HABER-YORUM | HASAN CÜCÜK
17 Mayıs 2000, Türk futbol tarihinin kulüp düzeyinde ulaştığı en büyük başarıdır. İlk kez bir Türk kulübü Avrupa’da kupa kaldırdı. Aradan geçen 20 yılda benzer bir başarı daha gerçekleşmedi. Ancak son yıllarda 17 Mayıs geldiğinde, Galatasaray tarihi başarıyı anarken bir utanca imza attı.
Galatasaray’ın, UEFA Kupası yolu 1999-2000 Şampiyonlar Ligi’nde grupta oynadığı son maçla açıldı. Son maçında Ali Sami Yen Stadı’nda İtalyan devi Milan’ı konuk eden sarı-kırmızılı ekibin grupta 3. olup UEFA Kupası’nda yoluna devam etmesi için sahadan mutlak 3 puanla ayrılması gerekiyordu. Karşılaşmada dakikalar 86. dakikayı gösterirken, 2-1 konuk ekibin üstünlüğü vardı. O dakikalarda sahneye Kral yani Hakan Şükür çıktı. Önce beraberlik golünü attı, ardından penaltı yaptırdı. Maç bittiğinde ise skorbordda 3-2 Galatasaray üstünlüğü vardı.
UEFA Kupası’nın final adresi Kopenhag’dı ama Galatasaray’ın daha gidecek uzun yolu vardı. İlginç olan ise, bu yolda yenmesi gereken ekiplerin tamamı Avrupa’nın 5 büyük ligi arasında gösterilen İtalya, Almanya, İspanya ve İngiltere’den takımlardı. 5 büyük ligden sadece Fransa’dan bir takımla karşılaşmadı. İtalya’dan Bologna ile başlayan final yürüyüşü, Almanya’dan Borussia Dortmund, İspanya’dan Mallorca ile devam etti. 1988’de Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası’nda yarı finale kadar gelen Galatasaray, 2000’de bu kez UEFA Kupası’nda aynı başarıyı tekrarlıyordu.
1988’de final yürüyüşüne Romanya ekibi Steaua Bükreş engel oluyordu. İlk maçı Galatasaray deplasmanda 4-0 kaybederken, rövanşt 1-1 bitince Avrupa defterini kapattı. İlginç bir ayrıntı ise, Steaua Bükreş kadrosunda bulunan Gheorghe Hagi, 2000’de Galatasaray’ın UEFA Kupası’nı kazanması için ter döküyordu. Bu kez hedef finaldi. İngiltere’nin o dönemde flaş ekiplerinden olan Leeds United’ı ilk maçta 2-0 yenen sarı-kırmızılar final yolunda dev adım atıyordu. Rövanşta skor 2-2 olurken, ilk kez Avrupa kupalarında bir takım adını finale yazdırdı. Bologna, Dortmund ve Leeds United maçlarında sahneye çıkan isim Hakan Şükür oluyordu. Özellikle Leeds deplasmanında iki golünde altında Hakan Şükür imzası vardı.
Finalin Kopenhag’da olması benim için şanstı. Kopenhag tam bir karnaval şehri haline gelmişti. Türklerin Tivoli Meydanı diye uydurduğu Belediye Meydanı canlı yayın araçları ve ünlü geçidine sahne oluyordu. Rahmetli Mehmet Ali Birand’ın meydanda heyecanlı genç bir muhabir gibi koşturup, konuklarını yayına alması hafızamda hâlâ tazeliğini koruyor. Zaman ekibi olarak oldukça kalabalıktık. Nedim Hazar abi ve rahmetli Hacı Hasdemir ile Kopenhag sokaklarını gezerken, bol bol haber malzemesi topladık.
Başlama vuruşuyla heyecan doruk noktasına çıkıyordu. O gün statta herkes Galatasaray’lıydı. O yılların fanatik bir Fenerbahçelisi olan ben bile, hayatımda hiçbir maçta etmediğim duayı finalde ediyordum. Basit bir kupa değildi kazanılacak olan. İlk olmasından öte, bir ülkenin kendine özgüveni gelecekti. Golsüz biten normal, uzatma devreleri derken, sıra penaltı atışlarına geldiğinde geldiğinde heyecanı tarif etmek imkansızdı. Arsenal peş peşe penaltı kaçırıyor, Galatasaray atıyordu. Popescu’nun golüyle skor 4-1 olunca kupa sahibini buluyordu. O yıllara ait görüntüleri izlediğinizde, sevinç gözyaşlarına tanıklık edersiniz. İnanın sadece oyunculardan dökülmedi göz yaşları. Binlerce kişi tribünde, sayısı belirsiz yüzbinler ise ekran karşısında ağlamıştır.
Galatasaray doğal olarak her 17 Mayıs geldiğinde UEFA Kupası başarısını anıyor. Son yıllarda adına yakışmayan bir utanca imza atıyor. Zulüm sürecinin mağdur isimlerinden Hakan Şükür’ü adeta yok sayıyor. Hakan Şükür’ün olduğu hiçbir görüntü yayınlanmıyor. Dahası Fatih Terim, 20 yıl önceki kendisine mektup yazıyor, görüntülerde Hakan Şükür’e yer vermiyor.
Galatasaray Kulübü, Twitter’da “Günaydın” mesajında ise UEFA Kupası zaferinin fotoğraflarına yer verdi. Tercih edilen fotoğrafların hiçbirinde Hakan Şükür yine yer almadı. Sansür o kadar utanç verici boyuta ulaştı ki; Hakan Şükür gözükür diye toplu fotoğraf bile paylaşılmadı. Bunu sadece korku iklimiyle açıklamak oldukça zor.
Kulübünün vefasızlığına ve sansürüne tepki gösteren Hakan Şükür, UEFA Kupası ile çekilmiş fotoğraflar eşliğinde şu mesajı paylaştı: “Birgün gelecek, büyük gururla aldığımız bu kupanın gerçek hikayesini ve hangi şartlarda kazanıldığını mutlaka anlatacağım. Kupaya uzanan yolda en çok golü atanın fotoğrafını koyamayan, ismini anamayan korkaklara gelsin. Tarih bir kere yazıldı ve onu da biz yazdık. #17Mayıs”
Fatih Terim ise 20 yıl önce kendisine yazdığı mektupta, ‘Biraz eskiye gitmek istiyorum, 1974 yılına. Metin Oktay’ın Adana’daki baba ocağına gidip, el öptüğü geceye. Babanın çıkarken Metin ağabeyin kulağına eğilip, ‘Evladım sana emanet. Allah utandırmasın, yolunuz açık olsun’ diyerek ettiği duanın üzerinden tam 46 yıl geçti. Merak etme, Allah utandırmadı, yolunu da hep açık etti.’ cümlelerine de yer verdi. Fatih Terim, dev başarılara imza attı. Ama ne yazık ki, başarılarında katkı sağlayan en önemli talebesini görmezden geldi. Terim’in babası ’Allah utandırmasın’ demiş ama bugünler geçtiğinde Allah’ın utandıracağı çok yüzler olacak!
Bunu sadece korku iklimi ile açıklamak oldukça zor demişsiniz ama bunu açıklayacak tek şey tayyipçilerden Allah tan korkmadıkları kadar korkmaları. Arpalarını ve sularını tayyipçiler veriyo çünkü. Yaşamaları bile tayyipcilere bağlı yoksa tayyipçilerin tecavüz edilip öldürülecekler listesinde bulurlar kendilerini. Tayyip gidince köpekleşir bunlar çok da şey etmemek lazım 🙂
Dostum ağzını bozmana değmez…