Tarih 29 Ocak 2000. Stockholm’de toplanan Avrupa Birliği (AB) liderlerinin en önemli gündem maddesi Avusturya’da iktidara yürüyen Jörg Haider liderliğindeki Özgürlük Parti’siydi. Masanın etrafında oturan 15 liderden 11’i sosyal demokrat partilerden, geri kalan 4 lider ise ‘sağcı’ydı.
Ancak bugün Stockholm’de toplanan 15 AB üyesi ülke liderinin yalnızca 5’inde sosyal demokratlar iktidarda. Önümüzdeki dönemde bu sayı daha da azalabilir. Sosyal demokratlar, Avrupa için ‘umut’ olmaktan giderek uzaklaşıyor.
ARDI ARDINA GELEN KAYIPLAR
2016 sosyal demokrat partiler için tam bir yıkım oldu. İtalya’da yapılan anayasa referandumunda istediğini alamayan Matteo Renzi istifa etti. Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande ülke tarihinin en düşük popülerlik rakamlarına düştü. İkinci dönem için aday dâhi olamadı. İspanya’da sosyal demokrat PSOE tarihinin en kötü seçim sonuçlarını aldı. Avusturya’da yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sosyal demokratların adayı ikinci tura bile kalamadı. İngiltere’de Brexit’in faturası İşçi Partisi’ne kesildi…
Sosyal demokratların erimesi 2017’de de devam etti. Hollanda’da yapılan seçimlerde İşçi Partisi adeta kayıpları oynadı. Seçimden yüzde 20’lere varan oy kaybıyla çıkan İşçi Partisi yüzde 5,7 oy oranıyla iyice küçüldü. Fransa’da yapılan cumhurbaşkanlığı seçimi ilk turunda sosyalist aday Benoit Hamon yüzde 6,4 oy alarak, ikinci tura kalamadı. Sosyal demokratlar bir zamanlar kaleleri olan İsveç’te de oy kaybederken, Danimarka ve Almanya’da az da olsa oylarını arttırdı. Almanya’da Avrupa Parlamentosu eski başkanı Martin Schultz’un iç politikaya dönmesiyle oylarda bir kıpırdanma yaşanıyor. Solun en rahat olduğu yer ise şimdilik Portekiz. Kasım 2015’ten beri ülkeyi sosyal demokrat Antonio Costa yönetiyor.
İŞÇİ SINIFINDAKİ DEĞİŞİM
İşçi sınıfı sosyal demokratların oy deposu oldu uzun yıllar. İşçi hareketlerini organize eden bu partiler, sendikaların büyük desteğini gördü. 1970 ve 80’li yıllarda Almanya’da Willy Brandt, İsveç’te Olof Palme, Danimarka’da Anker Jörgensen gibi efsanevi sosyal demokrat başbakanlar ülkeyi yönetti. Depo işçiliğinden önce sosyal demokratların başkanlığına sonra başbakanlığa uzanan Danimarkalı Anker Jörgensen, sadece sol için değil sıradan halk içinde önemli bir figür olmuştu.
2000’li yıllarla birlikte sosyal demokrat partilerin ‘oy deposu’ olan ‘işçi sınıfı’ ciddi değişime uğradı. Fabrikaların kapandığı, işçi sınıfının tarihe karıştığı günümüz Avrupa’sında sosyal demokratların yapması gereken reformları sağ partiler yapınca, seçmen otomatik olarak soldan sağa kaymaya başladı. Bunda partilerin savunduğu değerlerin giderek birbirine benzemesi ve ideolojilerin çökmesi de önemli rol oynadı. Ekonomi, sağlık, eğitim ve yabancılar konusunda sağ ile sol arasında sadece küçük farklar olunca sosyal demokratlar için çöküş kaçınılmaz oldu. Yeni nesil için ‘dayanışma’, ‘özgürlük’, ‘işçi sınıfı’ gibi kavramlar bir anlam ifade etmeyince sosyal demokratların oy alması da zorlaştı.
GÖÇMEN MESELESİ VE SOL
Göçmen ve mültecilerin toplum için problem olmasının faturası doğal olarak sosyal demokratlara çıkarılıyordu. Bir taraftan ‘göçmen dostu’ gözüküp, diğer taraftan göçmenlerin ülkeye gelmesine engel olmak ideolojilerine ters düştüğü için sosyal demokratlar uzun yıllar giderek bir problem haline gelen bu sorunu görmezden geldiler. Göçmenlerin nüfus olarak artması ve toplum düzenine yönelik tehdit oluşturduklarına dair algının yerel halkta güçlenmesiyle orta sınıf seçmenler yavaş yavaş partilerinden koptu.
Bugün aşırı sağa giden oyların büyük kısmını daha önce sosyal demokratlara oy veren kitle oluşturuyor. Avrupa Dış İlişkiler Konseyi (European Council on Foreign Relations – ECFR) araştırmacılarından Alman Josef Janning, Almanya ve İsveç’te suç işleyenin etnik kimliğinin konuşulmasının uzun yıllar ‘ayıp’ olarak algılandığını belirterek, “Ancak bu kural son yıllarda rafa kaldırıldı. Sebebi gayet basit; göçmenleri gündemde tutan parti oy kazanıyor” açıklamasını yapıyor.
Aşırı sağın yükselmesi sosyal demokrat partilerin göçmenler konusunda söylem değiştirmesine yol açıyordu. 2000’li yıllarda kapılarını herkese açan sosyal demokratlar gitmiş, suç işleyenin sınır dışı edilmesini, her mülteciye sınırların açılmamasını isteyen yeni bir sosyal demokrat görüş gelmişti. Bunda sosyal demokratların sürekli oy kaybı etkili oldu. Koca Avrupa’da sadece Norveç, Portekiz, İngiltere ve İsveç’te sosyal demokratlar ’sihirli’ rakam yüzde 30 oy oranına ulaşırken, diğer ülkelerde bu oranı yakalamak sol için hayal ötesi oluyordu.
YÜZDE 30’LARDAN YÜZDE 20’LERE
2000’li yıllarda Avrupa genelinde sosyal demokrat partilerin oy oranı yüzde 30’ların üstünde olurken, bugün bu oran yüzde 20 seviyesine kadar düşmüş durumda. Sosyal demokratlar ekonomik kriz, büyüme, kamu harcamaları, göçmen sorunları gibi konulara çözüm getiremediği gibi ciddi bir kimlik krizi yaşıyor. İşçi hareketlerinin son bulduğu, işçi sınıfının ortadan kalktığı bir Avrupa’da sosyalistler en klasik söylemlerinde bile toplumu ikna edebilecek enerjiyi bulamıyor.
Sol bugün Avrupa’da sadece İtalya, İsveç, Avusturya, Portekiz ve Fransa’da ülkeyi yönetiyor. Haziran’da Fransa’da parlamento seçimleri yapılacak ve büyük ihtimal sosyalistler ciddi oy kaybına uğrayacak. Yine Haziran’da İngiltere de seçime gidecek. Ekim’de ise Almanya seçimleri var. Bu 3 ülkede seçimlerden sosyal demokratlar oy kaybıyla çıkarsa sosyalistler artık Avrupa için ümit olmaktan çıkmış olacak.