Sözler mi daha kalın Mektubât mı?

YORUM | VEYSEL AYHAN 

Temelsiz bina olmaz. 10 katlı bina yapacaksanız olabildiğince aşağı doğru kazıp temeli çok derine atarsınız. Ki bir depremde veya afette en az hasar alsın. Hizmet Hareketi’nin temeli insandır. Vasıflı insan. Alvarlı Efe Hazretleri, sürekli “Allah bizi insan eyleye!…” diye dua edermiş. Hizmet’in ana temeli bu kalitede “insan”. Bu evsaftaki insanlar ise sadece evlerde yetişiyor. Eğer bu kalitede evlerde yetişmiş insanınız varsa Hizmet vardır. Yoksa Hizmet yoktur.

Ev ama nasıl ev?

Beş veya altı kişi kalınan ev… Beş vakit, imkan ölçüsünde beraber eda edilen, en az üçünde cehri veya hafî tesbihat yapılan ve sonra kitap okunan ev. Tüm odaların pırıl pırıl olduğu, mutfağın ışıl ışıl tertemiz olduğu evler. Allah’ın “nur”u kirli ve pasaklı yerlere tecelli etmez. Dağınık ve ufunetli bir mekanda iman insibağı bulunmaz. Allah’ı anmak ve zikretmek çok kıymetli bir armağandır. Bu armağanın sürekli nüzul ettiği imtiyazlı mekanlar bu evlerdir.

BU YAZIYI YOUTUBE’DA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Kur’an, ‘büyut’ ile bu tür “evler”e işaret ediyor:

“Bu nûr (Allah’ın nuru), o evlerdedir ki Allah oralarda adının yüceltilmesine ve anılmasına izin vermiştir. O evlerde, sabah akşam O’nu anan, öyle yiğitler vardır ki, ne geçim kaygısı, ne ticaret, ne de alım-satım işleri, onları Allah’ı zikretmekten, namazı bütün şartlarına riayet ederek, vaktinde ve aksatmadan kılmaktan ve zekâtı tastamam ödemekten alıkoyamaz…” (Nur: 36,37)

Böyle temellendirilmemiş evler olsa olsa “bekar evi” olur. Acı gerçek bu. Bu nitelikte evler varsa ve yaşıyorsa Hizmet yaşar. Yoksa Hizmet yoktur. Var görünse bile.

O evleri Hocaefendi şu sözlerle anlatıyor:

“Işık evler, gelmiş-geçmiş mukaddes binaların en velûdu, en doğurganıdır; oralarda ışığa uyanan herkes, hemen karanlıkla hesaplaşmaya geçer. Bu evlerde, her fecir, bir fetih ve zafer rengiyle tüllenir. Onların her köşesinde, evrad-u ezkâr gülbanklar gibi gürler ve bu evlerin kutlu sakinleri her yeni güne, itmi’nan dolu, lezzet dolu masmavi duygularla uyanırlar. Onların dört bir yanıyla nurlara açık dünyalarında, yokun, yokluğun yeri yoktur. Toplanırken talim ve terbiye için toplanırlar; dağılırken de bu kışla ve bu mektepte elde ettikleri temiz duygu, nezih düşünce, güzel ahlak, imanlı fazilet ve Yaradan’la irtibatlarının mükâfatını almak için dağılırlar.”

Evler birer minik hayat üniversitesidir. Allah marifetinin öğrenildiği, idareciliğin, empatinin ve ‘bir başkasına katlanma’nın pratiğinin yapıldığı laboratuvarlar. Evlerin yerini ne okul ne de yurt tutar. İnsan, toptancılıkla yetişmez. Bir fabrikada toptan “korkuluk” üretilir ama toptan “insan” üretilmez.

2010’lu yıllardı. Evlerin kalitesi hakkında bir teste cüret etmiştim. Görüştüğüm bazı yeni mezunlara sorular sormuştum.

Mesela şöyle diyaloglar olmuştu:

– Evlerde ne kadar kaldınız? Ne yaptınız?

