Takiyüddin Efendi’nin rasathanesinin başına ne gelmişti?

YORUM | Dr. YÜKSEL NİZAMOĞLU

Osmanlı tarihiyle ilgili olarak hiçbir zaman bitmeyecek tartışmalardan birisi de Osmanlıların bilim ve teknolojide geri kalma nedenleridir. Bu konuda çok farklı görüşler öne sürülmüş ve değişik zeminlerde tartışmalar yaşanmıştır.

Geri kalma nedenleri arasında devletin bilimsel çalışmalara karşı tutumu ve ulemanın yaklaşımı her zaman gündemde olmuştur. Bunun en çarpıcı örnekleri arasında 16. yüzyıl sonlarında Takiyüddin Efendi tarafından yapılan İstanbul Rasathanesi’nin dönemin padişahı III. Murat’ın emriyle Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa tarafından yıkılması gelmektedir.

ÖNCEKİ RASATHANELER

İnsanoğlu her zaman dünyanın, gece gündüzün ve mevsimlerin oluşumunu, ay ve güneşin konumunu ve diğer gök cisimlerini sorgulamış ve bunlarla ilgili teoriler geliştirmiştir. Batı’da Kopernik’le başlayan modern astronomi yaklaşımları; Newton, Galileo ve Kepler tarafından zirveye taşınmıştır.

İslam Dünyası’nda ise rasathaneler inşa edilerek gök cisimleri incelendi. Rasathaneler vasıtasıyla namaz vakitleri ve kıble yönü tayin edildiği gibi yerel takvimler de yapıldı. Bunun için Batlamyus’un geliştirdiği “zic” denilen gök cisimleri tablosunun güncellenmesine ihtiyaç duyuluyordu.

İlk rasathanenin Abbasi Halifesi Memun döneminde Bağdat’ta kurulduğu anlaşılmakta ve İslam Dünyasında kurulan rasathanelerin sayısının elli civarında olduğu tahmin edilmektedir. Bunlar içinde Meraga, Semerkant ve İstanbul rasathaneleri öne çıkmıştır.

İslam dünyasının tam teşkilatlı ilk rasathanesi Meraga’da 1259-1270 arasında İlhanlı hükümdarı Hülagu tarafından Nasırüddin Tûsi’ye kurdurulmuştur. Meraga Rasathanesi hem çalışan bilim adamlarının sayı ve seçkinlikleri hem de aletleri yönüyle dikkat çekmekteydi. Bu aletlerden bazılarının üç yüz yıl sonra Avrupa astronomisinin gelişiminde önemli bir rol oynayacak Tycho Brahe’nin kullandığı aletlere örneklik teşkil ettiği görülmektedir.

Diğer önemli rasathane olan Semerkant Rasathanesi’ni Timur’un torunu Uluğ Bey, 15. yüzyıl başlarında inşa etmiştir. Rasathanede gözlem için çok sayıda alet bulunmaktaydı. Çalışmalar sonucunda Türkçe ve Farsça olarak “Zic-i Uluğ Bey” denilen ve aynı zamanda bir astronomi ansiklopedisi özelliği taşıyan tablolar hazırlanmıştı.

Bu eser 17. yüzyıla kadar alanının en iyi çalışması olarak kabul gördü. Burada çalışan bilginlerden Ali Kuşçu, Fatih zamanında İstanbul’a giderek Osmanlı Devleti hizmetine girmiş ve İstanbul’da astronomi ve matematik alanlarındaki çalışmalarda bir canlanma meydana getirmişti.

TAKİYÜDDİN EFENDİ

Şam’da dünyaya gelen Takiyüddin, Mısır ve Şam’da dönemin alimlerinden tefsir, hadis ve fıkıh dersleri aldıktan sonra Mısır’da görevlendirilmişti. İki defa İstanbul’a gelen Takiyüddin, burada Ali Kuşçu’nun torunu Kutbeddinzade Muhammed ile tanışmıştı. Mısır’da astronomiyle ilgili kitaplar okuduğu anlaşılan Takiyüddin’in hem matematik hem de astronomiye karşı ilgisi artmış ve hayatının önemli bir bölümünü matematik ve doğa bilimlerini öğrenmekle geçirmiş, kendi ifadesiyle en değerli çağını bunun için “para gibi harcamıştı”.

Takiyüddin üçüncü gelişinde İstanbul’da kaldı ve II. Selim döneminde “müneccimbaşılık” görevine tayin edildi. Önce Galata Kulesi’nde gözlem çalışmalarına başlayan Takiyüddin daha sonra dönemin nüfuzlu kişilerinden Hoca Sadeddin Efendi’nin aracılığıyla bir rasathane kurulması için Padişah III. Murat’ın onayını aldı.

III. Murat rasathaneye 10.000 altın ödenek tahsis ettiği gibi verdiği beratta da “atalarından kimseye nasip olmayan böyle bir icraatı kendisinin yaptığını” belirtmekteydi. “İstanbul Rasathanesi” adı verilen rasathanenin yeri tam olarak tespit edilememişse de Cihangir-Tophane sırtlarında kurulduğu veya eski Fransız Elçiliği’nin yanında olduğu tahmin edilmektedir. Rasathanede Takiyüddin dahil olmak üzere on altı kişi görev yapıyordu.

Takiyüddin çalışmalarında eski astronomik verileri güncellemeyi amaçlıyor ve doğru sonuçlar alabilmek için büyük boyutlu aletler kullanmayı planlıyordu. Bu aletler rasathanede yapılmışsa da günümüze ulaşmamış fakat rahmetli Fuat Sezgin Hoca tasvirlerinden hareketle bu aletlerin modellerini yapmayı başarmıştır.

Takiyüddin pek çok önemli çalışma yaparak ayın, yerin ve diğer gezegenlerin hareketlerindeki düzensizlikleri tespit ettiği gibi ekliptik ve ekvator arasındaki 23˚ 27’lik açıyı 1 dakika 40 saniye farkla 23˚ 28’ 40” bularak ilk defa gerçeğe en yakın doğru dereceyi hesaplamıştır.

Aynı yıllarda Avrupa’da Tycho Brahe, Danimarka Kralı II. Friedrich’i ikna ederek orta çağ sonrasının ilk rasathanesini kurarak gök cisimlerinin koordinatlarını belirlemiş hatta nova ve kuyruklu yıldızları gözlemlemişti. Bu çalışmalar Kepler’in meşhur kanunlarını geliştirmesine ve günümüzdeki Güneş Sistemi modelini kurgulamasına zemin hazırladı.

Takiyüddin’in rasathanesiyle Tycho Brahe’nin Hven adasında kurduğu Uranienborg Rasathanesi mukayese edildiğinde, iki rasathanenin gözlem araçlarının paralellik gösterdiği tespit edilmiştir.   

Takiyüddin saati bir gözlem aracı olarak kullanma başarısını da göstermişti. Batı’da saniyeyi gösterebilen saatlerin yapılması ve bunun Tycho Brahe’nin rasathanesinde kullanılması, İstanbul Rasathanesi’nde kullanılmasından çok sonradır.

RASATHANENİN YIKILIŞI

İstanbul Rasathanesi 1575-1580 arasında beş yıl faaliyet gösterebildi. Bu sırada İstanbul’da yaşanan siyasi rekabetler ve ulemanın tepkisi, rasathanenin sonunu getirdi.

Takiyüddin’in müneccimbaşı olmasında ve rasathaneyi kurmakla görevlendirilmesinde Hoca Sadeddin Efendi’nin etkisi çok büyüktü. Bu sırada Şeyhülislam Kadızade Ahmed Şemseddin ile Hoca Sadeddin arasında büyük bir rekabet yaşanıyordu.

1577 yılında kuyruklu yıldızın görülmesinden dolayı birçok uğursuzluğun meydana geleceğine inanılmaktaydı. Takiyüddin’in kuyruklu yıldızın “hayır getireceği” yönündeki sözüne karşılık kuyruklu yıldızın görülmesinden sonra İstanbul’da bir deprem olmuş, ardından binlerce insanın öldüğü veba salgını yaşanmış ve padişahın halası, Kanuni’nin kızı Mihrimah Sultan salgında hayatını kaybetmişti.

İşte bu hadiseler “rasathane karşıtlarını” harekete geçirdi. Hoca Sadeddin’in siyasi rakibi Şeyhülislam Kadızade, bir fetva vererek yaşanan felaketlerin nedeninin rasathane olduğunu iddia etti.

Fetvada günümüz Türkçesiyle, “Gökyüzünün gözlemlenmesi uğursuz olup yıldızların sır perdelerini küstahça aralama cüretini göstermek kötü bir sonuca götürür. Bunun yapıldığı hiçbir ülke mamur iken harap olmaktan kurtulamamış, devletin binası deprem olmuş gibi tanınmaz hale gelmiştir” denilerek rasathanenin İslamiyet’e aykırı olduğu ifade edilmişti.

Bu yaklaşımların dönemin İstanbul’unda çok etkili olduğunu tahmin etmek zor değildir. Nitekim rasathanedeki aletler vasıtasıyla “meleklerin bacaklarının gözetlendiği” şeklinde söylentiler bile yayılmıştı.

Bu fetva üzerine III. Murat’ın oluruyla Kılıç Ali Paşa, İslam medeniyetinin son büyük rasathanesini “topa tutarak” yok etti. Rasathanenin bulunduğu yerin meskûn mahal olduğu düşünüldüğünde topa tutma işlemi akla yatkın olmasa da sonuçta rasathane ortadan kaldırılmış oldu.

Takiyüddin’in kurduğu rasathane, astronomi alanındaki önemine karşılık Osmanlı bilim tarihinde önemli bir çığır açamadı. Bunun temel nedenleri, rasathanenin kısa ömürlü olması ve içindeki aletlerle birlikte yok edilmesidir.

Hadisenin psikolojik yönü dikkate alındığında bir “fetva” vasıtasıyla Osmanlı’da pozitif bilimlere büyük bir darbe indiriliyor ve bu alanlarda çalışmak isteyecek kişilerin karşısına “zındıklık” tehdidi çıkarılıyordu.  

Diğer taraftan Takiyüddin, fetva nedeniyle öldürülme tehlikesi yaşamış ve canını zor kurtarmıştı. Fetvadaki ifadeler Takiyüddin’in “zındık olduğundan idam edilmesi” anlamına gelmekteydi. Bu nedenle, onu himayesine aldığı anlaşılan Koca Sinan Paşa devreye girmiş ve III. Murat’ı ikna ederek Takiyüddin’in hızlıca Mısır’a gönderilmesini ve gözlerden ırak bir yerde hayatının devam etmesini sağlamıştır. Matematik ve optik alanında da önemli çalışmalar yapan Takiyüddin, maruz kaldığı hadiselerin verdiği üzüntüyle 1585’te vefat edecektir.

Yaşanan bu olaylar Takiyüddin’in ardından bir Kepler gelmemesi, çalışmaların “bir okula dönüşmemesi” ve önceki çalışmaları değerlendirecek bilim adamı geleneğinin yerleşmemesiyle sonuçlanmıştır.

Osmanlılarda sonraki rasathane ise İstanbul Rasathanesi’nin yıktırılmasından asırlar sonra Fransızların tavsiyesiyle 1858’de kuruldu. Meteorolojik amaçlarla kurulan ve “Rasathane-i Âmire” adı verilen bu rasathanenin aletlerine bakıldığında astronomik gözlemler yapılmasının da hedeflendiği görülmektedir. Ancak yeni rasathane, sürekli tahsisat problemleri yaşadı ve 31 Mart Olayı sırasında (1909) isyancılar tarafından yok edildi. İkinci defa açılması Fatin Gökmen’in liderliğinde 1910’da gerçekleşti ve cumhuriyet devrinde “Kandilli Rasathanesi” adını aldı.

Osmanlı döneminde Medine’de de aslen Arnavut olan Hasan el-Üskübî tarafından evinin üstünde bir rasathane kurulmuştu. Hasan Efendi burada Avrupa’dan getirttiği aletlerle bazı gözlemler yapmış ancak çalışmaları “Hıristiyanların yaptığı işlere benzetilerek” kışkırtılan halk tarafından rasathane yıkılmış ve kendisi de kısa süre sonra üzüntüden vefat etmiştir (1886).

BİZDE BİLİM GELİŞİR Mİ?

Osmanlı döneminde devletin yapısı gereği her şey padişahın kontrolündeydi ve padişah, ulemanın verdiği fetvalarla icraatlarının meşruiyetini sağlamaktaydı. Ulema ise menfaatleri tehlikeye düştüğünde veya siyasi çekişmeler nedeniyle rakiplerini tasfiye etmek için “dinden” ve “fetva müessesesinden” yararlanmaktaydı.

Cumhuriyet döneminde de Şeyhülislamlık kurumunun yerini alan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın (DİB) “laik” rejime rağmen iktidarların icraatlarını meşrulaştırma fonksiyonunu icra ettiği günümüzde de görülmektedir.

Bugün Türkiye’de sosyal bilimler alanında temel başvuru kaynaklarından biri olan Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi’nin durumu da bunun bir göstergesidir. Örneğin şu anda ansiklopedinin “Rasathane” maddesine birçok maddede olduğu gibi “güncellenmekte olduğu” gerekçesiyle ulaşılamamaktadır. Bunun nedeni, 15 Temmuz sonrasında AKP iktidarı tarafından “fişlenen” bilim adamlarının kaleme aldığı maddelerin erişime kapatılmasıdır.

Bilim ve bilimsel emeğin ayaklar altına alınması ve bunun DİB’in kontrolündeki İslam Ansiklopedisi’nde yapılması, Türkiye’de bilim üretmenin zorluğunu bir kez daha ortaya koymakta, KHK’larla kapatılan üniversiteler ve ihraç edilen akademisyenler dikkate alındığında “bilimsel özgürlük” olmayan bir ülkede bilimin gelişmesinin ne kadar zor olduğu bir kez daha anlaşılmaktadır.

***

Kaynaklar: A. Bakkal, “İslam Tarihinde Rasathaneler”, Bilimname, 2019, S. XXXIX; S. Aydüz, H. Şen, “Takiyüddin Efendi Öldürüldü mü?”, Derin Tarih, 2015, S. 35; U. Akgül, “Takiyüddin ve İstanbul Rasathanesi”, Bilim ve Teknik, 1997, S. 351; S. Aydüz, “Osmanlı Astronomi Müesseseleri”, TALİD, 2004, C. 2, S. 4; A. S. Ünver, İstanbul Rasathanesi, Ankara, TTK, 1985; Y. Unat, “Osmanlı Astronomisine Genel Bir Bakış”, Türkler, Yıl: 6, S. 33, Ankara, 2000; Göğe Bakan Adam: Takiyüddin Râsıd, İstanbul, Bisav, 2007; H. G. Topdemir, “Takıyyüddin er-Râsıd”, TDV İA, C. 39.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

3 YORUMLAR

  1. Yazar tarihten harika bir kesit yakalamis fakat son duzlukte kendisi de dogru sonuca ulasamiyor; bilimsel ozgurlugun olmamasiyla filan ilgisi yok bizde bilimin gelismemesinin. Bizim cografyamizda medeni ilerlemenin sigortasi laiklik ve cogulculuktur. Toplum dine ve millete zarar geliyor algisiyla idareciler tarafindan manipule edilmeye acik oldugu surece mehteran yuruyusune devam.

  2. Hocam:”bir astronomi ansiklopedisi özelliği taşıyan tablolar” dediğinde, sakın siz de benim gibi “tuval üstündeki tablolar” sanmayın.
    Dört kitap şeklinde ve trigonometrik, astronomik, coğrafî ve astrolojik tablolar içermekte.
    Birincisi, takvim ve kronolojiye ayrılmış; hicrî, yezdicerd, selevkî, melikî ve çin-uygur takvimleri hakkında…
    İkincisi, pratik ve küresel astronomi, trigonometrik fonksiyonları, ekvator, ekliptik ve ufuk koordinatları, muhtelif coğrafî koordinatlar ve kıble yönü tayini…
    Üçüncüsü gezegenler ve yıldızlar hakkında; güneş, ay ve gezegenlerin hareketlerine, güneş ve ayın yerden uzaklığına, güneş, ay ve gezegenlerin görünen hareketlerine ayrılmış. Buradaki yıldız kataloğunda 1018 yıldıza ait bilgi var.
    Dördüncü kitap astrolojiyle ilgili.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin