Toksik kişilikler ve sağlıklı ilişkiler: Negatif enerjiyi yönetme sanatı

YORUM | AHMET KURUCAN 

Aşağıda okuyacağınız derlemesi bana ait çeşitli kaynaklardan istifade ile hazırlanmış bir yazı. Faydalı olacağı düşüncesi ile kaleme alıyorum bu derlemeyi. Çünkü öyle mailler alıyorum ki tam da aşağıda okuyacağınız özelliklere sahip kişilik karakterlerine sahipler. 

Ben de 60’ı aşkın yaşımda zaman zaman böyle kişilerle karşılaştım. Belki okuduğunuz derlemeyi yapmaya beni sevkeden esas sebep budur. Şaşırıyor insan onlarla sık dokulu münasebet içine girince. Öyle zamanlar oluyor ki ne yaparsan yap, ne kadar iyi niyetli olursan ol, son tahlilde hep sen suçlu oluyorsun.

Biliyorum ve farkındayım, bu o kişinin şahsiyeti, karakteri, mizacı ile alakalı bir durum. Belki çocukluk dönemi travmaları var. Belki ileri yaşlarda yaşadığı ve olumsuzluğun hakim olduğu hayat tecrübesi onu o hale getirmiş. Belki beslenme kaynakları farklı. Mutluluktan değil mutsuzluktan zevk alan bir yapının insanı. Hatta mutsuzluğu mutluluk kabul ediyor.

Toksik insan diyor uzmanları böylesi bir karaktere sahip olan kişilere. Toksik kişilik diye de bir kavram var. Şöyle tarif ediyorlar bu kişiliğe sahip olan insanı: “Genellikle kendi başarısızlıklarını ve kendi mutsuzluklarını karşısındaki kişiyi ayna olarak görüp yansıtan kişidir.” Burada kalsa iyi, devamı da var; “Çoğu zaman sadece bununla da yetinmez, muhatabını mutsuz etmek, üzmek, dibe çekmek için elinden ne geliyorsa yapar. Çıkarı için zarar vermekten de asla çekinmez.”

İyi de ne yapılacak o zaman? Kaderin bir şekilde birleştirdiği, aynı yapı, aynı aile, aynı şirket, aynı camiada birlikte olmak, beraber çalışmak zorunda olunan bu tip insanlarla nasıl baş edilecek? İşte bunun için bu derlemeyi yapıyorum.

Önce bu insanların özelliklerini sıralayalım:

1-Muhatabını manipüle ve kontrol etmek ister. Onun iyiliğinden hareketle duyguları sömürür; tahrik eder, kurban rolünü oynar, söylediklerini çarpıtır, suçlu hissettirir.

2-Özür dilemezler. Özürü özgüvenlerine tehdit olarak gördükleri için ne kadar hatalı olurlarsa olsunlar özür dilemez ve dileyemezler. Aksine öfke, gadap, kin ve nefretlerini artırırlar.

3-Kendi olumsuz duygularını olduğu gibi karşısındakine yansıtır ya da yansıtmaya çalışırlar ve bundan zevk alırlar.

4-Olumsuz durumların sebebi kendileri olduğu halde bir şey olmamış gibi davranabilirler.

5-Hiçbir şeyden memnun olmaz ve sürekli şikayet ederler.

6-Hayır cevabını kabul etmezler. Dünyanın merkezinde sanki kendileri vardır ve herkes onlara hizmet etmek için yaratılmış, isteklerini yerine getirmek mecburiyetinde imiş gibi davranırlar.

7-Başkalarının başarısından rahatsız olurlar. Zira zihnen ve fiilen sürekli yarış içindedirler. Sevinciniz paylaştığınızda alacağınız tepki asık bir surat ve gayri samimi “tebrikler” sözcüğünden ibarettir.

Tahmin edeceğiniz gibi bu özellikler herkeste aynı seviyede tezahür etmez. 1’den 10’a kadar yapılacak bir sıralamada herkesin seviyesi farklı olabilir. Bu nedenle uzmanlar seviyesi en yüksek ve kendilerine yardım edilmesi imkansız toksit kişiliklere dair şu 7 vasfı zikrediyor. Bu demektir ki eğer çevremizde böylesi insanlar varsa yapılacak en güzel şey kendi sınırlarımızı korumaktır. Kimdir yardım edemeyeceğimiz bu insanlar?

1- Ben kötü bir insanım diyen insana.

2- Ben her zaman haklıyım diyen insana

3- Yalan söyleyen ve başkalarını aldatan insana.

4- Senin sınırlarını kaale almayan, hayır demene rağmen sürekli ısrar eden insana.

5- Sadakatsız, vefasız nankör insana.

6- Her şeyin altında çapanoğlu arayan şüpheci, yargılayıcı insana.

7- Yaptığı işi tamamlayamayan, her şeyden çok çabuk bıkan, halk tabiriyle maymun iştahlı olan insana yardım edemezsiniz. 

Sık veya seyrek dokulu da olsa münasebetimizi devam ettirmek zorunda olduğumuz ve kısmen de olsa yardım edilebilecek insanlara gelince, onlar için de uzmanların sınırları belirleme ve kendimizi koruma adına tavsiyeleri şunlar: 

1-Yerine getiremeyeceğin şeyler hakkında söz verme. Yapabileceğin kadar söz ver ve yap ya da başkalarından yardım iste.

2-Çok fazla ümitsiz ve sürekli negatif düşünen insan olma.

2-Muhatabım toksit bir kişilik diye kendini her zaman haklı görme. Bozuk saatin günde iki defa doğru zamanı göstermesi gibi belki onların da haklı olduğu noktalar olabilir. Onun için eleştirilere kulak kesil. Dinle, izle, oku, kendini geliştir ve eğer yanlış yaptı ya da yanlış düşüyorum diyorsan hemen vazgeç, doğrusunu yap.

Uzmanların görüşlerine ben de herkes şöyle düşünmeli diyerek şu ilaveyi yapayım: dünya benim etrafımda dönmüyor. Şu an yeryüzünde yaşayan 8 milyar insandan biriyim. Bir nefeslik ömrüm var. Nefes aldım ama veremedim, verdim ama alamadım, işte hayat bu iki nefes aralığı kadar kısa. Ne güzel der Cahit Sıtkı Tarancı:

 ‘Neylersin ölüm herkesin başında.

Uyudun uyanamadın olacak.

Kimbilir nerede, nasıl, kaç yaşında?

Bir namazlık saltanatın olacak,

Taht misali o musalla taşında.’

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

6 YORUMLAR

  1. Bu tarz insanlar eskiden yoktu bu kadar, peki şimdi neden var?
    İktisatçılar, kısa dönem analizlerinde, eflasyon ile işsizlik arasında ters yönlü ilişki olduğundan bahsederler.

    İktisadin 3 temel ekolünden birinin temsilcisi Keynesyene “uzun dönem” sorulunca, “uzun dönemde zaten hepimiz ölmüş olacağız” cevap verir.

    Başlıktaki soruyu sormam da o nedenle, “eskiden yoktu bu kadar, peki neden şimdi var?” sorusu da bununla ilgili. Bu bir konjonktürel dönem.

    Yani bir sebep ile neticelenen sonuçlar.

    Toksik kişiliklerin oluşması, o ilk baş sorgulamaları, eleştirileri haklı bir nedene, en azından kendi içinde samimi bir sorgulama nedeniyle tetiklenmiş olabilir.

    Gandhi’ye atfedilir:

    Söylediklerinize dikkat edin; düşüncelere dönüşür…
    Düşüncelerinize dikkat edin; duygularınıza dönüşür…
    Duygularınıza dikkat edin; davranışlarınıza dönüşür…
    Davranışlarınıza dikkat edin; alışkanlıklarınıza dönüşür…
    Alışkanlıklarınıza dikkat edin; değerlerinize dönüşür…
    Değerlerinize dikkat edin; karakterinize dönüşür….
    Karakterinize dikkat edin; kaderinize dönüşür…

    Bi bir çeşit kısırdöngünün de tetikçisidir aynı zamanda. Haklı olarak başlayan bir sorgulama, zamanla kendini sorgulama hastalığına bırakabilir.

    Bir Hint gurusunun anlatımıyla, “hayatta en büyük tutsaklık, hergün aynı işe gitmek, aynı yolları, aynı araçları, aynı şeyeri izlemek, değil, en büyük tutsaklık her gün aynı duygularla uyanıp aynı duyguları yaşamak” asıl tutsaklık olarak anlatılır.

    Bunu klinik araştırmacıları, nörobilimlerle uğraşanlar alışkanlığın doğasıyla açıklarlar.

    İlk başta DIŞSAL BİR ETKİ ile tetiklenen insan, ona bir TEPKİ verir ve bu bir sebep-sonuç zinciri içinde tutarlıdır da derler.

    Hayatında büyük travma yaşayanlar, o GERÇEK olgu karşısında fiziksel tepki verirler ve damarlarına ACTH vb hormonlar salgılanır ve kişi, neticede üzülür. Kişi üzüldüğü için, beynin ilgili bölgesi tetiklenmiştir burada. Sebep, dış sebep, sonuç ise hormonların salgılanmısıdır der araştırmacılar bu nedenle.

    Bu bir çeşit DEPRESYON un da izahıdır aslında.

    İnsanın hücresinin kapıları vardır, Reseptör deniyor bunlara. Sürekli stres hormonları salgılanınca, bunlar hücrelere tek bir reseptörden giremezler, zaman alır, hücre ADAPTE OLUR duruma ve yeni RESEPTÖR ler açılır, insan hücresinde.

    Bir denge kurulmuştur, Sürekli üzülen insana, sürekli gerilen, stresli insanın bu durumu sebeptir ve neticesinde bolca salgılanan hormonlar, bolca açılan hücre Reseptörlerinden geçerek hücre içine geçerler.

    Gel gör ki, bir zaman sonra bu büyük bir sorunun habercisidir.

    Sebep ortadan kalkınca, insanı üzen gerçek stres sebepleri iyice ortadan kalkınca yahut iyice azalınca, insan beyni, hormonların salgılanması için sinyal göndermez.

    Yani, Dış etki-beynin uyarılması-beynin ilgili bezlere hormon üretmesi için sinyal göndermesi-hormonların üretilmesi-hücreye Reseptörlerden girmesi..

    şeklindeki süreçte, ilk baştaki o dış etki ortadan kalkar.

    Peki, herşey eski haline mi gelir?

    Hayır, eski haline gelmez, çünkü artık sürekli o HORMONA alışmış, insan hücresindeki Reseptörler hala orada durmaktadırlar.

    Bu sefer, tersine bir FEEDBACK yapılır, hücre reseptörleri sinyal gönderir beyne, “NEREDE KALDI BİZİM STRES HORMONLARIMIZ, ACTH larımız” derler.

    İşte bu insan beyninin en manipüle edilebilir yanıdır da, gerçek sebep ortadan kalksa da, hücreden gelen bu isteği yine yerine getirir ve o stres hormonları yeniden salıgılanır.

    İşte artık karşımızda, nurtopu gibi bir DEPRESYON HASTAMIZ vardır.

    Artık kendi kendini üreten bir sürece girilmiştir, kapalı devre sistemdir.

    Bu döngü aslında her türlü bağımlılığın genel izahıdır da. Konu sadece depresyon deyip, benden uzak denmemeli.

    Mesela, Şehvet..

    Şehvet döngüsü de bu şekilde işliyor, uyuşturucu bağımlılığı da.

    Günaha adım adan insan, günahından vazgeçse de, bir süre, onu tetikleyen sebep kalksa bile, insan vücudu onu isteyebiliyor.

    Bu konumuz dışında ayrıntıya girmiyorum. Tövbe etmenin, estağfirullah çekmenin, sırf bu bağlamlardan dahi araştırılması gereken konu olduğunu söyleyim devam edeyim.

    Değer Hocam, Ahmet bey,

    Dikkatinizi çektiyse, Toksik kişilik, TOKSİK İLİŞKİLER neticesi ortaya çıkar.

    Toksik ilişkiler de, iktisattaki gibi fakirleşmenin olduğu zamanlar, psikolojideki gibi dış sebeplerin var olduğu zamanlardır. Bu zamanlar toksik ilişkiler ortaya çıkar.

    Bu nedenle, bahsettiğiniz, TOKSİK KİŞİLİKLERİN ortaya çıkmasının sebebi oldukça net, TOKSİK İLİŞKİLER.

    15 Temmuz öncesi bu kişilerin, tam tersine, herşeyi olanca gücüyle öven, savunan olma ihtimalleri de yüksek.

    Zira, bu tarz DUYGU BAĞIMLILIKLARI nda, aslında duygular, TUTKULAR yer değiştirir.

    Hizmeti ÖVME, YÜCELTME bağımlılığı, yerini eleştirme bağımlılığına terk edebilir.

    Ancak, herşeyi kenara koyarak temel noktaya gelelim.

    Gerçekten, TOKSİK KİŞİLİKLER, bozuk saat gibi nadiren mi doğruyu söylerler?

    İşte bu nokta da samimi görüşüm, durup düşünmemiz.

    Bir konuda hassaslaşmak, melekeleri de geliştirir.

    Vaktiyle, kamu da, şizofren belirtisi gösteren, hatta bu konuda ilaç kullanan bir denetçinin, elini attığı her dış ticaret dosyasından bir yolsuzluk, usulsüzlük çıkarttığını bizzat bilenlerden biriyim.

    İşletme körlüğü denilen kavramı biliriz hepimiz, işte kastım tam da bu, bu tarz kişiler, bizim işletme körlüklerimizi ortaya çıkarmak açısından oldukça önemlidir.

    Bu nedenle, doğruyu gösterir demeleri noktasına ben mesafeli duruyorum.

    Ama temel noktaya gelirsek, eskiden olmayan bu toksik kişiliklerin şu an çoğalmasının nedeni, 15 Temmuz sonrası süreçlerde yaşanılan TOKSİK İLİŞKİLER dir.

    Biraz da iğneyi kendimize batırmak zorundayız.

    Bizim gündemimiz nedir?
    İnsanların gündemi nedir?

    Kendisi mülteci olan insanların gündemini yok sayıp, hayatın içnideki zorluklarını görmezden gelip, herşeyin süt liman olduğu zamanlardaki gibi davranış modelleri, kalıpları, en önemlisi de DİLİ kullanmak.

    Benim tespitim bu;

    Toksik İLİŞKİNİN kaynağı, kurumsal yapılar ve diğerleri diye ayırırsak, aralarındaki DİL uyuşmazlığı.

    Gündem farklılıkları. Öncelik farklılıkları.

    Bizim bir diğer adımız vaktiyle sevdiğim bir büyüğümün tabiriyle,

    “Halden anlayanlar cemaati” idi.

    Bir yerde BEDEN olarak, CESET olarak arkadaşlarımızın olmasını biz VAR olarak kabul edip, onlar üzerine planlar, hizmetler, inşa edersek,

    nezaketlice yazmaya çalışırsam,

    Onlar adına düşünmeyi, karar vermeyi, seçersek,

    ve şartlar, zaman da buna müsait değilse,

    bu durum bir çeşit uyum, DİL sorununu ortaya çıkarır, bu da toksik ilişkinin tetiklenme sebebi olur.

    Dünyaya niza vermeye çalışıyor gibi sohbetlerin geçtiği ortamlar elbette bir yönüyle hoşumuza gider,

    ama gel gör ki, sabahın ilk ışıklarnıda, hatta karanlığında, herkesin yoluna koyulacağı MECBURİYETLER i, hayata ADAPTE olma mecburiyetlerini görünce, YILLAR SÜREN SÜRECİ akla getirince,

    mülteci olan hizmet insanının GERÇEĞİ ile Kurumsal Hizmetin GERÇEĞİNİN ayrıştığını görebiliriz.

    Karşısındaki insanın dertleri yerine kendi gündeminin dertlerine odaklanmış bir DİL, sanırım işte asıl TOKSİK İLİŞKİNİN kaynağı.

    Bu nedenle yazınızı değerli buluyorum..

    Toksik kişilik ve onların neşet etmesine sebep olan ortam, TOKSİK İLİŞKİ ve bunun üretimi bağlamında da yazılarınız olursa güzel olur.

    Niyet hayr, akıbet hayr olsun.

    Bu yönüyle de, toksikleşmeye başlayan bir kişiliğin en büyük açmazı bu kendini içinde bulduğu tutsaklık.

    Psikoloji ve nörobilim temelli yaklaşımlar, insan davranışlarının

    Bu işin doğası.

    ((((Konu ekonomi değil ve neden onca enflasyona rağmen Türkiye de işsizlik var demeyin bu arada, onca emisyona karşın ancak bu kadar durdurulabiiyor, ama dediğim gibi konu bu değil.)))

    Yazın genel itibariyle insanlar mutlu olur, bu bir vakıa. Gaflet ayları bile deriz. İklimin, karakter üzerinde, psikolojik tutum üzerinde etkili olduğunu da ayrıca ilgili araştırmacılar söylüyor. Bu da bir vakıa.

    Onca fakirliğine rağmen Ortakuşak insanının üremesini, çoğalmasını, buna karşın kuzey insanının bir çeşit bu tarz dürtülerden uzaklaşmasını da buna bağlayanlarda hiç az değil.

    Hangi pencereden bakarsak bakalım, insan davranışlarının mantıklı bir sebep-sonuç ilişkisi ortaya çıkabiliyor.

  2. Tam da irsad ve teblig insanlarinin yapacagi sekilde tarif etmissiniz! Peygamber de olsa zaten boyle yapardi! Bu yedi zumreye yardim edemezsiniz deyip cikardi isin icincen. Allah razi olsun bir kez daha aydinlattiniz bizi.

  3. Narsist insanlarin negatif enerjilerini yönetmek diye bir sey yoktur. Bu negatif enerjiden kurtulmak icin kendini asmak, kendine deger vermek diye bir sey vardir ki, bir insan hayatina bir narsisti almissa bu kendine deger verme meselesi daha da zor olacak demektir.
    Narsistler bozuk insanlardir, bu insanlarin bizi koydugu yerden yola cikarak kendimizi düzeltemeyiz, dolayisiyla bozuk saat bile günde iki kez dogruyu gösterir diyerek narsistin yargilari üzerinden kendi kisiligimizi insa edemeyiz.
    Bir insan, narsistinden bagimsiz olarak, onun türlü oyunlariyla mücadele ederke bile ondan bagimsiz olarak kendini tanimak, gelistirmek ve kendi kendine saygi duymak gibi bir beceriye kavusmussa iste ancak o zaman belli bir noktaya gelebilir ki, o nokta da narsisti terk etmektir. Yani negatif enerjiyi yönetmek diye bi sey yoktur. Belki sen agasin sen pasasin diyerek bi süre idare edebilirsiniz ama bu da sizi kendiniz olma hedefinden uzaklastiran bir yoldur.
    Narsistler hakkinda merak ettigim bir konu var ve bir ilahiyatci olsam bu konunun üzerinde dururdum diye düsünüyorum. Bir insan düsünün ki, hicbir iletisim taktigi ögrenmemesine ragmen yeri geldiginde kiskirtmayla, sabote etmeyle, yansitmayla, laf ebeligiyle (demagoji), baskalarini kullanmayla, duygusal santajla, gaslighting ile, tartismayi bogma ile, kurbani oynama ile, araliksiz asagilama, azarlama, basa kakma ve daha bir sürü manipülasyon taktikleriyle muhatabini sürekli ama sürekli olarak degersizlestirsin ve bu degersizlestirme üzerinden kendi degersizlik duygusunu teskin etsin.
    Bakiniz bu insan öyle bir bozulmus, onu öyle bozmuslar ki, tipki vücudun bagisiklik sisteminin yanlis bir emirle normal hücrelere saldirmasi gibi muhataplarina sistemli bir sekilde sanki dünyanin en dogru isini yapiyormus gibi saldirsin. Merak ediyorum böyle bir insan, bütün bunlari bilerek, taammüden, bir kötülük düsüncesiyle tasarlayarak mi yapiyor, yoksa bu kisi bi zamanlar birileri tarafindan bozuldugundan dolayi ustalikla yaptigi bu fiilleri elinde olmadan mi yapiyor? Yani bu insanin cezai ehliyeti nedir, bu insanlara bu dünyada nasil davranilmali veya ahirette nasil davranilacak?
    Sahsen ben bu konular üzerinde uzun uzun düsünmenin, tartismanin, psikoloji dalindan insanlardan fikir almanin, belki bunun icin ilahiyatin yani sira psikoloji egitimi almanin cok önemli oldugunu düsünüyorum.
    Cünkü, örnegin diktatörler narsist miydi, bunu bilirsek magdurlar olarak dini ve bilimsel acidan yasadiklarimiza nasil bakabiliriz, bu bakis bize neler kazandirabilir gibi bir konu cikar karsimiza. Ayni sekilde biz bugün cesitli sebeplerle bozulmus toplumlardan, devletlerden de bahsedebiliriz.
    Örnegin güncel bir konu olarak Israil´i bozan nedir ki Filistinlileri insanlik dairesinde bile göremiyorlar. Örnegin Balkanlarin kaybinin Türk devletini bozdugunu görüyoruz, bozulmus ki, o bölünme korkusuyla yaptiklariyla aslinda daha da fazla bölünmeye yol acacak islere girisiyor. Biz bu devlete nasil bakmaliyiz, biz o devletin icine girdigimizde, o kavganin bir parcasi oldugumuzda nelerle karsilasacagimizi, ister istemez neye dönüsebilecegimi görebilir miyiz mesela. Burda gercekten de insan narsistin üzerine gitmemek, hatta ondan uzak durmak gerektigi gibi devlet narsistten de uzak mi durmak gerekiyor bilimsel olarak. Hatta bu bilimsellik bize sessizce Mehdiyi beklemeyi mi salik veriyor?

    Bunlari ilahiyatcilarimizin ve psikologlarimizin kafaya takacagini düsünmüyorum. Belki tek beklentim su olabilirdi. Kendine özgüveni olan insanlar yetistirmek icin neler yapmak gerekiyor, hangi rahlelerden gecmek gerekiyor ki, hayatimiza bir es olarak, bir patron olarak, bir arkadas olarak narsistleri cekmeyelim? Ilk etapta bu bile düsünülse yeterdi ama onda da ümidim yok.

  4. ChatGBT 3,5´tan su talepte bulundum: “Bana toksik kisilerle ilgili bir makale yaz. Bu makalede toksik kisilerin basvurdugu tatktiklerden bahset ve bu gibi insanlarla iletisim halinde olan insanlara tavsiyeler ver. Makaleyi bir sairin toksik iliskilere deginen bir siirinden yararlanarak bitir.”

    Cevabi asagida. Hic de fena degil. Elimde ChatGBT 4 olsa belki daha da iyi olabilirdi:

    Başlığımız: Toksik İnsanlar: Taktikleri ve İletişimde Bulunanlara Tavsiyeler

    Giriş:
    İnsanlar hayatta birçok farklı kişi ile karşılaşabilirler. Bazıları hayatımıza olumlu bir etki yaparken bazıları ise bunun tam aksine negatif bir enerji yayabilir. İşte tam da bu noktada karşımıza toksik kişiler çıkar. Peki, toksik kişiler kimlerdir? Aramızda dolaşan bu negatif enerji dolu kişilerin, başvurdukları taktikler nelerdir? Makalemizde bu sorulara yanıt arayacak ve aynı zamanda bu gibi insanlarla iletişim kuranlara bazı tavsiyelerde bulunacağız.

    Toksik Kişilerin Başvurduğu Taktikler:

    Manipülasyon: Toksik kişiler, insanları kendi çıkarları doğrultusunda manipüle etmeye çalışırlar. Gerçekleri çarpıtarak, duygusal zayıflıklardan yararlanarak veya suçluluk duygusu aşılayarak bizi yönlendirmeye çalışırlar.
    Eleştiri ve Aşağılama: Bu kişiler, sürekli eleştirerek ve aşağılayarak başkalarını küçümsemeye çalışırlar. Kendi güçlerini ve değerlerini başkalarının üzerinde hissetmek isterler.
    Saldırganlık: Toksik kişiler, sıklıkla saldırgan bir tavır sergilerler. Hakaretler, tehditler veya fiziksel saldırılar gibi agresif davranışlarla insanları sindirmeye çalışırlar.
    Suçlama: Kendi hatalarını kabul etmek yerine, sürekli başkalarını suçlarlar. Hataları başkalarına yıkarak, kendi savunmalarını güçlendirmeye çalışırlar.
    İkiyüzlülük: Toksik kişiler, ön yüzlerinde görünen görüntüleriyle arka yüzlerindeki gerçeklikler arasında büyük bir uçurum yaratırlar. İkiyüzlü davranarak, başkalarını kandırmaya çalışırlar.
    İletişimde Bulunanlara Tavsiyeler:

    Sınırlarınızı Belirleyin: Toksik kişiler genellikle sınırlarımızı ihlal etmeye çalışır. Kendinize sınırlar koyun ve bu sınırlara sadık kalmakta kararlı olun. Başkalarının size zarar vermesine izin vermeyin.
    Kendinize Değer Verin: Kendinizi sevin ve değerli hissedin. Toksik kişilerin sözleri sizi etkilese bile, sizin kendinize olan inancınızı zedelemez.
    Destek Alın: Toksik kişilerle başa çıkmak zor olabilir. Bu nedenle, bir uzmandan destek almak ve duygusal olarak desteklenmek çok önemlidir. Terapi veya danışmanlık hizmetlerinden yararlanabilirsiniz.
    Kendinizi Yönlendirin: Toksik kişilerin manipülatif taktiklerine karşı kendinizi koruyabileceğinizi hatırlayın. Gerçekleri saptırmalarına izin vermeyin ve kendi düşüncelerinizle hareket edin.
    Sevgi ve Empatiye Odaklanın: Toksik kişilerin negatif enerjisi karşısında sevgi ve empati odaklı bir yaklaşım sergilemek, sizi onların etkisinden uzaklaştıracaktır. İyi niyetli olun ve pozitif ilişkiler geliştirmeye önem verin.
    Sonuç:
    Toksik kişiler etrafımızda olumsuz bir atmosfer yaratabilirler ancak onların taktiklerine karşı bilinçli bir şekilde direnerek etkilerini azaltabiliriz. Sözlerimi, ünlü bir şairin toksik ilişkilere dair bir dizesiyle sonlandırmak istiyorum:

    “Zehirli aşkların derin kuyusunda
    Sevgisizlik oyunlarına mahkum kalmayın.
    Kendinizi sevin, değer verin ve özgürlüğünüzü hissedin.
    Geriye, sağlıklı ve mutlu ilişkilerle dolu bir dünya kalsın.”

  5. Iste bir prompt daha ve ChatGBTnin verdigi cevap:
    Lütfen bana kisilik bozuklugu oldugundan dolayi insanlari magdur eden toksik kisilerle ilgili olarak bir makale yaz ve bu makalede devletin, egitim sisteminin, bilimin, sivil toplum örgütlerinin, sanat camiasinin ve anne-babalarin gözardi ettigi noktalari anlat ve neler yapilabilecegi konusunda fikirler üret.

