Cemaate üyelik iddiasıyla yürütülen soruşturmalar kapsamında 7 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılan ve cezası onaylandığı için 17 Şubat 2021’de tutuklanan KHK’lı gazi polis memuru Bilal Konakçı’nın cezası ‘sürekli hastalık’ gerekçesiyle AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından kaldırıldı. Resmi Gazete’de yayınlanan kararla tahliye edilen edilen gazi polis memuru Bilal Konakçı, ‘‘Çok sevinemiyorum, geride hastalar ve diğer engelliler kaldı.’’ dedi.
20 aydır hapiste olan gazi polis Bilal Konakçı, hapiste geçirdiği zor günleri, nezarethanede maruz kaldığı hak ihlallerini, geride bıraktığı 83 yaşındaki Halil Karakoç ve görme engelli avukat Mehmet Ali Uçar’ın son durumunu Bold Medya’dan Sevinç Özarslan’a anlattı. KHK’lı Konakçı, “Halil hocam ben çıkarken az kalsın ağlayacaktı, dolu dolu konuştu. O yüzden tahliyeme çok sevinemiyorum. Sesimi duyuran herkese çok teşekkür ederim” dedi.
Bold Medya’ya konuşan Bilal Konakçı, “Bana destek olan herkese çok teşekkür ediyorum. Cezaevleri engelli, hasta insanlar için, bebekler için kesinlikle uygun yerler değil. 4 gün susuz kaldığım günler oldu. Nezarethanede soğuktan öleceğimi sandığım günler geçirdim. Aslında tahliye oldum, sevinmem lazım ama içim buruk. Geride 84 yaşındaki emekli imam Halil Karakoç kaldı, görme engelli avukat Mehmet Ali Uçar kaldı. Ben tek başıma kalıyordum. Onlar üst katta. Halil hocanın sağlığı iyi değil, ben çıkarken ağlamaklı bir sesle herkese selam söyledi” dedi.
BOMBA İMZA UZMANIYDI, GAZİ OLDU
Yozgatlı Bilal Konakçı, 1977 yılında Ankara’da doğdu. Polislik sınavlarını kazandıktan sonra İzmir’e atandı. Göreve başladığında çevik kuvvette yer alan Konakçı 2006 yılında bomba imha uzmanı oldu. İzmir Aliağa İlçe Emniyet Müdürlüğü’nde bomba imha uzmanı olarak görev yaparken 5 Şubat 2009’da elinde bomba patlaması sonucu ağır yaralandı.
Hastaneye kaldırılan Bilal Konakçı’ya 2 aylık tedavi sonucunda Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi yüzde 98 engelli raporu verdi. İyileşebilmek için 12 ayrı ameliyat geçiren Konakçı, patlama sonucunda yüzde 100 görme engelli oldu. Kulak zarları parçalandığı için ileri derecede görme kaybı oluştu. Yüz bölgesi ağır yara aldı, burnu tamamen tahrip oldu. Çene ve dişleri kırıldı.
Sağ eli bilekten itibaren koptu. Sol elinin tarak kemiği parçalandı. 3 parmağı koptu. İki tanesi sonradan dikilmesine rağmen elinin yüzde 70’ini kullanamayacak duruma geldi. Sağ bacağı dizinden ayak bileğine kadar parçalandı. Tamamen dağılan kaval kemiği ancak platin ve çivilerle bir araya getirilebildi ancak belirgin bir şekilde eğri kaldı.
Gazi unvanı verilen Bilal Konakçı, 2016 yılının Aralık ayında Gülen Hareketi’ne üye olduğu iddiasıyla gözaltına alındı. Sağlık durumunu Emin Çölaşan Sözcü gazetesinde yazınca sosyal medyada gündeme gelen Konakçı, 23 gün gözaltı ve 14 gün cezaevi sürecinin ardından ev hapsine verilerek serbest bırakıldı. 9 ay boyunca ev hapsinde kaldı. Bu süreçte 7 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılan Konakçı, Yargıtay’ın cezayı onamasından sonra 17 Şubat 2021 tarihinde tekrar tutuklanıp önce Buca, daha sonra da Menemen R Tipi Cezaevine gönderildi.
SAVCILIK “TOPLUM İÇİN TEHLİKELİ” GÖRDÜ
Hapisteyken tutukluluğuna sürekli itiraz eden Konakçı’ya İstanbul Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu, 29 Nisan 2021’de ‘cezaevinde kalamaz’ raporu verdi. Ancak İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı bu rapora rağmen Konakçı’yı “toplum için tehlikeli” gördüğü için tahliye etmedi.
Annesi, babası ve eşi Özlem Konakçı’nın Menemen’e karşılamaya gittiği Bilal Konakçı, 20 aylık süreçte hapiste geçirdiği günleri, daha önce gözaltına alındığında nezarethanede maruz kaldığı hak ihlallerini ve geride bıraktığı 83 yaşındaki Halil Karakoç ve görme engelli avukat Mehmet Ali Uçar’ın son durumunu Bold Medya’ya anlattı.
Bilal bey çok geçmiş olsun. Gecikmiş de olsa tahliye olmanıza herkes çok sevindi.
Vallahi bende şaşırdım. Birden haber geldi. ‘Hazırlan’ dediler. Apar topar çıktık. Ben görme engelli avukat Mehmet Ali Uçar ve Halil Karakoç ile aynı yerde kalıyordum. Onlar benim üst katımda. Halil hocanın herkese selamı var, az kalsın bizi ağlatacaktı, dolu dolu konuştu. ‘İnşallah biter de görüşürüz’ dedi. Söyleyecek söz bulamıyorum. Ne düşüneceğimi de bilmiyorum. Çünkü onlar hala içeride. Halil hocam ağlamaklı konuştu. Onun içi doldu mu sesi değişir, hemen anlarım. O yüzden sevinemiyorum. Hakkınızı helal dedim, ayrılırken.
Erdoğan’ın kararıyla tahliye oldunuz. Bu kararı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Mehmet Ali Uçar’la birlikte çok dilekçe yazdık. Cumhurbaşkanlığı’na, Adalet Bakanlığı’na, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’na, İzmir infaz mahkemelerine, ağır cezalara. Dilekçelerde ya tahliye istedik ya da durumumun tekrar değerlendirilmesi için mahkemeye dava açtık. Hepsine ret verdiler. Her dilekçenin tarihini, numarasını değiştiriyorlar, bize öyle gönderiyorlardı. Yeni bir karar yazmaya bile gerek görmediler.
Tahliye olduğunuzu ne zaman söylediler?
Sabah temizlikçiler geldi koğuşa. Yerleri paspaslıyorlar. Ankara’dan heyet gelecekmiş. Kimler çıkabilir, kimler çıkamaz diye bakacaklarmış. İki gündür onunla uğraşıyorlar. Benim bulunduğum AT-12 koğuşunda örümcek varmış. Temizlikçilerden biri, ‘Onu alın’ dedi. Onlar uğraşırken bende kenara çekildim. Çamaşır suyu, tuz ruhu döküyorlar. Koğuşta bazı lekeler var. Ben çayı dökme konusunda sıkıntı yaşadığım için koğuşun her yeri çay lekesi.
Pencere açıktı, Mehmet Ali Uçar bağırmaya başladı. Hiç öyle bağırmazdı, ne oluyor dedim, ‘Hocam biraz bekle, geleceğim’ dedim. ‘Bilallll’ diye bağırmaya devam edince parmaklıklara yapışıp ‘Buyur hocam’ dedim, ‘Bilal sana tahliye, İsmail Küçükkaya’nın programında senin adın geçiyor, Cumhurbaşkanlığı’ndan geldi karar, gece yarısı Resmi Gazete’de yayınlanmış’ dedi.
Avukat Mehmet Ali Uçar hızlı, sizden önce öğrenmiş.
Bana daha söylenmemişti. Gelsinler, söylesinler öyle emin olayım dedim. Oturdum bekledim, kesinleşsin, öyle toparlanayım diye. Sonra iki memur geldi. Gözüm yok, el yok, kendi kendime toparlanmaya başladım. Dolabı boşalttım. Ambalajı açılmamış yiyecek ve içecekler vardı. Onları iple Mehmet Ali hocama gönderdim. Ama hepsini yetiştiremedim. Cezaevinden çıkmam normalde akşamı bulur diye düşünüyorduk ama kurum müdürü ‘Bir an önce tahliye edin’ demiş. Temizlikçiler, hasta bakıcılar yardım etmek için geldiler.
Kişisel ihtiyaçlarınızı tek başınıza göremediğinizi biliyoruz. Size yardımcı oluyorlardı?
Evet. Mehmet Ali hocam her akşam benim salatamı yapar, poşetle sarkıtır, ben aşağıdan alırdım. Kaynatılmış yumurtayı gönderirim, o yukarıda doğrar, salata haline getirir, hep bu şekilde idare ediyordum. Bıçak kullanamıyordum.
İlk gözaltına alındığınızda da siz çok sıkıntı yaşamıştınız değil mi?
İlk önce 18 Şubat’ta gözaltına alındım. Kışın en soğuk gecelerinden biriydi. Beni aldılar götürdüler Gürçeşme Karakolu’na. Gece sabaha kadar buzdolabı gibi bir yerde kaldım. Bir an önce sabah olsun da beni cezaevine mi nereye götüreceklerse götürsünler diye dua ettim. Üzerimdeki kıyafet kalın değildi. Çok kötü şeyler yaşadım. Uyuşturucudan tutuklanmış İbrahim diye biri vardı, halimi görünce “Abi ne diyorsan emrine amadeyim” demişti. Bıçaklı saldırıdan bir genç daha geldi, o da aynı şekilde bütün işlerimi yapabileceğini söyledi. O şekilde sabahladık. Dondum. Elim ayağım tutmaz olmuştu. Sabah Bayraklı Adliye’ye götürdüler. Orası da buz gibi. Gıda sektöründe soğuk zincir vardır. Bir gıdanın bozulmaması için soğuk zincirinin kırılmaması gerekir. Beni de adeta soğuk zincire aldılar
Tutuklandığınızda ilk Buca’ya götürmüşlerdi ve Kovid salgını yeni başlamıştı. Orada neler yaşadınız?
Adliyeden sonra Buca 2 Nolu F Tipi Cezaevine koydular. Orası da buz gibi. Geçici koğuşta zaten öldüm öldüm dirildim. Karantina koşuğuna geçince orası da buz gibi. Bugün ölüm çıkmazsa iyidir diye düşündüm. Durumumu öğrenmek için cezaevinin psikoloğu bir infaz memuruyla birlikte geldi. Buca’da yaklaşık 45 gün kaldım. İnanılmaz imkansızlıklar vardı orada. Kıyafetlerimi yıkayamıyorum, yemek yiyemiyorum. Dışarıdan içeriye, içerden dışarıya kıyafet çıkışı yapmıyorlardı. Açık görüş yok. Kapalı görüş kısıtlı. Kovid dönemiydi ve inanılmaz bir kısıtlama vardı. Heyet raporu için beni hastaneye götürdüler. O 45 günlük süreç çok zordu. Kadın psikolog bana çok üzülüyordu, “Tamam senin işini bir an önce hızlandıralım, R tipi cezaevine git” dedi.
“4 GÜN SUSUZ KALDIM”
Menemen R (Rehabilitayon) Cezaevine genelde hastaları koyuyorlar, daha iyi bakılsın diye. Size orada iyi baktılar mı?
Menemen R Tipi Cezaevine geldim ama benim param yok. Paranın nakli zaman alıyor. Bir hafta sürüyor. Geldim ama hiçbir ihtiyacımı karşılayamıyorum. Su istedim, su vermiyorlar. Musluktan içtim. Musluktaki su çok kötüymüş, ben görmediğim için bilmiyorum, pencereye yanaşan diğer tutuklular musluk suyunu içmememi söyledi. Bardağı doldurunca bulanık çıkıyormuş. 4 gün susuz kaldım.
Psikolog beni görüşmeye çağırdı, ona söyledim. “Ne olur bana su verin, kötü durumdayım, 4 gündür su içmiyorum” dedim. Kadın hemen aradı buldu, yarım şişe su verdi. Sonra baş memur geldi, elinde bir kasa suyla. “Ben bunu kendi hesabımdan getirdim. Paran gelince sen bana geri ödersin” dedi. O da benim durumuma üzülüyordu. “Senin burada olmaman gerekiyor.” dedi. Cezaevi personeli içerisinde gerçekten insanlığını kaybetmemiş insanlar var.
“KAYNAR SU YÜZÜNDEN ELİM ÇOK YANDI”
Ben elimi çok yaktım. Kaynar su yüzünden. Elimde deri kalmamıştı benim. Ben bu sorunu dile getirsem “Semaverde bakın böyle elim yanıyor” desem bu defa semaveri alacaklar diye söylemekten çekindim. Sesimi çıkarmadım. Avluya çıkamıyordum. Çıktığım zaman duvarlara çarpıyordum, yüzümün, elimin derisi soyuldu. Kaç defa yaralandım öyle döndüm koğuşuma.
ÜST KATIN TUVALETİ 6 AY BAŞIMA AKTI
İlk kaldığım koğuşun tavanı 6 ay boyunca tepeme aktı. Üst katın tuvaleti benim başıma aktı. Koğuşun neredeyse yarısını kullanamıyordum. Duş bir sorundu. Bir elim var. Duş askısı yoktu. Yasakmış. Kaşıklar plastik, ben onları kullanmayı öğrenene kadar üstüme başıma yerlere hep döküyordum.
Hasta bir insan R tipi de olsa orada kalamaz yani?
Bakın geçen kış kanalizasyon patladı, bir hafta lağımın içinde yaşamak zorunda kaldık. Bastığımız her yer lağım sularıyla doluydu. Tabi bizim abdest almamız, namaz kılmamız ciddi problem olmuştu. Bastığımız her yer kirli suydu ve ayaklarımıza temas ediyordu. Bunu dışında duvar ile çevrili fakat omuzdan üst tarafı açık olan paravan şekilden duş alma yeri ve tuvalet vardı, tek kişilik hücrelerde. Benim kaldığım yer de öyleydi. Klozet vardı. banyonun gideriyle tuvaletin gideri klozetin dibinden hemen birleşiyordu. Ve orada açık bir alan vardı. Cezaevinden çıktığımız güne kadar durmaksızın sürekli metan gazı soluduk. 24 saat boyunca çok ağır bir koku vardı. Pencereleri uzun süre kapatamıyorduk, yaz kış pencereler açık kalmak zorundaydı. Koğuşun içi cereyan yapıyordu. Bu cereyan kışın çok büyük sorunlara yol açıyordu. Üzerimize ne çekersek çekelim battaniyelerin altında üşüyorduk. Adli Tıp raporu almak için İstanbul’a gittiğimizde Metris Cezaevi’nde son derece pis berbat bir koğuşa vermişlerdi bana, her yer kirliydi. Bir battaniye verdiler. Ocak ya da şubat ayıydı ve soğukta uyuyamamıştım. Üzerine kıyafetlerimizi giydiğim halde üşümüştüm. Battaniye talep ettiğimde yok diyerek beni terslemişlerdi. R tipi dedikleri yerde de gerçekten yaşam mücadelesi veriyorsunuz. Kendinize bakmadığınız sürece oradan hastalanmadan çıkmanız mümkün değil.
Mehmet Ali Uçar ve Halil Karakoç’un sağlık durumu nasıl?
Mehmet Ali Uçar da görme engelli. Hemofoli hastalığı var, kanı pıhtılaşmıyor. Kanama oldu mu uzun bir süre kanama devam ediyor. Halil hocamın bir ayağı sakat. Topuğunun kemiği tamamen erimiş, yok olmuş. Protez topuk yapmışlar. Fazla harekete edemiyor, ayağa kalkmıyor. Son dönemde dışarıya pek çıkmaz oldu ama pencereden birbirimize sesleniyorduk. Düşerse ölümcül yaralanabilir. Orada kırık çıkık, hastalanmak çok zor. İyileşemiyorsunuz. Kendinize bakamıyorsunuz. Ben 2-3 kere hastalandım. Çok zorlandım. Halil hocam sürekli İstanbul Adli Tıp Kurumuna gidiyor. İzmir’den İstanbul’a gidip gelmek zulüm. Hele kışın çok zor. Ben kışın gittim. Çok sıkıntı çektim. Bir defa Ramazan’da gittim. Bana kelepçe vurmadılar, tek elim olduğu için ama diğerlerine yapıyorlar.
“İLK HASTANEYE GİTTİĞİMDE TEKERLEKLİ SANDALYEYE KELEPÇELEDİLER”
Menemen R Tipi Cezaevinde beni hastaneye ilk götürdüklerinde tekerlekli sandalyeye kelepçelediler. Doktor muayene edecek, üzerimi açamıyorum. “Kelepçeyi açın da kıyafetimi çıkarayım” dedim öyle açtılar. Sonra İzmir Katip Çelebi Hastanesi’nde heyete girdim. Oradaki heyet, daha önceden de geldiğim için beni tanıyordu. Başhekime beni tanıtırlarken cezaevi personeli gazi olduğu duymuş. “Gazi olduğunu söyleseydin sana kelepçe takmazdık” dedi. Oysa hasta her insan kelepçesiz muayene edilmeli.
Kendi tahliyeme sevinmedim, sana sevindiğim kadar. Senin cezaevinde kalmana sebep olanların hepsinin üzerini bir gün toprak örtecek elbet.