Terör, Batı’da demokrasiyi nasıl gasp ediyor? [Analiz: Kemal Ay]

‘NE TAM SOĞUK NE DE TAM SICAK SAVAŞ’

Geçen hafta Brüksel’de bir konserdeydik. Ufak bir salon, yaklaşık 200 kişi. Konserin bir noktasında zihnim şunları düşünmeye başladı: Şimdi bir grup terörist elinde silahlarla bu salonu bassa, ne yaparım? Elbette salonun hemen dışındaki polislerin, içeri girerken yapılan -nazik de olsa- aramanın bu düşüncelerin zihnime gelmesinde etkisi vardı. Kısa süre önce İngiltere’nin Manchester şehrindeki bir konserde yaşanan trajik terör saldırısının da. Akşam sona erip de Belçikalı arkadaşımızla eve dönerken, Londra’daki terör saldırılarından haberdar olduk. Ben de, konserde düşündüklerimi anlattım arkadaşımıza. Yadırgamadı. Şöyle bir hayatını gözden geçirip, karşılaştığı en acil durumu bulmaya çalıştı. Bir keresinde otobüsle giderken kaza yaptıklarını ve insanları otobüsten dışarı çıkarmaya yardım ettiğini anlattı.

BASKI ORTADAN KALKSA KONUŞULUR

Belçika, Avrupa standartlarını düşününce ‘göçmen karşıtlığı’nın nispeten az olduğu bir yer. Ancak yine de belli bir seviyede hissediliyor. Ev ya da iş bulmaya çalıştığınızda karşınıza bazı görünmez duvarlar çıkabiliyor. Bazı Belçikalılar ‘göçmenlerden çok çektiklerini’ anlatıyor bazen. Öte yandan göçmenlerin topluma karışması, Belçikalıların da ‘korkularının yersiz olduğunu görmeleri’ için birçok inisiyatif de var. İki taraf birbirinin rağmına çalışıyor ve göçmenler de bazen o tarafa, bazen bu tarafa yardımcı oluyor. Buraların ‘milliyetçi’ partisine yakın biriyle konuştuğumda, en ciddi problemlerin bile ‘oturup konuşunca çözülebileceğini’ hissettim. Ciddi ‘ırkçı’ kimselerle karşılaşmadığım için olabilir belki ama gerçekten de iki tarafın makul zeminde bir araya gelmesiyle, birçok öncelikli mesele halledilebilir.

Gelgelelim, o ‘makul zemin’ bir halı gibi ayağımızın altından çekiliyor. Suriye iç savaşının ‘yan sanayi ürünü’ gibi duran ama aslında uzunca bir süredir dip dalga nevinden gelmekte olduğu anlaşılan ‘yeni nesil terör örgütleri’ günden güne Avrupa’da ve Amerika’da taraftar buluyor. Buralarda doğma büyüme, ellerinde Batılı ülkelerin pasaportları olan gençler yaz kampına gider gibi Suriye’de savaşmaya gidiyor ve sonrasında tekrar ülkelerine dönüp ilişkilerini de sürdürüyorlar. Sadece gidenler mi? Yaşadığı Avrupa ya da Amerikan şehrinde çeşitli gruplarla bir araya gelerek ya da tamamen internet vasıtasıyla ‘radikalleşmek’ de mümkün. Manchester’da bomba patlattı bir terörist ancak Londra’da bir araç ve bir bıçakla da ‘oluyor bu işler’. Teröristlerin mesajı açık: İlla silaha ya da bombaya ihtiyacım yok, bu şekilde de halkına korku salar, manşetlere çıkarım.

ÖZGÜRLÜK VE GÜVENLİK

Bu türlü saldırıların zamanlamasına, gerçekleştirildiği yere ya da arkasındaki ‘asıl niyete’ hiçbir zaman vâkıf olamayabiliriz. Ancak sonuçları üzerinden ve bu sonuçların doğuracağı başka muhtemel sonuçlar üzerinden bir takım spekülasyonlara kapı açmakla yetinebiliyoruz.

Terör, sivil alanı hedef almaya başladığı günden bu yana yöneticilerin elindeki ‘önlemler’ şu temel soruyu sormaya itiyor bizleri: Güvenlik mi, özgürlük mü? Çünkü ‘siviller’ arasından çıkan teröristler, çoğu zaman ‘özgürlük’ sağlayan yasaları kullanıyor. Rahatlıkla şehirlerde dolaşıyor, dilediği kimselerle iletişim kuruyor, hatta Amerika’da silah bile alabiliyor ve nihayet güvenlik güçlerinin tahmin bile edemeyeceği bir zamanda eyleme kalkışıyor. Bunu ‘önlemek’ ve hızlıca sonuç alabilmek için pek çok ‘güvenlik’ yanlısı, bazı özgürlüklerin kısıtlanmasını, belirli gruplar için (çoğunlukla göçmenler) denetimlerin arttırılmasını öneriyor. Bu arada bütün telefon ve internet iletişiminin gözetlenmesi, sakıncalı durumlarda hemen alarma geçilmesi öngörülüyor. ‘Özel hayat’ tarihe karışırken, ‘devlet’ güçleniyor ve ‘birey’ zayıflıyor.

Bu sebeple, Avrupa ve Amerika’da ‘muhafazakârlık’ (çoğunlukla güvenlik yanlısı kesimler) merkezde değil marjinal bir uçta, ‘göçmen karşıtlığı’ noktasında temsil ediliyor artık. İngiltere’de bütün politik elitin karşı olmasına rağmen marjinal olarak görülen partilerin desteklediği Avrupa Birliği’nden çıkış referandumu (Brexit) kazandığında, bunun artık geri dönüşsüz bir yol olduğu görülmüştü. Ardından gelen ABD seçimlerinde Donald Trump’ın kazanması, Anglo Sakson muhafazakârlığının çok kültürlülüğü artık net bir ‘tehlike’ olarak algıladığını gösterdi. Zira ‘teröre karşı güvenlik önlemleri’ arasında Trump’ın önerdiği ‘seyahat yasağı’ ve göçmen karşıtı bir dizi politika da var. (Gerçi Trump terör hassasiyetinden nemalanırken, terörü desteklediği açıkça bilinen körfez ülkelerine milyar dolarlık silah satarak söylemlerini hiçe sayıyor.)

TERÖR DÜNYA SİYASETİNİ DE BELİRLİYOR

Üstelik bu göçmen karşıtı ya da ‘aşırı sağ’ blok uluslararası bir dayanışmaya sahip artık. Donald Trump’ın Londra saldırılarından hemen sonra Londra Belediye Başkanı Sadık Khan’ı (göçmen bir ailenin çocuğu) hedef alması tesadüf değil. İngiltere’de Brexit’in mimarlarından Nigel Farage’ın Trump’la, Fransa’da aşırı sağcı Marine Le Pen’in ve Hollanda’da Geert Wilders’in Moskova’yla ilişkileri öylesine değil. İngiltere’deki referandumda ve Amerika’daki başkanlık seçiminde okyanusun iki yanında da ‘çıkarları’ olan bazı iş adamlarının ‘yeni teknolojiler’ kullanarak seçmenleri yönlendirdiğine dair haberler aldı başını gidiyor. Putin nihayet ağzındaki baklayı çıkardı ve ‘hükümet adına çalışmayan fakat vatansever bazı Rus hackerların’ Amerikan seçimlerine müdahale etmiş olabileceğini duyurdu.

Kısaca ifade etmek gerekirse, bu ‘yeni teknolojiler’ seçmenlerin günlük internet, TV ya da telefon hareketlerinden yola çıkarak ‘doğrudan pazarlama’ yöntemleriyle onları belirli bir karara ikna edebiliyor. Klasik kitle medyası yöntemlerinden farklı olarak, mahalle mahalle, bölge bölge ‘seçmen etkileme’ çalışmaları yapılabiliyor ve nerede ne kadar oy ihtiyacı varsa, ona göre müdahalede bulunulabiliyor. Bazı seçmenlere ‘oy verme’ telkini yapılırken, bazılarına ‘seçimi belli bir adayın kazanacağı’ fısıldanıyor.

BATI DIŞI AKTÖRLER GELİŞMELERDEN MEMNUN

Batı’da liberal ya da özgürlükçü demokrasinin gerilemesinden çıkarı olan çok sayıda aktör var.

IŞİD gibi ‘radikal İslamcı’ terör grupları, Batı’da yaşayan Müslümanları kendileri için ‘pazar’ olarak görüyor. Buralardan ‘eylem yapacak militan’ devşirmeye bakmıyor sadece, her terör saldırısından sonra artan güvenlik ve ‘fişleme’ önlemlerinden, insan haklarının kaybından dolayı o Müslümanlara, “Bakın Batı’nın ikiyüzlü olduğunu söylemiştim” diyerek kendince haklı çıkıyor. Böylece Batı’daki ‘göçmen hassasiyetini’ ve bu arada göçmenlerin radikalleşme ihtimalini sürekli zinde tutuyor. Rusya ve Çin gibi ülkeler, Avrupa ve Amerika’nın insan hakları, refah devleti, özgürlükler gibi iddialardan vazgeçerek ‘kendi çizgilerine’ gelmelerinden bir hayli memnun. Bu sebeple Donald Trump’ın seçilmesi Putin’i sevindiriyor. Rusya ve Çin bu yöntemle, kendi halklarına şu mesajı veriyor: Bakın Batı’da da aslında demokrasi, özgürlük ya da insan hakları yok; en ufak bir tehlikede onlar da bizim gibi davranıyor.

Yani liberal demokrasiye sahip ülkelerdeki ‘makul zeminin’ ayakların altından kayması, politik anlamda Batı dışı aktörlerin işine gelen bir durum. Soğuk Savaş’ı, ‘hayat tarzı’ propagandasıyla, baskıcı rejime karşı ‘özgürlükler ülkesi’ söylemiyle kazanan Batı, bugün yine aynı sınavı veriyor.

İÇERİDEKİ PROBLEMLER

Gelgelelim, bu kez ‘içeride’ büyük problemler var. Yıllarda ‘göçmen meselesi’nin merkez siyasette gündeme getirilmemesi, toplumsal meselelere kulak kabartılmaması ve siyasetin kendi içinde kapalı bir ‘sınıf’ hâline gelmesi, dünyada merkez siyasetin çöküşüne yol açıyor. Almanya ve Hollanda gibi ‘ekonomisi iyi giden’ ülkelerde, şimdilik fazla etkisi hissedilmese de, ‘baskı unsurları’ (terör saldırıları, lokal ekonomik problemler, iş kayıpları, sembolik tehlikeler) arttıkça, buralarda da aşırı sağcılığın zemin kazanabileceğini söylemek mümkün. Şimdilik Avrupa ülkeleri Suriye mülteci krizini Türkiye’yle anlaşarak çözdüğünü düşünüyor ancak bu arada da Erdoğan’ın otoriter politikalarına ses çıkarmadıkları için başka krizleri tetikliyorlar.

Kısa vadeli, ‘seçim kazanmaya yönelik’ politikalar, toplumları yönlendirmesi beklenen ‘liderlerin’ artık eskisi gibi ilkeler ve prensiplere göre hareket etmemesi, “Bakın aslında Batı da bizim gibi, biraz sıkışınca bütün o değerleri hiçe saydılar” diyenleri haklı çıkarıyor.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin