YORUM | PROF. MEHMET EFE ÇAMAN
Hala Suriye’nin kuzeyinde askeri birlikler var. Uçak uçurmak, asker yürütmek, saha kontrolü yapmak, nakliyesi, yemeği, barınması, yaktığı mermi ve mazot, her gün milyonlarca dolar buhar oluyor. Bu irrasyonelliğin finansal boyutunun özeti! İşin bir de diğer tarafı var. Suriye’de Kürtlerin çoğunlukta olduğu bölgelerde demografik mühendisliğe kalkmak, bu bölgelerde Kürt yerleşim birimlerini ve özyönetim birimlerini sürekli askeri olarak taciz etmek, sistemli insan hakları ihlallerinde bulunmak! Bitmedi. Tüm bunlar başka bir ülkenin topraklarında yapılıyor. Yani, sınırdaş olduğunuz bir komşunuzun içine askerinizle girip, orada kalıcı oluyor, girdiğiniz yerde okul, karakol açıyor, kaymakam atıyor, adeta orayı işgal ediyorsunuz.
Bu kadarla sınırlı kalsa yine bir derece! İşgaliniz altındaki bölgede, Kürtleri düşman bellemiş eski IŞİD’ci ve El Nusra’cı cihatçı manyakları müttefik ediniyor, pis işlerinizi onlarla beraber yürütüyorsunuz. Onları paramiliter bir güç olarak Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) yanında operasyonlara sokuyor, insanlığa karşı işledikleri suçlarda Türk askerlerini de bu suçlara ortak ediyorsunuz.
Hepsi bu mudur? Nerede! Dinleyin: Bu bölge on numara bir petrol sahası değil, ama yine de Türkiye’deki çıkan petrolden çok daha fazlasının çıktığı bir gerçek. Şimdi, Türkiye’deki Saray rejimine yakın olan bir takım odaklar, uzun süredir bu bölgeden çıkan petrolü “yönetiyor”. Orada sahada etkin cihatçı fanatik teröristlerle beraber, Suriye’ye ait petrol sahalarından elde edilen petrolü Türk tırlarıyla, Türkiye üzerinden piyasaya sürüyorlar, inanılmaz boyutlarda rantlar elde ediyorlar. Bu bir vurgun, birçok paydaşı var ve kanımca Suriye’de asker bulundurmanın en önemli gerekçelerinden biri de bu. Tam bir talancı mantalite ile, başkasının malına el koyarak, gaspla hortumlama yapılıyor. Bunu güzelce “buralar bizim eski topraklarımız” nevi fanatik-nasyonalist Osmanlıcı sosla da iç piyasaya servis ediyorlar. Buraları “ele geçiren” bir tür “büyük devlet” rolünü oynayıp, yavuz hırsızlar ya, ev sahibini bastırıyorlar!
Bitti mi? Keşke! Bu bölgede zeytin ağaçları var. Hektarlarca zeytinlik; sonuçta Akdeniz’e kıyısı olan yerde zeytin olur. Bu zeytinliklerden elde edilen tonlarca zeytinyağını boş bırakırlar mı sandınız? Tabi çörekleniyorlar. Bu yağlar, sanki Türkiye’deki üreticilerden elde edilmiş gibi etiketleniyor, çalıntı, ‘yağma Hasan’ın böreği’ bu yağlar aklanıp gerek iç, gerekse de dış piyasalara sürülüyor. İnanılmaz rakamların döndüğü bu “ticaret” de tümüyle Türkiye’nin Suriye’ye yönelik “duygusal” yönelim nedenleri arasında elbette.
Esas sorun şu: Bu bölge aslında Suriye’de tek demokratik potansiyel taşıyan muhalif hareketin olduğu bir coğrafya. Suriye’de Kürtler dışında medeni ve ilerici bir yönetim talep eden yok. Esad ve Rusların tek derdi, saha kontrolü. Statükonun devamını, istiyorlar. Bu ülkeyi Esad ailesi on yıllarca otoriter bir yönetim altında ezdi. Esad ve Rusların vaat ettiği istikrarın bedeli, filmin başa sarılması. Başka kim var? İslamcı-cihatçı fanatik terör grupları! Bunlar Ankara’nın en “sıkı dostları” durumunda. Başlangıçta Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) nispeten demokratik grupların da olduğu bir muhalif cepheydi. Bu dönemde ABD de, Ankara da eğit-donat stratejisi içinde bu grupları destekliyordu. Bunlar Esad sonrası kurulacak demokratik hukuk devletinin yöneticileri olacaktı. Fakat ABD durumu kısa zamanda kavrayacaktı. Bu grupların büyük bir bölümü cihatçı, El Kaide tipi fanatik İslamcı teröristlerden oluşmaktaydı. Tüm dünyadan bu bölgeye İslami cihat yapmak üzere aktılar. Türkiye bunların sorunsuzca Suriye’ye geçmeleri için gereken istihbari kolaylıkları ve fizibiliteyi sağladı. Karşılığında da bu Sünnici fanatiklerin sempatisini kazanmayı umdu. Yanılmamıştı. Ankara IŞİD’e karşı hiçbir şekilde istekli olarak karşı bir hamlede bulunmadı. ABD’nin baskılarıyla göstermelik sözde yardım operasyonları hariç! Bilakis, Türk rejimi ne yaptı? IŞİD’li ve El Nusra’lı fanatik İslamcı manyaklar ve onlar gibi olan irili ufaklı başka cihatçılara sağlık, telekomünikasyon, barınma, yemek, silah ve mühimmat, araç, para, lojistik, istihbarat paylaşımı ve hepsinden önemlisi, kuzeyde rahat bir sınır komşusu sağladı! Bir NATO ülkesi olarak, utanmadan cihatçı, kafa kesen, inşaatların üzerinden insanları aşağı atarak infazlarda bulunan, kaçırdığı ve seks kölesi yaptığı kadınlara sistematik olarak tecavüz eden barbarları korudu. Onların iç pazara yönelik “çakma halifesi” olmak adına, maddi ihtiraslar temelinde, korkunç bir profil çizdi.
Bu arada, şunu unutmadan ekleyeyim: Bu korkunç dış politika hataları ardından Suriye Moskova’nın arka bahçesi haline geldi. 1900’lerden beri Akdeniz’de bir köprübaşı arayışında olan Ruslar, Ankara’daki gecekondu gülü aç İslamcıların çürümüşlüğü ve vatan hainliği sayesinde, Türkiye’nin güney sınırlarına tümüyle yerleşti. Ve dahi, Ankara’nın irrasyonel ve akıl almaz hamleleri sonucunda, Esad ve Suriye’deki yönetici elitler, tümüyle Türkiye düşmanı hale geldiler. Yapılan korkunç zulümden sonra Kürtler de Ankara’yı Esad’ın düşmanlığından daha ileri bir düşman kategorisine oturttular. Oysa baştan Kürtlerle işbirliği yapılsaydı, Suriye’nin demokratikleşmesine gerçekten katkıda bulunulabilirdi. ABD’nin Suriye’den çekilmesiyle beraber, Kürtler de Türkiye’nin inisiyatifine terk edilmiş oldu. Sanırım Trump’ın yaptığı bu büyük hata, Putin’den sonra en çok Erdoğan’a yaradı.
Bakın açık yazayım ve tarihe not düşeyim:
Türkiye Arap Baharı’ndan bugüne, Suriye’de açıkça savaş suçu işlemiştir. Sedat Peker sekizinci videosunda buna işaret etti. Bu operasyonları MİT adına SADAT yaptı. Adnan Tanrıverdi denen fanatik emekli general ve onun illegal işlere bulaşmış olan şebekesini 15 Temmuz 2016’dan beri tanıyorsunuz. İşte bu adamlar, 15 Temmuz’da kullandıkları “tecrübelerini” esasında Suriye’de, sahada edindiler. Boğaz Köprüsü’nde kafa kesen fanatik militan İslamcılar bu adamlarla bağlantılı. Keskin nişancılar, önceden hazırlanan bindirilmiş İslamcı kıtalar, silahlı, hatta keskin nişancı güçler, tümü bir devlet ve milis yapı operasyonu. Bu zihin yapısı, Arap Baharı’ndan sonra çivileri tümüyle yerinden çıkan Ortadoğu’daki radikalleşmenin Türkiye ayağıdır. Türk rejimi, bu fanatikleşmenin, radikalleşmenin, barbarlaşmanın, yağma ve talanın odağı olmuştur. Bunları yapan ülke hala NATO üyesidir! Hala Avrupa Konseyi üyesidir! Hala AB’nin üye adayıdır ve hala AB ile resmi olarak katılım müzakereleri yürütmektedir!
Sırpların Kosova’da yaptıkları yanlışların bir bölümünü bugün Türk rejimi fütursuzca yapıyor. Bu yanlışları yapanlar, ileride uluslararası mahkemelerde yargılanabilir. Ama en büyük bedeli elbette tüm ülke ödeyecek. Dahası, Sırbistan’ın Rusya desteğine rağmen başına gelenlerden, akıllı olan Türk dışişleri uzmanları – hala liyakatli bazı kadrolar var, ben bunu biliyorum – eminim gereken dersleri çıkartacaklardır. Suriye’de çok yakın bir zamanda işler değişecek. ABD, Biden döneminin ikinci yarısında Suriye ile ilgilenmeye başlayacak. Netanyahu İsrail’de bakın iktidardan düşüverdi. ABD’deki değişimin bunda etkisi büyük! Sırada Libya ve Suriye var. Fakat en önemlisi Suriye’dir. Çünkü oradaki Rus varlığı, Batı için doğrudan tehdittir. Suriye’de düğmeye basıldığında, bunun Türkiye üzerinde yıkıcı bir etkisi olacak. Ya Ankara’da treni raya oturtacak bir iktidar gelecek, ya da Sırbistan örneğindeki gibi güç kullanma opsiyonları – ekonomik ve askeri – gündeme gelecek.
Her şey böyle devam eder mi zannettiniz!
Allah seni ıslah etsin. Yoksa kahrı perişan olasın.