YORUM | MAHMUT AKPINAR
Nasrettin Hoca ile oğlunun bir merkepte seyahat hikayesi uzaktan eleştirinin yüzeyselliğini anlatmak için güzel bir örnektir.
Hoca binek üzerindedir; çocukluktan gençliğe evrilen oğlu ise yayadır. Bir topluluk önünden geçerken insanlar, “Adamın yaptığı ne ayıp! Bi kucak sakalı da var; kendisi merkebe binmiş çocuğu yaya yürütüyor” diye duyulacak şekilde söylenirler. Hoca bundan etkilenir ve kendisi hayvandan iner oğlunu bindirir. Bu defa başka bir topluluk önlerinden geçerken, “Gencin yaptığı amma da ayıp şey! Yaşlı babasını yaya yürütüyor, kendisi binekte” derler. Bunun üzerine hoca ve oğlu birlikte binerler. Bir köyün ortasından geçerlerken ahali, “şu merhametsizlere bakın! Zavallı merkebe ikisi bir binmiş” diye konuşurlar. Fesuphanallah çeken Hoca oğluna, “İn evlat, ikimiz de binmiyoruz” der. Hoca ve oğlu eşeğin yularını çekip giderlerken başka bir topluluk bu defa, “Şu ahmaklara bakın! Eşek boş ve hiçbiri binmiyor” diye kahkaha ile gülerler.
Eleştirmek kolaydır, bir sorumluluk istemez. Sen lafını söyler geçersin ama o laf muhatabı çoğu zaman altüst eder. Moral ve motivasyonunu bozar, verimini düşürür.
Karşıdan bakarsın ve gördüğün taraflarıyla eksikleri, bildiğin kadarıyla yanlışları söylersin, yazarsın. Eğer eleştirenler süreçlerden, olaylardan, insanlardan kopuksa, eleştiri gerçeklikten uzaksa söylenen-yazılan problem çözmekten, katkı vermekten öte iş yapanları demoralize eden, kuru, faydasız demagojiye dönüşebilir. Eleştiri bazen de eleştirenin takıntılarını gösteren, egosunu tatmin eden, intikam-beklenti muhtevalı şeyler olabilir.
BİR DENGE ARAYIŞI
Çalışmayan, üretmeyen aylakçı kişiler geleni geçeni kritik eder. En karmaşık olayları kendilerince “bir hamlede” çözerler. Bilgilerinin, ilgilerinin olmadığı konularda dahi ahkam keserler. Her konuda kolayca söz söyler, hüküm verirler. Zira konuştuklarının onlara bir maliyeti yoktur. Ne etki oluşturacağını da umursamazlar. Sosyal, siyasi konular ise bizim gibi ülkelerde herkesin serbest atış yaptığı alanlardır. Uzmanlığın, birikimin çoğu zaman bir kıymeti yoktur.
Ağzı olanın konuşması, eline kalem alanın yazması, eleştirmesi kötü mü? Engellenmeli mi?
Susmak, yok saymak, toplumun veya toplumsal bir kesimin sağır olması en kötüsüdür. Toplum yönünü kaybeder. Suskunluk sarmalına maruz kalan ve konuşmaya korkan bir toplum/kesim eğrilere boyun eğer, doğrulara destek veremez. Zaman içinde de neyin eğri neyin doğru olduğunu temyiz edecek iradeden, bilgiden, veriden uzak kalır. Suskunluk baskıdan kaynaklanıyorsa insanlar yanlışı alkışlar, onay vermediğini desteklemek zorunda kalır. O nedenle bir ahenk ve olgunluk, sorumluluk içinde olmasa da konuşmak, yazmak, söylemek suskunluktan, kulak tıkamaktan iyidir. Eleştiri, yazma, alan bilgisiyle desteklenirse hayattan, gerçeklikten kopuk olmaz. O nedenle sosyal bilimlerde alan araştırmaları, insana temas etmek, yüz yüze mülakat önemsenir. Eğer yararlı olmak, problemin çözümüne katkı vermek isteniyorsa sözü ölçerek, tartarak, vicdan ve insaf süzgecinden geçirerek, muhatabın durumunu, psikolojisini dikkate alarak söylemek/yazmak gerekir.
KRİZ DÖNEMLERİNDE HİZMET ETMEK
Kriz dönemlerinde insanlara hizmet etmek en zorudur. Kimseyi memnun edemezsiniz. Herkes burnundan solur. Sıkıntı içindeki insanlar önce sorumlu-yetkili görünenlere toslar. Deprem, kaza, kriz gibi travmatik vakalar sonrası insanlar sorumluluğu, vebali yükleyecek kimse arar. Bulduğu muhatabın üzerine birikmiş şikayetleri boca eder. Kastı aşan tenkitlerde, ithamlarda bulunabilir. Böylesi dönemlerde insanlar bütünü görmek yerine kendi problemine, sıkıntısına odaklanır. Dünyaya o pencereden bakar. “İnsanın acısı nerdeyse canı ordadır” sözü gereği kendi problemlerini “hemen çözülmesi gereken en büyük sorun” olarak görür.
Bu psikolojik, sosyo-psikolojik gerçekler nedeniyle şu anda Hizmet eden, koşturan, krizde sorumluluk alanların sabırlı, kararlı, iradeli olması gerekir. Şikayetlere kulak tıkamak, tepki vermek, mağdur ve travmatik insanları itham etmek sadece problemi büyütür. Kriz dönemlerinde krize-felakete maruz kalan insanları dinlemek, muhatap almak problemi çözmenin yarısıdır. Öte yandan mağdurlar için bir işin ucundan tutmak, çözüme yönelik faaliyetlere destek vermek sorumluların işini kolaylaştıracağı gibi mağdurların psikolojisine olumlu katkıda bulunacak, onları daha rasyonel, makul bir zemine çekecektir. Hayata intibakı, depresif halden çıkmayı kolaylaştıracaktır. Sürekli şikâyet eden, destek vermeyen tutumlar iş yapanları demoralize edecek, çözümü geciktirecek, uhuvveti darbeleyecektir.
TAHRİPKÂR OLMAMA ÖLÇÜSÜ
Çoğulcu demokrasilerde düşünce özgürlüğü, eleştiri, soru sormak, problemleri dile getirmek önemlidir ve bir haktır. Ancak bunu tahrip edici, motivasyonu bozucu şekilde yapmak yarar getirmez. Eğer zor zamanlardan geçiliyorsa sert ve kastı aşan eleştiriler iyi niyetten uzak görülür ve ciddi tepkiye neden olabilir.
Yanlışlar, ihmaller, eksikler varsa omuz verip çabalamak, öte yandan arızaları düzeltmeye çalışmak daha iyi sonuç verir, kabul görür. Felaket zamanlarında moral motivasyonu, birlik ve bütünlüğü korumak çok önemlidir. Ama hataları düzeltmeye, eksikleri tekmil etmeye çalışmak ve insanların düşüncelerini, hissiyatını dikkate almak da o kadar önemlidir. Birlik ve bütünlüğü korumanın gereğidir.