Haluk Özdalga
Ankara’nın Suriye siyaseti daha çok ideolojik temelde oluştu. İslam birliği ve İslam dünyasının lideri olma hayali etkili oldu. Bu hayal halen devam ediyor. Ankara’da farklı bir plana işaret eden hiçbir gelişme yok. Mevcut siyaset devam ettiği takdirde, Suriye’de zaten zayıflamış bulunan gelişmeleri etkileme kabiliyeti düşüşe devam edecek.
Suriyeli Kürtlerin liderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri (SDG), Ankara’nın güvenli bölge kurmayı hayal ettiği yöredeki en büyük yerleşme merkezi Menbiç’i almak üzere. Belki bu yazının çıktığı gün almış olurlar. SDG, bu ilerlemeyi ABD’nin yoğun siyasi ve askeri desteği altında yapıyor. ABD-SDG harekâtı şu an bulundukları yerden 30 km daha batıya doğru devam ederse, bölgedeki ikinci büyük merkez El Bab’ı da IŞİD’in elinden alıp şimdilik durabilir.
Bu gelişme birçok açıdan önemli. ABD açısından, küçük bir bölge hariç, IŞİD çeteleri ile Türkiye arasındaki bağlantı kesilmiş olacak. El Bab da alınırsa mühürlenmiş olacak. IŞİD’in Suriye’deki merkezi Rakka’ya akan lojistik destek son bulacak. Türkiye’den Cihatçı Selefi militanlara giden destek bir türlü tamamen kesilemedi, ama SDG’nin bunu başaracağını ABD biliyor. Kürtler açısından, Afrin ve Kobani’nin birleşmesi hedefi iyice yaklaşmış olacak. El Bab da alınırsa, bu birleşme için sadece 35-40 km ve az sayıda köyün bulunduğu kolay bir arazi parçası kalıyor. Son hamle için daha uygun siyasi şartları bekleyebilirler.
Türkiye açısından sadece olumsuzluklar söz konusu. Kırmızı çizgiler bir kez daha yıkılmış, ABD’yle ilişkiler biraz daha bozulmuş olacak. Mevcut siyaset devam ettiği takdirde, Suriye’de zaten zayıflamış bulunan gelişmeleri etkileme kabiliyeti düşüşe devam edecek.
Yeni hükümet acaba Suriye siyasetini değiştirecek mi? Pek çok çevre öyle tahmin ediyor. Suriye’de dışardan askeri müdahaleyle rejim değişikliğine girişmek Türkiye’nin temel yanlışı oldu. Suriye içinde yeterli bir muhalefet, uluslararası planda asgari ölçüde bir konsensüs yoktu. Bugün gelinen noktada, mevcut şartları esas alan kapsamlı bir düzeltme gerekiyor. Ama belki ikinci derecedeki bazı konular hariç, Suriye siyasetinde böyle bir yenilenme uzak ihtimal görünüyor. Umarım yanılırım.
ANKARA’NIN SURİYE STRATEJİSİ İDEOLOJİK
Suriye siyasetinde köklü bir değişim her şeyden önce, ülke çıkarlarını en önde tutan bir stratejik planının elde olmasını gerektirir. Suriye’de Türkiye’den başka dört önemli dış oyuncu olduğu söylenebilir: ABD, Rusya, İran ve Suudi Arabistan. Bu dört ülkenin hepsi, beğenin veya beğenmeyin, böyle bir plan çerçevesinde hareket ediyor.
ABD hem Esed rejiminin hem Cihatçı Selefi muhalefetin kaybetmesini, ikisinin de mümkün olduğu kadar kanayıp zayıf düşmesini istiyor. IŞİD’i ortadan kaldırmayı hedefliyor. Rusya’nın kazançlı çıkmamasını ve batağa saplanmasını arzu ediyor. Rusya’nın iki temel hedefi var: Bölgeye yerleşmek ve kendi ülkesindeki Müslüman nüfus içinde Cihatçı Selefi eğilimlerin yayılmasını engellemek. İran için Esed rejiminin çökmesi, Suriye ve Lübnan Hizbullah’ı üstünden kurduğu ‘mukavemet cephesi’nin çökmesi ve özellikle İsrail’e karşı oluşturduğu savunma kalkanının parçalanması demek. Suudi Arabistan ise İran’ı kendi varlığına karşı en büyük tehdit görüyor. Bir Suudi prensin ifade ettiği gibi, Suriye’de amaç “İran’ın kanatlarını kırpmak”. İkinci olarak, kendi Vehhabi ideolojisini yaymak istiyor.
