Tıbben, hukuken ve siyaseten tedavisi olmayan, ilacı üretilmemiş bir hastalıkla karşı karşıyayız. Çare itiraz etmek. Çare “hayır” demek. Çare “seninle olmuyor” diye tavır koymak. Bu suç değil. Bilakis hak. Bu hakkı kullananlar cezaevinde. Dışarıdakiler de korkusundan burnunu çıkaramıyor. Ülke açık cezaevine döndü endişesi taşırken, gün gelip tımarhane ihtiyacı hasıl olacağı hesap edilmemişti. İçerideki adi suçluları vaktinden önce çıkarmak yetmedi, Adalet Bakanlığı 175 yeni cezaevi için kolları sıvadı. O da yetmeyecek belki toplama kampları ihdas edilecek bilmiyorum ancak, akıl sağlığını yitirecekler için daha fazlasına gereksinim var.
SİVİL DİKTADA YALNIZ DEĞİLİZ
Şu sorulabilir, “Tıbben çaresi yok anladık da, hukuken ve siyaseten nasıl olmuyor?” Olsaydı, Asya, Doğu Avrupa, Ortadoğu ve Afrika, hatta Latin Amerika ülkelerinde işe yarayabilir, oralarda tiranların çıkmasına engel olurdu. Muhalif kesimlerde bir beklendi, “ekonomik kriz çıkarsa iktidar tutunamaz.” Saf bir umut. Yazdan bu yana, geçerli tüm uluslararası para birimleri bazında yüzde 25 ila 30 fakirleşmişsin, sonuç?
ANAYASA ÇİĞNENMEYE MAHKÛM
Yazmayayım diyorum, lakin güncel konu, değinmeden geçmek olmaz: Anayasa değişiyor. Sistemin adı önemli değil, mevcut olağanüstü hal “kalıcı” hale getiriliyor, izliyoruz. Sistem değişikliği dışında diğer maddeler yerinde duruyor; insan hakları, uluslararası sözleşmeler, can ve mal emniyeti, yargı bağımsızlığı, vs. Şu gün, çatır çatır çiğneniyor zaten bunlar. 2019’dan sonra da çiğnenmeye devam edecek. Yasa tanımazlığı meşrulaştırmak için hangi kanunu çıkarırlarsa çıkarsınlar, yarın o da yetmeyecek, yenisine ihtiyaç duyulacak.
BEŞ BÜYÜĞÜ ZULÜMDE GEÇTİK
Bir kere daha yazayım, çünkü satır satır okudum. İnsan Hakları Evrensel Bildirisi, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda 1948’de kabul edildi, 30 madde. Şu gün Türkiye, tüm maddelerini ihlal ediyor, ilaç için uyguladığı tek madde yok. BM ne yapıyor, seyirci! Tıpkı, Avrupa’nın göbeğinde Bosna halkı katledilirken, Afrika toplulukları birbirine düşürülürken olduğu gibi. BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi var, veto yetkisi olan: ABD, Rusya, Çin, Birleşik Krallık ve Fransa. Bizimkiler kürsüden neyi bağırıyor: “Dünya 5’ten büyüktür!” El hak doğru, zulümde geçtik.
OY GÖSTERME ALENİLEŞECEK!
Meclis’teki kargaşayı izliyorsunuz. Saray, kendi belirlediği vekillere dahi güvenmiyor. Koca koca adamlar, oy kabinlerinin önünde birbirini yiyor. Korkudan oyunun rengini belgeleyenler kadar, sonraki yasa tanımaz dönemi çağrıştıracak gövde gösterilerine tanık oluyoruz. Adım gibi eminim. Yarın, vatandaşın önüne oy sandığı konulduğunda aynısını yapacak seçmenler. Yetmeyecek, cep telefonu ile çekip Facebook’una profil fotosu yapanlar çıkacak. Adım gibi eminim artık buna.
BANA ARSIZLIĞIN FOTOSUNU ÇEKEBİLİR MİSİN?
TV’ler Meclis’te ne olup bitiyor veremediği gibi, bunu cep telefonu kamerasından yayımlamaya çalışan vekilleri haber yapıyor, sıkılmadan. Muhalefetin biri esir, diğeri tutuklu, öteki teslim. Önerge vermek, kürsü işgal etmekten öteye de geçmiyor muhalefetleri. Yarın çocukları sorunca da bunu söyleyecekler, “Önlemek için canımı dişime taktım evladım.” O çocuk tatmin olmayacak, yine soracak, “So what? Yani, ne oldu baba, sonuç alabildin mi, başardın mı? Bana yaptığını değil, sonucu söyle!”
SÜR-DÜ-RÜ-LE-MEZ
Olumsuz örneklerle içinizi kararttım biliyorum. Kaldı ki, başımıza ne geldiyse bundan geldi. Yani, en kötü ihtimale göre hareket etmedik. Seçimden seçime umutla beslendik, uluslararası örgütlerden medet umduk, insan hakları dedik, hukuk dedik, hiç olmazsa insaflı bir hakime veya savcıya denk geliriz diye avukatların kapısını aşındırdık, filan. İki şeyi korumaya ihtiyacımız var, bu yazıyı da bunun için kaleme aldım: Birincisi; hayatımızı sürdürmek zorundayız. Kısa sürede işler yoluna girer girmez, buna bel bağlamadan. İkincisi; her insan kendi hayatını yaşar. Ne siz başkasının hayatını yaşayabilirsiniz, ne başkası sizin. Ve her insan bir defa yaşar. Enseyi karartmayın. Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler.