Sultan Reşad’ın Rumeli seyahati ve Bediüzzaman

DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU | YORUM

Osmanlı padişahları II. Mahmut’a kadar ülke içinde seyahate çıkmamışlardı. Sultan Mehmed Reşad ise 1911 yılında İstanbul’dan Kosova’ya kadar uzanan ve üç hafta süren Rumeli seyahatini yaptı. Padişahın amacı bir cadı kazanına dönüşen Rumeli’de Arnavutların Osmanlı yönetimine bağlılığını yeniden sağlamaktı. Bu seyahate katılanlardan birisi de Bediüzzaman Said Nursi olmuştu.

Saraydan Çıkmak Kolay Değil!

Osmanlı padişahları XIX. Yüzyıla gelinceye kadar İstanbul ve saray merkezli bir hayat yaşamışlar; savaş, av gibi özel meraklar ya da ortaya çıkan taht kargaşaları haricinde başkentten ayrılmamışlardı. Ancak modernleşme süreciyle beraber bu gelenek de değişikliğe uğradı.

Padişah II. Mahmut, 1826’da Yeniçeri Ocağı’na son verip tam bir otorite kurduktan sonra Gelibolu, Tekirdağ, Edirne, Hereke, Gemlik, Şile ve İzmit’i kapsayan “memleket gezileri” yapmıştı. Bu gezilere babasıyla beraber iştirak eden şehzade Abdülmecid de padişah olduktan sonra benzer geziler yaptı.

Abdülmecid İzmit, Hereke, Mudanya, Bursa, Çanakkale, Gelibolu ve Adalar’ı ziyaret etti. Kendisinden sonraki padişah Abdülaziz ise iki haftalık bir gezi ile Selanik’e ve ayrıca Mısır’a gitti. Abdülaziz’in en çok ses getiren gezisi ise İngiltere, Fransa, Belçika ve Avusturya’yı kapsayan Avrupa seyahatidir.

Sonrasında otuz üç yıl tahtta kalan II. Abdülhamit, “Yıldız Sarayı merkezli bir yönetim kurduğundan” herhangi bir yurt içi seyahate çıkmadı. Onun tek gezisinin dinlenmek amacıyla cülusunun ilk yılında gittiği İzmit ve Hereke seyahatleri olduğu belirtilmektedir.

Selefi ve ağabeyi Abdülhamit’in aksine Sultan Mehmed Reşad’ın ise saray dışına çıkarak farklı yerlerde dinlenmeyi ve zaman zaman İstanbul içinde geziler yapmayı tercih ettiği görülmektedir. Mehmed Reşad; Boğaziçi’nde yatıyla dolaşmış, Göksu, Adalar ve Yalova’ya gitmişti. Ayrıca Bursa, İzmit, Adapazarı ve Edirne’yi ziyaret etmiştir.

Selanik’ten Kosova’ya 

Sultan Reşad’ın Rumeli seyahatinin gerekçesi, Balkanlar’da ortaya çıkan huzursuzluktu. Çoğunluğu Müslüman olan Arnavutlar arasında milliyetçilik düşüncesinin yayılmasıyla özerklik talebi öne çıkmış, İttihatçıların “Osmanlılık” politikası ciddi bir karşılık bulmamıştı. İttihatçıların dışarıdan yönlendirdiği hükümetler; Arnavutların silahlarını toplamaya çalışmış, vergi borçlarının ödenmesini istemiş ve askerlik yapması gerekenleri askerliğe davet etmişti.

Arnavutlar bu taleplere tepki gösterdikleri gibi Arap harfleri yerine Latin alfabesini kullanmayı, okullarda Arnavutça eğitim yapılmasını, çoğunlukta bulundukları yerlerde önemli memuriyetlere Arnavutların tayinini talep etmişlerdi.

Müslüman Arnavutlardan bile beklediği desteği bulamayan Hükümet, 1910 yılında Kosova vilayetinin merkezi olan Üsküp’te Arnavutların isyanı üzerine bölgeye kuvvet sevk etti. M. Şevket Paşa kumandasındaki 82 piyade alayı üç ay sonunda isyanı bastırdı. Hükümet, ardından Arnavutların örgütlerini ve okullarını kapattığı gibi liderlerini de mahkûm etti.