– 5 yıl. Bunun 3 yılında ‘evin abisi’ bendim.

– Peki risaleleri bitirdin mi?

– Tam bitirmedim ama bitirdim sayılır.

– İçtihad ne demek?

– … çıkaramadım.

– Peki İcraat risalesi hangi kitapta?

– Tam hatırlayamadım ama Lem’alar olabilir.

– İhlas risalesinden aklında kalan bir cümle var mı?

– Evet 15 günde bir okunması gereken değil mi?

– Evet. Bir düstur?

– Anımsayamadım.

Diyaloglar gittikçe kötüleşince şu soruyu sormak zorunda kalıyorum:

– Sözler mi daha kalın, Mektubat mı?

– Hafızam beni yanıltmıyorsa Sözler daha kalın.

Tekil bir örnekten değil benzeri pek çok olan diyalogdan bahsediyorum. Ve siz bu insanları yönetici yapıyorsunuz. Öğretmen yapıyorsunuz.. Sonra İhlas risalesine mutabık bir idare bekliyorsunuz.

Bir de hatıra ekleyeyim.

Ev görmeyeli 20 yıl olmuştu. Hukuk fakültesine başlamış bir yakınımı kaldığı eve bıraktım. Gece 11 civarıydı. Çıkıp bir evi göreyim diye düşündüm. Çıktım. Lüks bir apartman idi. Vakti zamanında 11 öğrenci kaldığımız ev kadar büyüktü. Biz kapaklı, tabutumsu ahşap yataklar kullanırdık. Bunların ise hem koltuk takımları vardı hem de yatakları. Koca evde 4 kişi kalıyorlarmış. ‘Abi’leri nişanlıymış, nadiren uğruyormuş. Diğer iki kişi de hafta sonları kendi ailelerinin yanında kalıyormuş. Ev tam bir ‘bekar evi’ idi. ‘Misafiriniz oluyor mu?’ diye sordum. Hayır, dedi. Literatürlerinde misafir kelimesi yoktu. En az üç saat süpürülse, silinse ancak temizlenecek gibiydi. En korkuncu mutfaktı. Ocağın üstünden en az üç ayrı yemeğin kalıntısı vardı. Çöp poşetleri üst üste birikmişti. Buzdolabı yemek kalıntısı arşivi gibiydi. Kendimce hesapladım. ‘Burayı temizlesem ancak sabah namazına bitiririm.’

“Parça bütünün habercisidir,” derler. Bu dediğim örnekler evlerin ne kadarıydı? Yüzde onu, yirmisi olsa bile felaket bir durumdu. Şimdi böyle binlerce eviniz olsa ne yazar? On binlerce insanınız buralarda ikamet etse ne kıymet ifade eder? Toplasanız bunların yüzlercesi başta ifade ettiğim vasıfta tek bir evin yerini tutar mı? Ama kesret ve ‘Excel’ gözlerimizi boyayınca “ev açma” bir yarışa dönüyor. Ayet tam izah ediyor: “Çoklukla övünmek, sizi ‘tutkuyla oyalayıp, kendinizden geçirdi.” (Tekasür: 1) Bu tür evlerden “Allah’a saygılı”, “insanı önceleyen” ve “insan kıymeti bilen” bireyler yetişir mi?

ÖNCE EVLER GİTTİ

Bir şehirde on okulumuz, yirmi yurdumuz bulunsa eğer o beldede başta anlattığım ve Hizmet’in temeli olan evler yoksa o şehirde Hizmet yok demektir. Risalelerin öğrettiği en önemli hakikat sebeplere takılmamaktır. Sebepleri aşmayı başarırsak başımıza gelen her şeyin evlerin gidişiyle başladığını fark ederiz. Müesseseler, temelini evlere dayarsa yaşar. Ruhunu evlerde olgunlaştırmamış bireylere bina edilen yapılar temelsiz demektir. “Temel”siz kurum, büyüklüğü ve yüksekliği oranında yıkıma ve haydutların saldırısına açık hale gelir. Temellerini ve yapı taşını vasıflı evlerden yetişmiş insanlarla kurmadığımız hiçbir yapı istikbale yürümez.

“Her muhite nitelikli ev” bir yönetici için ana hedef haline gelene kadar, Hizmet’in; ayette zikredilen teyidi alması mümkün değil. Ama Hizmet’te başarı kriteri kurum, sayı ve ekonomi olursa yöneticilerin yoğunlaştığı hedef nitelik değil maalesef nicelik olur. Yani öncelikle hedef bu değilse ciddi bir tashih gerekiyor.

İşte size güzel bir hedef:

Her muhitte, her milletten çocukların gelebildiği, ders çalıştığı, kitap okuduğu…

Kadın, erkek; esnaf ve yaşlıların haftada bir mutlaka uğradığı…

Ve Allah’ın zikrinin göklerce teyit edildiği cıvıl cıvıl evler…

Tuğlalarla yapılmış kurumlar tabii ki değerlidir ama böyle bir ev kaşıkçı elması kadar kıymetlidir.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

19 YORUMLAR

  1. Tebrik ediyorum, kalbinize ve kaleminize saglik. Fakat bu yazi pek kimseyi ilgilendirmeyecek gibi geliyor bana… Görünen manzara…
    Rabbim uyanmayi lütfetsin…

  2. Aşku şevki artıran söz ve yazılar çok kıymetli. Allah kendisinin razı olacağı evler için bu yolda yürüyen kardeşlerimizi muvaffak etsin.

  3. Veysel bey,

    Çok teşekkür ederim. Ruhu özü çok güzel bu yazı için.

    Şimdi bulandırmak hoşta değil, ama bahsi geçen Nur suresi 36/37 ile ilgili aceba benim gördüğüm şu hususlar var bu nasıl izah ediliyor diye düşündüğüm için, bir arz hükmünde bakış açımı sunmak istiyorum. Siz yahut bir muhatabı cevap verirse gerçekten memnun olurum.

    “O evlerde, sabah akşam O’nu anan, öyle yiğitler vardır ki, ne geçim kaygısı, ne ticaret, ne de alım-satım işleri, onları Allah’ı zikretmekten, namazı bütün şartlarına riayet ederek, vaktinde ve aksatmadan kılmaktan ve zekâtı tastamam ödemekten alıkoyamaz…” Ayeti Kerime

    Açarsak,

    1) Ne ticaret,

    2) Ne de alım satım işleri,

    3) Zekatı aksatmadan vermek,

    engel olmuyor deniyor.

    Ayetten çıkardığım bi düşünce şu ki, bir ev var ve o evin içindeki insanlar, ticaretle, alış verişle meşguller, yahut hayata atılmış, hayatın içinde insanlar.

    Bildiğiniz üzere, o evlerde de hepimiz kaldık,
    1) ne ticaretle ilgimiz oldu,
    2) ne alım satım, öğrenciydik.
    3) Zekatı üzerimize farz kılacak hiçbir durumda yoktu, çünkü daha zekat konusnuda mesul değildik,

    xxxxxxxxxDolayısıyla, bahsi geçen muhatap kitle daha farklı olamaz mı? Ya da, bahsettiğiniz evler bu ayetteki evlerle birebir örtüşmüyor desem doğru olmaz mı? xxxxxx

    O evlerde kaldığımız için, gençlik yılları özellikle kaldığımız yıllar, ayette, dışarının cezbeden güzelliği, dünyanın cazibedarlığı, haramın tatlı göründüğü ve ulaşmanın kolay olduğu o dönemler .. mealinde bir anlam verilse idi evet diyecektim tam olarak bu, ama, eline para değmemiş, sübyanlıktan yeni çıkmış gençlerin zaten, ticaretle, alım satımla ilgisi yoktu.

    Bununla birlikte, kritiğe tabi tutmak istiyorum bu kıyasımı.

