YORUM | MAHMUT AKPINAR
Türkiye 6 Şubat gece yarısı saat 4.17’de Pazarcık merkezli, 7.7 şiddetindeki depremle güne uyandı. Arkasından Elbistan’da 7.6’lık deprem oldu ve yüzyılın en büyük felaketine maruz kaldığımızı anladık. Marmara Depremi’nden hem şiddet, hem de alan olarak çok daha büyük bir felaketle karşı karşıyayız. Felaketin 10 ili, yüzlerce ilçeyi ve 13 milyon insanı etkilediğini söylüyor yetkililer.
Marmara Depremi çok büyük felaketti ama korkarım ki bu deprem ondan çok daha yıkıcı. Muhtemelen insan kaybımız daha fazla olacak. 1999 Depremi yazın olduğu için sokaklarda barınmak mümkündü. Ama bu afette kış şartlarıyla da mücadele gerekiyor. Bu deprem de insanımızı gece uykusunda vurdu. Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığına (AFAD) göre 5 bin 575 bina yıkıldı. Yıkıldığı ihbar edilen bina sayısı ise 11 bin 302. Bu binaların altında çok canımız var. Pazarcık, İslahiye, Elbistan gibi dümdüz olan kentlerimiz var. Maraş merkezden bir arkadaş: “Şehrin merkezi kalmadı!” diyor.
İlk 48 saatte yapılacak en önemli iş enkaz altında kalanlara yönelik arama kurtarma faaliyetleridir. Fakat ikinci günün sonunda hala hiçbir profesyonel ekibin, araç gerecin ulaşmadığı kentler vardı. Köylerin halinin çok daha fecaat olduğu söyleniyor. Soğuk hava şartlarını da dikkate aldığımızda muhtemelen 48 saat geçtikten sonra enkazdan insanları canlı olarak çıkartmak mümkün olmayacak. Deprem öldürmediyse soğuk, açlık, susuzluk öldürecek.
Deprem alanına ulaşmak için altyapının çöktüğünü öğreniyoruz. İlk iki gün hava alanlarının ve ana yolların tahrip olmasından dolayı bölgeye ulaşım çok kısıtlıydı. Hastanelerin, kamu binalarının da çökmesi felaketi katlayan bir durum. Depremden yara almadan çıkan ama evi hasarlı milyonlarca insanın yaşam şartları da çok ağır. Senkronize ve hızlı bir organizasyon olmadığı için milyonlarca insan kış gününde sokaklarda, arabalarda gecelemek zorunda kaldı. Belki pek çoğu, artçı depremler devam ederken hasarlı evinde uyumak zorunda kaldı. Battaniye, gıda, su, gibi acil yardımların en kısa sürede ulaştırılması, geçici çadırların, konteynerlerin bölgeye sevki gerekiyordu. Lakin feryatlardan anladığımız kadarıyla AFAD’ın kendi imkanları dışında topyekün kamu kurumları, TSK, polis birimleri harekete geçirilemedi. Hızlı ve etkin aksiyon alıp, felakete doğru ve zamanında cevap verilemedi. Bu tür durumlarda her şeyi eleştirmek, meseleyi siyasi polemik konusu yapmak felaketi büyütür, afetzedelere zarar verir. Ama gözlemleyebildiğim kadarıyla Marmara Depreminde enkaz altında kalan devlet bu felakette daha ağır kaldı, hazırlıksız yakalandı.
İlerleyen zamanda ihmaller, yanlışlar sorgulanmalı, ama şimdi en önemli iş, arama kurtarma ve oradaki mağdurların temel ihtiyaçlarını karşılamak. Afet bölgesindeki insanımıza yemek çıkarmak, geçici barınaklar, çadır kentler kurmak. Depremden etkilenenleri mümkün olduğunca güvenli bölgelere çıkartmak. İmkanı olanlar deprem bölgesinden misafir kabul edebilir, evini, mekanlarını açabilir. Türkiye’nin heryerinde kamu binaları ivedi şekilde depremzedelerin barınmasına açılmalı.
