Trump’ın beyni! [Vehbi Şahin, Pence’i yazdı]

Donald Trump-Mike Pence

Milyarder işadamı Donald Trump’ın ABD Başkanı seçilmesinin üzerinden bir hafta geçti.

Şüphesiz dünyanın en çok merak ettiği konuların başında seçim kampanyası sırasında sergilediği “çılgın” lider imajını nasıl revize edeceği geliyor. İlk sinyaller sorumlu devlet başkanı görüntüsü vereceğini işaret ediyor.

Ancak Trump farklı bir karaktere sahip… Kendisini sürekli kontrol altında tutarak Washington’ın diplomatik havasına ne kadar ayak uydurabilir, başkentteki bürokratlar da Trump’ın üslubuna ne zaman uyum sağlayabilir bunu ilerleyen dönemde göreceğiz.

Trump’ın zorlanacağı bu alanda imdadına yetişecek bir ismi yardımcısı olarak seçmesi bu açıdan isabetli.

Başkan Trump, ne kadar tez canlı ve kemiksiz bir dile sahipse, yardımcısı Mike Pence de bir o kadar soğukkanlı ve ketum. Trump, özel sektörün çalışma şartlarını ne kadar iyi biliyorsa Pence de devlet çarkının nasıl işleyeceğine o kadar vakıf.

Herkes Trump’a ve ailesine odaklandığı için Başkan Yardımcısı biraz gölgede kaldı. O halde soralım, kimdir Beyaz Saray’ın iki numaralı koltuğuna oturan Michael Richard Pence?

INDIANA’LI PENCE

Bir kere Pence denilince akla hemen Indiana eyaletinin gelmesi gerekiyor. Çünkü neredeyse tüm hayatı burada geçmiş. 1959’da burada doğmuş. İlkokuldan üniversiteye kadar eğitim hayatını eyaletin okullarında tamamlamış.

Indiana Üniversitesi McKinney Hukuk Fakültesi mezunu olan Pence, Nancy Jane ve Edward J. Pence çiftinin altı çocuğundan biri. Ailenin kökleri İrlanda’ya uzanıyor. Kendisiyle aynı ismi taşıyan dedesi Richard Michael Cawley, İrlanda’dan göç etmiş ABD’ye. Chicago’da otobüs şoförlüğü yapmış.

İDOLÜ JOHN F. KENNEDY

Ailenin en önemli özelliği Katolik ve Demokrat Partili olması… Cumhuriyetçi Parti’de siyaset yapan Pence de saklamıyor ailesinin Demokrat Partili olmasını… Çoğu Indiana sakini gibi bir John F. Kennedy hayranı olarak büyüdüğünü itiraf ediyor. İdeolojik olarak Kennedy’yi kendisine yakın hissettiğini, siyasete de ondan ilham alarak girdiğini söylüyor.

Kendisine örnek aldığı ilk politikacının eski ABD Başkanı John F. Kennedy olması şaşırtıcı değil… Ama onu asıl etkileyen ismin, bir diğer Başkan Ronald Reagan olması şaşırtıcı. Daha garip olanı da Reagan’ın izinden gitmek için ailesinin partisini bırakıp Cumhuriyetçi Parti’ye geçmesi herhalde…

Bu hadise Pence’in çok pragmatik bir politikacı olduğunu gösteriyor bize. Aynı özelliği, Cumhuriyetçi Parti’deki başkanlık yarışı sırasında da ortaya çıkıyor. İlk başta Ted Cruz’un yanında yer alan Pence, yarışın son virajında saf değiştirip Trump’ın ekibine katılıyor. Yine Cumhuriyetçiler içerisindeki Çay Partisi Hareketi’ni destekleyen ilk isimlerden oluyor, sonra geri çekiliyor.

ÖNCE HIRİSTİYANIM SONRA…

Şüphesiz Pence’in öne çıkan bir diğer önemli özelliği Evanjelist Hıristiyan olması… İnancını saklama ihtiyacı duymuyor. Tam tersine kendini tanımlarken birinci sıraya partisini değil inandığı dini koyuyor. “Önce Hıristiyanım, sonra muhafazakâr, sonra da Cumhuriyetçi” diyor.

Göçmenler, eşcinsel hakları ve kürtaj gibi konularda liberal yaklaşımları reddediyor. Küresel ısınmanın çevreci örgütlerin uydurduğu bir masal olduğunu ileri sürüyor. ABD topraklarında doğanlara doğrudan vatandaşlık verilmesini şiddetle karşı çıkıyor. Vatandaşlığın, sürekli oturum ve çalışma, vergi verme ve zorunlu askerlik gibi şartlar altında mümkün olmasını savunuyor.

