Ana Sayfa Yazarlar Erman Yalaz Transporter Çetesi’nin ‘mahrem imam’ operasyonları

Transporter Çetesi’nin ‘mahrem imam’ operasyonları [ERDOĞAN’IN KİRLİ TÜRKİYESİ -5]

ERMAN YALAZ | HABER İNCELEME [ERDOĞAN’IN KİRLİ TÜRKİYESİ -5]

 

26 Nisan 2017 günü sabahın ilk saatlerinde 4 binden fazla emniyet mensubuna gözaltı kararı verildiği, daha sonra 9 binden fazla polisin açığa alındığı haberleri düştü. Bir günde 1000 kişi gözaltına alındı. 15 Temmuz kurgu darbe girişiminden bu yana emniyet teşkilatında ‘Hizmet hareketi ile irtibatlı olduğu’ iddia edilen memurlara karşı en geniş tasfiye operasyonu icra ediliyordu. Birgün sonra hükümet yanlısı medyanın manşetlerini ‘Mahrem İmamlar’ çökertildi’ ‘Sır kadro çözüldü’, ‘MİT FETÖ’nün kozmik odasına girdi’ gibi başlıklar süslüyordu.

MİT’TEN AL HABERİ! BYLOCK’TAN SONRA EN KULLANIŞLI MALZEME

ByLock’tan sonra yeni bir gizem ihtiyacı giderilmişti; ‘Mahrem İmam’ ifadeli haberler dibine kadar psikolojik harp kokuyordu. Cemaat’in toplum karşısındaki ‘gizli-gizemli bir yapı’ olduğu algısını; nefret dilini pekiştirmek için daha iyi fırsat olamazdı. Ancak haberlerin satır aralarında ve kimi gazetecilerin iştahlı (!) anlatımlarında olayın özü de deşifre ediliyordu.

Habertürk TV’ye o gün operasyonu anlatan Ankara Temsilcisi Bülent Aydemir ,  ‘MİT bu operasyonda ‘HUMINT’ yöntemiyle kripto F..ö’cüleri saptadı’ ifadelerini kullanmıştı. Aydemir, ‘ByLock’tan sonraki en önemli olay’ diye tarif ediyordu operasyonu ve öncesinde yaşananları anlatırken. Humint tabiri istihbarat literatüründe ‘insan istihbaratı’ (Human Intelligence) ya da sahadan elde edilen istihbarat olarak biliniyordu. Haberlerin ve operasyonun kaynağının MİT olduğunu gösteriyordu aynı zamanda. Benzer yazı ve haber notları bir gün sonra birçok gazeteye servis edildiği gibi çıktı. Sözde MİT düğmeye basmış, operasyon ve tasfiyeler tek tek uygulanmıştı. Aynı gün çıkan haberlerde  Hizmet Hareketi’ne yakın 35 bin polisten bahsediliyor, mahrem imamlarla ilinti kuruluyordu. Aynı haberlerde mahrem denilen bu kişilerin 17 bininin tutuklandığı bilgileri bile yer alıyordu. Haberlerin ve bilgilerin doğruluğundan ziyade algıdan yararlanılmak isteniyordu.

‘MİT’E TESLİM OLAN İSİM’ HABERİ

Bu hususta daha önemli bir ifşaat ise, Havuz Medyası’nın İzmir merkezli yayın organı Yeni Asır gazetesinde operasyondan iki gün önce yer almıştı. Erdoğan ailesinin kontrolündeki Turkuvaz Medya bünyesindeki Yeni Asır “Emniyeti Sarsan F..ö itirafçısı” başlıklı bir haber yayımladı. Fatih Şendil imzalı haberde, “Ankara’da MİT Müsteşarlığı’na teslim olan bir kişi, kendisinin F..ö’nün Emniyet İmamı olduğunu belirterek önemli bilgiler verdi. Bu kişinin, F..ö’nün Emniyet içinde şu ana kadar deşifre olmayan kripto ve hücre yapılanmasındaki isimlerin listesini de MİT görevlilerine verdiği öne sürüldü. Listede yer alan isimler arasında halen görevde olan üst düzey emniyet mensupları olduğu iddia edildi. Bu gelişmenin ardından MİT, İstihbarat Şube ve F..ö ile mücadele eden tüm birimler alarma geçti. Bu çerçevede birçok ilde kilit noktada görev yapan bazı polis müdürlerine yönelik operasyon yapıldı.Haklarında soruşturma başlatılan müdürler pasif göreve ya da açığa alındı.” deniliyordu. Gece yarısı 00.26’da yayınlanan haber daha sonra aniden siteden kaldırıldı. Ortada bir liste vardı, tasfiyeler olacaktı. Gazete apaçık yazmıştı. Ancak haber erken patlatılmıştı.

MİT’e teslim olan değil, aslında Transporter çetesiyle birlikte Emniyet ve MİT içindeki adam kaçırma çetesinin kaçırdığı isimlerdi kastedilen. Ayhan Oran, Sunay Elmas, Turgut Çapan, Önder Asan, Hüseyin Kötüce, Mesut Geçer, Cengiz Usta gibi isimleri kaçıran ekip, yeni bir liste hazırlığındaydı. Bu isimler işkence ve kötü muameleye maruz kalmıştı. Aç bırakma, elektrikli müdahale, taciz, küfür, dayak; ilaçlı müdahaleler ve daha nicesi….

BAŞBAKAN YILDIRIM’IN ‘İŞİN SEYRİ DEĞİŞECEK’ AÇIKLAMASI

Olayın bir adım öncesi de vardı. Bu haberden yaklaşık 1 hafta önce 14 Nisan 2017 günü Başbakan Binali Yıldırım bir televizyonun canlı yayınında, “Şu ara çok önemli bir tespit yapılmış durumda. Bu tespitin sonuçları, F..ö ile mücadelede bize ciddi imkân sağlayacak. İşin seyri değişecek. Bunlarla ilgili detaylar önümüzdeki günlerde netleşecek, bu kadar söyleyeyim” açıklamasında bulundu. Tıpkı Sulh Ceza Hakimlikleri kurulurken ‘bir projemiz var’ diye beyanda bulunan Tayyip Erdoğan gibi, Yıldırım da operasyonların altyapısını tarif ediyordu, elde edecekleri ‘yeni imkanlar’dan bahsediyordu. 5 gün sonra OHAL 3. kez uzatılacaktı. Yaklaşık on gün sonra binlerce insan tutuklanıp, on bine yakın polis tasfiye edilecekti.

SOYLU ‘DAN ‘SÖKÜLME SÖZ KONUSU’ AÇIKLAMASI

Benzer açıklamalar İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun da diline dolanmıştı. Mahrem İmamlar diye kamuoyuna sunulan operasyonlardan sonra Soylu, “Bir sökülme söz konusudur. Özellikle mahrem imamlar operasyonu ile elde edilen sonuç itibariyle söylüyorum. Milletimiz sabırlı olsun. Devletimiz kararlıdır, bu konuda bu adımları atmaktan da bedeli ne olursa olsun çekinmeyecektir” şeklinde ifadeler kullandı.

TEHDİT ALGISINI AYAKTA TUTMA OPERASYONLARI

AKP iktidarı bir yandan dizginleri elinde tutacak KHK’leri çıkarıyor ve OHAL tasfiyeleri yapıyor, öte yandan ülkedeki ‘F..ö tehdidi’ algısının diri tutulması için kitlesel kıyımlara zemin hazırlıyordu. Hükümet ve yandaş medya savcılık ve emniyet kanallarında yürütüldüğünü zannettiğimiz soruşturmaları en ince ayrıntısına kadar biliyor ve hatta yönetiyordu. Daha önemlisi olayı bir örümcek ağı gibi kurgulayarak, oluşturulan nefret ve gizim üzerinden her türlü kirli operasyona kapı aralanıyordu.

Mahrem İmamlar kavramının üretilmesi ve kamuoyuna pazarlanması da bir psikolojik harekattan ibaretti. Ankara’da Gülen Hareketi’ne karşı yürütülen çatı davasında örgüt yapısını gösterdiği iddia edilen piramitte ‘illegal yapılanma’ adıyla zikrediliyordu. 15 Temmuz’dan sonra TSK, Emniyet, MİT ile ilgili her operasyonun adı ‘Mahrem İmam’ oldu. Öğretmen, esnaf, öğrenci binlerce masum insan gözaltına alınırken ve polisler görevlerinden uzaklaştırılırken, tehdit algısını ayakta tutma operasyonları bu söylemlerle yürütüldü.

SUNAY ELMAS’TAN 2 YILDIR NEDEN HABER ALINAMIYOR?

Mahrem İmam mevzu, Ankara merkezli fail-i meçhul ve kaçırma olaylarının da merkezindeydi. 1 Kasım 2016 tarihinden kendisinden haber alınamayan Ayhan Oran’ın ilişki kurduğu iddia edilen Sunay Elmas dosyasının en kritik bilgileri bu iddia ya da kurgunun üzerineydi.

Önce Sunay Elmas’tan başlayalım. Ankara’da yaşayan Elmas, 27 Ocak 2016’da yani tam iki yıl önce; 15 Temmuz darbesinden tam altı ay önce kaçırıldı. O gün  çocuklarını Sincan’a bıraktı, dönüşte CEPA Alışveriş Merkezi’nin önünden saat 11.00’de kaçırıldı. Bu Ankara’daki  siyah Transporter’ların ilk icraatıydı.

Onunla ilgili bilgiler de ailesinin gayretleriyle ortaya çıkmıştı. Ailenin araştırmasına göre, Elmas Sincan’dan döndükten sonra aracının tüm görüntüleri MOBESE kameralarında kayıtlıydı.

Diğer kaçırma olaylarında olduğu gibi bu ilk insan kaçırma hadisesinde de Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne yapılan başvurulardan sonuç alınamadı. Bir buçuk sene sonra ortaya çıkan bilgilere göre, Sunay Elmas da Milli İstihbarat Teşkilatı Özel Faaliyetler Başkanlığı yerleşkesi olarak bilinen ‘Çiftlik’ denilen işkence merkezindeydi. İşkence görenler ve kaçırılanlar listesinde onun da adı vardı.

ANKARA BAŞSAVCILIĞINDAKİ GİZLİ SORUŞTURMANIN İÇİNDE

Sunay Elmas’a ait önemli bilgi ve ayrıntılar Ankara Başsavcılığı’nın yürüttüğü gizli bir soruşturma dosyasına da girmişti. Bu soruşturmanın (2016/113825 sayılı soruşturma) iddianamesinde  (2017/1121 numaralı iddianame) Sunay Elmas’ın kaçırılması olayından bahsediliyordu. İddianamedeki yazılanlara göre, 27 Temmuz 2016 günü (Elmas’ın kaçırılmasından 6 ay sonra) akşam 20:28’te Terörle Mücadele Dairesi Nöbetçi amirliğini arayan bir kişi ‘F..ö/PDY ile ilgili ihbar yapmak istediğini, elinde çok önemli bilgilerin olduğunu, bu bilgileri kapalı bir zarf içerisinde EGM binasının alt kısmında kalan Cemal Süreyya isimli parktaki çocuk kaydıraklarının karşısında otobüs durağının arka hizasında kalan çöp bidonunun içerisine bıraktığını anlatmıştı. İddia edildiği gibi bir bidonun içine bir zarf bırakılmıştı. Ve zarflardan 11 ve 6’şar sayfalık iki ayrı isim listesi çıkmıştı. Listelerde 139 kişi vardı. Kimliksiz bir ihbarla gelen mektupla bu kişiler hakkında soruşturma açıldı.

ÇÖP BİDONUNDAN GELEN İHBARLA 139 KİŞİYE OPERASYON

Gerisi iddianamede şöyle geçiyordu: “23*23 cm ebatlarında sarı renkli bir zarfın bulunduğu, zarfın içerisinde 11 sayfadan ibaret bir isim listesi ile beyaz renkli ikinci zarf içerisinde ise 6 sayfadan oluşan isim listesi olduğunun belirlenmesi üzerine, ihbarda isimleri yer alan kişiler hakkında soruşturma açılmıştır. Cumhuriyet Başsavcılığımızca yürütülen soruşturma sonucunda, ihbarda isimleri yer alan kişilerin Fetullahçı T. Örgütü (F..ö/PDY) üyesi oldukları ve örgütün mahrem hizmetler yapılanmasında görev üstlendikleri belirlenmiştir. Farklı Cumhuriyet Başsavcılıkları tarafından şüphelilerden bir kısmı hakkında daha önce aynı suç nedeniyle soruşturma yürütüldüğü, hatta bu şüphelilerden bir kısmının bu soruşturmalar kapsamında tutuklandıkları, ya da yakalama emri ile arandıklarının belirlenmesi nedeniyle bu şüphelilerin hakkındaki soruşturma tefrik edilerek ilgili Cumhuriyet Başsavcılıklarına gönderilmiştir. 139 şüpheli hakkında ise kamu davası açılması cihetine gidilmiştir…”

İHBAR MAİLİ İLE SUÇU CEMAATE YIKMA TAKTİĞİ

Sunay Elmas’ın bu iddianameye dahil edildiği kısım ise bir mail ihbarıydı. 4 Mart 2016’da yani Elmas’ın kaçırılmasından  yaklaşık bir ay sonra ‘michaelsantaza@yandex.com’ adresinden Ankara Emniyeti’ne bir ihbar maili atılmıştı. Bu ihbar mailinde Hizmet Hareketi ile irtibatlı bir başka isim olan Bülent B. isimli kişinin Sunay Elmas’ı kaçırttığı, bunun toplantısının Ocak ayında M.E.K. isimli kişinin Eczanesinde yapıldığı ileri sürülüyordu. Konu çatı iddianamesine ve medyaya da malzeme olsun diye M.Ö., R. A. gibi ismi bilindik ‘büyük cemaat abileri’ne de bu ihbar mailinde yer verilmişti. Kaçırma olayına karar veren heyet eczanede toplantı yapmış, sonra da Sunay Elmas kaçırılmıştı. Gerçeklikten uzak bu kurgu ve senaryoya göre, Elmas’ın kaçırılışı örgütün kendi iç hesaplaşması olarak sunuluyordu. Üstelik kaçırma kararı alan ve uygulayanlar da (Bülent B., M.E.K. C.Ö ve A.H.P.) yurtdışına kaçmıştı. Bu iddiaya göre ‘Mahrem İmamlar’, bir başka mahrem imamı kaçırmıştı.

Maildeki ve emniyet bahçesine bırakılan mektuptaki kurgu ile MİT ve Emniyetin  Transporter çetesinin icraatlarının üstü örtülmeye çalışılıyordu.  İddianamede Sunay Elmas’ın açıkça kaçırıldığı kabul edilmişti. Transporter çetesi bir yandan işlediği suçları örtmek diğer yandan ise Cemaati kriminalize etmek istiyordu. Ailenin ve medyanın ilgisinden konuyu uzaklaştırmak, Ankara’da daha büyük bir soruşturma dosyasına dahil edilmek istenen ve ‘Cemaat infazı’ olarak sunulmak istenen Sunay Elmas’tan o gün bugündür haber alınamadı. Sorular çok: Hakkında bir soruşturma varsa neden bir mahkeme ve savcılık aşaması yaşanmadı. Değilse, başkentte 2 yıl önce kaçırılan bir kişi neden hala bulunamıyor?

CEMAATİ KRİMİNALİZE ETME OYUNUNDA SON PERDE

Hırant Dink, Üzeyir Garih, Necip Hablemitoğlu gibi Ergenekon ve derin devlet yapılarının açık cinayetlerini de o günlerde manşetine taşıyan yandaş medyaya böylece yeni bir malzeme sunuluyordu.  Olayın belki de en acı tarafı, ‘F..ö  üyeliği’ suçlamasıyla herkesin kaçırılabileceği, başına her iş gelebileceği, bunu da örgütün (!) kendisinin yaptığı algısı yayılmak isteniyordu. 15 Temmuz öncesinde benzer başka sahte ihbar ve polis yönlendirmeleriyle Ankara, İstanbul, Konya merkezli birçok operasyon çekilmişti. Sunay Elmas olayı da onlardan biriydi. AKP iktidarı ve işbirlikçisi yapı 15 Temmuz kurgu darbe girişimi ile daha büyük bir kriminal suç icat etmiş ve çuvalın içine herkesi dahil etmişti.

15 Temmuz darbe kurgusu ile hiç bir ilgileri olmamasına rağmen yaklaşık 150 bin kamu görevlisi memuriyetten atıldı. 60 binden fazla insan  delilsiz mesnetsiz, darbe suçlamasıyla hapsedildi. İktidarın ve güdümlü yargının hırsı bir türlü geçmemişti.  1990’lı yıllarda uygulanan “kaçırıp kaybetme” yöntemi ve eylemleri yürürlüğe konulmuş, siyah Transporterları kullanan bir çete görevlendirilmişti.

TEM-MİT EL ELE OYUN PEŞİNDE

Kaçırma olayları sonrası elde edilen ya da üretilen malzemelerle, tasfiye amaçlı uydurma “mahrem imam” operasyonları ve senaryoları ile kurgulanmıştı.  Sohbetler örgüt toplantısı, toplantıları yapanlar ‘mahrem imamlar’ olarak sunulmaya çalışılıyordu. Sahte ihbarlar ve isimsiz e-mailler, bir de adam kaçırma olayları ile bu altyapı oluşturuldu. Koordineli şekilde parklara bırakılan zarfların, TEM ve MİT işbirliği ile telefon ve mektuplar anında işleme alınıp operasyona çevrilmişti. Bütün bu kurgunun içinde kaçırılan kişilerin ilaçla sorgulanması, USB bellek ya da üzerlerinde ele geçirilen telefon ve cihazlarda listeler yer aldığı şeklinde haber ve ihbarlarla işkence altında kaçırılan kişilere kabul ettirilmek istenmişti.

VER GAZI YANDAŞ MEDYAYA

O dönem, abartmadan yüzlerce ‘mahrem imam’ haberi yapıldı. Bir taraftan, “mahrem imam” haberleri basına servis edilirken, diğer taraftan kamuoyunda “kaçırma ve kaybedilme uygulamalarının” kamuoyunca olağan karşılanması havası oluşturulmaya çalışılıyordu. Bugün sayıları 13 kişi olarak TBMM kayıtlarına giren, ancak TR724’ün araştırma dosyasındaki yeni ortaya çıkarttığı bilgilere göre onlarca başka insanı da kapsayan kaçırma olaylarına, başkentin göbeğindeki çeteye kimse ses çıkartamıyordu. Bu icraatlar yapılırken benzerlik 1990’lardaki Beyaz Toros zulmü gibi siyah münibüslerle kaçırmaktan ibaret değildi; AKP, o dönem faili meçhul cinayetler ve zorla kaybedilme eylemlerinin yaşandığı 1990’lı yıllarda Doğu ve Güneydoğu’da görev yapmış polis, asker ve MİT mensuplarını da aktif hale getirmişti. Aktif görevde olan işkenceciler, dünün insanlık suçlarını icra eden ya da akıl veren isimlerdi.

 

YARIN: ÇETENİN YURTDIŞI OPERASYONLARI

 

Marşandiz’deki karanlık işler: Çetenin işkence merkezine yolculuk [ERDOĞAN’IN KİRLİ TÜRKİYESİ -4]

Beştepe Sarayı’na komşu işkence merkezi [ERDOĞAN’IN KİRLİ TÜRKİYESİ -3]

Siyah Transporter’ların sırrı [ERDOĞAN’IN KİRLİ TÜRKİYESİ-2]

Adam kaçırma ve faili meçhul çetesi [ERDOĞAN’IN KİRLİ TÜRKİYESİ-1]

HENÜZ YORUM YOK