    Gençlerin kaldığı böylesi bir ortamdaki gençlerin karşılaştığı dışarının cazibedar güzelliğinin büyüleyiciliği mi daha çok alıkoyardı insanı namazdan ibadetten, yoksa bu gençlerin hayata atılıp ticaretle, alış verişle meşgulken ibadetten alıkoyması mı?

    Peki Hangisi zor, bu sorunun cevabı kişiye göre değişse de,

    gençlik hevesatına çeken hormonların sürekli pompalandığı o yıllarda onca cazibedarlığana rağmen yaşamın,
    yine de aksatmadan Cenabı Hakkı anmak;

    sanırım ticarete, alış verişe dalıp, iyi bir geçim, imkan kazanmanın Cenabı Hakkı anmaktan alıkoymasından,

    daha da GÜÇ GİBİ GELİYOR bana.

    Lakin, bunun tam tersi de mümkün,

    O ayet, aslında bizim bilmediğimiz bir sırrı mı işaret ediyor,

    Nedir o sır? Aceba, ticaretle, imkanla, alış verişle meşgul olma aslında biz fark etmesekte, aslında en zor durum mu. Bir gencin nefsini yenip Cenabı Hakkı anmasından çok daha zor olabilir mi, ticarete, alışverişe dalmaya rağmen Cenabı Hakkı anmaktan alı koymamama..

    Yine subjektif olsa da, belirtmek istiyorum ki, o evlerde kalan gençler, yok olmadı, daha sonra hayata atıldılar. Kimisi benim gibi Kamuya girdi, kimisi Kurumsal hizmete, az bir kısmı da olsa ticarete.

    Ve sorum şu.. Hangimiz o evlerdeki atmosferi devam ettirebildik daha sonraki yıllarda. Kurumsal olarak hizmet müesseselerinin içinde dahi olsa birisi, gerçek anlamda o yoğun samimiyeti, içtenliği içten yakalayabildik mi.

    Bu soruyu ben Hayır, diyerek cevaplamak istiyorum.

    O nedenle de, sanki, belki, uzaktan gençlik yazının o aldatan hali, aslında fark etmesekte, aslında imkana kavuşup, paraya pula, ya da ticarete alış verişe daldığımız o halden daha az şiddetli imtihandır. Ve belki ayeti kerime de buna işaret etmiştir.

    Ayeti Kerimeyi yine şöyle düşündüm ki, Bu ayeti Kerime, parça parça olan bir BÜTÜNÜ anlatıyor,

    ve o parçalardan her birinin bir anlık fotosonu çekmiyor, onların bir hayat boyu sürecini göz önüne alarak anlatım yapıyor.

    Yani şu;
    1) O evlerde kalan genç, hayata tam bulaşmadığı ama nefsin arzularının şiddetinin olduğu o yıllara rağmen bir YAŞLI gibi davranıp, kendini ibadete adıyor,

    2) Yine, aynı genç, hayata atıldığında, olgunlaştığında, ticaretle, alış verişle uğraştığında, yine aynı alışkanlığını devam ettiriyor.

    Bu yazdığım 2 husus, BÜTÜNÜN bir parçasına aitti.

    Bu nasıl bir bütün.. Esnaf ve Öğrenci.

    Sanırım, ayet fark etmesekte, bu idealize edilen EV halini, sadece öğrencilerle de sınırlı tutmuyor, TİCARETLE, ESNAFLIKLA meşgul insanlara işaret ediyor.

    Zira, ne ticaret, ne alışveriş, ve özellikle ZEKATI vermekten alı koymama hususu, esnafı, ticaretle meşgul olanları muhatap alıyor.

    Dolayısıyla, bu Bütünün diğer parçası, Esnaflar…

    Eğer, esnaflar, bu idealize edilen EV ortamını am olarak oluşturabilirlerse yaşamlarında, aslında bu ayete muhatap olmayı, benim nazarımda daha çok hak ediyorlar.

    Dolayısıyla, bu ayet, bir anın fotosunu değilde, yaşanmış veya yaşanması muhtemel gelecekte, yıllarca sürecek bir SÜRECİN resmini betimliyor.

    Cenabı Hakkın affına sığınarak, resmi betimlemek tabirini kullandım, yakışıksız olduğunu söyleyen ERBABI olur ve düzeltirse, memnun olurum.

    Ama meramım şu ki,

    Veysel Bey,

    Bu ayet, hayatının bir döneminde bahsi geçen öyle bir evde kalmayı değil, aslında Yaşantısının Tamamında, gençlikten -hayata atılıp, ticarete, alış verişe dalma.. serüveninde, yıllarca sürecek bir yaşamda, her şeye rağmen,

    EV de, Cenabı Hakkı anmaya işaret ediyor.

    Diğer yanı, O er oğlu er, kavramıda kullanılan Arapça dilinin inceliğinden, er kavramının erkeği değil, aslında bir sıfatı işaret ettiğini okumuştum.

    Yani, bunda muhatap erkek değil, yiğit/er den kasıt, kadınlarında içinde olduğu, o sabrı, metaneti, iştiyakı, sürekliliği gösteren İNSANI işaret etmesi.

    Bu subjektif bakış açımı da belirterek, şunu söylemeliyim ki..

    Bu ayet asılnda hepimize bakıyor.

    Ve bu ayetten hakkıyla nasiplecek olanın, kanaatimce, eğer EV lerini öyle bir köşeye çevirebilseler, Esnaf LAR hak ediyor..

    Diğer taraftan, artık hepimiz bir çeşit esnafız, mütevelliyiz.

    Dolayısıyla, aslında ayet, başlangıcı Ev ile başlayan insanların sonradan ticarete, alış verişe evrilecek insanları işaret etmesi cihetiyle, sanki bizim gibilere de işaret ettiğini ayrıca düşünüyorum.

    Bu nedenle, artık, bir bütünün iki parçasının da aslında ortadan kalktığını, bütünün TEK BİR PARÇA ve ayette belirtilen sürecin İKİNCİ aşamasında OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM.

    İlk aşama ev aşaması, ikinci aşama ticarete, alış verişe dalma aşaması.

    Rabbim muradına muhalif bir açıklama yaptımsa affetsin. Niyet hayr, akıbet hayr olsun.

    Bir sonraki yorumumda.. başka bir hususa değinmek isterim. Hürmetle..

  4. Hayati bir konuya harika bir sekilde deginilmis. Imzami atarim deme terbiyesizliginde bulunmayacagim. Böyle diyenlere sinir olurum. Sen kimsin de imza atiyorsun?

    Fakat yazarimiz keske o evler niye tarihe karisti ona da deyinseydi diyorum. Risaleden baska eser tanimayan, onun disindakileri bos isler olarak gördügü icin hala 60li yillarda yasayan ve insanlara da o devirdeki hayat tarzindan baskasini sunmayan, onlarin karsisina gereksiz ve itici bir otoriterlikle cikan Risale uzmanlarinin bu konuda hic mi katkisi yok?

    Insanlarin bir yarisi sular seller gibi hadis bilen, fikih, kelam bilen, canavar gibi risaleden alintilar yapan bu insanlari yere göger sigdiramiyorken, bir diger yarisi da onlarin bu kadar bilgiden sonrak agzini gözünü yamultarak konusmak, isi habire teyatrallige dökmek, ders verdigim insanlarina kendi cocugum gibi davranmak, diledigimce laubali olmak hakkim dercesine kiran döken insanlardan illallah diyor.

    Hizmet insanlari bu kadar bilgiye ragmen kendini asamamis bu insanlara gercekten cok iyi tahammül etti, onlari cok iyi sirtinda tasidi. Yeni nesil tasimaz!

  5. İçimizi rahatlatan, ferahlatan, tam da işte bu dediğimiz bir yazı…..fakat bunlar acaba zamanında abi(!) dediğimiz ekseriyet itibarıyla bukalemun tipli insanlar tarafından konuşulmadı mı, görülmedi mi? Maalesef Exel’e oynadık hep….Exel her şeyin önüne geçti, ihlasın, Allah’ın rızasının, hizmetin, herşeyin…
    Meseleyi çok yakından bilen biri olarak bunun hesabını nasıl veririz bilmiyorum….Veysel bey zamanında buna ses çıkarmadıysanız, bunun için mücadele vermediyseniz size de çok yazık….zaten abi dediğimiz o mahluklarla ötelerde hesabımız çok çetin olacak…içim çok dolu bu konularda ama çok da yazmak istemiyorum…

  6. Çok güzel bir yazi. Bu problemi herkes biliyor ve kabul ediyordu fakat nerde dugumlendigini bilmedigimiz bir el bu excell dayatmasini onumuze getirip hizmeti felakete surukledi. Bu vasifsiz evlerin orani yuzdede ne yazik ki seksene , doksana ulasmisti. Inşallah yeniden aynı kiymette evlerin olduğu bir hizmet tekrar baslar. Yoksa koku curumus bir agac gibi yikilmamiz yakindir.

  7. Allah razı olsun. İhtiyacımız olan bir zamanda bu yazınız ilaç gibi geldi. Rabbim sağlıklı, sıhhatli, huzurlu ömür nasip etsin.

  8. Saygideger Veysel Bey, kisiliginize saygim sonsuz olsa da yazdiklarinizin bir kismina katilamadigimi belirtmek zorundayim.

    Evler her zaman hizmetimizin temel tasi oldu. Ben de evlerde uzun bir sure kaldim ve talebe hizmetlerinde bulundum. Fakat evlerde kalabilecek liyakatim oldugunu hic bir zaman dusunmedim, her zaman bir lutuf olarak gordum.

    Evlerde bahsetmis oldugunuz manevi dususu bir cogumuz gordu, yasadi. Bunu giderebilmek icin iki kanattan kalbi tarafa daha cok agirlik vermeye calistik. Ve biz buna calistikca diger kanat zayif kaldi. Kalbi kanadi da onaramadik. Gitgide evlerimize yeni insanlari getirmekte zorlandik, gelenlerin bir kismi da sadece ihtiyaclari/mecburiyetleri yuzunden gelmeye basladilar. Hele hele yeni hicret edilen bolgelerde evler seklen bulunmaya/kurulmaya basladi. Gelenler azicik bir tat alsalar da, o bizim vermek istedigimizi alamadan geri donduler.

    Evlere bahsettiginizden cok daha fazla ihtiyacimiz var, ama evlerimizin tanimini da yeniden gozden gecirmemiz gerekiyor. Su anda, ozellikle bati ulkelerinde yasanan yerlerde bildigimiz tarzda evler acmak cok zor. Acsak da gelen insanlar ya daha onceden geleneksel evlerimizde yetisenler, ya da onlarin cocuklari. Nacizane, bir an once akil – kalp birlikteligini saglayacak yeni yontemler bulmamiz gerektigini dusunuyorum. Yoksa genc arkadaslarimizi anlayabilmemiz, onlarin ihtiyaclarini giderebilmemiz, onlara hitap edebilmemiz neredeyse imkansiz.

    Acilen beyinlerimiz patlarcasina bu isin izdirabini cekip, istisare ile yeni yollar bulmamiz gerekiyor. Yoksa, bahsetmis oldugunuz “Her muhitte, her milletten çocukların gelebildiği, ders çalıştığı, kitap okuduğu…” evler sadece sozlerde kalacak…

  9. Allah razı olsun yazı içimi dökmüş. Ben yazmasam bile bir yazı içimi döküyor. Yazarı tebrik ediyorum. Bir yazı okucu kitlesinin hissiyatına bukadar rehber olur ancak.

  10. Öncelikle belirteyim sonra yanlış anlaşılmasın. Ben yaşadığım hiç bir şeyden şikayetçi değilim. Ne ihraç olmaktan ne de hapis yatmaktan. Hizmetin için bir maraba olmaktan hep şeref duydum, hala da aynı yerdeyim. Hocam doğru söylüyorsunuz da iş işten geçti artık. O zaman neredeydiniz? Exceller size gelmiyormuydu? Değerlendirmeleri siz ? Yada bu pozisyonlarda olanlara bunları niye söylemediniz? Bu uygulamalara karşı olanlar dokuz köyden kovuldu. Hala da devam ediyor. Ben bu şekilde çok ev kapattım. Ama excel de kötü görünüyor diye uyarıldım. Yani hocam haklısınız hemde sonuna kadar. Ama bunları siz değil biz söyleyeceğiz. İktidarın ekonomi kötü bunun suçlusu kim demesi gibi bir şey bu. Niye yıllarca kulağınızı bizim dediklerinizi ve diyeceklerimize kapattınız? Takdir, iltifat ve ödül peşinde koşan o raporları sunanları dinlediniz? Hepside eğitimli olan bu insanlar bunların farkında değiller miydi sizce. Bence haksızlık yapmış olursunuz o güzide insanlara. Ama bunca insanın neye zorlandığını, nelere göz yummak durumunda bırakıldığını ben size söylüyorum ve soruyorum hocam hiçmi müdahale etmeyi düşünmediniz? Yoksa eliniz kolunuz bağlı mıydı. Son olarak haddimi aşmam inşallah, öne çıkan kişileri değilde mesela kamplardan çıkamayan, gittikleri ülkelerin kamplarında kalan insanlarla konuşun. Çünkü onların kamplardan çıkmalarını sağlayacak bir çevreleri yok. Yukarılara şikayet demeyelimde rahatsızlıklarını iletecek bağlantıları yok. Sevgili hocam yazılarınızı medreseden çıktığından beri takip ediyorum. Allah razı olsun. Bana ve etrafına rehberlik yaptı. Sadece hocamın yazılarını ve sohbetlerini dinliyorum artık. Çünkü ve maalesef kendilerine rapor getirenlerin verdiği bilgilerden bağımsız değerlendirme yapılamadığını düşünüyorum. Saygılarımla!

  11. Yazıda bahsedilen evlere ulaşabilmek için nitelikli ev abilerine ihtiyaç vardı . Nitelikli abileri olan evler şanslıydı , geri kalanı aynı yazıdaki gibi daha beterdi . Allah bu hizmetin tarihini yandaş tarikat ve cemaatlerin yaşadıkları sapıklıklardan korudu çok şükür . Bundan sonrada nitelikli abi yoksa ev açmayın , önce insan yetiştirin sonra ev açın .

  12. Isin bamteline dokunan bir yazi olmus. ‘Ev’ demek ‘insan’ demekti. ‘Insana’ degil de ‘bina’ya, ‘para’ya, ‘cokluk’a ragbet baslayinca kaybetmeye basladik. Kaybettigimiz surec icinde de cemaat enaniyetiyle simardik. Halbuki, Allah cc icin malin mulkun ne kiymeti var! Zaten malik-el Mulk O cc degil mi? Kendi heva ve hevesimizi, anlayisimizi, O’nun cc rizasinin, emir ve yasaklarinin onune gecirmeye baslayinca, insallah rahmet ve inayetiyle, bir tokat (sefkatli olanindandir insallah) vurdu ki, adaletini kimse sorgulayamaz. Bunun icin ha su zalimi ha bu zalimi vesile kilmis, ne farkeder? O zalim dusunsun hesabini ahirette. Biz hala meseleye yuzeysel yaklasip, o zalimlerin sahislari uzerinde bunu okursak, kendimize ikinci bir eziyeti yapmis oluruz. Halbuki risalede Hz. Yunus as in kissasinda bize verilen ders neydi? “La ilahe illa! ente subhanek! Inni kuntu minezzalimin!” 3 cumle, 3 ders- anlayana!

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin