BÜLENT KORUCU | YORUM
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ülkede kımıldama ihtimali olan her yaprağı kontrol etmek istiyor. Bu, onun diktatoryal eğilimleri kadar korkularından da kaynaklanıyor. Hükmedemediği kurum ya da topluluğun kendisine risk oluşturacağına inanıyor. Tek adam rejimini hayata geçirdiği 15 Temmuz, devletin bütün kurumlarının içinin boşaltılmasını sağladı. Kuvvet Komutanları bile sünnet çocuğu gibi törenlerde görsel malzeme olarak kullanılıyor.
15 Temmuz’un bir faydası da eline istediğini yok edebileceği bir sihirli değnek vermiş olması. Önünde secdeye kapanmayan kim varsa o kelimeyi (FETÖ) söyleyerek terörist haline getiriyor. “Ben de yapabilirim!” yanılgısıyla aynı sakızı çiğneyenler, hedeflerine ulaşmaları bir yana Erdoğan rejiminin gücüne güç katıyor; hukuksuzluğu meşrulaştırıyor.
Bugünlerde ‘Süleymancılar’ diye bilinen cemaat de benzer bir kampanyayla karşı karşıya. Bölme ve teslim alma, içerden ele geçirme planı tutmayınca şimdi ‘FETÖ’ çuvalına atıp yok etme hesabı yapılıyor. Planın ilk ayağını, koalisyonun AKP kanadı denedi; ikinci ayağı ise Ergenekoncular deniyor. Odatv ve Aydınlık üzerinden salvolar sıklaştı. Sanki Erdoğan gitmeden büyük bir cemaati daha bitirelim aceleciliği var. Doğu Perinçek’in cezaevinden çıkarken, “Cemaatlerin hepsinin kökünü kazıyacağız!” vaadi orada duruyor.
İsmailağa Cemaati de yakın zamanda aynı saldırının hedefi olmuştu. Cübbeli Ahmet’i cemaatin başına getirip biat ettirme operasyonu şimdilik başarıya ulaşamadı. Orada da aynı senaryo sahnelendi. Erdoğancılar, içeriye ‘Truva Atı’ sokmaya çalışırken; Ergenekoncular, ‘FETÖ’ masallarıyla surları dövdü. İkili bir amaç güdülüyor. Birinci seçenek, anahtarları alıp hükmetmek; olmazsa Ergenekon öcüsüyle korkutup sindirmek. Ya nikahınızı Erdoğan’a verin ya da Ergenekon’un tecavüzüne katlanın!
Siyasal İslamcıların, Süleymancılarla kavgası aslında ilk kuruluş yıllarına dayanıyor. Cemaatin kurucusu Süleyman Hilmi Tunahan, İslamın yayılması için tek yolun Kur’an eğitimi olduğuna inanıyordu. Yüzlerce Kur’an Kursu ve yurt yapılmasına öncülük etti.
Siyasal İslamcılar (Selametçiler) ise partileşerek devleti ele geçirme ve yukarıdan aşağıya bir dindarlaştırmayı savunuyordu. Basit bir metod farklılığının ötesinde de anlamı vardı bu ayrışmanın. Tekfire varan suçlamaların üstüne imam hatip okullarına bakış açısı eklendi. Süleymancıların, ‘imam hatap (odun)’ dediği okullar, Selametçilerin arka bahçesiydi.
İlk barış girişimi Refah Partisi’nin iktidar alternatifi haline geldiği 1995 seçimlerinde başladı. Necmettin Erbakan’ın başlattığı açılım süreciyle partiye girenlerden biri de Ahmet Arif Denizolgun’du. Tunahanın torunu ve daha sonra cemaatin başına geçecek olan Denizolgun, RP listelerinden Meclis’e girdi. Ancak 28 Şubat dönemiyle birlikte ayrılanlara katıldı; cemaati yönettiği süre boyunca RP ve türevi partilere mesafeli durdu; eskiden olduğu üzere merkez sağ siyasetle yakınlaştı.
Erdoğan, Süleymancıları bölmek için Mehmet Beyazıt Denizolgun’u partiye aldı ve vekil yaptı. Tarikat ve cemaatlere ‘Truva Atı’ sokmak sanıldığı kadar kolay ve etkili bir yol değil. Kağıthane’de ‘Sadabad’ isimli yurdun yıkılışını desteklemesi bardağı taşıran son damla oldu. Vekil torun Mehmet Beyazıt neredeyse aforoz edildi.
Ahmet Arif’in ölümünden sonra iktidar mücadelesi kızıştı. Kız kardeş Ayşe Gülderen’in oğlu Alihan Kuriş başa geçti. Diğer kanatta da bayrak değişimi yaşandı, bu kez oğul Fatih Süleyman, AKP’den milletvekili oldu. O babasına göre biraz daha agresif, Erdoğan rejimi adına vekalet savaşı yapmaya daha hevesli. Aydınlık ve Odatv’nin, “İhraç edilen emniyet müdürleriyle görüştü.” haberlerinin hem kaynağı hem de yayıcısı durumunda.
Haberin özeti şu: Halis Böğürcü isimli emekli emniyet müdürü, Alihan Kuriş’le bazı KHK’lı ihraç emniyet müdürlerinin görüşmesini sağlamış. Güya Erdoğan’ı devirmek için yeni bir plan yapılıyormuş. Böğürcü’nün 15 Temmuz’dan sonra emekliye ayrıldığı kaydedilerek hafif bir gizem katmayı da ihmal etmiyorlar.
Pekala kim bu haberlerde H.B. diye kodlanan müdür? Onun Halis Böğürcü olduğunu da Fatih Süleyman yazdı. Erdoğan rejiminin sevdiği tipte bir polis. 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarından sonra tasfiyelerden nemalanıp Diyarbakır’a müdür atanmıştı. Birçok emniyet müdürü 10 yıldır Tahşiye’ye operasyon yüzünden cezaevinde; Böğürcü de operasyon yapanlardan biri ama şüpheli dahi olmadı. Başsavcı İsmail Uçar’la birlikte Aksarayda Tahşiyecileri yakalayıp tutuklama kararı çıkarmışlardı. Böğürcü’nün 7 Ekim olayları sırasında Diyarbakır Emniyet Müdürü olduğu ve böylesi bir basiretsizliğin cezasız kaldığını da ekleyeyim.
Söz konusu haberlerin amacını anlamak için müneccim olmaya gerek yok. Süleymancılara ve onların üzerinden bütün cemaatlere, “Akıbetiniz iki dudağımızın arasında!” mesajı veriliyor. Fakat burası çok ince bir çizgi; cemaatler zaten sineceği kadar sindi. Bütün değer yargılarını ayaklar altına serip yandaşlaştılar. Daha ne isteniyor ki? Ne yapsak yaranamıyoruz psikolojisi, kedinin köşeye sıkıştırılması gibi aksi tepki de doğurabilir.
İzleyip göreceğiz…
Sayın Bülent Bey!
Gündemi değerlendirmeniz güzel. Ama tecrübeli bir gazeteci olarak -ci, -cü ekinin bu tip yazılarda kullanılmaması gerektiğini, bu kulbu (yaftayı) her türlü ehli sünnet itikadını yıkan güruhun kullandığını ve empati yaparak bunun ne kadar rencide edici olduğunu bilmiyor olamazsınız! Neden bile bile bu uslübu kullanıyorsunuz? Lütfen dikkat!
Süleymanci diye yazan baskalarinin da Fethullahci demesinden rahatsiz olmuyor demektir.
“Ben de yapabilirim!” yanılgısıyla aynı sakızı çiğneyenler, hedeflerine ulaşmaları bir yana Erdoğan rejiminin gücüne güç katıyor; hukuksuzluğu meşrulaştırıyor.
H.B. Diyarbakıra atandıktan sonra emniyette en büyük tasfiyeleri yapandır. Merkezden gönderilen -bilenmiş- müfettişler tarafından uyduruk gerekçelerle soruşturma açtırıp 20 yıldır tek bir lekesi, cezası vb. olmayan insanlara ceza verdirendir. KOM, istihbarat ve TEM’ deki branşlı personeli branşının dışında birimlere atayıp, sonra da bu birimlerin daire başkanlıklarına ‘ben bunları birimleri dışına atadım, siz de branşlarından çıkartın’ diye yazan biridir. Daha ilk amirler toplantısında çok sevdiğimiz bir kardeşimize herkesin önünde hakaret etmiş biridir. Atanır atanmaz KOM’ ve Siber Suçlardaki bazı personeli Yeni Emniyet Müdürlüğü ile POlisevi arasındaki kapıya dikendir. ((bilenler bilir zaten bu iki bina bitişiktir, girişleri nizamiyeden yapılır, sadece yeri belli olsun diye binalar arasında duvar-tel çit vardır. Arada yine bir kapı vardır. Bahsettiğim bu kapı..Personelin müdürlükten polisevine geçerken kullandığı, hiçbir vatandaşın uğramayacağı kapı..) Selahattin Eyyubi Derneğine-Vakfına gidip ‘Ben buraya gelirken başbakanla görüştüm, yetkiyi aldım. Ben olmasaydım Tarım bakanlığı üzerinden hükümete operasyon yapacaklardı. Ben geldim bunu engelledim. MİT tamam, emniyet tamam, ama başsavcıyı aşamayabiliriz. Başsavcı gidince rahatladık’ diyendir. KOM mali bürodaki yolsuzluk dosyalarını kapattıran biridir. ‘Benim yedi sülaleme yetecek param var’ diye öğünen biridir. ‘Benim 4M kuralım var. Kimsenin Mezhebine, Meşrebine, Memleketine (4. M’yi unuttum..)’ diyen ancak öncelikle bunlara bakandır. Kapasitesi 3 koyun gütmeye yetmeyecek adamları polis okulundan kadroya getirtip, Terör birimlerinden sorumlu emniyet müdür yardımcısı yapandır.(Akın isimli bu adam önce ilçeye giderken uygulama noktasında durmadığından asker tarafından taranmış, daha sonra İstihbarat Daire Başkanı olmuş, 15 Temmuz ve sonrasında çok güzel kullanılmış, Nisan 2017 de polis Başmüfettişliğine atanarak, kullanılmış WC kağıdı gibi atılmıştır.. Yaptıklarını anlatsam gülersiniz. Tam bir maldır.) Daha ne yazayım. HB’nin Süleymancı olduğunu herkes biliyordu. Veya o kanadı kullandığını.. O şahıs kadar hizmete zarar veren görmedim. O dönem orda çalışan birisi olarak yazdım bunları.. Herkese selamlar.