudiler Trump’ın planını gerçekleştirmek adına Trump’a ciddi bir oy desteği getirebilir. Dahası ABD’deki Hristiyan gruplar da bu plana destek çıkacaktır. Trump’ın bu planı apar topar damadına yaptırması, 2020 seçimleri bakımından ciddi bir stratejik hamle kanımca.

İsrail’in planı kabul ettiğinin sinyalini vermesi ABD’de iç siyasette planı hemen oya çevrilebilecek bir senede dönüştürdü. Trump’ın elini güçlendirdi. Trump bu hamleyle, Demokratların da aralarında bölünmelerine yol açabilir. Çünkü İsrail’e destek sadece Cumhuriyetçilerin ana bir politikası değil. Demokratlar da bu konuya ilgisiz kalamaz. Dahası ABD kamuoyu, yükselen “sorunlu Müslümanlar” imajı nedeniyle, Ortadoğu’da ABD’nin banko müttefiki İsrail’e büyük stratejik önem atfediyor. Maalesef otoriter rejimlerin yükseldiği, kendi içinde huzursuz ve istikrarsız, sosyoekonomik sorunlarla boğuşan, kadın özgürlüğünden eğitim seviyesine, radikalizmden terörizme majör sorunlar nedeniyle ciddi imaj kaybı olan Müslüman ülkeler, İsrail karşısında çok zayıf. Dahası, dünyanın gözünde de destek bulabilecek gibi değiller. Bu plan bu bakımdan İsrail’e ciddi meşruiyet sağlayacak, birçok ülke tarafından da desteklenecek. Arap ülkeleri arasında da destek verenler çıkabilir. Trump’ın bu bölgeye 50 milyar dolar yardım yapacağını ilan etmesi, Araplar arasında plana olan ilgiyi arttırabilir. Hamas ve İslami Cihat gibi terörist Arap örgütler izole edilebilir. Bunlar, planın uluslararası desteğini arttırabilir.

Şu anda Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas planı kategorik olarak reddediyor. Fakat kapalı kapılar ardında bu planı değerlendirdikleri kesin. Ayrıca dört yıllık süre uzun zaman. Bu süre zarfında plan üzerinde yaptıracakları bazı rötuşlar, imajı kurtarabilir. Kudüs’ün statüsü nasıl olacak konusu detaylandırıldıktan sonra, planı iç kamuoylarına kabul ettirebilirler. Filistinliler çatışma yorgunu. Nesillerdir normal hayat yaşayamayan, travmatize olmuş, rutin ve normal bir hayatı özlemiş kamuoyu, sonunda kendi devletlerine kavuşacakları için bazı tavizler vermeyi kabul edebilir. İsrail de bu durumu kolaylaştırmak için bazı jestler yapabilir. Bunlar olumlu senaryoyu güçlendiren argümanlar.

Ya da plan daha fazla çatışmaya ve şiddet sarmalının artmasına neden olur. Bu durumda dört yıl zaman süresinin dolması beklenir ve sonunda İsrail “biz elimizden geleni yaptık, Filistinliler reddetti!” deyip işin içinden çıkabilir. Bu durum aynı Kıbrıs’taki Annan Planı gibi, Filistin tarafına ciddi zararlar verebilir. Gelişmeleri izleyerek durumu değerlendirmeyi sürdürmek dışında şu an söylenebilecekler bunlar.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin