YORUM | Dr. YÜKSEL NİZAMOĞLU
IV. Murat’ın 1640’ta vefatıyla yerine kardeşi İbrahim hükümdar oldu. I. Mustafa, II. Osman ve IV. Murat’ın hükümdarlığı boyunca kafes hayatı yaşayan İbrahim, Osmanlı tahtında ancak sekiz yıl kalabildi.
İbrahim’in hükümdarlığı boyunca ruhi sıkıntıları ve çılgınlığa varan davranışları öne çıktı. Sergilediği dengesiz hareketlerden dolayı II. Meşrutiyet devrinde “Deli İbrahim” olarak adlandırıldı.
Ahmet Refik bu devre “Samur Devri” adını verdiği gibi Çağatay Uluçay da “Sultan İbrahim Deli mi Hasta mı idi?” başlığıyla tefrika kaleme aldı. İbrahim’in hastalığına 1951’de yayınlanan bir makalede “psikonevroz” teşhisi konuldu.
BU YAZIYI YOUTUBE’DA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️
HANEDANIN DEVAMI PROBLEMİ
Sultan İbrahim, I. Ahmet’in oğlu olup annesi, asıl adının Anastasya olduğu rivayet edilen cariye kökenli Kösem Mahpeyker Sultan’dır. Dolayısıyla Genç Osman’ın baba bir, IV. Murat’ın ise hem baba hem de anne bir kardeşidir.
IV. Murat hayattaki şehzadeler Kasım, Süleyman ve Bayezid’i öldürtmüş, İbrahim ise annesi Kösem Sultan’ın korumasıyla hayatta kalabilmişti. Rivayetlere göre Kösem’in Harem’in bodrum katlarında saklaması ve “zavallı ve aciz göstermesi” hayatını kurtarmıştı. Böylece muhtemelen aklından bile geçirmediği saltanat yolu açılmıştı.
Babası öldüğünde iki yaşında olan İbrahim’in kafes hayatı, diğer şehzadelerin öldürülmesinin de etkisiyle korku içinde geçmiş ve muhtemelen iyi bir eğitim alamamıştı. Murat’ın ölümü haber verildiğinde öldürüleceği endişesiyle odasından çıkmak istememiş, “… karındaşım sağolsun, benden ne istersiniz” cevabını vermiş, annesi Kösem’in ısrarları bile fayda etmemiş ancak Murat’ın ölüsünü görüp “iki defa kontrol edince” ikna olmuştu.
İbrahim, IV. Murat’ın ölümüyle Osmanlı hanedanının tek erkek üyesi olarak hükümdar yapılmıştı. Bir süre sonra erkek çocukları dünyaya gelecek ve Osmanlı hanedanı onun çocuklarından devam edecektir. On sekizinci padişah olan İbrahim, sonraki on sekiz Osmanlı padişahının da atasıdır.
İbrahim ilk emir olarak IV. Murat zamanındaki baskı ve zulümlere son verilmesini, rüşvetin önünün alınmasını ve karaborsanın önlenmesini emretti. Ancak iktidarının ilk aylarında çıkan “hârik-i azim (büyük yangın)” nedeniyle Fethiye, Draman ve Sultan Selim semtleri kül oldu. Elbette halk bu felaketi doğrudan yeni padişahın “uğursuzluğu” olarak yorumladı.
1642 yılının 1 Ocak’ında şehzade Mehmet’in dünyaya gelmesiyle Osmanlı hanedanının veraset problemi de çözülmüş oldu. Ancak bu sırada İbrahim, harem hayatına iyice dalmıştı.
RAHATSIZLIKLARININ NÜKSETMESİ
Kısa bir süre sonra İbrahim’in rahatsızlıkları iyice ortaya çıktı. İbrahim şehzadeliği döneminde kafes hayatında bunalımlar yaşamış, padişah olduktan sonra da yerli ve yabancı hekimlerin verdikleri ilaç ve macunlar çare olmadığından “okuma ve üfleme” tavsiye edilmişti. Annesi Kösem de tedavi için “Cinci Hoca” olarak tanınan Safranbolulu Hüseyin Efendi’den yardım istemişti.
İbrahim, “okumalarıyla rahatladığını hissettiği” Cinci Hoca’yı “padişah hocası ve Anadolu kazaskeri” tayin etti. Bundan sonra Hoca’nın nüfuzu sürekli artacak, dönemin en önemli figürlerinden biri haline gelecektir. Padişah, Cinci Hoca’ya devletin parasıyla saray bile inşa ettirecektir.
İbrahim’in ilk yıllarında sükûnetli bir dönem yaşandı. Bunda Sadrazam Kemankeş Kara Mustafa Paşa’nın büyük bir rolü oldu. Geniş yetkilerle göre yapan Paşa, bir taraftan Kösem Sultan’la olan rekabetin diğer taraftan da Cinci Hoca ve Yusuf Paşa’nın düşmanlığının sonucunda 1644’te İbrahim’in emriyle öldürüldü, malları da müsadere edildi.