Bu gelişmeler, Osmanlı yönetiminin “kaynayan bir cadı kazanına” dönmüş olan Balkan coğrafyasında birlikte hareket edebileceği Arnavutları kaybetmesine yol açtı. Arnavutların yoğun olduğu Yanya, İşkodra ve Kosova vilayetlerinde Osmanlı yönetimine karşı memnuniyetsizlik daha da arttı.

 

İttihatçılar, Arnavutları yeniden kazanmak için Padişah-Halife Mehmed Reşad’ın bölgeye bir seyahat yapmasını kararlaştırdılar. Genel kabul, bu gezinin Dahiliye Nazırı Talat Bey’in (Paşa) teklifiyle Mithat Şükrü Bey’in (Bleda) evinde yapılan toplantıda kararlaştırıldığı şeklindedir.

Bu toplantıya 4 Rum, 3 Ermeni, 3 Musevi, 3 Bulgar ve 1 Ulah milletvekiliyle 9 Arnavut milletvekili katılmıştı. Arnavut milletvekilleri arasında 1912’de Balkan Harbi sırasında kurulan ilk Arnavut hükümetinin lideri İsmail Kemal Bey de yer almaktaydı. Seyahat fikri Mehmed Reşad’a açıklanmış ve padişah yaşlılığına ve ilerlemiş prostat rahatsızlığına rağmen “Evlad-ı Fatihan” diyarına yapılacak bu geziyi kabul etmişti.

Gezinin güzergahı için Enver Bey ve M. Şevket Paşa Rumeli’ye giderek incelemelerde bulunmuş ve güzergâh, deniz yoluyla Selanik üzerinden gidilecek şekilde belirlenmişti. Gezi programı detaylı bir şekilde yapılmış ve basılmıştı. Bu programa Atatürk Kitaplığı arşivlerinden ulaşılabilmektedir. Güzergâh, alınacak tedbirler, karşılama heyetleri, şehirlere girişte yirmi pare top atışı yapılması gibi her türlü detay programda yer almaktadır (Atatürk Kitaplığı, SEL_Osm_01421).

Bu gezi padişahların normal Cuma selamlıkları, elçi kabulleri, kılıç alayı gibi geleneksel tören ve teşrifat dışında farklı bir faaliyet olsa da kadim gelenekler dikkate alınmaya çalışılmıştı. Ayrıca bir suikast ihbarından dolayı padişahın güvenliği için birçok tedbir alınmıştı.

Güvenlik amacıyla ülkenin çeşitli yerlerinden Rumeli’ye kuvvet sevk edilmiş, törenlerde kullanılmak üzere Anadolu’dan birlikler gönderilmişti. Ayrıca İttihat ve Terakki de “komitacılık” tecrübesiyle padişahın korunmasında aktif olarak rol almıştır.

Padişah Selanik’ten itibaren trenle yolculuk yapacağından padişahı taşıyan trenin önünden bir kılavuz katar gidecek ve aradaki mesafe bir istasyonu geçmeyecekti. Geziyi pek çok gazeteci ve yazar takip etmiş hatta yabancı basından da temsilciler bulunmuş ve seyahat, gazetelere ayrıntılı bir şekilde yansımıştı.

Reşad’ın gezisi yıllardır Avrupa gündemini meşgul eden Makedonya sorunu nedeniyle Avrupa basınının da ilgisini çekmişti. Padişahın, Sultan Murat’ın zafer kazandığı ve sonrasında şehit edildiği Kosova Ovası’na kadar gelecek olması, burada Selamlık Alayı tertibi ve sonrasında padişahın orada toplanacak Arnavutlarla beraber namaz kılacak olması; eski fetihlerin canlandırılması şeklinde yorumlanmaktaydı.

Halit Ziya Bey (Uşaklıgil) Avrupalı devletlerin büyükelçilerinin “Türkiye’nin yeni bir maceraya giriştiği yaklaşımıyla” geziyle ilgili bilgi almaya çalıştıklarını aktarmaktadır. Bazı gazeteler de gezinin Makedonya meselesinin çözülmesini sağlayacağını yazmışlardı.

Seyahat, 5 Haziran 1911 tarihinde padişahın yer aldığı Barbaros Hayreddin zırhlısının hareketiyle başladı. Önde iki istimbot zırhlıya eşlik etmekte; Ertuğrul yatı, Gülcemal ve Reşid Paşa vapurları arkada yer almaktaydı. Sultan Reşad’ın bu gezisine katılmış olan Lütfi Bey (Simavi), Başkatip Halit Ziya daha sonra kaleme aldıkları eserlerinde gezi hakkında çeşitli bilgiler vermişlerdir.

Filo 6 Haziran günü Gelibolu’da durdu ve “Rumeli fatihi” Süleyman Paşa ve Yazıcızade’nin ruhlarına dua okundu. Aynı gün Kala-i Sultaniye (Çanakkale)’de karaya çıkıldı ve çeşitli heyetler kabul edildi. 7 Haziran günü de Selanik’e ulaşıldı.

Selanik’te yirmi bir pare top atışıyla selamlanan padişahı karşılamak için İzmir’den bir vapur dolusu halk gelmiş, Selanik ileri gelenleri de Mithat Paşa vapuruyla karşılamada yer almışlardı. Sultan Reşad, ilk geceyi Barbaros zırhlısında geçirdikten sonra ertesi gün cami ve kışlaları ziyaret etmiş, mesire yerlerinde oturmuş, “Mevlevilik muhibbi” olduğu için Mevlevihane’yi ziyaret ederek sema izlemiş, 9 Haziran Cuma günü de Ayasofya Camii’nde seyahatin ilk Cuma alayı düzenlenmişti. Burada Manastırlı İsmail Hakkı’nın bir vaaz verdiği, “Said-i Kürdi’nin de yerel kıyafetlerle” kürsüde kısa bir hitabede bulunduğu belirtilmektedir.

Bu sırada Abdülhamid de Selanik’te Alatini Köşkü’nde mecburi gözetim altında bulunmaktaydı. Reşad, biraderini ziyaret etmek yerine ona temsilci göndermeyi tercih etti. Seçilen temsilciler Halid Ziya Bey ve Hadi Paşa, devrik sultana Sultan Reşad’ın gezinin amacını ve saygılarını içeren bir mektubunu teslim ettiler. Mektupta; “Biraderim ellerini öperim. Selanik’e gelmem yalnız memleketin selameti açısından seyahatime gösterilen lüzum üzerinedir. Gücenmemelerini rica ederim” yazmaktaydı.

Padişahı taşıyan katar, 11 Haziran günü Selanik’ten Üsküp’e doğru hareket etti. Tren tünellerden geçerek, ova ve kıyılar boyunda ilerleyerek 243 kilometre yol katetti. Tren, halkın “sevgili padişahlarını görmek için toplandığı” bazı istasyonlarda durarak bazılarında yavaşlayarak Üsküp’e ulaştığında mebuslar, yerel idareciler, memurlar, askerler, çeşitli dinlere mensup din adamları, öğrenciler ve halkın oluşturduğu binlerce kişi tarafından karşılandı.

Halk “Padişahımız, Efendimiz imreti (Yaşa)” diye bağırmakta, davul zurna eşliğinde oyunlar oynamakta ve şehirde adeta bayram havası yaşanmaktaydı. Padişah da halkın ilgisini karşılıksız bırakmıyor ve ikindi namazını Sultan Murad Camii’nde kılıyordu. Asi Arnavut liderlerden Süleyman Batuşa ve Hasan Plave de Üsküp’e gelip padişahtan af dileyip affedildiler.

Şahiner eserinde; bazı şahitlerin anlatımından hareketle Bediüzzaman’ın Üsküp’te kaldığı kısa sürede tanındığını hatta Üsküplü alimlerin kendisini ziyaret ederek sorular sorduklarını aktarmaktadır.

