HABER-ANALİZ | KEMAL AY
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a göre Suriye’nin İdlib şehrinde masum insanlar var. Evet, orada konuşlanmış ve ‘terör örgütü’ muamelesi görmesi gereken gruplar bulunuyor fakat silahlı grupların dâhi önemli bir kısmı ‘ılımlı muhalif’ mertebesinde. Bu durumda İdlib’e topyekûn bir askerî harekât kötü sonuçlar doğurur. Peki ne yapmalı? İyiyle kötüyü ayıralım.
Rusya karşısında bu söylem üzerine inşa edilen bir diplomasi oyunu oynadı Erdoğan ve şimdilik (en azından zaman) kazandı. 15-20 kilometrelik bir tampon bölge oluşturarak silahlı gruplardan silahlarını bırakıp sivillerle birlikte buraya yerleşmesini isteyecek. Ne zamana kadar? Şimdilik meçhul. Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’ın ülkeyi tamamen kontrol etmeye başladığında burayı bir açık hava hapishanesine, kendi Gazze’sine çevirmeyeceğinin garantisi kimsede yok.
Nitekim silahlı gruplar da bundan çekindiği için, İdlib Anlaşması’na temkinli yaklaşıyor. Gelgelelim, Türkiye dışında diplomatik sahada onları ‘koruyup kollayan’ bir ülke olmadığı için de nihayetinde Erdoğan’ın sözünü dinleyecekler gibi duruyor. Ama bu belirsizlik, her zaman var olacak. Dahası, Rusya ve Suriye’nin sabrının ne kadar daha dayanacağı belli değil.
Buna mukabil, Erdoğan’ın mantığının birebir uygulanabileceği başka bir Suriye şehri daha vardı hatırlarsanız. Birçok dış gözlemciyle birlikte Türkiye’deki Kürtlerin bir kısmı, Afrin’de masum sivillerin yaşadığını, PYD’nin terör örgütü olmadığını, buraya yapılacak askerî operasyonun binlerce insanı yerinden edeceğini, buna mukabil Türkiye’nin burayı uzun süre elinde tutamayacağını söylüyordu.
Erdoğan’ın ve ona yakın medyanın Afrin için hükmüyse baştan belliydi: Afrin’de teröristler var. Hatta hapisteki PKK lideri Abdullah Öcalan posteriyle Afrin merkezinde gösteri yapan sivil halkın fotoğrafını basıp, “Bakın bunların hepsi terörist” demeye getirdiler. Türkiye medyasında pek yazan kimse yok ama uluslararası insan hakları kuruluşları, Birleşmiş Milletler (BM) de dâhil, Afrin’de bilhassa Özgür Suriye Ordusu’na (ÖSO) bağlı grupların bir yığın hak ihlali, yağma, fiziksel saldırı ve hırsızlık gerçekleştirdiği yönünde raporlar bile yayınladı.
Putin’e göre İdlib’dekiler terörist, Erdoğan’a göre Afrin’dekiler. Putin’e göre İdlib’de sivillerin askerî bir harekâtta zarar görmesi, ‘kendi tercihleri’ olarak açıklanabilir. Erdoğan’a göre de Afrin’deki sivillerin durumu bunun gibidir. Kurunun yanında yaş da yanabilir. Putin’e göre başından beri Suriye’de isyan çıkaranlar zaten komple terörist. Erdoğan’a göreyse kendini desteklemeyen her Kürt (hatta her Türk) zaten terörist.
Dış güçlerin Türkiye’ye müdahale ettiği zannıyla tabanını adeta paranoyak hâle getiren Erdoğan’la, Suriye’de alenen bir isyancı grubu (Özgür Suriye Ordusu) destekleyen, hatta o isyancı grupla ordusunu ‘kardeş’ ilân edip birlikte operasyonlar düzenleyen Erdoğan aynı kişi.
Daha önceki gün İdlib’e yapılacak bir askerî harekâtı siviller var gerekçesiyle durdurmak için kim bilir Rusya’ya ne tavizler verdikten hemen sonra, Fırat’ın doğusuna geçmek üzere harekât planladıklarını, oradaki başka Kürt şehirlerini de ele geçirmek istediklerini söyleyen Erdoğan aynı kişi.
Tabi kendi çevrelerinde buna basit bir cevap verebiliyorlar: Türkiye ‘haklının’ yanında. Peki, ‘haklı’ nasıl belirleniyor? İdlib’de dirsek temasında olunan cihatçı gruplar, Suriye iç savaşını Arap Baharı zemininden çıkarıp Türkiye’nin dış politikasına dönüştürmenin kolaycılığına sığınan ÖSO gibi irili ufaklı silahlı muhalifler nasıl oluyor da ‘müthiş haklı’ oluyor? Acaba Erdoğan, 2013’ten itibaren Suriye’de ahlakî üstünlüğün kaybedildiğini ve o zamandan bu yana olup bitenlerin ‘güç merkezleri’ arasındaki, daha açık söylersek ABD ile Rusya arasındaki, bir oyundan ibaret olduğunu bilmiyor olabilir mi?
Evet, bağlam önemlidir ve bazen nereden baktığınıza göre taraflar, haklılar ve haksızlar yer değiştirebilir ama Suriye iç savaşı bütün bu göreceliliği, savaşa müdahil olan bütün aktörlerin el birliğiyle tüketti. Ortada – tıpkı Yemen’de olduğu gibi – devasa bir katliam var, her gün işlenen cürümler var ve milyonlarca insanın, en az birkaç neslin heba edilmesi var.
Türkiye’de dış politikayı yönetenlerin İdlib’de savundukları tezlerle, Afrin’de öne sürdükleri yan yana getirildiğinde kendilerini gülünç duruma düşürdüklerini bilmediklerini sanmam. Ama bu bilgi, kısa vade ile uzun vade ayrımına göre işe yarıyor veya yaramıyor. Kısa vadede Afrin’de de İdlib’de de istediğini aldığını düşünen bir yönetim var karşımızda. Uzun vadede Suriye’de hiçbir varlığı kalmayacağını da biliyor. Şimdilik mevzu zevahiri kurtarmak üzerine kurulu.
Eninde sonunda Suriye’deki silahlı muhalefetin, cihatçıların ve teröristlerin gidebileceği tek bir ülke var gibi görünüyor. Tabi bu ülke onları çaktırmadan Rusya’nın ve rejimin kucağına itmezse…