Mustafa Paşa’dan sonra ise sürekli sadrazam değişecek, kendisinin her davranışını bir hikmetle izah ederek dalkavukluk yapan, “kavlen ve fiilen sizden hata sudur etmez” dediği iddia edilen Sultanzade Mehmet Paşa gibi birisi sadrazam tayin edilecek, bir taraftan da padişah, deyim yerindeyse “Cinci Hoca’nın elinde oyuncak” olacaktır.
SAMUR DEVRİ
1645 yılında yirmi dört yıl sürecek Girit kuşatması başladı. Girit Akdeniz’de stratejik yönden önemli olmakla beraber kuşatmanın çok uzun sürme ihtimali ve ağır maliyeti hesaplanmamıştı.
Kuşatmanın başında Hanya’nın fethi büyük bir sevinç uyandırmış, günlerce süren şenlikler yapılmıştı. Ancak Sultan İbrahim, Hanya fatihi Yusuf Paşa kendisine mermer sütunlar dışında hediye getirmediği ve fethi tamamlamadığı için rahatsız olmuştu. Girit’in konumunu ve şartları bilmeyen padişah, paşadan Girit’in tamamen fethini emretmişti.
İbrahim, Yusuf Paşa’yı “kış mevsiminden dolayı sefer yapılamayacağı” gibi açıklamalar yapmaya çalışınca boğdurmuş, sonra da ölüsüne bakıp “ne güzel kırmızı yanakları varmış, yazık oldu” demişti.
Padişahın son iki yılı ise “yürek sıkılması” ya da “hafakan ve sevdavî illet” denilen ruhsal bunalımlarla geçti. Artık derdine çare olması ümidiyle sık sık İstanbul’un şeyhlerini, üfürükçülerini ziyaret ediyor, aklına eseni yapıyor, masum insanları idam ettiriyordu.
İdare iyice çığırından çıktığından saray masraflarındaki artış nedeniyle askerin ulufesi ödenemiyor, ilmiye makamları ve askeri rütbeler parayla satılıyor, rüşvet her yere yayılıyordu.
1648’de İstanbul’da 17. Yüzyılın en büyük depremi yaşandı ve yüzlerce ev yıkıldı. Diğer yandan Girit kuşatması nedeniyle Venedik donanması Çanakkale Boğazını abluka altına aldı. Bu sırada İstanbul çeşme ve camilerine giden suyun saraylara akıtılması, halkın da huzursuzluğunu iyice artırdı.
İbrahim ise yeni bir tutkuya kapılmış, sarayın her tarafını samurla kaplatmaya heves etmişti. Bunun için her yerden hediye olarak samur isteniyor hatta vergiden muaf olan ilmiye sınıfına bile “samur ve amber vergisi” konuyordu.
İbrahim’in diğer anlaşılmaz hareketi ise çocuk yaştaki kızlarını büyük merasim ve şenliklerle yaşlı vezirleriyle evlendirmesiydi.
Padişahın çılgınlıkları sınır tanımıyor, kendisine tamamen mücevher kaplı bir saltanat kayığı yapılması için esnaf, ulema, ocak ağaları ve devlet adamlarından yeni vergiler talep ediyordu. İbrahim, durumun kötüye gittiğini fark edip kendisini uyaran annesi Kösem Sultan Sultan’ı da saraydan sürüyordu.
İbrahim’in akıl almaz davranışları, ulema ve kapıkullarının harekete geçmesiyle sonuçlandı. Asker, Sadrazam Ahmet Paşa’yı yakalayıp idam ettirdi. İstanbul bir gün boyunca büyük bir karışıklık yaşadı hatta Cuma namazı bile kılınamadı. Cinci Hoca ise ancak kaçarak kurtuldu.
Ulema ve kapıkulları, İbrahim’i tahttan indirerek yerine Şehzade Mehmet’i padişah yapmak için anlaştılar ve Kösem Sultan’a haber gönderdiler. Daha sonra da Valide Sultan’a “padişahın tavır ve davranışlarının ne akla ne de şeriata uygun olduğunu, Venedik gemilerinin boğazı abluka altına aldığını, padişahın eğlenceden başını kaldıramadığını ve rüşvet için her yola başvurduğunu”, bu nedenle ulemanın İbrahim’in hal’i ve yerine Mehmet’in padişah olması için fetva verdiğini açıkladılar.
Kösem Sultan “sabiden padişah olur mu?” diye itiraz edince de Şeyhülislam, “akılsız büyüğün hükümdarlığı caiz olmaz ama akıllı çocuk padişah olur” cevabını verdi. Böylece İbrahim’in padişahlığı sona erdi ve yerine Osmanlı tarihinde görülmemiş bir şekilde “yedi yaşındaki oğlu” padişah oldu.
