Taha Akyol yazdı: Aşırı doz, güç gösterileri AKP’yi nereye götürüyor?

Gazeteci ve Hukukçu Taha Akyol, iktidarın devlet imkanları ile evet kampanyası yürütürken yaptığı yanlışlıkları ve hak ihlallerini yazdı. Siyasi parti propagandalarının ölçülü ve adil yapılması ile ilgili kanuni düzenlemenin OHAL ile ortadan kaldılırdığını Meral Akşener’in toplantı mitinglerinin engellenmesi, akademisyenlerin susturulması gibi bir dizi hukuksuzluğun icraa edildiğine dikkat çekti. Akyol, Venedik Komisyonu’nun raporundan da alıntı yaparak uyarılarda bulundu. İktidarın propaganda makinesini alabildiğini kullanarak devletin tüm imkanlarını seferber ettiğini belirten Akyol, buna karşı Hayır diyenlere  tahamülsüzlük örneklerinin yayıldığını hatırlattı. Akyol, aşırı doz ve güç bende gösterilerinin ters tepeceğini kaydetti.

İşte Akyol’un yazısı:

İktidarın propaganda makinesi tam gaz çalışıyor, devlet gücünü de devreye sokarak muazzam bir evet kampanyası yürütüyor.

Hemen her gün miting var; bazen iki.

Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın konuşmalarını tabii bütün haber kanalları yayınlıyor. Fakat muhalefetin konuşmalarına iktidar yanlısı kanallar hiç yer vermiyor.

Merak ediyorum, iktidarın aklına şu ihtimal geliyor mu: Aşırı dozun tepkiye yol açması; bu kadar yoğun propagandanın “kararsızlar”da güç kaygısı yaratması?…

TAHAMMÜLSÜZLÜK ÖRNEĞİ

TV’lerde gördüm, İstanbul Güngören’de ana arter yolun üzerindeki bir köprüde yan yana bir “evet” bir de “hayır” yazılı iki bez pankart…

Ne kadar iyi değil mi?

Fakat iki kişi geldi, öyle yakalanma kaygısı falan hissetmeden “hayır” pankartını söktü, sakince katlayıp götürdü. Geriye sadece “evet” kaldı.

Bu çok anlamlı bir simgesel davranıştır.

Güç bizde psikolojisinin tipik bir örneğidir.

Sonra, madem “millet başımızın üstünde” öyleyse niye milletin her sesi duymasını engelliyoruz?

Cevap yine aynı: Güç duygusu!

Hukukun sağlam şekilde yerleşmediği, eşitlik kültürünün içlere sinmediği toplumlarda böyle güç gösterileri sık sık ortaya çıkar.

 

https://twitter.com/aykuterdogdu/status/842066823021506561

 

HUKUK VE GÜÇ

AK Parti’nin 2001 tarihli Tüzüğü’nde şöyle çok güzel bir prensip yazılıdır:

“Hukukun güç’ten değil, ‘güç’ün hukuktan kaynaklanması…”

28 Şubat’ın zorbalıklarına maruz kalmış bir hareket hukuka güvenmek istiyordu; haklıydı.

 

Fakat bugün “güç” AK Parti’nin elindedir. Hem de 1950’den beri hiçbir iktidarın nail olamadığı çapta bir güç.

Referandum gibi tam demokratik ve eksiksiz özgürlükçü olması gereken bir süreçte bile “evet”in sadece parti gücüyle değil, devlet gücüyle nasıl desteklendiğinin, “hayır”ın da yine devlet gücüyle nasıl baskılandığının örneklerini her gün görüyoruz.

OHAL kararnameleri akademik camiayı susturdu.

Hayır diyeceklerini açıkladıkları için Nurcuların bile panelleri engelleniyor.

Meral Akşener’e sürekli engeller çıkarılıyor.

OHAL GÜCÜ

AK Parti Tüzüğü’nde “Hukukun güçten kaynaklanması” eleştiriliyor, gücün hukukla sınırlanması savunuluyordu ya…

OHAL kararnamelerinin verdiği “güç”le üniversitelerdeki rektör seçimleri kaldırıldı; halbuki kaldırılacaksa kanunla kaldırılması gerekirdi. Hukuken ve siyaseten daha çarpıcı örnek: Seçim ve referandum kampanyalarında özel TV’lerin ölçülü ve adil yayın yapmasını düzenleyen Seçim Kanunu’nun 149/A maddesi hükümet tarafından OHAL kararnamesi ile kaldırıldı.

Bu sayede elinde daha çok TV bulunduran siyasi güç ölçüsüz yayın yapabilecek. Bunu eleştirmiştim fakat Anayasa’ya aykırılığına dikkat etmemiştim. Venedik Komisyonu raporunda, Anayasa’nın 67. maddesi hatırlatılıyor:

 

“Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz.” (Paragraf 38)

Ama 16 Nisan referandumu sürecinde uygulanacak!

TOPLUMSAL İHTİYAÇ

AK Parti’nin muhalefetteyken ve iktidarın ilk dönemlerinde TV’lerin ölçülü yayın yapmasına ihtiyacı vardı. Şimdi propaganda imkânları çok güçlü, seçim yasasında ona göre değişiklik yaptı. Yani, “hukuk güçten kaynaklanır” uygulaması.

Sandıktan ne çıkarsa elbette meşrudur. Bunun yanında, toplumda gerilim daha fazla artırılmamalıdır. Devlet gücünün hukuka uygun ve adilane kullanılmasına toplumun bütün kesimlerinde güven yaratılmasına acil sosyal ihtiyaç vardır.

Bir okurum yazmıştı, benzer mail’ler de aldım: Bırak AB’yi, bırak Venedik Komisyonu’nu, AİHM’yi… Bize Mecelle’yi anlat, örf ve âdet hukukumuzu anlat diyorlardı. Onu da anlatacağım; çok iyi bildiğim bir konudur.

Fakat öncelikle hukukun üstünlüğünü bir içimize sindirelim, aşırı güç kullanımından sakınalım.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin