Tenkil Müzesi Derneği, Birleşmiş Milletler (BM) 65. Kadının Statüsü Komisyonu’nun çatısı altında bir panel gerçekleştirdi. “Kadın Mahkumların ve Tutukluların Haklarını Korumak” konulu panelde dünyada ve Türkiye’de yaşanan kadın hakları ihlalleri ve özellikle tutuklu, hamile ve çocuklu kadınların yaşadığı mağduriyetler ela alındı.
Avrupa Sürdürülebilir Kalkınma Enstitüsü Kurucu Üyesi Sümeyye Yiğit’in moderatörlüğünde yürütülen programda Av. Betül Alpay ve Prof. Dr. Dawn Beichner, Tenkil Müzesi Derneğinin Toplumsal Cinsiyet Danışmanı ve Avrupa Sürdürülebilir Kalkınma Enstitüsünün Başkanı Yasemin Aydın konuşmacı olarak yer aldı.
Panelin açılış konuşmasını yapan Yasemin Aydın, Tenkil Müzesi Derneği olarak amaçlarının Türkiye’de bilhassa 17-25 Aralık 2013 sonrası maruz kalınan insan hakları ihlallerine dikkat çekmek ve bu ihlallerin tekrarlanmaması için bu yaşananları duyurmak olduğunu belirtti. Tenkil Müzesi Derneği’nin çalışmaları özetlenerek, halen müzede sergilenen Tenkil süreci mağdurlarının eşyalarına dair kısa bir video gösterildi. Aydin konuşmasında, cezasızlığın yerine adalet, ilgisizlik yerine eylem çağrısında bulundu.
“Kadın mahkumların ve suçluların insan haklarını korumak için elimizden gelen her şeyi yapalım”, diye seslenen Aydin, hapishanelerin özellikle siyasi tutuklu kadınlar için çok tehlike bir yer olduğunun altını çizdi.
World Society of Victimology Illinois State Üniversitesi’nde görev yapan ve BM Ceza Adaleti Çalışma Grubuna Danışmanlık veren Prof. Dr. Dawn Beichner; Amerika Birleşik Devletleri’nin kadın tutuklular açısından dünya lideri olduğundan ve kitlesel tutuklama uygulamasının bulunduğundan bahsetti. Küresel olarak kadın tutuklular artmakta olduğuna ve kadınların genellikle başka ülkelere kıyasla tutuklamayı gerektirmeyen eylemlerden dolayı tutuklanabildiğine değindi.
‘KADINLAR ŞİDDET İÇERMEYEN SUÇLARDAN DOLAYI HAPİSTE’
Profesör Beichner, “Kadınların çoğu şiddet içermeyen suçlardan dolayı hapiste bulunmakta. Ancak esasen mahkumiyeti başka seçenek kalmadığında kullanmalıyız. Örneğin şiddet içeren suçlarda mahkumiyet uygulanmalı. Diğer suçlar için toplum hizmetleri gibi cezalar da kullanılabilir.” dedi. Beichner, tedavi edici adalet dediğimiz yaklaşım ile kadınlara ve onların travma deneyimine odaklanılması ve kadınlar dışardayken maruz kaldığı şiddete bir de cezaevinde maruz kalmamaları gerektiğine değindi.
Beichner’a ayrıca çocuklarıyla tutukluluk yaşayan annelere dikkat çekerek, “Mahkumiyet yaşayan pek çok kadının çocuğu var ve çocuklar annesiz kaldıklarında bu onlara ciddi zarar veriyor. Bir bebeğin olumsuz bir etkiye maruz kalmadan hapishanede ne süre ile kalabileceğinin düşünülmesi gerekiyor.” değerlendirmesinde bulundu.
TÜRKİYE’DEKİ KADIN HAKLARI İHLALLERİNİN ÖZETİ : 4 KADIN 4 HİKAYE
Konuşma sonrasında 2016’dan sonra mahkumiyet deneyimi yaşayan kadınların kendi hikayelerini anlattıkları Almanya Merkezli Human Rights Defenders Derneği’nin “4 Kadın 4 Hikaye” videosu gösterildi.
AVUKAT ALPAY: ÇIPLAK ARAMA TÜRKİYE’DE ÇOK YAYGIN ve PSİKOLOJİK BİR BASKI ARACI
Video sonrası 23 yaşında iken Türkiye’de tutuklanan ve kalan tahliye olduktan sonra Almanya’ya iltica eden Avukat Betül Alpay kendi deneyimlerinden ve gözlemlerinden bahsetti. Cezaevine girer girmez iki kadın gardiyan tarafından bir odaya alınarak çırıl çıplak soyulduğunu ve çök-kalk yaptırılarak, hiçbir şüphe olmamasına rağmen bedenime temas edilerek “çıplak arama”ya maruz kaldığını anlattı. İstisnai olarak yapılması gereken bu uygulamanın artık yaygın bir uygulama olduğunu ve psikolojik bir baskı aracı olduğunu söyledi.
‘CEZAEVİNDEKİ 13 AYLIK BEBEĞE YAĞLI VE BAHARATLI YEMEKLER GETİRİLDİ’
Cezaevlerinde ciddi bir kapasite sıkıntısı bulunduğu için yerde yatmak zorunda kalmış. Koğuşunda bulunan 13 aylık Betül bebeğe ayrı bir yemek gelmediğini, annesinin yediği yağlı ve baharatlı yemekleri yemek zorunda kaldığını ve bir oyuncağı dahi olmadığını anlattı. Sonrasında koğuşa gelen. 33 günlük bir bebeğin anne sütü yetersiz kaldığı için bu süreçte çok zayıfladığını ve ancak 6 aylık olduğunda tahliye olabildiğine değindi.
Alpay, “Türkiye’de anne-çocuk cezaevleri yok. Cezaevlerinde çamaşır makinesi yok ve 18 kişi o soğuk kış günlerinde içeride çamaşır kurutulduğunu düşünün. Koğuştaki anneler geceleri çamaşır yıkamak zorunda kalıyordu. Cezaevinde sıcak su haftanın sadece 2-3 günü ve 2-3 saat veriliyordu. Kişi başına düşen duş alma süresimiz sadece 7 dakikaydı.” dedi.
PSİKOLOJİK TRAVMA YAŞAYAN MAHKUMLAR…
Cezaevindeki bu zor şartların yanı sıra bir koğuş arkadaşının yaşadığı travmalardan ötürü psikolojik ataklar geçirmeye başladığını söyleyen Avukat Alpay, tutukları ve savunmasız bebekleri öldürmekle tehdit ettiğini, bu sebeple gece-gündüz arkadaşının başında nöbet tuttuklarını anlattı. Can güvenliği dahi olmayan bu şartlar altında arkadaşının hakkını aradığı ve dilekçe yazdığı için koğuşunun değiştirildiğinden bahsetti.
‘TÜRKİYE’DE CEZAEVİNDE BEBEKLİ BİR KADIN OLMAK ÇOK ÇOK ZOR…”
Yine 2020 ocak ayında tutuklanan ve riskli gebeliği olan bir arkadaşının 1 hafta boyunca kaldığı değişim koğuşunda hiçbir şey yiyemediğini, sürekli istifrağ ettiğini ve sık sık bayıldığını anlattı. Normal koğuşa alındıktan 1 ay sonra hamile olan bu arkadaşının dosya durumunda hiçbir değişiklik olmamasına rağmen elektronik kelepçe ile tahliye edildiğini anlattı. Son olarak Alpay “ Türkiye’de kadın olmak zor. Türkiye’de cezaevinde kadın olmak çok zor. Cezaevinde bebekli bir kadın olmak çok çok daha zor.” sözüyle konuşmasını bitirdi.
Dünya genelinde hapishanelerdeki tutuklu ve mahkumların %2 ile 10’unu kadınlar oluşturuyor. Türkiye’de binlerce haksız tutuklukla süreci yaşıyor. Çocuklu, hamile, engelli ve hasta kadın mahkumların hakları ihlal edilmeye devam ediyor. Bunların çoğu siyasi görüşlerinden ve fikirlerinden dolayı tutuklanan kadınlardan oluşuyor. Araştırmalar, kadınların tutuklanma, sorgulama ve cezaevindeyken zihinsel ve fiziksel tacize karşı daha savunmasız olduklarını gösteriyor. Maalesef ki, kadınlar hapsedildikten sonra, çıplak arama, tecavüz tehditleri ve “bekaret testi” ve hatta tecavüz de dahil olmak üzere çeşitli istismara, işkence ve insanlık dışı muamelelere maruz bırakılıyorlar.