Heyet İbrahim’e giderek hal’ kararını hakaretlerle tebliğ etmiş ve eski padişah daha önce yaşadığı kafes dairesine geri götürülmüştü. İbrahim’in hal’ fetvasında “makamları ehline vermeyip rüşvetle ehil olmayanlara verdiği ve bundan dolayı hal’ ve izalesinin şart olduğu” belirtiliyordu.
AYNI ANDA İKİ HALİFE OLUR MU?
Enderun halkı ve bazı kapıkullarının İbrahim lehinde hareketleri haber alınınca Şeyhülislam Abdürrahim Efendi “aynı anda iki halifenin bulunması caiz olmadığından birinin katli gerekir” şeklinde yeni bir fetva verdi.
Bu fetvanın anlamı, İbrahim’in öldürülmesiydi. Katli için gelenler İbrahim’i elinde Kur’an’la buldular. İbrahim, Şeyhülislam’a “Beni Kitabullah’ın hangi hükmüyle öldürtürsün” dese de cellatlar tarafından boğuldu.
İbrahim’in döneminde İstanbul bir taraftan “kürk ve samur ticaretinin”, diğer yandan da üfürükçü ve muskacıların hücum etmesiyle “üfürükçülerin merkezi” olmuştu.
Tahta ilk çıktığında “Yâ Rab! Eyyâmımda Ümmedi Muhammed’i hoş hâl eyle ve birbirimizden hoşnut eyle” diye dua eden İbrahim, özellikle Kemankeş Kara Mustafa Paşa’yı idam ettirdikten sonra kendi ruhi yapısının da etkisiyle birçok hatalar yapmış, göreve getirdiği sadrazamlar tarafından yanlış yönlendirilmiş ve bu hataları kendi sonunu hazırlamıştır.
İbrahim’in padişahlığı asker ve ulema ittifakıyla bir fetva ile sona erdirilmişse de başlangıçta hayatına kastedilmemiştir. Ancak kısa süre sonra “aynı anda iki halife olmaz” fetvasıyla öldürülme kararı verilmiş ve II. Osman gibi o da hal’ sonrası “siyaseten katledilmiştir”.
***
Kaynaklar: H. İnalcık, Devlet-i Aliyye, İstanbul, İş Bankası, 2016, C. II; İ. H. Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, İstanbul, Türkiye, 1972; C. 3; N. Sakaoğlu, Bu Mülkün Sultanları, İstanbul, Alfa, 2015; F. Emecen, “İbrahim”, DİA, 2007, C. 21; T. Gökbilgin, “İbrahim”, İA, MEB, C. 5; B. Gökpınar, “Osmanlı Kronikleri Işığında Sultan İbrahim ve Dönemi”, ETÜ SBED, 2020, S. 10; Ç. Uluçay, S. Kerimoğlu, “Sultan İbrahim Deli mi Hasta mı idi?”, Tarih Dünyası, 1950, 1951, C.2-3, S. 7-25.
kıymetli dayıcığım
sen nelerden bahsedersin anlamıyorum. Biraz aklım kıt benim.
100 sene öncesi 500 sene öncesi, tarihte olanlar hakkında hüküm verilmiş zaten. mesele zamanın içinde an yaşanırken tavrını ortaya koyup akıntının bir tarafına taş koyup suya yön verebilmek. keşke bugün Tr de yaşayan insanlara bunların çocuklarına ne faydam olabilir veya dışarı çıkanlara hangi derdine çare bulabilirim desen daha yararlı olmaz mı?
saygılar
Çok kıymetli Kesekağıdı Beyefendi
Ben tarihi bugünü aydınlatan bir ışık olarak görüyor ve bu tür yazıları bu düşünceyle okuyorum.
Örneğin bu yazıdan şunları öğrendim;
1. Ulema siyasete bulaşırsa o doğrultuda ya da menfaatine göre fetva verebiliyor. Bugün H. Karaman ve gibilerinin fetvaları buna örnektir.
2. Devletin yüce menfaatleri denilerek her şey feda edebiliyor. Ne insan hayatı ne de mal mülk dokunulmazlığı gibi İslamın temel prensipleri dikkate alınmıyor. Biz bunu 15 Temmuz gecesi ve sonrasında acı bir şekilde yaşadık.
3. Dalkavuklar (Sadrazam örneğindeki gibi) ve dini istismar edenler (Cinci Hoca) her ortamda fırsat bulabiliyorlar. Bugün de etrafımızda bu tür örnekler o kadar yaygın ki…
4. Bu ve benzeri bilgiler, hem yurt iiçinde hem de yurt dışında yaşayanlar için çok değerli.
Bu nedenle ben sayın yazarın benzer yazılar yazmasından çok memnunum ve kendisine çok teşekkür ediyorum.
Ama böyle olmuyor. Biraz daha net olmali degil miyiz? Neden yogunluklu olarak böyle bir göze sokma sürecine giriyoruz? Göze sokma diyorum cünkü bu bilgiler her yerde var.
Hayirdir, cemaat olarak bir devlet kurtarmaya yeltendik de, ama dini istismar etmeyelim, gecmisteki örnekler cok kötü mü demek istiyoruz?
Eger böyleyse Hayrettin Karaman kötü bir örnek, o örnegi akli basinda Islamcilar versin. Siyasete bulasmama, bu baglamda fetvalar verme konusunda kendi icimizden örnek vermemiz gerekmez mi meramin daha iyi anlasilmasi icin?
Yok ben bu konuda illa Islamcilarin düzelmesini istiyorum diyorsaniz, burasi yanlis mecra degil mi? Yazar Islamcilar icin yanlis bir muhatap degil mi?
O zaman devlet yönetmeye talip değilsen tarih okuma! Boyle sacma bi mantık mı var? Tr724 sadece kuran cevsen baskısı yapsın bundan sonra.
İşlerine gelmeyen şeyler yazılınca, bu yazıyı yazacağına mağdurlara yardım et edebiyatı yapmak da son moda. Sanki insanlar 24 saat mağdurlara yardım ediyor, kendi hayatlarını yaşamıyor. Tr724te çıkan siyasi haberlerin hemen hepsi başka yerlerden alıntı. Onları da basmasinlar herkes biliyor ztn. Nedim hazar da yazmasın, bu süreçte kim ne yapar edebiyatı, sinemayı.
Ilginç olan bu yorumu yazan, kesin caglayan abonesi yapmak için milletin peşinden kosturmustur. O zmn kapatın caglayan dergisini de.
Yazılar gayet iyi özellikle bahsettiğiniz İslamcıları düzeltmek için, cemaat de İslamcı (islami degil) camialardan; içinde de Osmanlı’yi geçmişi her türlü kutsayan, günlük hayati dünyayı anlamaktan aciz kalmış, Osmanliyi İran veya yahudiler yıktı zanneden bir grup var. Özellikle onlar ama genel olarak herkesin istifade edebileceği bir yazı.
Sizin de rahatsız olma sebebiniz bu herhalde, kendi zihninizdeki kutsallara dokunuyor.
Yorumun nerden tutsam dökülüyor.
Tesekkurler
Zaten atalarımızın hatalarını dost düşman herkes ele alıyor
Biraz da yapıcı geleceğe ışık tutacak insanın ufkunu açacak yazılar gorebilsek
Klasik müfredat takip edilir gibi hep Osmanlı’nın yıkılışı hep Osmanlı’nın gerilemesi…Bu Alî Osmanli hiç güzel birşey yapmadı mı acaba?
El insaf
Bırakın düşmanlar elestirsen ,sizler de sevmeyi saygı duymayı yuceltmeyi dile getirin lütfen
Sahsen cok istifade ediyorum. Her nasihati sahsimiza yapilmis gibi gormek ve ders cikarmak, ilerideki muhtemel hatalarimiza kalkan olur, olmasi beklenir insaallah. Insan sadece kendi hatalarindan ders almaya kalksa, dogruyu bulmaya omru yetmez. Bu nedenle, bir bileni dinlemek, bilenlere kulak vermek gerekir. Yoksa peygamberlerin gonderilmesine neden gerek olsundu ki? Tesekkurler.
Keşke tarih derslerimizde böyle bilgiler verilse ve üzerinde tartışarak, doğru ve yanlışları müzakere ederek bulsaydık. Kronoloji ve savaş sebep ve sonuçları üzerinden işlenen tarih dersleri ne kadar yavan ve ne kadar büyük bir zaman kaybı imiş.
Diğer taraftan Osmanlı’nın sadece parlak kırıntılarını gözümüze sokarak onu gözümüzde yücelten, çirkin, kokuşmuş ve zalim yönünü bizden gizleyen büyüklerimizi de kınıyorum.
Osmanlı iyi ki de yıkılmış. Devam etseydi herhalde padişah Erdoğan’a rahmet okuturdu. Kaç yazıdır görüyoruz. Padişah dilediğini öldürtüyor, malına el koyuyor. Avanesini besleyemezse bu sefer padişahı öldürüyorlar. Neticede devletin tepesi milletin ümüğüne çökme ve malını yeme üzerine örgütlenmiş.
Dostlar ne güzel cevaplar yazmışlar, anlayışınız maşallah çok geniş.
KARDEŞLERİİİİM, ben parmağımda yaram var demiyoruuum, parmağım koptu çöpte, yetişin dondurucuya atın diyoruuuum, kolum koptu diyoruuum, bacağım koptu kopacak yetişiiin diyoruuum, perde alev aldı, salon yandı, çocuklar uyuyor yetşin diyoruuum, siz ne diyorsunuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuzzzzzzzzzz??!!!
Yazarın yazısında, sizin yaptığınız yorumlar gibi dünle bugünü bağlayan, yazıyı özetleyen, sizin gibi tarif gerekmeyen ariflerin değil de ortalama bir insanın kulağına küpe olacak değerlendirmeler var mı, bi kontrol eder misiniz? değerlendirmeleriniz, kendi değerlendirmeleriniz, bunlar kendi yorumlarınız. Su yok, merhem yok, ilaç yoooook.
Bilgi edinmek, öğrenmek bir eylemdir, kutsaldır ama ne bugünü değiştirebilir ne yarını inşa edebilirsiniz. “Research impact” mevzusunu internetten biraz okuyun sonra konuşalım.
Elbette burası bir “public sphere”, herkes konuşur. Arif olanın benim yorumumu da anlamasını beklerdim ki heyhat… Biraz açayım o zaman.
Toplumsal düzlemdeki konuşmalar öncelikli problemlerin çözümüne odaklanmasını, toplumsal ve zihinsel dönüşüme katkı vermesini beklerim.
Bu içsel ve süreçsel tutarlılığa “integrity”/”consistency” sahip kendi iç barışını sağlamış, ahlaki düzlemde kamu yararını esas alarak tarafsız ve bağımsız bir iradeyle ve kararlılıkla, bir mefkureye bir ideale sahip cendereden geçmiş insanların şimdi ne yapmalı, nasıl yapmalı vb sorular etrafında örgülenmiş bir iç sızısının izdüşümünde şekillenen iletişimsel eylem (communicative action) temelli bir müzakere yapmalarına imkan ve fırsat verecek bir fikir meydanı olmak durumundadır.
Bizim insanımız, üretilmiş bilgilerin toparlanmasına, yatırlatılmasına, tekrarına odaklı bir sosyal bilimi reddetmeli, bunlar ancak başında sonunda enine boyuna bir bağlama oturtuluyorsa bugüne ve yarına ne ışık tuttuğuna ilişkin çözümlemelere araç oluyorsa anlamlı.
Aradığım dert benim, yazıda dert var mı? Ben bunu SORDUM YUKARIDA, EY ARİFAAN! VE soruyorum, ve sormaya da devam edeceğim.
Bu yazı Roma dönemindeki toplu işten çıkarmadan bahsetse derim ki bir bağı var. Buranın okuyucu kitlesinin entellektüel seviyesi, bilgi-iktidar ilişkisinin ve bilginin araçsallığının farkındadır ve olmalıdır. Artık, hırsız/aptal/haris/zalim/çıkarcı iktidar/ulema geyiklerini aşmak lazım.
Derdi Mahmut akpınarın yazılarında görürsünüz, derdi veysel ayhanın yazılarında görürsünüz.
ben bu ve benzeri yazılarda dert görmüyorum. ben bu yazı ve benzeri yazılarda kendi gündemiyle ve merakıyla meşgul, toplumun dertlerinden kopuk yaptığı araştırmaya odaklı ortaya çıkan yazıyı paylaşmadan öte bişey görmüyorum. Aşağıdaki linkteki yazıyı bi okuyalım https://www.diken.com.tr/on-alti-yasinda-bir-cocuk-musalla-tasinda/
Soruyorum, bu yazıdaki derdi yukarıdaki yazıda hisediyor musunuz?
Yazarı yazıyı geçtim, Siz kendiniz yaşananları derinliğini hissediyor musunuz?
İçerde yatmak, kıymetlidir, önemlidir, bizzat tecrübe edilmiş olması nedeniyle empati imkanını en yüksek derecede yapma imkanı verir.
ancak zalimin zulmü nedeniyle maruz kalınmış bir eylem olması, iradi bir tercihe bağlı olmaması sebebiyle içerden çıkan bazı insanlarda dahi ben ne yapabilirim derdini görememek beni kahrediyor.
Bu kadar akademisyen var, kaç kişi conflict anlaysis yaptı, kaç kişi sahada insanlarla yapılandırılmış yarı-yapılandırılmış mülakat yaptı. Bu işi dert edinen insanların varlığı ortaya konulan bilgilerin ağırlığı, anlamlığı ve kalıcılığı ile zaten kendine yer buluyor. Stocholm for freedom raporları vs
Anne frank’ın günlükleri 70 senedir gündemde.
Konuşma ve yazıların gündemi en acil ve öncelikli konular olmalı, bu acil ve öncelikli konularda ben ne yapabilirim derdini taşımalı. Bu mecranın da yazarlarının da okuyucularının da öncelikli gündemleri olmalı. Araştırmacılar için çalışılacak konu çok…
20-30 sene üniversite kürsülerinde memuriyette çalışıp bir yığın sıkıntı sonrasında dışarı çıkabilen veya içerde yatmış bir yığın nitelikli insan var.
Ama en öncelikli meselemiz, milletin gençliğini geçtim kendi evlatlarımız bu yangından nasıl kurtarırız ?
yan odada elinde cep telefonunda oyunlarıyla meşgul olan evlatlarımıza, lisede ateist arkadaşlarının, eşcinselliği öven netflix dizilerine karşı nasıl bir gençlik networkü öneriyorsunuz?
Bu zulmü tarihte ilk defa biz yaşamıyoruz. Ezilmiş toplumlar, azınlıklar bunu nasıl aştı? Bugün neden nasıl ilham alabiliriz?
Nazi sonrası dönemde yahudilerin tutunma ve yeniden yapılanma gayretleri nasıl bir patikada ilerlemiş.
Pazarda soğukta poşet satan 30 yıllık öğretmenlerin, can ve tutuklanma korkusuyla çocuğunu okula göndermeyen, faturasını ödeyemediği için nasıl bu işi çözerim diye sabahlayan, özürlü olduğu için veya özürlü çocuğu olduğu için veya bakacak çocuğu olduğu için çalışamayan, hapisteki kocasına nasıl para bulup da gönderebileceğini düşünen insan var. Bu insanlara yönelik uluslararası toplum, kendine yakın gördüğü toplumlara nasıl çözüm önerileri geliştiriyor, nasıl mekanizmlar kuruyor?
İnsan kaynakları şirketi şeklinde, SME borcu çeklinde, venture capital şeklinde nasıl oluşumlar var. Buna ilişkin kamu gözetimi/public disclosure nasıl olmalı. Küresel düzelmde sivil toplum şeffaflık ve denetim mekanizmaları nasıl kendi bünyemize adapte edilebilir?
Dil öğrenecek yaşı çoktan geçtiği için yeni gittiği topluma entegre olamayan insanlar için neler yapılmalı, yaşlı mültecilere yönelik osmanlıda, yahudilerde abd de nasıl bir mekanizma kurulmuş?
Gönüllülük eksenli olarak bu kişiler hayat boyu öğrenmeye katılacakarlsa nasıl, katılamıyorlarsa gönüllülük faaliyetlerine nasıl entegre edilerek koordinasyon yükü vs çalışan yaş grupları üzerindeki yük nasıl azaltılanbilir?
Türkiye’deki mazlumların çocukları yurtdışına nasıl alınabilir? Tr deki çocuklara robotik vs online nasıl ders verilebilir, nasıl destek olunabilir, dil öğretimi, matematik vs. İnsanlar imkansızlıktan çocukalrını dersanlere gönderemiyor, bizi bitirdiler, fakirlik üzerinden evlatlarımızın eğitime erişimlerini sınırlandırarak işçiliğe mahkum edecekler, tersine dikey harketlenme ve tabakalşam sözkonusu. bunu nasıl engelleyebiliriz.
nasıl evlatlık alınabilir ? usulleri ne? boyscout girlscout nedir? homeschooling nedir, biz nasıl uygulayabiliriz, hristiyan networkler bu işi nasıl yaptılar? Morivienler nasıl yaptı, baptistler kiliseleri nasıl kurup yönetiyorlar, presbiyteryenlerin örgütlenmesi nasıl?
toplumun neye ihtiyacı olduğunu, “re’sen” “ben ne yapabilirim şimdi ?” sorusunu her bireyin kendisine sorması gerektiğini 40-50-60 yaşındaki insanlara gün görmüş geçirmiş insanlara hala ne yapacaklarını hatırlatacak birileri mi olmalı?
Bu fabrikalarda nasıl motorsuz araba üretilmiş anlamıyorum. hep mahalleden itecek birilerinin arabaya bir el atıp da harekete geçmeyi bekliyorlar. Yok öyle bi dünya kardeşim.
Yan dairede kardeşiniz yanıyor, boşverin siz film seyredin, maç seyredin, youtube izleyin, böyle yazılar okuyun, iyi gelir…
bu yazı faaln falanı öldürdü şeklindeki bir haber yazısının az kalitelisi. Etliye sütlüye dokunmayan, 10 bin km ötede iktidardan korkup imalı konuşan, ankaranın göbeğindekileri cesaretsizlikle suçlayan garip tipler.
yazının bari bir framing perspektifi olsa yüreğim yanmaz.
biz komşudan bi bakraç kova beklerken, siz memnunsanız okuyun, okunsun, yazın yazılsın.
Am o zaman söyleyin,
ORTADAKİ CENAZEYİ AKBABALAR KALDIRSIN
Sayın kesekagidi, ne edebiyat yapmışsınz yaa, adam tarihle alakali 3 4 senedir içi dolu araştırmaya dayali yazılar yazmış; ermeni soykırımindan, sag partilerden, İslamcı hareketlerden ülkemizde yakın donemde yaşanan pogromlara kadar. Al sana etliye sütlüye dokunma yazısı. Ad tarihçi ne yazsin, adama tarih köşesi vermişler tarih yaz demişler.
Sayin Can Gülen bu bilgileri internet ciktigindan beri parayla vermiyorlar, arastirma icin öyle devlet arsivlerine girmenize de gerek yok. Öyle yabanci yayinlara, solcu tarihcimsilere de gerek yok, kendi mesrebinize yakin objektif bir tarihci bile bulabilirsiniz. Yazarin bu yazilarini lise mezunu bir cocuk bile hazirlayabilir.
Osmanli Cumhuriyet ilan edildiginden beri tabu olmaktan cikmistir ve Osmanli cok iyidir veya Osmanli berbattir egitimi bizi hicbir yere götürmemistir.
Yazarin Ermeni Soykirimi, Rum Soykirimi, Süryani Soykirimi, Kürt Soykirimi ve benzeri tabulari tekrara ve ezbere girmeden irdelemesi benim de hosuma gider.
Mesela sayin yazar Ermeni Soykirimi ile alakali olarak Rus arsivlerine inmeye ve bize yeni ve dogru bilgiler getirmeye ne der? Avusturya devlet arsivlerinden Rum soykirimina dair belgeler bekliyoruz. Fransiz devlet arsivlerinden Kürt soykirimina dair belgeler istiyoruz. Bu sekilde yazdiginiz zaman kimse size simdi bunu zamani mi demez.
Celal bey, lise mezunu biri hazırlayabilirse, gelecek haftaya bi yazı hazırlayın paylaşın, bu yorumun altına koyun. Ayrica velev ki yazılar kalitesiz olsun, dünyanın en aptalca şeyi, neden tarih yaziyorsnz, neden mağdurlara yardım etmiyorsunuz diye sorgulamak. Adam tarihçi tarih yazıyor.
Siz ztn öbür yorumunuzda asıl gıcık olduğunuz şeyi söylemişsiniz. Yok osmanliyi eleştiriyor bunlar ztn hizmetten de tam değil falan. Herhalde osmanliyi eleştiren beğenmeyen biri hizmet hareketinden olamıyor. Ben şu yaşıma kadsr sizden daha fazla yılımı hizmet hareketinde tayine tabi olarak harcamış biriyim, siz kimsiniz ki osmanliyi eleştiren yazıyı beğeniyorum diye benim aidiyetimi sorgulayacaksnz? Hasbelkader hizmetin içine düşmüş birisiniz belli, osmanliya atalarına aşık, atalarinin dinine inanan birisiniz. Herhalde tüm padişahları Evliya sananlardansınız Allah akıl fikir versin.
1) Allah´a cok sükür, aklim basinda oldugu icin ve kendimi evliya sanmadigim icin insanlarin Hizmet gecmisi hakkinda fütursuzca atip tutmuyorum. 1997-2017 yillari arasinda gayet bilincli olarak Hizmette bulundum ve bu süre zarfinda tayine tabiydim. Hizmet ihtiyac duysa bugüne kadar da yine tayine tabi olarak bi seylerin ucundan tutardim.
2) Benden daha fazla Hizmette bulundugunuz noktasina hangi kerametle geldiniz merak etmiyorum cünkü benden iki kati daha fazla bulunsaniz bile gözümde degeri yok. Cünkü ben sizin tabirinizle zamanimi Hizmette harcamadim, sarfettim.
3) Hicbir yorumumda Osmanliya, atalarima asik oldugumu yazmadim. Onu siz öyle okumak istiyorsunuz. Daha ortaokul caglarinda söz konusu padisahin kaderini ögrendim ve Osmanlidaki siyasi sistemin geri oldugunu gördüm. Yillar icinde sadece Risale, Pirlanta serisi ve Sizinti okumadigim icin sizin gibi Osmanliyla ilgili hayal kirikliklarim yok, sürekli Osmanliyi karalayarak bi yere varilamayacagini bana Kemalistler gösterdi.
4) Ben yazara tarih yazma demiyorum, neden magdurlarla ilgili yazmiyorsun da demiyorum. Lütfen yorum yazacaksaniz öncelikle iyi okuyun. Ben akademisyenler herkesin ulasabildigi bilgileri seri halinde yazmamali diyorum siz bana sen yaz diyorsunuz. Buna demagoji diyoruz biz. Ben yazmadan inanmayacak misiniz iddiamin dogru olduguna. Bu mudur yani?
5) Osmanliyi elestiren Hizmetten olamiyormus. Bu nasil bir demagojidir böyle. Lütfen iyi okuyunuz, düzgün okuyunuz. Lütfen aynaya bakiniz, Allah´a küsmeyiniz, bunu gölgelemek icin Osmanlinin karanlik dönemlerini bahane etmeyiniz. „Harcadiginiz yillari“, Hizmetteki aksakliklari, aptalliklari bu sekilde temize cekemezsiniz. Hizmeti Osmanli kurtaramaz.
6) Ben Hizmeti orta yerinde olup hicbir is yapmayan, islerini baskalarina gördürüp sonuclarin sefasini süren cok gördüm. Agizlari cok laf yapar, rahatlari keyifleri yerindedir. 15 Temmuz bu keyif ehlinin rahatini cok bozdu, itikatlari sarsildi. Mesele aidiyet sorgulamak degil burada. Tekrar ediyorum: Hizmeti Osmanli kurtaramaz. Osmanli cökeli 100 yili gecti.
7) Benden fazla Hizmette bulundugunuza göre cok risale, pirlanta, sizinti okudunuz, lütfen baska eserler de okuyunuz. Muhakemenize, anlayisiniza, iz´aniniza, insafiniza iyi gelecektir. Hizmete Hizmet disi mantiktan bakarsaniz onu daha cok sevebilirsiniz, insanlarla olan iliskilerinizde daha kapsamli olabilirsiniz. Abuziddin Kesekagidini, tekrar tekrar, anlayana kadar okuyunuz. Hakikatin tadini ezber disindan almak gibisi yoktur.
Konforunu düsünenler bu yazdiklarinizi anlamazlar. Aslinda bi dertleri var ve o da din. Kendilerini seckin zannettikleri icin din onlari hep mükafatlandiracak sandilar ve su an kendilerine bile itiraf edemedikleri bir küskünlük icindeler. Bu tipler aslinda Hizmet zamanlarinda da dert sahibi olan insanlar degildi, sempatizan veya taraftardilar. Hani baskalari hizmet yaptigi zaman siz de yapmis sayiliyorsunuz ve övünüyorsunuz ya, söyle okullarimiz var, böyle evlerimiz var diye.
Tabii yasadiklarimizdan sonra dine vuramazlar, iste laiklige vurgu yapabilirler, bi miktar laikci de olabilirler, ama hicbir sey yapamiyorlarsa Osmanlinin karanlik yüzüyle ilgili yazilar okuyup yüreklerini soguturlar. En konforlusu bu. Daha fazlasi ellerinden gelmez, hele yazdiklariniz onlarin aklinin ucundan gecmez.
can gülen, önce yazdıklarımı anlamaya çalış kardeşim, oku bi daha oku. derdimi anlamıyorsan da zaten haza firaku beyni ve beynek zaten. edebiyat yapmışsam herkesten özür dilerim, derdimi anlayanların cümlesine selam olsun. Özellikle Celal babaya…
problem zaten 3-4 senedir bu ve buna benzer köşe yazılarının bu mahfilde yayımlanması. bu yazara da mahsus değil. her köşe yazısı çıktığında la havle deyip neyse okuyan okusun boşver dedim. bazen son damla oluyor bazı şeyler. Yazarı toptan niye mahkum edeyim. dertlerimiz ayan beyan ortadayken, yazma ve yayımlama önceliğinin böyle bir yazı olması ve üstelik epey de destekçisinin çıkması üzücü. artık ne diyeyim, yakubun babası yusuf gibi demek lazım.
tepkim yazarın konu seçimindeki önceliklendirmesine. Ama, tepkim sadece yazara değil, aynı zamanda WEB SİTESİ YÖNETİMİNE…
Madem öyle, yazı eksik kalmış. yazardan, olmazsa destekçilerinden deli ibrahimin kullandığı macunlar, hanedanın devamı endişeleri, yeniçeri ağalarının muhavereleri, Deli İbrahimin harem hayatındaki acziyeti sonrasında da aşırılıkları üzerine daha detaylı bir yazı bekleriz.
Madem talep var, buyrun, 2. fil gelsin o zaman.
Yahudi soykırımı sırasında yaşananları, yapılanları yapılması gerekenleri ibret vesikası olarak hatırlatmak isterim.
Schindlerin Listesi filmi müstehcen kısımlar geçilerek izlenirse ne demek istediğim daha iyi anlaşılır. Tarih Murat Akkoçları, Kemal karanfilleri yazacak. Krizi anlamayanların, kriz yönetimine katkıda bulunmayanların, bir insana el uzatmayan insanların bunun önüne geçen muhtelif geyikle meşgul olanların İ’rabdan mahalli yoktur. İnsani ve vicdani mesuliyeti boynunadır.
İsterse, bir insan çok şey değiştirebilir.
https://youtu.be/vZnQviPjGY8?t=452