Kosova Ovasında Yaşananlar

Padişahı taşıyan tren 14 Haziran günü Üsküp’ten Priştine’ye hareket etti. Padişah burada da kurbanlar kesilerek ve Marş-ı Sultanî çalınarak karşılandı. Geceyi Hükümet Konağı’nda geçiren padişah, ertesi gün ise Priştine’de yapılacak medresenin temelini atmıştır.

Sultan Reşad’ın seyahatinin asıl hedefi ise Kosova Ovası’nda Sultan Murad’ın türbesiydi. 16 Haziran günü Kosova Ovası’nda sayısı çeşitli kaynaklarda yüz binle üç yüz bin arasında olduğu belirtilen büyük bir kalabalıkla Cuma namazı kılınmış, Manastırlı İsmail Hakkı, özel olarak yapılan bir minberde vaaz vermiş ve padişahın beyannamesi okunmuştu. İsmail Hakkı’nın bu vaazı on bin kadar bastırılarak Arnavutların yaşadığı yerlerde dağıtılmıştır.

Padişahın beyannamesinde; 1910 olaylarından duyulan üzüntü vurgulanıyor, olaylara karışanların affedildiği belirtiliyor ve Arnavutlardan kanunlara saygılı olmaları isteniyordu.

Padişahın konuşmasının Manastırlı İsmail Hakkı tarafından Arnavutçaya tercüme edilmesi istenmişti. Lütfi Simavi’nin anlatımına göre; İsmail Hakkı Efendi “bir kelime Arnavutça” bilmediğini söyleyince büyük bir fiyasko yaşanmış, İsmail Hakkı da Arapça bir dua yapmayı tercih etmişti.

Geri dönüş yolunda ise önce Selanik’e gelinmiş ve dört gün kalındıktan sonra Manastır’a gidilmiştir. Burada padişah için Resneli Niyazi Bey ve Eyüp Sabri Bey,   üç yıl önceki dağa çıkışlarını, meşrutiyetin ilanını ve Manastır’a girişi canlandırmışlardı. Padişahın üçüncü Cuma selamlığı da şehirdeki İshakiye Camii’nde gerçekleşmiştir.

Ayrıca Bediüzzaman’ın da Manastır’daki Yeni Cami’de 21 Haziran Çarşamba günü bir vaaz vereceği gazetelerde duyurulmuştur. Kafile, Manastır’dan sonra Selanik’te konaklamayıp 24 Haziran’da vapurla yolculuğa devam edecek ve 26 Haziran’da İstanbul’a ulaşacaktır.

Bediüzzaman Rumeli’de

Bediüzzaman 1910 yılında Van’a dönmüş, 1911 yılı Nisan ayında Şam’a gelmiş ve burada Emevi Camii’nde meşhur “Hutbe-i Şamiye” olarak anılan hutbesini irad etmişti.

Sultan Reşad’ın Rumeli seyahatine çeşitli vilayetlerden temsilciler de katılmıştır. Bu temsilcilerden birisi de o dönem daha çok “Said-i Kürdi” olarak tanınan Bediüzzaman’dır. Bu heyetlerin İstanbul’a geldikleri ve sonra da trenle Selanik’e hareket ettikleri anlaşılmaktadır.

Bediüzzaman bu gezide Trabzon ve Erzurum vilayetleri temsilcisi olarak yer almış, Trabzon-Erzurum heyetinin İstanbul’dan Edirne’ye gelip şehri gezdiği, burada Bayburt ve Bitlis heyetiyle birleşerek Selanik’e hareket ettiklerine dair haberler gazetelerde yer almıştır.

Heyete dair Bediüzzaman’ın da görüldüğü bir fotoğraf 9 Haziran 1327 (22 Haziran 1911) tarihli haftalık yayınlanan Servet-i Fünun’un üçüncü sayfasında yer almakta ve “Rumeli’de seyahat-i hümayun münasebetiyle zat-ı hazret-i padişahiye arz-ı hissiyat-ı ta’zim ve ubudiyet etmek üzere Rumeli’ye giden Erzurum ve Trabzon heyetleri” ifadesi bulunmaktadır. Bu geziye Anadolu, Suriye, Cebel-i Lübnan ve Beyrut’tan da heyetlerin katıldığı ve masraflarının karşılandığı anlaşılmaktadır.

Bediüzzaman eserlerinde Rumeli seyahatiyle ilgili çok az bilgi vermektedir: “İttihatçılar zamanında Sultan Reşad’ın Rumeli’ye seyahati münasebetiyle Kosova’ya gittim. O vakit Kosova’da büyük bir İslamî Darülfünun tesisine teşebbüs edilmişti. Ben orada hem İttihatçılara hem Sultan Reşad’a dedim ki: Şark, böyle bir darülfünuna ziyade muhtaç ve âlem-i İslam’ın merkezi hükmündedir. Sonra Balkan Harbi çıktı. O Medrese yeri işgal edildi” (Emirdağ Lahikası, 109. Mektup, s. 568).

Görüldüğü gibi onun vurgusu daha çok Kosova’da (Priştine) temeli atılan medreseye dairdir. Sonrasında ise Van’da yapılacak bir “Şark Darülfünu’nu” için kendisine 19.000 altın lira (bazı yerlerde mesela 29. Mektup’ta 20.000 altın lira; Emirdağ Lahikası, s. 400) tahsis edildiğini ve verilen bin lira ile de temel atıldığını aktarmaktadır.

Priştine’deki medrese projesinin dönemin basınına da yansıdığı görülmektedir. Sırat-ı Müstakim’de yer alan bir yazıda; Priştine’de Mısır’daki El-Ezher’e benzer bir “Dâru’l-Ulûm-ı İslam” kurulacağı ve padişahın medresenin planının mükemmel bir şekilde hazırlanmasını istediğine yer verilmiştir.

Çeşitli yazışmalar sonunda medresenin “Sultan Murad’ın meşhed-i mübarekleri” civarında açılması kararlaştırılmış ve Reşad’ın Rumeli seyahatinde burada temel atma töreni de yapılmıştır. Ancak sonuçta bu medrese temel aşamasında kalmış ve Balkan Harbi ile Batı Rumeli’yle beraber Kosova vilayetinin kaybıyla bugüne hiçbir kalıntısı ulaşmamıştır.

Buna karşılık Osmanlı Arşivleri’nde “Şark vilayetlerinin medenileştirilmesi ve ilmi terbiyeden mahrumiyeti hasebiyle Priştine’de başlanılan medrese gibi Van şehrinde bir medrese tesis olunup bir muallimin tayin olunarak ahalinin din eğitiminin teminiyle maaşının ödenmesi…” şeklinde Evkaf Nezareti’nin bir yazısı mevcuttur (BOA, DH. MUİ, 157-26).

Bu yazışmanın tarihi 22 Cemaziyülevvel 1330 olup miladi karşılığı 9 Mayıs 1912’dir. Yine bazı kayıtlar da Van’da Priştine’de temeli atılan medreseye benzer bir medrese açılması istendiğini göstermektedir. Dönemin sadrazamı ise Mehmed Said Paşa’dır. Said Paşa kabinesi 1912 Temmuz’unda düşecek ve İttihatçıların kabine dışı kaldığı Ahmet Muhtar Paşa Hükümeti kurulacaktır.

1913 Ocak’ında Babıali Baskını ile İttihatçılar doğrudan hükümet kurduktan sonra Van’daki medrese konusunun yeniden gündeme geldiği ve Van Valisi Tahsin Bey (Uzer) ile Dahiliye Vekili Talat Bey arasında yazışmalar yapıldığı görülmektedir. Hatta açılacak Darülfünun’a “Medrese-i âliye-i Reşadiye” ismi verilecekti. Gerçekten de 1913 Ekim’inde “binlerce ahali ve asker ve ahali-i ulemanın iştirakiyle” temel atma merasimi yapılmıştır. Ancak Birinci Dünya Savaşı ile süreç sona erecektir.

Bediüzzaman bu girişimi “… Ve bin lira ile Van gölü kenarında artemitte (Artemit-Edremit) temelini attıktan sonra Harb-i Umumi çıktı. Tekrar geri kaldı” şeklinde ifade etmektedir (Emirdağ Lahikası, 109. Mektup, s. 568).

Bütün bunlar Bediüzzaman’ın yıllardır düşündüğü ve Abdülhamit’e bir türlü ulaştıramadığı Darülfünun hayalini hem Sultan Reşad’a hem de İttihatçılara anlatıp onların onayını aldığını ve özellikle İttihatçıların bu konuda büyük gayretler içinde bulunduklarını göstermektedir.

Sonuç olarak Rumeli seyahati planlandığı gibi yapılmış, yaşlı padişah da hastalığına rağmen kendisinden beklenmeyen bir performans ve nezaketiyle zihinlerde olumlu izler bırakmıştır. Padişahın gezi boyunca çok neşeli olduğu, Müslüman-Gayrimüslim ayrımı yapmadan hazineyi de sarsmayacak şekilde kişi ve kurumlara ihsan ve yardımlarda bulunduğu belirtilmektedir.

Padişah seyahatte sürekli “millet” vurgusu yapmış ve halka “evlatlarım” şeklinde hitap etmiştir. Özellikle Cuma selamlıkları ile Osmanlı hakimiyeti bir daha vurgulanmış, Kosova Ovası’nda binlerce kişinin katıldığı “ümmetçe Cuma namazıyla” Arnavutların İstanbul’a bağlılığı yeniden sağlanmaya çalışılmıştır.

Gezi, Osmanlı basınında da çok olumlu bir şekilde yer almış ve Arnavutların tekrar kazanıldığı şeklinde yorumlanmıştır. Ancak bir yıl sonra başlayan Balkan Savaşı’nda önce Priştine Sırp işgaline uğrayacak daha sonra da bağımsız Arnavutluk devleti ilan edilecektir.

Balkan Harbi’nde Selanik’ten itibaren Sultan Reşad’ın ziyaret ettiği bütün yerlerin kaybedilmesiyle de bu seyahat, sadece bir hatıra olarak kalacaktır.

Kaynaklar: Kuzucu, K. (2017), “Balkanlar’da Son Osmanlı Padişahı: Sultan Mehmed Reşad’ın 1911 Yılındaki Rumeli Seyahati”, Turksosbilder, C.2, S. 2, , s.1-39; Mülayim, S. (2001), “Sultan Reşad’ın Rumeli Seyahati”, Balkanlar’da Kültürel Etkileşim ve Türk Mimarisi Sempozyum Bildirileri, Ankara, s. 477-494; Karaman, M. A. (2016), “Sultan Reşad’ın Rumeli Seyahati”, Balkan Tarihi, Ankara, Gece Kitaplığı, C. 1, s. 57-76; Rumeli Seyahat-i Seniyyesinde Tanzim Kılınan Program Suretidir, İstanbul, 1329, Matbaa-i Amire; Neziri, B. (2022), “Priştine’de Açılması Planlanan Medrese-i İslamiye”, Tarih Boyunca Rumeli Coğrafyasında İlim ve Hikmet, İstanbul, Ensar, s. 143-150; Yazıcı, N. (2014), “İsmail (Tuncu) Bey’in Hatıra-i Seyahati’nde Sultan Reşad’ın Rumeli Seyahati: Kosova”,  Belleten, S. 283, s. 1099-1136;

https://www.risalehaber.com/kadir-aytar-sultan-resadin-medresetuzzehra-icin-tahsis-ettigi-20-bin-altin-nerede-24983yy.htm (7.4.2024).

 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Bir tarihci olarak zevkle okudum. Ecdadımızın vatan için nasıl çaba içinde olduğunu görmek güzel ama maalesef dış faktorlerden dolayı akim kalması da çok üzücü.Rabbom devletimize zeval vermesin

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin