YORUM | AHMET KURUCAN
17 Nisan 2022 sabahı. İslam aleminin resmi makamlarında görev yapan en üst düzeydeki din adamları New York’ta dünyaca ünlü Times Square adlı meydanda bir basın toplantısı yapıyorlar. Kimler mi var? Kimler yok ki? Mısır Müftüsünden Ezher Şeyhine, Türkiye Diyanet İşleri Başkanından Din İşleri Fetva Yüksek Kurulu Başkanına, Suud Müftüsünden Kabe ve Mescidi Nebevinin imamlarına, Suriye’den Katar’a, Endonezya’dan Malezya’ya, Senegal’den Cezayir, Fas, Libya’ya kadar hemen her İslam ülkesinin en üst düzeydeki resmi din adamları. Bunların hemen arkasında dünya Müslüman alimler zirvesinden tanıdığımız isimlerle gerek İslam ülkeleri gerekse Batı üniversitelerinde görev yapan ve yaptıkları akademik çalışmalarla bilinen meşhur akademisyenler.
Önceden anons edilmiş vakit gelip çattığında aralarından sözcü olarak seçtikleri Ali Erbaş kürsüye geliyor ve konuşmasına başlıyor. 57 İslam ülkesinin resmi din adamları ve tanınmış akademisyenlerinin Amerika’nın kalbinin attığı Times Meydanında böyle bir toplantı yapması bir ilk. Bundan dolayı olsa gerek yazılı ve görsel dünya basını büyük bir ilgi ile hadiseyi takip ediyor. Din adamlarının geleneksel ve müstahsen adetine uyarak besmele, hamdele ve salvele ile başlıyor Ali Erbaş söze. Kendisinin sözcü olduğunun altını çiziyor. Biraz sonra yapacağı açıklamanın arka planı hakkında kısa bilgiler vermeye başlıyor. Modernitenin imkanlarını kullanarak Ramazan’ın ilk gününden beri her gün kendi aralarında online toplantı yaptıklarını ve birazdan okuyacağı metni oybirliği ile hazırladıklarını anlatıyor. Bunun çok önceden belirlenmiş bir şey değil aksine Ramazan’ın ilk günü gerçekleşen bir olayla aniden gündemlerine girdiğini söylüyor.
Herkes zaten merak içinde ama bu sözler merakları zirveye taşıyor. “Ne oldu ki Ramazan’ın ilk günü?” sorusunu sormaya ve zihninde cevabını aramaya başlıyor herkes. Bugün 17 Nisan olduğuna göre demek ki en az 15 gündür acil gündem toplantıları yapıyorlar bu koca koca insanlar diye düşünmekten insan kendisini alamıyor. Biraz sonra okunacak oybirliği ile hazırlanan metin, ne metni ve neden bunun ilanı için dünyanın her tarafından Manhattan’a, Times Meydanına geldi bu kadar insan diyor? Zihne üşüşen bu sorular Ali Erbaş’ın metni okumaya başlaması ile birlikte teker teker cevap buluyor.
Ben özetleyerek hikaye edeyim. Malum 2022 Ramazan’ına damga vuran olaylardan bir tanesi Amerikalı Müslümanların dünyaca ünlü Times Square adı verilen meydanda ilk iftarlarını açıp akşam ve teravih namazlarını kılması oldu. Amerika’da bir ilk olan bu teşebbüs kimi çevrelerce yadırgandı, şov yapılıyor, ibadetler şova alet ediliyor dendi, kimileri de İslam’ın barış dini olduğu ve gayrimüslimlerin Müslümanlarla barış içinde yaşayabileceğini gösterme açısından önemli olduğu yorumunu yaptı. Fakat Müslüman Alimler Birliği başkanı hadiseye din özgürlüğü perspektifinden bakmış ve acaba Hıristiyanların bir dini gününde biz Medine-i Münevvere’de, Mekke’de ya da İstanbul Sultanahmet, Kahire’deki Tahrir meydanında onların ibadetlerine yapmalarına izin verir miyiz sorusunu sormuş kendisine.
Hani bir aydınlanma yaşamış denir ya halk arasında, farazi bu soru onun bir manada aydınlanma yaşamasına neden olmuş ve cevabını zihninde hemen bulmuş. 14 asır öncesine gitmiş hayalen. Necran’dan kalkıp gelen Hıristiyanların Allah Resulünün mescidinde onunla yaptıkları ve mübahele teklifine kadar uzayan tartışmaları hatırlamış. 60 kişiden oluşan o heyetin Medine’de kaldığı müddette ayinlerini değil Medine’nin en geniş meydanında bizzat Mescidi Nebinin içinde yaptıklarını hatırlamış.
Sahabeden bazılarının onların ibadetlerine mani olma isteklerinin Allah Resulü tarafından nasıl reddedildiğini zihninde canlandırmış.
Sonra onlarla yapılan anlaşma aklına gelmiş. Yayından fırlamış ok gibi yerinden kalkıp Ebu Yusuf’un Harac, Hamidullah Hocanın Vesaik adlı kitaplarında yerini alan ilgili rivayetleri hemen bulmuş. Şöyle diyormuş anlaşma metni: “Allah’ın himayesi ve Peygamberi Muhammed’in zimmeti (güvencesi), Necran ve havalisinde olanların gerek malları, gerek şahısları, gerek dinleri, hazır bulunanları ve bulunmayanları, aileleri, mabetleri ve mülkiyetlerinde olan büyük veya küçük her şeyin üzerindedir. Hiçbir kimse dinî mevkiinden, rahip rahipliğinden, papaz papazlığından uzaklaştırılmayacaktır…”
Sonra aynı türden yaklaşımların Yemen’deki valilerine gönderdiği mektuplarda da yerini aldığı görmüş bu anlaşma maddesinin devamındaki satırlarda. Oralarda da İslam’ı kabul edenlerin aynen Müslümanların hak ve sorumluluklarına sahip olacaklarını, kendi dinlerinde kalmak isteyen diğer din mensuplarına karşı herhangi bir baskı uygulanmayacağını belirtiyormuş Allah Resulü (sas).
Yüzünü yere eğmiş bu satırları okuyunca. Amerika’nın yayılmacı, emperyalist emelleri ne kadar eleştirilmeye değer olsa da kendi ülkesinin en ünlü meydanında Müslümanlara oruçlarını açma, namazlarını aleni olarak kılma iznini vermesi, o özgürlüğü tanıması açısından her türlü takdirin üzerinde olduğunu düşünmüş ve bunun altında ya da gerisinde kalamayız demiş. Hz. Peygamberin farklı din mensuplarına tanıdığı bu ibadet özgürlüğü sünnetini biz değil, Amerikalılar uyguluyor diye hayıflanmış. “Bir şey yapmalıyız ama ne?” sorusuna hem kendi zihninde hem de dünyanın değişik yerlerinde tanıdığı resmi dini yetkililer ve akademisyenlerle görüşmeye başlamış. Sonra halka genişlemiş, genişlemiş ve İslam dünyasının tamamını içine alacak hale dönmüş. 15 gündür yaptıkları müzakereler işte bugünkü manzarayı doğurmuş ve 17 Nisan 2022 günü Hıristiyanların Paskalya bayramı olduğu için hem de Times Meydanında hep birlikte toplanıp onların bu dini günlerini kutlama kararı verip bir metin hazırlamışlar.
İşin özeti, Ali Erbaş’ın okuduğu metin 57 İslam ülkesinin dini liderleri ve önde gelen alimler ve akademisyenlerin katkısı ile hazırlanan Paskalya Bayramını kutlama mesajı imiş. Nasıl Manhattan’da Times Meydanında Müslümanların oruç açması ve namaz kılması bir ilk ise aynı şekilde aynı meydanda onların Paskalya bayramlarını bu şekliyle kutlamak bir ilk olsun, böylece hem Müslümanlara örnek olalım hem de bütün dünya kamuoyuna çok güçlü bir şekilde mesajı verelim demişler.
Ali Erbaş’ın hikaye ettiği bu arka plan bilgisi ve ardından okuduğu metni dinlerken çok mutlu oldum. Bu türlü yaklaşımlar dünya barışına katkı sağlar dedim. Yetmez ama bu da önemli bir adım dedim. Tıpkı Allah Resulünün kendi mescidinde onların ibadetlerine izin verdiği gibi bizler de aynı izni verdiğimiz zaman yeterli bir adım atmış oluruz diye düşündüm. Allah Resulünün uygulamasının gerisinde yerini alsa da geç kalmış bu yerinde teşebbüse öncülük eden ve katkı sağlayan herkesi tebrik ettim.
Fakat… Birden yanımda bir elinde su dolu bardak diğer elinde ilaçlarla eşim belirdi. “Sahura kalkamamışız. İmsak vaktine beş dakika var. Bari şu su ile ilaçlarını iç,” diyordu. Meğer ki rüyaymış.