Bekir Çınar
Türkiye’de 1984 yılından beri yapılan temel yanlış, ‘terörle mücadele’ politikası olmamasıdır. Terör, siyasal bir eylemdir ve taraftarları siyasal amaçlarına ulaşmak için şiddeti bir araç olarak kullanmaktadırlar. Amaç ve araç arasındaki farkı kavrayamayan hükümetler teröre çözüm üretmek yerine ‘terörle mücadele’ görüntüsü vermeyi tercih ederler.
5Haziran pazar günü Yarına Bakış Gazetesi’nde ‘Terörü nasıl yendiler?’ başlıklı bir yazı yayınlandı. Yazı iki terör örgütüyle mücadeleyi esas alarak Türkiye’nin terörle mücadelesindeki eksikleri dile getiriyor.
Başta belirtmek gerekir ki, yazıda konu edilen Sri Lanka’da Tamil Hareketi (The Liberation Tigers of Tamil Eelam (LTTE)) ve Peru’daki Aydınlık Yol (The Shining Path) bitirilmiş değillerdir. Sadece eski güçlerini kaybettikleri söylenebilir. Çünkü ‘güvenlikçi teröristle mücadele’ sosyal bir tabanı bulunan grupları ortadan kaldırmada başarılı olamaz. Bu cümleden olmak üzere 1984’ten beri Türkiye’nin uyguladığı ‘terörle mücadele’ politikalarının hem Sri Lanka hem de Peru’da uygulananlarla benzerlik gösterdiğini belirtelim. Binlerce şehit verilmesinin arkasında yatan sebep güvenlikçi politikalardır.
Bu politikaların sonucu olarak da 1984’te belki birkaç yüz taraftarı olan küçük bir terör grubu artık bugün Türkiye’nin devlet olarak varlığını tehdit edecek boyuta ulaşmıştır. Çünkü Türkiye’de her öldürülen teröristin yerini binlercesi almış ve öldürmeye devam edildiği müddetçe de bu artarak devam edecektir. Örnek olarak bakılırsa, 7 Haziran 2015 genel seçimlerinden sonra hükümetin teröristlerle savaş politikası yüz binlerce insanın yaşadıkları yerlerden göç etmesine ve yine hükümetin Suriye politikasından dolayı her geçen gün güçlenen PYD sayesinde binlerce gencin PKK ve PYD saflarına katılmasına neden olmaktadır.
TÜRKİYE’NİN BİR TERÖR POLİTİKASI YOK
Bu başarısız tabloyu başarıya çevirmenin yolu Sri Lanka ve Peru uygulamalarını esas alarak Türkiye’de hükümet politikalarını eleştirmek değildir; çünkü bu, terörle mücadeleye katkı sağlamak yerine terör örgütlerine yarayacaktır. Yangına benzin dökmektir. Zaten Türkiye, tam da söz konusu yazıda tavsiye edilen yöntemleri kullanmaktadır ve başarısızdır.
Türkiye’de 1984 yılından beri yapılan temel yanlış, ‘terörle mücadele’ politikası olmamasıdır. Terör, siyasal bir eylemdir ve taraftarları siyasal amaçlarına ulaşmak için şiddeti bir araç olarak kullanmaktadırlar. Amaç ve araç arasındaki farkı kavrayamayan hükümetler teröre çözüm üretmek yerine ‘terörle mücadele’ görüntüsü vermeyi tercih ederler.
Türkiye’nin terörle mücadelesinde eleştirilecek noktaları netleştirmek için öncelikle böyle bir mücadele politikasının varlığına bakmak gerekir ki, böyle bir metin ortada yok. Başka bir ifadeyle soralım:
Türkiye’nin terörle mücadele kapsamı içeresinde ‘3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’ ne derece etkilidir? ‘Terörün mali kaynaklarıyla mücadelede hangi yasal düzenlemeler vardır? Terör suçlarından hüküm giymişlerin tekrar topluma kazandırılmasında ne tür rehabilitasyon çalışmaları yapılmaktadır? Teröre katılımı engellemek için ne tür faaliyetler planlanmaktadır? Terör bölgesinde terörden etkilenen kişilerin maddi kayıplarının karşılanması ve bu kişilerin iskân ve istihdamı noktasında hangi başarılı projeler vardır? Teröristlerle mücadele konusunda ne kadar eğitimli güvenlik birimleri istihdam edilmektedir? Koruculuk sisteminin terörle mücadelede yeri ne derece önemlidir? Terör konusunda araştırma yapan, çözüm üreten üniversiteler nezdinde ne kadar araştırma merkezi ve akademisyen vardır? Dün terörle canla başla mücadele etmiş devlet memurları daha sonra hangi tür iltifat ya da cezaya tabi tutulmuşlardır? Neden Türkiye, her yıl terörle mücadelesindeki insan hakları ihlallerinden dolayı binlerce Euro tazminat ödemektedir? Soruları artırmak mümkün ve bunların hemen hemen hiçbirinin cevabı bulunmamaktadır.
AYRIMCI ANLAYIŞ TERÖRÜ ARTIRIR
Bütün bunlardan sonra hükümet ya da AK Parti terörle mücadelede şunları eksik yapıyor, daha fazla asker ve polisi bölgeye götürsün ve daha çok insan öldürsün demek sadece ‘elitistçi’ bir yaklaşımdır ki, ‘Türkler’ bu ülkenin aslî unsurlarıdır, ‘Kürtler’ tali unsurlardır, bu nedenle onların herhangi bir siyasal talebi olamaz şeklindeki düşüncenin de dışavurumudur. Unutmamak gerekir ki Türkiye’de vatandaş olan her bir fert en az diğerleri kadar bu ülkeye aittir ve kimsenin kimseye bir üstünlüğü söz konusu olamaz. Belli bir ‘kan’ taşıyanların ya da ‘kafatası’na sahip olanların yahut belli bir ‘din’e mensup olanların ülkesi değildir. Ayrımcı anlayış terörü artırır.
Türkiye, terörle mücadelesinde başarılı olmak istiyorsa, güvenlikçi politikalardan vazgeçerek onun yerine hukuk üstünlüğünü esas alan demokratik ilkeler çerçevesinde siyasal çözüm alternatiflerini ortaya koymalıdır. Elbette bu vatandaşın güvenliğini tehdit eden şiddet eylemleri karşısında devletin gerektiğinde silahlı tedbir alması hakkı ve sorumluluğunu da ortadan kaldırmaz. Sorun siyasaldır ve siyasal olarak çözülmek zorundadır. Teröristler şiddet kullanıyorlar diye onlarla mücadele güvenlik güçlerinin mücadele alanı değildir. Siyasetin alanıdır ve Türkiye’de yaşayan farklı etnik grupların bütün siyasal taleplerine cevap verecek şekilde siyaset, anayasa, kanunlar yeniden ele alınmalıdır. Burada bir kişinin ya da bir siyasal partinin yahut bir etnik grubun talepleri değil, Türkiye’de vatandaş olarak yaşayan her bir ferdin taleplerini önceleyen bir anlayışın hâkim kılınması gerekir. Dünyanın birçok ülkesinde onlarca etnik farklılık birlikte barış içerisinde yaşarken Türkiye’deki insanlara barışı, kardeşliği, birlikte yaşamayı fazla gören bir devlet anlayışından vazgeçmek gerekir.
Türkiye’de terör ‘komplo teorileriyle açıklandığı gibi’ dış kaynaklı değildir. İç kaynaklıdır. Siyasidir ve iki temel önermeyi doğrulamaya çalışır. Bunlardan birincisi, terör daha çok ekonomik RANT devşirmek için bilinçli olarak sürdürülen bir uygulamadır. Terör örgütü vasıtasıyla yıllık milyarlarca dolar ekonomik değer el değiştirmektedir. Başta uyuşturucu olmak üzere bütün illegal ekonomik faaliyetler, kara para aklama ve silah kaçakçılığını da içeren bütün kaçakçılıklar, IŞİD ve Kuzey Irak petrolleri vb. gibi yüzlerce kalem buna dâhildir.
Diğeri, Türkiye henüz siyasal sistemini tamamlayamamış ve siyasal rejimine karar verememiş siyasilerce yönetildiğinden terör burada manivela olarak kullanılarak siyasal iktidarlara hayat vermektedir. 7 Haziran 2015 seçimlerinde hükümet kuracak sayıyı kaybeden AK Parti, 1 Kasım 2015 seçimlerinde Parlamento’da çoğunluğa ‘terör korkusu’ sayesinde ulaşmış ve bunu devrin parti lideri açıklamıştır. MHP ve HDP ülkede terör olmasa siyasal, ekonomik ve sosyal sorunlara yönelik güncel politika üretemeden varlıklarını sürdürebilirler mi?
Kısaca bütün bu faaliyetleri ellerinden tutanlar neden terörü sonlandırsın ya da bitirmek istesinler? Terörü bundan en çok zarar gören halk bitirebilir ki, o da şu anda böyle bir görevi üstlenecek durumda değil.