Peki, Türkiye’nin Suriye siyasetine yön veren ve benzer şekilde ifade edilebilecek stratejik planı nedir? Eli kanlı diktatörü devirme söylemi bu noktada yeterli değildir. Ortadoğu’da eli kanlı diktatör hangi ülkede yok? Ankara’nın siyaseti daha çok ideolojik temelde oluştu. İslam birliği ve İslam dünyasının lideri olma hayali etkili oldu. Bu hayal halen devam ediyor. Ankara’da farklı bir plana işaret eden hiçbir gelişme yok.
KÜRT SORUNUNA FARKLI BİR YAKLAŞIM ŞART
Stratejik bir plana sahip olmak yeterli değildir. Sağlam bilgiye dayanan analizler sonunda oluşacak politikalarla o planı adım adım yürütmek gerekir. Mesela, diğer oyuncuların çıkarları ile bizim çıkarlarımız tam olarak çakışmayabilir. Ama o ülkeleri iyi okumak ve anlaşabildiğimiz konularda olabildiğince geniş bir işbirliği içinde kendi hedeflerimize doğru yürümemiz gerekir. Siyasi karar vericilerimizin bu konuda başarılı olduğunu söylemek zor. En yakın müttefikimiz ABD’yi iyi okuyamadık. Yıllarca Esed rejimini devirmek için ABD’nin müdahale edeceği beklentisiyle hareket edildi. O arada ABD, kendi Suriye siyaseti için Türkiye’yi kullandı. Muhalefete savaşı sürdürecek fakat kazanamayacak kadar askeri yardım Türkiye sayesinde mümkün oldu. IŞİD’le mücadelede verilen destek çok geç ve yetersiz kaldı. Uçağı vurulan Rusya’nın tepkisi ve bunun sonuçları gibi nispeten kolay hususlar bile iyi hesaplanamadı. Suriye Kürtlerinin yanında başka her ülkeden önce Türkiye olmalıydı. Ne pahasına olursa olsun Esed devrilsin siyasetine Kürtleri bağlamak için baskı yapıldı. Ama makul taleplerinin hiçbiri karşılanmadı. Şimdi bunlardan hangisinde iyileşme olabileceği işareti var?
Gelinen noktada Suriye siyasetinde yenilenme, içerde Kürt sorununa farklı bir yaklaşımı şart kılıyor. Ankara’nın yakın ve karışık ilişkiler içinde olduğu Cihatçı Selefi gruplarla ilgili kapsamlı bir değişim gerekiyor. Bu konularda da farklı bir tutum belirtisi yok.
TÜRKİYE, GİDEREK SURİYE’YE BENZİYOR
Suriye siyasetinin değişmesi önündeki zorluklardan biri iktidarın üslubu. Mesela Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Suriye krizi ve Beşşar Esed hakkında medyada çok yoğun ve sert ifadeler kullandı. Kendisini kamuoyu önünde bağladı. Sonuçta konu Erdoğan için, ilgili diğer bütün ülkelerin liderlerinden daha çok bir kişisel prestij meselesine dönüştü. Bu durum politika değişimi için esneklik sağlamıyor. İran’da Suriye dosyası doğrudan ülke lideri Ali Hamaney’e bağlı. Ülke çıkarları açısından bakılırsa, Esed’in kaderi İran için Türkiye’ye kıyasla çok daha hayati bir konu. Ama ona rağmen Hamaney, uluslararası ilişkilerin gereklerine uygun ve sakin bir üslupta işi götürüyor. Bu tutum İran’a avantaj sağlıyor.
Suriye’yi doğru düzgün izleyemeyen mecalsiz muhalefetin iktidarı sıkıştıracak kapasitesi yok. Diğer taraftan gelecek ocak ayında ABD’de yeni bir başkan göreve başlayacak. Ankara’daki karar vericilerin, yeni Washington yönetiminin Suriye’de daha müdahaleci bir siyaset izleme olasılığını da düşünerek, mevcut gidişi sürdürmesi daha yüksek ihtimal.
Türkiye’de şehirler giderek Suriye’dekilere benziyor. Bunun büyük bir nedeni isabetsiz Suriye politikası. Korkarım ki Suriye kanamaya devam edecek. Türkiye de.