Yorum | Naci Karadağ
Nicedir yaşadığım bir histi ama bir türlü tanımlayamıyordum sevgili dostlarım. Bir boşvermişlik, bir bezginlik, bir aman ya yetercilik filan… Bunun gibi onlarca tahammülsüz klişe ile tanımlanabilecek terim birleşse bile tam olarak ifade edilemeyecek bir ruh hali.
Allah sizi inandırsın en az on tane yazı başlığıyla, malzemesiyle, çoğu bitmeye bir ‘tık’ mesafeliğiyle öylece duruyor, açmak, bakmak, tamamlamak bile istememek durumu nasıl tanımlanabilir ki?
Sonunda buldum sanırım, bu ruh halinin adı “Tayyip Sıkıntısı” olabilirdi sanırım.
Çünkü bu ülkede yaşayan milyonlarca insandan sadece maddi olarak bir şeyleri götürmemişti Erdoğan, çoğumuzun yaşama enerjisini de çalmıştı sanırım bizlerden.
Her sabah uyandığımızda bu sefer kiminle didişti devletimiz, kiminle dalaştı, günün hainleri kimler, havuz bataklığı kime çamur atıp terörist ilan etti bunalımından yaşam heyecanımız ve ışığımız söndü sönecek durumundayız.
Zannetmeyin ki sadece bizim gibi bu zalimin kurbanları hissediyor bu vaziyeti, emin olun ki, başta ailesi olmak üzere bütün yandaşları, yalakaları, trolleri de benzer bir boğulma, nefes alamamam hissiyatı taşıyordur.
Kimdi şimdi hatırlamıyorum, sevgili Tuğba Tekerek olabilir, havuz medyasından birkaç kişiyle röportaj yapmıştı. (Hah buldum buldum şuradan okuyabilirsiniz) Adamların durumu muhalif gazetecilerden beter gibiydi. Hatta sadece gazetecilerden değil, toplumun yüzde 50’sından bile ağır bir bunalım yaşıyordu. Yoksa yediği önünde yemediği ardında, sağlam maaş alan, kanun ve kuralın onlara işlemediği bir medyada çalışmak niye bu kadar sıkıntılı olsun! Bir havuz medyası mensubu nasıl bir ruh haliyle “keşke taksici olsaydım” diye samimi itirafta bulunabilir ki?
Hayatı başkasına huzursuzluk vermek üzerine kurgulamış birinin artık tek başına hakim olduğu bir ülkede elbette kafesteki güvercinler bile dürtülerek huzursuz edilir ve bu durum artık bir vasat oluşturabilirdi.
Geçtiğimiz gün Liberal Demokrat Parti eski Başkanı Cem Toker’den dinledim.
Ülkenin durumunu şöyle anlatıyordu Toker:
“Sabah para yatırmak üzere bir bankaya gidiyorsunuz. Kapalı.
Kaçta açılır, diye soruyorsunuz. Cevap;
Müdür bey bilir!
Peki kaça kadar açıksınız, diye soruyorsunuz. Cevap aynı;
Müdür Bey bilir!
Para yatırabilir miyiz?
Müdür Bey bilir!
Faiz oranları, vade durumları, paramızı istediğimiz zaman çekebilir miyiz?
Hepsini Müdür Bey bilir, biz bilemeyiz…
Ülkenin durumu bu.
Artık neredeyse hangi sabunu kullanacağımıza, akşam yemekte ne çorbası yapacağımıza bile Erdoğan karar verecek.
Kuzey Kore’ye gülüyorduk, bin beteri başımıza geldi.
Başkanlarının berberlere astırdığı üç alternatif tıraş modelinden farklı tıraş olmak mümkün değil Kuzey Kore’de.
Son döviz olayı hakim kanaatin aksine Papaz Brunson ile ilgili değil bu sebeple.
İktidarın ileri sürdüğü gibi, kimsenin bize oyun oynadığı filan da yok.
Yaşama sevinci bir elektrikli süpürge ile vakumlanmış toplum var bugün Türkiye’de…
Her kurum, her alan aynı durumda.
Maaşlı tetikçiler bile artık yorgunluk ve bitkinlik emareleri gösteriyor.
Genel bir sıkıntı hali yani.
Mutlu olmaktan vaz geçtik.
Artık huzur da kalmadı ve bu gidişle hiçbir zaman olmayacak.
Bunu bizzat iktidar partisinin mensupları söylüyor.
Kimsenin hayat garantisi yok. Bir telefonla hayatınız karartılıyor, bir cümle ile linçe uğruyorsunuz, bir çakal yüzünden malınıza mülkünüze konuluyor ve aylar-yıllarca hakim yüzü görmeden zindana atılıyorsunuz. Eşiniz, dostunuzu esir alınıyor. Hoş, hakim karşısına çıksa ne olacak? Adalet çoktan yerin yüz kat dibine gömüldü.
Adam, kendi partisinin belediye başkanının ailesini rehin aldı Ya hu. Ağlayarak istifa ettirttikten sonra serbest bıraktı. O gün bugündür adamın sesi soluğu çıkmıyor. Türkiye’yi terk etti belki de bilemiyorum.
Geçen bir yorum okudum, şöyle diyordu;
“Dertten tasadan kurtulmak, gerçekleri düşünmek istemiyorum, iktidar medyasını okuyayım da biraz kendime geleyim…”
Tayyip Sıkıntısı’nı aşabilmenin tek yolu sanırım Havuz’dan geçiyor.
Daha ne kadar sürer Allah bilir…
Allah hepimizin yardımcısı olsun, amin.