M. AHMET KARABAY | HABER YORUM
Türkiye’nin, “Stratejik Derinlik” coşkusuyla Suriye’nin içini karıştırmaya başlamasından bu yana komşumuz rahat etmediği gibi Anadolu coğrafyasında yaşayanlar da huzur bulmadı. HTŞ öncülüğündeki terör gruplarının İdlib’ten çıkıp Halep’i ele geçirmesiyle Suriye’de savaş başka bir aşamaya girdi.
Kimi tarihler vardır, unutulmaz. Bireyler için böyle tarihler olduğu gibi toplumlar ve ülkeler için de bazı tarihler kritik önem taşır. Hamas’ın 7 Ekim 2023’te Aksa Tufanı Operasyonu adı altında İsrail’e yaptığı saldırı Orta Doğu için bu kritik tarihlerden biri oldu.
Suriye’de 6 yıldan bu yana durulmuş görünen iç savaş, 27 Kasım’da hareketlendi ve 30 Kasım’da Halep yeniden Şam yönetiminden koparıldı. Halep’in terör örgütlerinin ve Türkiye’nin bir araya getirdiği Suriye Milli Ordusu (SMO) tarafından ele geçirilmesi, Suriye iç savaşında yeni bir dönemin kapısını araladı.
Rusya, İran ve Türkiye arasında imzalanan ve delik deşik edilse de halen yürürlükte olan Astana Protokolü, taraflara birtakım ödevler yüklemiş bulunuyor. Türkiye’nin yükümlülüklerinden birisi, İdlib bölgesinde ılımlı silahlı muhalefetle teröristleri birbirinden ayırmaktı.
Tahrir el-Şam (Arapça: هيئة تحرير الشام ) veya Şam Kurtuluş Heyeti (HTŞ), Birleşmiş Milletler tarafından olduğu gibi Türkiye tarafından da ‘terör örgütü’ olarak tanımlanıyor. Bu örgüt Hatay Reyhanlı’nın doğusunda, Suriye’nin batısındaki İdlib çevresindeki bölgeyi kontrol ediyordu. Buranın denetimi bir anlamda Türkiye’nin sorumluluğundaydı.
HTŞ, İsrail’in Lübnan ile vardığı ateşkesin yürürlüğe girdiği sıralarda, İdlib bölgesinden çıktı ve önüne çıkan köyleri ele geçirerek Suriye’nin ikinci büyük şehri olan Halep’i ele geçirdi.
Suriye, bugüne kadar İsrail’in önündeki en büyük engel idi. Ülkenin halen yüzde 65’inde kontrolü elinde bulunduran Devlet Başkanı Beşar Esad, son harekat ile toprak kaybı anlamında değil ama moral ve motivasyon açısından büyük darbe yemiş oldu.
Ne var ki Rusya, Ukrayna savaşı nedeniyle odağını kendi içine yoğunlaştırmış olsa, İran’ın hareket kabiliyeti büyük ölçüde yok edilmiş olsa bile Beşar Esad, halen Birleşmiş Milletler nezdinde ülkenin resmi temsilcisi konumunda.
ASIL KANLI SAVAŞLAR YENİ BAŞLIYOR
Abartılı bir ifade yazdığımı düşünenler, bu yazıyı bir kenara not etmeli. Suriye’de asıl paylaşım savaşı yeni başlıyor. 2011’den bu yana yaşananlar, Suriye topraklarında hesapları olan devlet ve yapıların birbirlerine karşı tabiri yerinde ise ‘el ense’ çekmelerinden ibaretti.
30 Kasım’dan itibaren Suriye’de paylaşım dönemi başlamış oldu. Artık ateşkes ve sonrasında barış görüşmelerinin yapılabilmesi için bölge üzerinde hesabı olan devlet ve üzerlerinden vekalet savaşı yürütülen paramiliter gruplar, terör örgütleri en geniş parsayı toplamak için bütün güçleriyle sahada hareketlenecekler.
Bu planı yapanlar, sivillerin ölmesini hesaba katmazlar. Sadece başka bir ülkenin sınırına yığılacak sığınmacıların getireceği sorunlara odaklanırlar. HTŞ’nin kontrolünde bulunan 500 kilometrelik İdlib bölgesinde 2 milyonu aşkın insan yaşıyor.
Bu cihadist Selefi gruba yönelik İran ya da Rusya’nın yapacağı saldırı sonrası, burada yaşam savaşı veren insanların nereye kaçacakları tartışılıyor. Ne kadarı Reyhanlı’ya doğru yola çıkar, bunun hesabı yapılıyor.
TÜRKİYE’DEN ÇELİŞKİLİ AÇIKLAMALAR
Terör yapılanması HTŞ öncülüğünde yürüyen ve Halep’i ele geçiren güçler, Türkiye’den farklı yorumların gelmesine neden oldu. İktidar ortağı MHP’nin lideri Devlet Bahçeli, eline bayrak ve kılıç geçirmiş cengaver gibi haykırdı: “Halep iliklerine kadar Türk ve Müslüman’dır. Bunu sadece biz söylemiyoruz, tarih söylüyor, coğrafya söylüyor.”
İktidar medyasının ve yandaşların, Bahçeli gibi ergen çıkışlarının dış politikada yansıması farklı oldu. İran ve Rus medyası, Suriye’deki son gelişmelerden Türkiye’yi sorumlu tuttu. İran medyası, Esad’ı devirmek için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsrail ile işbirliği yaptığını öne sürerek, “Benyamin Erdoğan, Suriye’ye karşı” başlığıyla yorumlar yaptı.
Rusya ise tepkisini resmi ağızdan vermeyi tercih etti. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Suriye’deki olayların dış müdahalelere bağlanamayacağı yolundaki sözlerine, Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zaharova, “Dış güçlerin teşviki ve kapsamlı desteği olmasaydı, böylesine cesur bir eyleme cüret edemezlerdi.” diye cevap verdi.
HALEP’E SEVİNENLER, 7 EKİM’DE HAMAS SALDIRISINDA COŞANLAR GİBİ
İktidar, yandaş gazeteciler eliyle Halep’in Suriye ordusunun elinden alınmasını, iç politikaya yönelik olarak zafer diye satmaya çalışsa da Halep’teki zafer havası fazla sürmeyebilir. Hamas militanları, İsrail’e başlatılan saldırı sonrasında zafer havasına bürünmüştü. Suriye’nin fiilen üçe bölünmesine en çok sevinen İsrail ve sarsılmaz müttefiki ABD olacak.
Irak’tan sonra Suriye’de fiili bir Kürt bölgesinin kurulması, ilk sırada İsrail’in işine yarar. Kendi güvenliği için bölgede güçlü bir devlet olmasını istemeyen İsrail, Suriye’deki tablo ile kalelerden birini daha devirmiş olacak.
Bugün “Halep’i aldık” diye övünenlerin, yarın Diyarbakır’ı verme yolunda durdurulamaz gelişmeler ortaya çıktığında hayıflanmalarının bir anlamı kalmamış olacak. Suriye bölündüğünde ABD ve İsrail’in, Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) kontrolündeki bölgeyi Irak’ın kuzeyindeki Kürt bölgesinden daha güçlü bir yapıya kavuşturmak için ellerinden geleni yapacaklarına kuşku yok.
Erdoğan, dün kendi talebi üzerine Rus lider Putin ile görüştü. Daha önceki görüşmelerden sonra tarafların yaptığı açıklamada birebir aynı anlama gelecek ifadeler seçerlerdi. Bu görüşmede iki taraftan çok farklı açıklamalar geldi. Aynı şekilde Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani görüşmesinden sonra da benzeri bir tablo ortaya çıktı. Es-Sudani, Suriye’deki son gelişmeyi “siyonizmin oyunu” olarak niteledi.
İran, içinde bulunduğu durum dolayısıyla Suriye’ye fazla yardım edemeyecek gibi görünüyor. Buna rağmen Suriye’ye Devrim Muhafızları’nın en karanlık generallerinden “Halep Kasabı” olarak tanınan Cevat Gaffari’yi bölgeye gönderdi. Bu dönemde Iraklı Şiiler, İran’dan daha çok sahne alacağa benziyor.
Türkiye, Trump göreve başlamadan önce elini güçlendirmek amacıyla Halep saldırısında bir şekilde rol oynamış olabilir. Ancak açılan kapıdan kimlerin gireceğini ve kanlı hesaplaşmanın alacağı boyutunu kestirebilmek bugünden mümkün görünmüyor.