Katı muhafazakar politikacı olarak biliniyor. Geçen yıl Indiana’daki kurumlara, mültecilere yardım eden gruplara yönelik fonları askıya almaları talimatı vermesi bu yönünü gösteren olaylardan sadece biri. Diğeri de Paris’teki terör saldırılarının ardından Suriyeli mültecilerin ABD’ye yerleştirilmesini engellemeye çalışan 30’a yakın eyalet valisinden biri olması…

Şimdi kafalardaki sorulardan biri şu: Acaba Pence kamuoyunun çok muhafazakar bulduğu politikalarını Washington’a da taşıyacak mı?

Bilmiyoruz. Ama şurası muhakkak ki Beyaz Saray’da asıl yük, “siyasetin bilirkişisi” olarak kabul edilen Michael Richard Pence’in omuzlarında olacak.

Peki Pence bu yükün altından kalkabilir mi?

Bence kalkabilir. Ama Amerikan medyası, seçim kampanyasında çok fazla ön plana çıkmadığı için Pence’e “ikinci sınıf ünlü” yakıştırması yapıyor. Halbuki siyasi kariyeri Trump’a göre daha birinci sınıf. ABD’nin yeni dönem siyasetinde oldukça etkili olması da kuvvetle muhtemel.

Her şeyden önce Pence, bir hesap kitap adamı. Politikacı olarak buralara gelmeyi yıllar öncesinden planladığı çok belli oluyor. 1988 ve 1990’da iki kez Temsilciler Meclisi’ne girmek için siyasi yarışa giriyor mesela. Fakat kazanamıyor.

Donald Trump ve yardımcısı Mike Pence
Donald Trump-Mike Pence

RADYO VE TV’DE TALK-SHOW

Kongrede seçimi kaybettim diye pes etmiyor. İsmini duyurmak için radyoda program yapmaya başlıyor. Tutulunca televizyon şovlarına yöneliyor. 1994-1999 yılları arasında yaptığı bu programların semeresini 2000’de Temsilciler Meclisi üyeliğine seçilerek alıyor.

Başlangıçta iki seçim kaybetmesine rağmen üç kez üst üste Indiana’dan Temsilciler Meclisi’ne seçilmeyi başarıp altı dönem burada görev yapıyor. 2012 yılında da Indiana eyaletinin 50’nci valisi seçiliyor.

Parlak bir siyasi kariyeri var yani. Özellikle Temsilciler Meclisi tecrübesi ile Washington’daki eski dostları ve Cumhuriyetçi Parti içindeki bağlantıları çok değerli. Bunları kullanarak Amerikan yönetiminde çok etkili icraatlara imza atabilir. Özellikle yasama alanındaki tecrübesi ve donanımıyla Trump’ın Beyaz Saray’daki beyni olabilir.

Fikirlerini açık yüreklilikle söylemesi de böyle bir role çoktan hazır olduğunu gösteriyor zaten. Mesela muhafazakar politikacı olarak küçük devlet fikrini savunuyor. Ama Cumhuriyetçilerin askeri varlığa dayalı geleneksel Ortadoğu politikasını da destekliyor.

Amerikan askerlerinin Irak’tan çekilmesine karşı çıkıyor. Suriye’deki savaşta Şam rejimine karşı ABD’nin sert tavır almasını, Esed’in de savaş suçlusu olarak yargılanmasını istiyor.

İKİ ZIT FITRAT

Sonuç olarak Pence, siyasi hesapları olan bir demir leblebi. Trump ise bir şovmen. Nasıl uyumlu bir ikili olacaklar doğrusu çok merak ediyorum.

Freni boşalmış bir araçta şov yapmayı seven bir şoför ile her zaman tedbirli, temkinli ve hesaplı hareket etmeyi hayatının parçası haline getirmiş muavinin, Amerika denilen devasa aracı kaza yapmadan sürüp süremeyeceğini zaman gösterecek.

Fakat ben şundan eminim. 2009’da ve bu yılki seçimlerde bizzat başkan adayı olmayı gözden geçirdiği ancak bu planlarını uygulamaya koymadığı iddia edilen muavin, daha şimdiden direksiyona nasıl geçerim diye bir takım hesaplar yapmaya başlamıştır belki de…

Kim bilir…

pence

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin