Toplu mezarlarda yitmek 

YORUM | Prof. Dr. MEHMET EFE ÇAMAN

Toplu mezarlara giden yol, olmayan bir devletle alakalıdır da, aynı zamanda bu işin bir insan, insanlık, insaniyet boyutu vardır ey okur! 

Deprem çok can aldı. Resmi rakamları durdurdular, birileri öyle uygun gördü çünkü. Hala kayıp rakamları ilan edilmiş değil. İnsanlar yok oldu gitti. Bulunanlar bulundu, bulunamayanlar… İş makineleriyle girdikleri enkazda vücutsal bütünlüğü depremde bile bozulmamış insanların uzuvlarını parçaladılar. Ortada ne resmi görevliler var tutanak tutacak, ne din görevlileri var, etraftaki bekleyen insanlarla ilgilenecek, ne psikolojik destek veren danışmanlar veya psikologlar… Yangından mal kaçırır gibi, altında insan bedenleri yokmuş gibi, bildiğin hafriyat temizliği yapar gibi daldılar can pazarı enkazlara. 

Bir toplu mezarlık yeridir, atıl, taşlı, terk edilmiş bir tarladan hallice. Orada belli, sahipsiz, kimi kimsesi bulunamamış cesetleri gömmüşler. Depremde enkaz altından çıkardıklarıdır. Kiminin uzuvlarını kepçeler ve iş makineleri beton harabeyi kaldırırken koparmış atmış. Kime ne ki, değil mi! Belki de tüm bir aile aynı enkazın altında öldü gitti. Birbirini teşhis edebilecek tüm aile bireyleri yok oldu. Ya da belki, kim bilir, dışarıda, kurtulan bir aile ferdi hala sevdiklerini arıyordur umudu giderek tükenirken. O toplu mezar yerinde mezar künyesi diye bir tahta parçası dikmişler, her bir mezarın başına. Tahtanın üzerine de üç haneli bir rakam yazmışlar, siyah sprey boyayla. Her bir mezarın bir numarası var. Mezarlar yerlerini gelişigüzel kazmışlar. Sıra falan yok. Karmakarışık bir şekilde! Gömün gitsin, öyle mi? Zaten kim ilgilenir ki o garibanlarla, değil mi? Ölenleri bir kefene sardılar mı? Yoksa diğer fotoğraflardan aşina olduğumuz görüntülerdeki gibi, şanslı olanları bir battaniye içinde, diğerleri bir çuvala veya naylona sarılı, öyle deliğin içine atılıp alelacele gömülü mü verdi? 

Bir toplu mezarlık yeridir, atıl, taşlı, terk edilmiş bir tarladan hallice! 

Bulunan cesetlerden DNA örneği aldılar mı? Nerede bulunduklarını, sokak ve apartman adı, numarası, cinsiyet, tahmini yaş gibi bilgiler kaydedildi, kataloglandı mı? Üzerlerinde olan giysiler arşivlendi mi? Cepleri, yakınlarında bulunan kimliklerine ilişkin diğer deliller o arşivlere kondu mu? Fotoğrafları çekildi mi? Bu önemli bilgiler, mezar künyesi düzgün ve bir örnek tahtalara yazılamaz mıydı? 

Bir toplu mezarlık… 

Rastgele gömüp gittiler, belli! Mezarlar birbirine paralel, ara mesafeleri aynı, zemin düzeltilip insani bir mekân yaratılıp… Of, of. Lafa gelince medeniyet diye nutuk atanlar, hiç mi utanmadınız? Hayatını kaybeden zavallı kurbanların manevi anısı önünde özür dileyerek yazmak mecburiyetinde kalıyorum, bağışlasın aileleri, ileride olurlarsa, ama: medeni ülkelerde evcil hayvan cesetlerine bile bundan çok daha fazla ihtimam gösterilir. Utanarak yazıyorum, affedin de, ölülere yapılan muamele bir medeniyet göstergesidir. Bu yapılan barbarlıktır, sefilliktir, utanmazlıktır, edepsizliktir, saygısızlıktır! İnsani değildir. İnsan olan, ölüsünü böyle gömmez. İnsanlığın yüz binlerce yıllık geçmişinde, insanı hayvanlardan ayıran en önemli farklılıklardan biri, ölülerine yaptığı muameledir, ölüm karşısındaki tavrıdır! 

Toplu mezar…

Bir video var, izlemez olaydım dediğim. Gece rüyalarıma giren manzaralar! Yine öyle iş makineleriyle rastgele açılan çukurlara, insan bedenlerini ellerinden kollarından, ayaklarından karga tulumba sallayarak savurup, delikteki cesetlerin üzerlerini kepçeyle toprak atarak kapatıyorlar. Cesetler rengârenk, cıfıt çarşısı gibi, hiçbiri kefende değil. Uzaktan tam seçilmiyor ama kimi ceset torbasında, kimi beze veya çarşafa, kimi battaniyeye falan sarılmış. Yan yatan, dizi, kolu bacağı bükük, üzerine iş makinesi kepçeyle yüksek mesafeden taşlı, kayalı pis bir toprak atılan, irili ufaklı bedenler. Birkaç gün önce bu insanlar hayattaydılar. Ölüp gittikten sonra kimi bir hastane koridorunda kokana kadar yerde öylece yattı, kimiyse enkazın altında günlerce, hatta haftalarca kaldı, kurtarılmayı bekledi. O kepçe operatörü, o işi nasıl yaptı, anlamam olanaksız. Oradaki görevlilerden bir teki bile, “hop kardeşim, bir inelim, insandır bunlar, bedenlerini düzgün bir pozisyona getirelim” demedi mi? Nasıl oldu da yukarıdan çukura koyuverdiniz? Birinizin aklına insanca indirmek, şefkatle son vazifeyi yapmak gelmedi mi? Be insan müsveddeleri, siz hiç mi bir yakınınızı, bir sevdiğinizi kaybetmediniz? Bu nasıl bir hayvani rasyonalitedir, aletselleşmiş, mekanik davranıştır? Nasıl oluyor da sizin böyle bir anda hiçbir kültürel, uygarlıksal, insani, dini, örfi refleksiniz devreye girmiyor? Nasıl oldu da, yüz binlerce senelik evrensel insaniyet kültürel birikiminin devre dışı kalmasını başardınız! Düşman hukukunda yapılan bir muameleyi, savaş yok, çatışma yok, öyle normal bir iş yapıyormuş gibi, kendi toplumunuzun fertlerine uyguladınız? 

Toplu…

Toplu, toplum, topluca, toptan, topyekûn, topunuz! Bu işin sorumlususunuz! Bu yapılan kolay hazmedilebilecek bir şey midir? Diyeceksiniz ki, bu toplum neleri hazmetmedi! İyi de ölüye saygısı kalmamış bir toplumun dirliğini-düzenini, bekasını-varlığını, iyiliğini-ilerlemesini falan düşünmek de ayrı bir çelişkili durum değil midir? 

Toplu mezarlarda yitmek de bu rejimle alakalı bir şey. Evet, bilerek ve isteyerek bu işi de siyasete çekiyorum, çünkü bu olan sefaletin merkezinde siyaset vardır! Devleti başarısızlığa mahkûm eden alçak, hukuksuz, hatta anayasasız bir rejim, öldükten sonra size insan gibi gömülme olanağı bile tanımaz. Var olan tüm kültürel ve uygarlıksal birikimi de, paraları sıfırladıkları gibi sıfırlamışlar. Ama bu iş sadece rejimle de sınırlı değil – keşke öyle olsaydı! Bu rejimin dejenerasyonunu olağanlaştıran, kabullenen, benimseyen, gereğini yapan, kendini artık buna gire yeniden tanımlayan, insandan geriye düşmeyi içine sindiren çok geniş kitlelerdir, bu korkunç dönemin devam yelkenlerine rüzgâr olan. Esasında biraz da tüm ülkenin toplu bir mezara dönüşmesidir, karşımızda duran elim tablo. Toplu mezarda yiten ülkedir, koca bir halktır. 

Biliyorum, birçokları bu yazılanları duygusal bulacak, bu “ayrıntıları” dert etmemi garipseyecek. Oysa insanı insan yapan değerler olmadan neyin bir anlamı olabilir? Düzelme umudunu taşıyanlar, neyi neden düzeltmek istiyorlar, lütfen düşünsün! Bunları yazmak zor geldi, eminim iyi yürekli insanlara okumak da zor gelecek. Ama olanları bilelim. Bu salt politik bir mesele değil. Bu iş Erdoğan veya AKP değildir. Uygarlıksal ve kültürel boş viteste, yokuş aşağı inilen bu anlarda, neyi yitirdiğimizi bile fark edemeden eriyor kolektif ve bireysel değerler. 

Sadece Türkiyelilerin değil, insanlığın da karanlık bir anıdır yaşanan – keşke daha fazla can farkına varsa. 

Toplu mezarda yitmenin ülke ve halk için telafisi çok zordur. 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

6 YORUMLAR

  1. …evet ne fazlası ne bir eksiği…
    özgürlüğüme yıllar sonra kavuştuğumda babamla köy evimizdeki dertleşmelerimizde: “nolacak herhalde kıyamet kopacak oğlum bukadar bozulmanın alameti” demişti kaç kere…

  2. Herşey böyle bitmemeliydi. Hayallerimiz vardı kaf dağının ardından. Hepimiz yetiğimizin peşine düştük ve umutsuz haykırışlarımız arasından kaybolup gitti. Geleceğe dair umutlarımız bir bir söndü. Leş kargaları çürümüş bedenlerimize üşüştü. Biz çaresiz kaldık ve yardım beklediklerimiz, bedenimizi kemirecek akbabalar oldu. Şimdi bu akbabalar en değerli yerimize göz dikmişler. Ne olursun birileri bu akbabaları kovsun üzerimizde. Ölmüş bedenimiz bari yaşadığımız topraklarla buluşsun. Belki birileri gelir mezarımıza bir fidan dikerde kuşlar konar ve bizde dinleriz kuşların cıvıltısını. Bununda mümkün olmadığı biliyorum. Akbabaların reisi-sultanı-piri biran önce molozların içindeki cesetlerimizi molozlarla birlikte ıssız vadilere dökmek istiyor. Ne olur bari bedenlerimiz Hatay, Osmaniye, Maraş, Adiyaman, Malatya toprağiyla buluşsun.
    Kalanlarımız cansız bir bedene dönüştü. Düşünme yetimizi bir bir yettik. Her yeni gün üzerimizi kapkara bulutlar sardı ve geleceğe dair hiçbir umudumuz kalmadı. Bitmiş tükenmiş bir topluma vaadettikleri beton yığınından başka bişey olmuyor. Halbuki, herbirimizin ruhu cinnetin son evresini yaşıyor. Tedavi olmamız gereken yerde, tanrılaştırdıkları beton bloklar vaadediliyor bize. Yok olup gitmiş ailelerimiz, annemiz, babamız, kardeşlerimiz kimseciklerin umrunda olmuyor. Sakat kalmışlarımıza, delirmiş olanlarımıza nasıl bir tedavi edileceğini kimsecikler anlatmıyor. Kalanlarımızın hayata nasıl tutunacağını, yalnız kalmış yavrularımızın nasıl büyütüleceğini kimsecikler bir çözüm sunmuyor.
    Bir insan olarak bunları düşününce bile çıldırma noktası geliyor insan.

  3. İşgal edilmiş bir ülkede yaşıyormuş gibi hissettim. Türklere nefret duyan ama Devlet kılıfında asgari insanlığı göstermek zorunda olan işgal güçleri hakimiyeti altında yaşıyor gibi hissettim. İnsanların delirdiğini ve olup biteni görmediğini, kendilerini korkunç sahipsizliğe emanet ettiklerini görüyorum.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin