YORUM | M. NEDİM HAZAR
Dün bu köşede sinema tarihinin en ilginç polemiklerinden birini ele almıştık. Osman F. Seden Türk sinema tarihinin öncü ve en verimli isimlerinden biriydi. Rahmetli, sinemacı bir aileden gelmenin yanında sektörün her alanında alaylı olarak yer almış ve hizmet etmişti.
Bugün bu büyük sinemacının hayat hikayesine yakından bakalım.
Türkiye’nin ilk sinemacı ailesi olan Seden Kardeşlerin ikinci kuşak ismi Osman Fahir Seden, çocuk yaştan itibaren sinema ortamında büyümüş, Alman mektebinde okumuş, sonra hukuk eğitimi almıştı. Ancak babasının vefatı üzerine amcası ona babasının masasını gösterdiğinde, tarih 14 Şubat 1941’di. Babası ve amcası kendilerine yapılan bir haksızlıktan dolayı 1928 yılında yapımcılığı bırakmışlardı. Genç Osman Fahir 1941’de amcasını tekrar ikna etti ve film işine girdiler. Senede yüze yakın film ithal ediyor ve Türkçe dublaj yaparak gösterime sokuyorlardı. Bu filmlerin dublajlarını Türkçe’ye bizzat Osman Seden çeviriyordu.
O dönemde bugünkü gibi dublaj senaryosu üzerinden yapılmıyordu çeviriler. Filmin orijinal senaryosu geliyor ve diyaloglar çevriliyordu. Osman Fahir Seden senaryo çekim tekniğini çevirisini yaptığı bu metinlerden öğrenme imkanı bulmuştu.
1951 yılında yaşanmış bir hikayeden senaryolaştırdığı İstanbul Kan Ağlıyor’u, Kani Kıpçak çekti ve Kemal Film tekrar yapım işine girmiş oldu. Yazdığı ikinci senaryo ise yaklaşık 5 yıllık Lütfi Ömer Akad birlikteliğinin ilk örneğiydi: İngiliz Kemal Lavrens’e karşı…
Yaklaşık 2 ay kütüphanede gazete arşivlerinde çalışarak yazdığı Kanun Namına, hem Gerçekçi Sinema’nın hem de Ayhan Işık sinemasının başlangıcı sayıldı. Film o kadar gerçekçiydi ki, kamera ilk kez sokağa iniyor, İstanbul kalabalığında geziniyordu. Türk izleyicisi ilk kez içinde tramvay sahnesi olan bir film izliyordu perdede.
Ne var ki, Akad-Seden işbirliği nadiren iyi gişe yapan filmler çıkarıyordu. Akad’ın felsefi derinlik arama çabalarıyla Seden’in izleyiciyi kolayca tatmin eden ticari film yapma çatışması her çalışmada kendini gösteriyordu. Belki de bu iki ayrı bakış açısı, ikilinin yollarını ayırdı ve Seden’i yönetmenlik koltuğuna oturttu. İlk filmini 1955 yılında çekecekti: Kanlarıyla Ödediler. Film aynı kadına aşık olan iki kardeşin döneme göre fazlasıyla şiddet içeren öyküsüydü. Seden filmi hakkında yapılan eleştirileri ciddiye almayıp kendi yoluna devam etti.
Zeki Müren ve Belgin Doruk ikilisini Türk izleyicisinin gönlüne oturtan Kırık Plak’tan sonra çektiği Düşman Yolları Kesti, sadece kendine has sinemanın sinyallerini vermiyordu, Tarık Dursun K’nın senaryosuyla ortaya çıkan film Türk Sineması’nda biçimsel yönelişleri de etkileyen ilk filmdi.
Gösterildiği 1959 yılında gişe açısından tam bir hayal kırıklığı yaşatan film, epey sonra anlatım yönünden örnek alınacak kadar kültleşti. Düşman Yolları Kesti, bugün bile hala İstiklal Savaşı’nı en iyi anlatan film olarak değerlendiriliyor.
O dönemin mesleki ilişkileri de kendine has bir incelik ve saygı içeriyordu. Film şirketleri birbiriyle rekabet ederken bile nezaketi ve saygıyı asla elden bırakmıyorlardı. Sektörün en önemli üç şirketi olan Kemal Film, Yerli Film ve Erman Film muazzam bir rekabeti yaşarken çekilen iki film bu rekabetin mizah boyutunu ve ince zekasını da gözler önüne seriyordu. 1961 yılında Atıf Yılmaz’ın yönettiği Allah cezanı versin Osman Bey filmine Kemal Film bir yıl sonra Mehmet Dinler’in rejisiyle cevap verdi: Erkeklik öldü mü Atıf Bey?
Keza Osman Seden’in çekim esnasında korkmuş rolü yapamayan bir oyuncuya şöyle dediği rivayet edilirdi: “Karşında Hürrem Bey varmış gibi düşün!”
1955 ile 1969 arası çektiği onlarca film ile popüler sinemada ulaşılmaz bir zirve oldu Osman Fahir Seden. Zor ya da anlaşılmaz olmayı asla tercih etmiyor, çağdaşı olan diğer yönetmenler ile biçimsel açıdan ayrılıyordu.
Ancak 60’lı yılların sonunda çıkan yangın, Kemal Film’i tarihinde ikinci kez zora soktu ve Seden maddi açıdan çok sıkıntılı bir dönem yaşadı. O kadar ki, gişe garantisi olan ve kendisinin bulup Türk halkıyla tanıştırdığı Cilalı İbo serisini bile çekemeyecek hale geldi. Tam da bu noktada yıllardan beri rekabet içinde olduğu Erman Film gözünü kırpmadan devreye girmişti.
Ekonomik sıkıntı Osman Seden sinemasında çok farklı açılımlara neden oldu. Paraya olan ihtiyacı onu sadece Türk sinema tarihinin değil dünya sinemasının da “En hızlı film çeken yönetmeni” tahtına taşıyacaktı. Ne var ki bu acelecilik Seden sinemasını görsel açıdan değersiz kılmadığı gibi, yönetmenin film mekaniğini akıl almaz bir düzeye çıkarmıştı.
Aksiyon, macera, dram filmleriyle başlayan yönetmenlik serüveni, 1960’lı yıllardan sonra güldürü, polisiye, müzikal filmlerle devam ediyor ve Yeşilçam ile beraber Altın Çağı’nı yaşıyordu Osman Fahir Seden de. Erotizm ve avantür komedi filmlerinin salonları işgal ettiği dönemde bile en çok iş yapan yönetmenler arasında yer alıyordu. Arabesk filmlerin arkasında da, bir dönem adeta lokomotif gibi Türk sinemasını taşıyan komedi ve Kemal Sunal filmlerinin arkasında da, onun ismi vardı.
1980 askeri darbesi de onu film çekmekten alıkoyamadı. İbrahim Tatlıses, Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur filmleri çekerek geçirdi bu dönemi. Video teknolojisinin sinemayı sarstığı dönemde de, yeni teknolojiye ilk ayak uyduran yönetmenlerden oldu. Özel televizyonların seri drama çekmeye başlamasında da yine en ön sırada o oldu. Anlatımda riskli yöntemlere girmiyor, tecrübe edilmiş, sonucu kesin planlamalarla düzgün anlatımı tercih ediyordu.
Cameo saplantısı da vardı. Cameo, sinemada teknik ekipten birinin, genelde yönetmenin, filmde kısa süreyle görünmesine deniyor. Osman Seden de tam anlamıyla Cameo bağımlısıydı. Kendisinin “Hitchcock kompleksi” dediği bu huy için her filminde mutlaka kendine küçük bir rol yazıyordu usta yönetmen.
Türk sinemasında izleyiciyi en çok önemseyen yönetmenlerden biri oldu. Anlaşılmaz olmayı marifet saymadığı gibi seyircinin tepkisini çok önemsiyordu. Hafta sonları sinema salonuna gidip gişenin hemen yanında duruyor, izleyici profilini, tepkisini ölçüyordu.
Yaklaşık 8 bin kitaplık özel kütüphanesi genellikle kimseye fark ettirmediği entelektüel yönünün belirgin kanıtlarındandı. Akşamları 9’da yatıyor gece yarısı uyanıp sabaha kadar kitap okuyordu.
Ve en önemli özelliği tam bir star fabrikası olmasıydı Seden’in. Onun kamerasının önünden geçerek şöhret basamaklarını tırmanmayan ünlü yok gibiydi. Ayhan Işık ve Belgin Doruk, onun bakış açısıyla rol yapıp halkın gönlüne taht kurmuş star sistemine önayak olmuşlardı.
Kimler yoktu ki bu uzun star listesinde: İzzet Günay, Türkan Şoray, Fatma Girik, Ediz Hun, Fikret Hakan, Eşref Kolçak, Ajda Pekkan, Turan Seyfioğlu, Feridun Karakaya, Ahmet Mekin, Leyla Sayar, Nilüfer Aydan, Vahi Öz, Aydan Şener, Hülya Avşar ve onlarcası…
1998 yılında, dünya sineması sadece bir yönetmeni değil, sinemaya bakış açısı ve katkılarıyla çok önemli bir star fabrikasını da yitirmiş oldu.