    Başlık: Toksik Kişilik Bozuklukları ve Toplumsal Sorumluluk
    Günümüzde toplumlar, toksik kişilik bozukluğuna sahip insanların yol açtığı zararları giderek daha fazla deneyimlemektedir. Toksik kişilik bozukluğu, kişinin düşünce, davranış ve ilişkilerinde sürekli olarak sorunlar yaratma eğiliminde olduğu bir psikiyatrik durumdur. Bu bireyler, insanları manipüle edebilir, zarar verebilir ve toplumun huzurunu bozabilirler. Ancak, bu sorunun üstesinden gelmek için toplumsal düzeyde çeşitli aktörlerin işbirliği yapması gerekmektedir: devlet, eğitim sistemi, bilim, sivil toplum örgütleri ve anne-babalar. İşte bu aktörlerin rolleriyle daha fazla ayrıntı:
    Devletin Rolü:
    Toplumsal Farkındalık ve Eğitim: Devletler, toksik kişilik bozuklukları hakkında toplumsal farkındalığı artırmak amacıyla kampanyalar düzenlemeli ve okullarda eğitim programları geliştirmelidir. Örneğin, toplumsal medyada veya televizyon reklamlarında, toksik kişilik bozukluklarının belirtileri ve etkileri hakkında bilgilendirici mesajlar yayınlamak, toplumsal farkındalığı artırabilir. Devletler ayrıca, bu kişilerin tedaviye erişimini kolaylaştırmalı ve tedavi süreçlerini finanse etmelidir.
    Tedavi ve Destek: Devletler, toksik kişilik bozukluğu olan bireylere erişebilecekleri uygun tedavi ve destek sağlayan merkezlerin kurulmasını teşvik etmelidir. Özellikle bu bireyler için özel klinikler veya rehberlik merkezleri kurulması, onların daha iyi bir şekilde topluma entegrasyonunu teşvik edebilir. Aynı zamanda, devlet, toksik kişilik bozukluğu olan bireylerin sivil toplum örgütleri ve profesyonellerle işbirliği yapmasını teşvik etmelidir.
    Kanun ve Adalet Sistemi: Ceza sistemi, toksik kişilik bozukluğuna sahip bireylerin davranışlarını şiddet veya duygusal terör içeren suçlar olarak değerlendirmelidir. Bu, toksik kişilik bozukluğu olan bireylerin ciddi siddet eylemleri gerçekleştirmeleri durumunda, hukuki yaptırımların uygulanmasını kolaylaştırabilir. Örneğin, bu bireyler için rehabilitasyon programları oluşturarak, siddeti önleme ve bu kişilerin topluma yeniden entegrasyonunu sağlama çabaları artırılmalıdır.
    Eğitim Sistemi:
    Duygusal Zeka Eğitimi: Okullar, öğrencilere duygusal zeka ve empati becerilerini geliştirmeleri için eğitim vermeli ve toksik davranışların siddetin öncüsü olabileceğini vurgulamalıdır. Öğrencilere, duygusal zeka ve empati becerilerinin, şiddet içeren davranışları engelleme ve ilişkileri geliştirme konusunda ne kadar önemli olduğu öğretilmelidir. Örnek olarak, öğrencilere, empati kurma becerilerini geliştirmek için rol yapma oyunları veya duygusal zeka egzersizleri uygulanabilir.
    Sosyal Beceriler: Eğitim kurumları, öğrencilere sağlıklı iletişim, çatışma çözme ve işbirliği becerilerini öğretmelidir. Örneğin, öğrencilere sınıf içinde grup çalışmaları yoluyla işbirliği yapmayı öğretmek, şiddeti önleme ve toplum içinde daha sağlıklı ilişkiler kurma konusunda etkili bir adım olabilir. Bu beceriler, öğrencilerin duygusal zeka becerilerini destekler ve toplumun daha güvenli hale gelmesine katkıda bulunabilir.
    Bilimin Katkısı:
    Araştırma ve Tanı: Bilim insanları, toksik kişilik bozukluklarının nedenlerini ve belirtilerini daha iyi anlamak için araştırmalara odaklanmalıdır. Özellikle toksik kişilik bozukluğu olan bireylerde şiddet eğilimi üzerine yapılan araştırmalar, siddetin önlenmesine yönelik daha etkili stratejilerin geliştirilmesine katkı sağlayabilir. Örneğin, bu araştırmalar, toplumun daha geniş bir kesimi için şiddetin risk faktörlerini ve etkilerini anlamamıza yardımcı olabilir.
    Sivil Toplum Örgütleri:
    Destek Grupları: Sivil toplum örgütleri, toksik kişilik bozukluğu olan bireyler ve aileleri için destek grupları düzenleyebilir. Bu gruplar, siddet içeren davranışları ele almak ve alternatif çözüm yolları bulmak için önemli bir platform olabilir. Aynı zamanda, bu gruplar, bireylerin siddet eğilimlerini anlamalarına ve bu konuda destek alabilmelerine yardımcı olabilir.
    Bilinçlendirme ve Yardım: Sivil toplum örgütleri, toplumsal farkındalığı artırmak ve toksik davranışları siddetle ilişkilendirmek için kampanyalar düzenleyebilir. Örneğin, toplum içinde şiddetin sonuçlarına dikkat çekmek amacıyla seminerler, konferanslar veya sosyal medya kampanyaları düzenleyebilirler. Aynı zamanda, bu kişilere yönelik rehabilitasyon ve rehberlik hizmetleri sunarak toplumu koruyabilirler. Özellikle bu kişilerin rehabilitasyon sürecinde, sivil toplum örgütleri ailelerine de destek sunabilir.
    Anne-Babaların Rolü:
    Çocukların Duygusal Gelişimi: Anne-babalar, çocuklarının duygusal gelişimine odaklanmalı ve onların duygusal zeka becerilerini geliştirmelerine yardımcı olmalıdır. Özellikle, çocuklara siddetin kabul edilemez olduğu ve sağlıklı iletişim yollarının tercih edilmesi gerektiği konusunda açık bir şekilde öğüt vermelidir. Anne-babalar, çocuklarının duygusal ihtiyaçlarına duyarlılık göstermeli ve onların duygularını ifade etmelerini teşvik etmelidir.
    Model Davranışlar: Ebeveynler, çocuklarına model davranışlar sergileyerek sağlıklı ilişkileri nasıl kuracaklarını gösterebilirler. Örneğin, evde şiddet veya agresif davranışlar kabul edilemez olduğu ve saygılı bir iletişim tarzının tercih edilmesi gerektiği açıkça gösterilmelidir. Anne-babaların arasındaki sağlıklı ilişkiler, çocukların sağlıklı ilişkiler kurmalarına ilham verebilir.
    Aile İçi İletişim: Aileler, açık ve sağlıklı iletişim yollarını geliştirmeli ve aile üyelerinin duygularını ifade etmelerine fırsat tanımalıdır. Özellikle çocukların duygusal sorunlarını paylaşmaları ve destek almaları için güvenli bir ortam yaratılmalıdır. Bu, çocukların duygusal zeka becerilerini geliştirmelerine yardımcı olabilir.
    Eğitici Kaynaklar: Anne-babalar, toksik kişilik bozukluğu ve siddet konularında eğitici kaynaklara başvurarak bilinçlenmelidir. Kitaplar, makaleler veya seminerler, anne-babaların bu konularda daha bilinçli olmalarına yardımcı olabilir. Ayrıca, toksik kişilik bozukluğu hakkında bilgi sahibi olmak, ailelerin bu konuyu daha iyi anlamalarına ve çocuklarına yardımcı olmalarına katkı sağlayabilir.
    Sanat ve Medya Camiasının Rolü:
    Bilinçlendirme: Sanat ve medya camiası, toplumsal sorunlara dikkat çekmek ve toplumsal farkındalığı artırmak için güçlü bir platform sunar. Bu camia, toksik kişilik bozuklukları ve şiddetle ilgili hikayeleri ve mesajları içeren eserler üreterek toplumu bilinçlendirebilir.
    Empatiyi Teşvik: Sanat ve medya yoluyla sunulan hikayeler, izleyicilerin empati kurmalarına ve farklı bakış açılarını anlamalarına yardımcı olabilir. Sanatçılar ve medya yapımcıları, karakterlerin duygusal gelişimlerini ve empati kurma süreçlerini vurgulayarak toplumsal sorunlara ışık tutabilirler.
    Olumlu İletişim: Sanat ve medya camiası, topluma olumlu iletişim ve çatışma çözme örnekleri sunabilir. Bu, izleyicilere sağlıklı iletişim ve çatışma çözme becerilerini modellemek açısından önemlidir.
    Toksik kişilik bozuklukları ve şiddet, toplumsal bir sorun olarak ciddi sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle devlet, eğitim sistemi, bilim, sivil toplum örgütleri, sanat camiasi anne-babalar, çok yönlü empati eğitimi ve sanat medya camiası, bu sorunun çözümünde kendi rollerini oynamalı ve işbirliği içinde çalışmalıdır. İşbirliği ve toplumsal farkındalık yaratma, eğitim, destek sağlama, duygusal siddeti önleme ve empati geliştirme çabaları, toplumun daha güvenli ve sağlıklı bir yer olmasına katkı sağlayabilir. Bu, toplumun ortak sorumluluğudur ve herkesin katkı sağlaması gereken bir süreçtir.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin