HABER-YORUM | KEMAL AY
ABD Başkanı Donald Trump’ın yaklaşık bir hafta önceki açıklaması şu:
“(Suriye’den) Çıkmak istiyorum. Askerlerimi eve getirmek istiyorum. Ülkemizi inşa etmede görev almalarını istiyorum. Son 17 yılda Ortadoğu’da 7 trilyon dolar harcadık, karşılığında hiçbir şey elde edemedik. Yıkım ve ölümden başka hiçbir şey olmadı. Korkunç bir şey bu. ‘Sivillerle birlikte petrol sahalarını koruyun’ dedim, ama petrol sahalarını koruyamadık, kimin eline geçti? Büyük kısmı IŞİD’in eline geçti ve IŞİD bunu kampanyalarını finanse etmede kullandı. Petrol sahalarını kaptırmamalıydık. IŞİD’e karşı hiç kimsenin sağlayamadığı düzeyde bir askeri başarı sağladık ama şimdi artık eve dönmenin zamanı geldi. Bunu çok ciddi şekilde değerlendiriyoruz.”
Dün ise Twitter adresinden dünyaya şu mesajı geçti:
“Suriye’de aralarında çocuklar ve kadınların da olduğu çok sayıda kişi akılsız bir KİMYASAL saldırıda öldü. Katliam bölgesi Suriye Ordusu tarafından kuşatıldı ve dünya oraya erişemiyor. Putin, Rusya ve İran Hayvan Esad’ı destekledikleri için sorumludur.”
Suriye’nin başkenti Şam’ın hemen dibindeki Doğu Guta’da Şubat ayının başından bu yana sıcak çatışmalar yaşanıyor. Tıpkı Halep gibi silahlı muhaliflerin önemli bir karargâhı olan Doğu Guta, Rusya destekli Suriye ordusu operasyonuyla tekrardan ele geçirilmeye çalışılıyor. 2012’den bu yana Doğu Guta denilen 100 kilometrekarelik bölgeyi 4 farklı silahlı İslamcı grup elinde tutuyordu.
Son 5-6 senedir gıda sıkıntısı çeken bölgeden sivillerin çıkışı hayli zor. Suriye ordusu uzunca bir süredir bölgeyi kuşatmış durumda ve içeriye gıda, ilaç vs. yardımını nadiren kabul ediyor. BM’nin raporlarına göre Doğu Guta halkı ‘adeta cehennemi yaşıyor’. Şubat ayındaki çatışmalarda 350’ye yakın sivilin öldüğü belirtiliyor. Suriye ordusu önceki günlerde Doğu Guta’daki havadan, sivillere yönelik bir bildiri dağıtarak orayı terk etmeleri çağrısında bulundu. Ancak bu tahliyelerin nasıl olacağı belirsiz. Bazı silahlı grupların rejimle müzakere masasına oturduğu ileri sürülüyor. Mart ayında bazı silahlı militanların bölgeyi terk etmeye başladığı haberleri medyaya yansıdı.
Bütün bunlara, Trump’ın ‘hayvan Esed’ nitelemesine sebep olan kimyasal silahlı saldırı iddiaları da eklendi. 78 kişinin hayatını kaybettiği belirtilen saldırıdan sonra Fransa, BM Güvenlik Konseyi’ne acil oturum çağrısı yaptı. Fakat Konsey’in daimi üyesi Rusya, kimyasal saldırı iddialarını kesin bir dille reddederken, bu iddiaları sosyal medyada görüntülerle destekli şekilde paylaşan Beyaz Baretliler insanî yardım örgütünü suçladı. Ancak Suriye rejiminin iç savaşta kimyasal silah kullandığı yönünde daha önce BM araştırmacıları bazı bulgulara rastlamıştı.
Trump’a göre Suriye’deki durumun tek sebebi Rusya ve İran değil, selefi Başkan Obama’nın ‘kırmızı çizgi’ politikası da bugünkü kaosun gerekçelerinden biri. ABD’nin Suriye’ye ilk etapta müdahale etmeyişinin, Rusya’yı bölgede etkin hâle getirdiği, İran’ın ise bundan hayli kazançlı çıktığı çok konuşulan konular arasında. Obama’yı bu konuda eleştirenler sadece Trump yanlıları değil. Demokratlar arasında da, Suriye’ye müdahale edilmesi gerektiği o dönemde dile getirilmişti. Ancak özellikle Libya müdahalesinin sonucunda Amerikan elçiliğine yapılan saldırı, ABD kamuoyunda olası bir Suriye operasyonuna desteği düşürmüştü. Üstelik Obama’nın başkanlık kampanyası, yeni savaşlar peşinde koşmamak üzerineydi ve Libya’dan farklı olarak Suriye gibi bir ülkeye ‘müdahale’ tıpkı Irak’ta olduğu gibi kapsamlı bir askerî konuşlanmayı da beraberinde getirecekti.
Trump buradan siyasî puan toplama peşinde ancak bu meseleler çoktan tarih oldu. Halep’te olduğu gibi Doğu Guta’da da Rusya destekli Suriye ordusu, katliam pahasına bölgeyi ‘teröristlerden temizleme’ peşinde. Önce ‘Suriye’den çekilmemiz lazım’ diyen, ardından Esad’a yönelik öfkeli tweet’ler atan Trump’ın ABD’sinin ise nasıl bir dış politika peşinde olduğu, hâlâ belirsizliğini koruyor. IŞİD’e karşı savaşı önceleyen ABD politikasının, Türkiye’nin Afrin operasyonuyla birlikte sıkıntıya girmesi, Rusya-İran-Türkiye cephesinin ‘kazanıyoruz’ tonlaması yüksek diplomatik toplantılarla fiilî durum oluşturmaya çalışması gösteriyor ki, Suriye’de hâlâ her şeye gebe bir durum mevcut.
Peki, neden Rusya bu savaşı kazandı diyemiyoruz? Aslında gidişat o yönde ve Rusya’nın hâmiliğinde yeni bir Suriye inşa edilebilir. Fakat öte yandan Rusya-İran-Türkiye üçlüsünün birbiriyle çatışan çıkarlarını hesaba katmak gerekiyor. İran’ın ve Türkiye’nin gelecekte Esad’ı istemediğini, Rusya’nın ise İran ya da Türkiye destekli milislerin Suriye’de hayatiyetini devam ettirmesine karşı çıktığını biliyoruz. Bunun yanında Türkiye’nin aksine Rusya’nın Kürtleri de memnun etme çabası görülüyor. Bütün bunlar, geçenlerde medyaya yansıyan Erdoğan-Putin-Ruhani fotoğrafının kolaylıkla yırtılıp atılabileceğini düşündürüyor. Bazılarına göre bu üçlüyü bir araya getiren tek şey ‘anti-Amerikanizm’ ve ABD’nin bölgeden uzaklaşma çabaları, aradaki çatlakları daha da belirginleştiriyor.
Suriye’nin geleceği bu yüzden hâlâ masada. Ancak o geleceğin bu yoğun savaşın yükü altında ezilmiş sivillerle nasıl inşa edileceği büyük bir soru işareti. Bu sebeple de uzmanlar, IŞİD’den sonra da Suriye’de radikalleşmenin sona ermeyeceğini ve şiddetin şiddeti doğuracağını söylüyorlar.