Devlet, insanoğlunun bulduğu en büyük ve karmaşık organizasyon. Son asırda devlete yüklenen fonksiyon ve misyon iyice arttı. Devletler artık sadece ordudan ve kralın çevresindeki memurlardan oluşmuyor. Devasa kadrolara ve paralara hükmeden oldukça sofistike yapılar haline geldi. Eğer otoriter eğilimlere sahipse, devlet, topluma hizmet eden organizasyon olmaktan çıkıp, özgürlükleri sınırlayan muazzam bir kontrol mekanizmasına dönüşüyor. Böyle bir devlette her muhalif “tehdit” görülüyor. Medya susturuluyor, sivil toplum yasaklanıyor, meslek kuruluşları özerkliğini yitiriyor, sosyal gruplar mutlak denetim altına alınmak isteniyor. Yani toplumun dinamik, üreten, çalışan tüm yapıları, organizasyonları devlete mutlak bağımlı olmaya zorlanıyor. Aksi halde hakkı hayat tanınmıyor.
Eğer bir devleti bu kadar merkezi hale getirir, toplumun bütün kesimlerini siyasi iradeye biata zorlar, STK’ların, meslek kuruluşlarının otonom hareketine engel olur, sosyal grupları baskılarsanız böylesi felaketlerin altında ezilirsiniz. Ülkede korku atmosferi oluşturup, biat etmeyeni “terörist” ilan ederseniz, afetlerde, inisiyatif alamayan, yukarıdan emir bekleyen, yaranma güdüsüyle hareket eden, niteliksiz kamu görevlileriyle başbaşa kalırsınız. Sovyetleri çökerten tam da bu zihniyetti. Çernobil Felaketi’nde herkes üstten emir bekleyip inisiyatif almayınca, bilenler korkup susunca, yetkililer problemi küçük göstermeye kalkınca SSCB bu felaketin altında kaldı ve yıkıldı.
Bazen öyle olaylar, felaketler olur ki en güçlü devletler bile aciz kalır. Bu tür büyük felaketlerde otonom hareket eden STK’lar, insiyatif alabilen ama ihtiyaç halinde devletle koordine çalışan ekipler büyük iş yaparlar. Devletin acziyetine rağmen Marmara Depreminde “Kimse yok mu?”dan AKUT’a kadar STK’lar ve her siyasi görüşten belediyeler alana inmiş ve önemli işler yapmıştı. Başlarda ufak kargaşa yaşansa da afet bölgelerine kısa sürede ulaşıldı, insanlara dokunuldu.
AKP’nin ülkeye en büyük zararı sivil toplumu bitirmesi ve pek çok STK’yı bağımlı, güdümlü hale getirmesi oldu. Non-Governmental Organization (NGO) olması gereken yapıları da güdümlü, sivil görünümlü yapılara (GONGO) dönüştürdü. Erdoğan rejimi her felakete yetişen “Kimse Yok mu?”yu kapatmakla kalmadı, yardım edenleri “terörist” ilan edip hapse attı. “İdeolojik muhalif!” diye AKUT ekibine geçit vermedi. Nasuh Mahruki’yi itibarsızlaştırıp istifaya zorladı, derneği işlevsiz hale getirdi.
Böylesi büyük felaketlerde devletler efektif, hızlı ve etkili çalışamaz. Devlet hantal bir organizasyondur. Ama devlet, alt yapı hazırlayan, koordine eden, planlayan ve yönlendiren kalıp afet alanlarını STK’lara, yardım kuruluşlarına açarsa, yaralar çok daha hızlı ve etkili şekilde sarılır. Ancak otoriter yönetimler STK’lardan korkar. İnsanların ölümü pahasına böylesi yapılara geçit vermez. Günün sonunda halk acı çeker, devlet ise felaketin altında kalır ve itibar kaybına uğrar. Yapılan propagandalar, yasaklar yıpranmasını engellemeye yetmez.
AKP bu ülkede sadece basın özgürlüğünü, hukuku, kuvvetler ayrılığını bitirmedi, sivil toplumu, dernekleşmeyi, kurumsal yapıların otonomisini de yok etti. Bunun acı sonuçları devletlerin bile baş edemeyeceği böylesi felaketlerde daha net görülür.
Felaketin başındayız ve yapılacak çok şey var. Umarız AKP iktidarı ideolojik davranmayı bırakır, her siyasi görüşten belediyenin, derneğin, STK’nın yardımcı olmasının önünü açar. Umarız devlet sivil inisiyatiflere imkan tanır, koordine eder. Aksi halde ne kadar güçlü olursa olsun, STK’lar devrede olmadan hiç bir devlet böylesi felaketlerin üstesinden gelemez.