YORUM | M. NEDİM HAZAR
Tarihi film çekmek oldukça zor. Tarihi sinema sektörün en pahalı türlerinden biri. Teknolojinin gelişmesiyle görsel efektler ile istenilen çağın istenilen bölgesi kolaylıkla filme alınabiliyor fakat bu öyle maliyetsiz bir şey değil. 10 biner kişilik bir ordunun çekimi için 10 bin insana ihtiyaç duyulmuyor ama görsel efekt ekibinin sayısı da neredeyse binleri buluyor.
Lakin tüm bunlardan önce sağlam ve eski bir tarihe sahip olmanız gerekir.
Sinema endüstrisini elinde tutan Amerikalıların en büyük şanssızlığı hepi topu birkaç yüzyıllık tarihlerinin olması sanırım. Bu nedenle Vietnam gibi savaşları çeke çeke bitiremediler. Gerçek kahramanları olmadığından olsa gerek bol bol hayali kahraman üretip filme alıyorlar.
Sadece tarihe sahip olmak da tarihi film çekmek için yeterli sebep olmayabiliyor. Önce bu tarihi adam gibi yazmanız, sonra da geçmişinize gerekli saygıyı göstermeniz gerekiyor. Geçmişine saygı duymayanın sunduğu tarihsel perspektif yapay ve taraflı oluyor maalesef. Kendi atalarınızdan nefret ediyorsanız, onlardan size kalan her şey bir fazlalık ve hemen kurtulunması gereken safra oluveriyor.
Tarihi yazmak ise apayrı bir fasıl…
Sahip olduğun tarih ile tarihçileriniz arasındaki doku farkı uyuşmazlığı olursa kendi tarihiniz bir manipülasyon galerisine dönüşebiliyor. Geçmişe ideolojinin sığ ve zalim gözlüğüyle bakmak, gerçekleri bükmeyi belki başaramıyor ama kendi toplumunuzda geçmişe nefret hissini üretip diri tutabiliyorsunuz. Ve fakat hakikatin er geç ortaya çıkmak gibi bir huyu olduğunu da unutmamak lazım. Bu nedenle sayıları ne olursa olsun, sahip olunan tarihi tüm çıplaklığıyla araştırıp, yazabilecek cesur ama vicdanlı tarihçilere olan ihtiyaç özellikle bu alanda verilecek sanat ürünleri için elzem. Tarihi film ve dizilerin danışmanlarına yukarıda bahsettiğim kıstaslar ile tekrar bakmanızı salık veririm.
Tarihi mekânlara sahip çıkma ve koruma durumu da sanırım bu meselenin bu uzantısı. Bugün herhangi bir Avrupa ülkesinin tarihi kentlerinden birinde 500 yıl öncenin dokusunu bulmak mümkün. Bizde ise gidip bakalım Beyazıt Meydanı’na 50 yıl öncesine ait bir ortam bulabilecek miyiz?
Tarihi malumatı, değerleri ve mekânı aynı öfke, nefret ve şuursuzlukla yağmaladığımız için tarihi film ya da dizi çekmemiz çok zor. Neredeyse imkânsız…
Ya da mevcutlarda olduğu gibi; ortaya, her ne kadar artık eli yüzü düzgün dekor ve kostümlü işler çıksa da, bir dönemde sık gördüğümüz gibi oryantalist ezikliğimizin eseri kostüm ve karakter tasarımlarıyla müsamere düzeyinde çalışmalar çıkıyor. Teknik açıdan henüz emekleme döneminde olan sinemamız, her ne kadar dijital teknolojinin son imkânlarını da kuşansa, verilen eserlerin (çok az istisnalar dışında) pek çoğu salon ve yakın plan sinemasından öteye gidemiyor.
Ecdadın tamamı entrikacı, hepsi dekolteyi normal gören şehvet kurbanı karakterler olup çıkıyor. Tarih ise zaaflarından başka hiçbir şeyleri olmayan pek çok defolu karakterin cirit alanı…
Dikkat buyurun, ecdadın hepsi sütten çıkmış ak kaşık gibi bir iddiada değilim ama salt bizim tarihe karşı ezik ve çarpık duruşumuzdan dolayı, hepsi ahlakı düşük kimseler de değildi sanırım! İşin vebal kısmına hiç değinmeyeceğim, zira çok iyi biliyorum ki, bu alanda ürün ortaya koyanların böyle bir derdi olmadığı gibi, aksine vaktiyle art niyetliler tarafından ortaya atılmış kibrit kutusu kadar bile olan olumsuzluklar köpürtüldükçe büyütülüp “vasat” olarak sunuluyor. Tarih, övünülecek ya da utanılacak bir ideolojik malzemeye dönüşünce karakterler de gittikçe kartonlaşıyor, karikatürleşiyor.
Vaziyet böyle iken, bu çalışmalara iddialı isimler koymak yerine “Osmanlı Çatalı” ya da “Şehvet Yüzyılı” gibi isimler konulması daha münasip olur. En azından yapanların tıynet ve niyetlerine daha doğrudan ortaya koyar sanırım.
Ancak gelin görün ki, siyasal İslamcı iktidarın elinde bu sektör bambaşka bir şekle büründü.
Tarih bu kez sağ taraftan bir bükümleme ile yine tuhaf bir hâl aldı. Tarihi diziler, geçmiş ile olan ilişkisini minimize ederek, habire günümüze göndermek yapan ve mevcut iktidarı işaret ederek, “Vay be aynısını bugün de yaşıyoruz” hissiyatı oluşturmak adına çekilince, ortaya tarihsel gerçeklikle alakasız, çoğu kez müsamere düzeyinde işler çıktı.
Diriliş’tir, Kuruluş’tur hepsine bu meyanda bakabiliriz.
Barbaros ile ilgili bir TRT dizisinin reklamına denk geldim geçen gün. Hoş artık bu ülkede en büyük yapımcı devlet olmuş durumda. İktidar yardakçısı olduğun nispette iş alabiliyorsun. Mazhar Alanson gibi saraya gidip kralın gönlünü hoş edince TRT’de programın oluyor mesela. Gerçi eğer illa yandaşa program yaptırılacaksa Alanson’a yaptırılsın, buna itirazım olmaz.
Barbaros dizisini izlerken nasıl taklitçi bir millete dönüştüğümüzün de acı gerçeğini fark ettim. Geçmişimizle, dahası tarihi gerçeklerle alakası olmayan ucuz bir Karayip Korsanları çakması dizi çıktı karşıma.
Ancak eminim kimsenin umurunda değildir bu ayrıntı, bu dizi de diğerleri gibi, eline tencere satır alıp, ekrandaki kahraman ile beraber kale zapteden kitleyi ziyadesiyle tatmin etmektedir.
Ya san ki zamanında sarayın uçaklarında ben seyahat ediyordum. Ben davet ediyordum bütün programlara onları. O zamanda sevmezdik biz bu adamları ama sizede sarayın yardakçıları demedik yani.Sizden bahsettiği zaman bu sarayın kralı denen mahlukat aklınızı kaybediyorsunuz. Oda yetmiyor bize propagandasını yapıyordunuz her hafta yapılan toplantılarımız da bu adamın. Şimdi çıkmış eski kralı bunların yerine başka birilerini bulunca hemen yardakçı oluyor. Ne güzel dünya be …
Nedim Hazar´i birilerinin ucagina binerken görmedim hic, birilerinin yardakciligini yapan yazilarina da rastlamadim. Hizmetin sanat alaninda umut vaat eden ender simalarindandi bi zamanlar gözümde, hala da öyle.
Zaman gazetesi cok hatalar yapti, bunda yöneticilerinin büyük veballerinin oldugunu düsünüyorum. Ama yazar kadrosunun ezici cogunlugu bu ittifaktan bambasska bi sey bekliyordu. Liberalleri de o sayfalara tasiyan o ortak amacti, bunu hepimiz biliyoruz. Simdi CHP agziyla konusmanin bence bi anlami yok.
Ha Nedim Hazari hic elestirmeyelim mi? Ben kendi adima sanatla ugrasacakken reklam isleriyle ugrasmis olmasini büyük bir basiretsizlik olarak görüyorum. Herkes hata yapar, insallah icindeki cevheri herkesin görecegi sekilde büyük isler yapar, kabiliyetlerine zulmetmekten vazgecer.
Denizcilik bilinci düşük toplumumuzda Deniz harp tarihi ve denizcilik ile ilgili yapımların önemli olduğunu düşünüyorum. Eleştirilerinizin bir çoğunda haklı olsanız da denizcilik bilincine yönelik böyle bir adımın da hakkını vermek gerekir kanaatindeyim. Çakma Karayip korsanları tabiri haksız bir eleştiri. Aslına birebir uyma kaygısı olsaydı TRT belgeseli olurdu, zaten başında ilham alınarak kurgulanmıştır diyor.
“Geçmişimizle, dahası tarihi gerçeklerle alakası olmayan ucuz bir Karayip Korsanları çakması dizi çıktı karşıma“ bu cümleyi diziyi izledikten sonra yazdığınızı umuyorum, çünkü paragrafın başında reklamını izledim diyorsunuz. Reklama göre böyle bir şeyi yazdıysanız haksızlık yapıyorsunuz demektir.
Gercegin sagdan soldan iyice sündürüldügü bir zamanda macera filmlerine bu kadar büyük bir misyon verilmesi yanlis. Nihayetinde tarihi kisilikler Karayip Korsanlarindaki insanlara dönüstürülüyorlar bu sekilde. Eger bir macera filmi cekecekseniz tarihi kisiligi basrole cekemezsiniz. Cekerseniz altinda kalirsiniz. Cünkü o tarihi kisilik hakkinda ya cok az bilgi vardir ya da kisilik cok büyük bir kisiliktir.
Bu gibi durumlarda yapilmasi gereken bütün olay örgüsünü örnegin basit bir levend etrafinda örmek olabilir. Levendin Barbarosla bi alakasi, baglantisi olabilir. Bu sekilde Barbaros az görünür ve tarihi gerceklerin canina okumamis olursunuz. Ama bizde maksat ayni zamanda Barbarosu göklere cikarmak veya yerin dibine sokmak oldugu icin her sey onun etrafinda dönmek zorunda kaliyor.
Benzerini Bediüzzaman filmlerinde de yasadik ve sonuc hüsrandi. Cok büyük kisiliklere basrol veremezsiniz. Olmaz
Filmler bu misyonun yalnızca bir parçası olabilir. Tek başına elbette yeterli olmayacaktır.
Diğer bütün yazdıklarınıza kesinlikle katılıyorum, teşekkürler.
Nihayet dengeyi tutturan bir yazi. Demek ki neymis, Osmanliyi övenler de yerin dibine batiranlar da ruh ikizidir. Angaje hareket eden ister sagdan olsun ister soldan, ister cemaatten olsun ister AKPden hepsi ayni yolun yolcusu. Bu yolu secenlere tenezzül etmek, köse bucak bagislamak da bir basiret isi.