YORUM | Doç. Dr. MAHMUT AKPINAR
Bir yıl kadar hapis yatmış, sonra tahliye edilmiş ama davası devam eden, her an davası onanıp tekrar hapse girme ihtimali olan bir akademisyen arkadaşımla hasbihal ettim. Depremlerden konuştuk. “Geçmiş olsun sallanıyorsunuz” dedim.
“Bu depremler bir şey değil, ülke müthiş sosyal depremler yaşıyor; asıl onlar yıkıcı” dedi.
ve devam etti:
“Aydınları susturulmuş, medyası teslim alınmış, gözü kulağı kapatılmış, uyutulmaya çalışan 83 milyonluk bir millet var! Sadece havuz medyadan haber alanlar uyumaya devam ediyor. Ama artık insanlar havuz medyaya itibar etmiyor, alternatif haber kaynaklarına, sosyal medyaya, youtube kanallarına bakıyor. Bir uyanış, farkındalık var toplumda görüyorum; ama öte yandan her açıdan müthiş bir çürüme, ülkeden umudu yitirme de var.”
KHK’lı arkadaşım akademik unvanlarını kullanmadan iş bulmaya çalışmış ama hem “damgalı” olması, hem de piyasaların bozuk olması nedeniyle iş bulamamış. Anadoludan çıkmış, zor şartlarda okuyarak mühendis, akademisyen, öğretmen olmuş yüzbinlerce insan şu sıralar açlığa mahkum ediliyor. Asgari ücretle çalışmaya razılar, ama ekonomi o kadar kötü ki, asgari ücretle iş bulmak bile zor hale gelmiş. KHK’lı damgasıyla iş aramanın, itilip kakılmanın yaşattığı zorluklar anlatmakla bitmez. Nesiller boyu yazılacak, konuşulacak, milletin yüzünü kızartacak, tarihe acı not olarak düşülecek hikayeler var.
Ülkenin adaleti, ekonomisi, yönetimi yerlerde sürünüyor; bunu herkes görebiliyor; ama asıl müthiş bir sosyal çözülme var; insanlar bunu görmüyor. KHK’lı arkadaşım: “İnsanlar Allah yok gibi yaşıyorlar. Ekonomi kötü, pek çok insan açlıkla yoklukla mücadele ediyor; ama öte yandan en lüks ve pahalı telefonlar, araçlar için kuyruklar var” diyor.
Arkadaşım daha önce önünden çok geçtiği, merak ettiği, ama içine girmeye fırsat bulamadığı tarihi bir kiliseye uğruyor. KHK’lılar için vakit bol, yapacak iş de olmayınca, “bir bakayım” diye giriyor. Kiliseyi gezerken kenarda bir adamın ve bir kadının konuştukları gayrı ihtiyari dikkatini çekiyor. Kilisenin papazı olduğunu anladığı adam, kadına Hristiyan olmakla ilgili bir şeyler anlatıyor; kadın da sorular soruyor. Medeni cesaretine hep hayran olduğum arkadaşım özür dileyerek araya giriyor, nezaketle: “sanırım buranın Papazısınız, hanımefendi ile biraz konuşmama fırsat verir misiniz?” diyor. Papaz da buyrun diyor. Aralarında şu diyalog geçiyor:
Arkadaşım: Anladığım kadarıyla din değiştirmek, Hristiyan olmak istiyorsunuz
Kadın: Evet”
Arkadaşım: Peki Müslüman bir aileden misiniz? Kökeniniz Müslüman mı?
Kadın: Evet
Arkadaşım: Neden din değiştirme lüzumu duydunuz?
Kadın: Gördüğüm, tanıdığım Müslümanlarla aynı dinden olmak istemiyorum.
Arkadaşım: Hristiyanlığı öğrenmeye çalışıyorsunuz ama Müslümanlık hakkında ne biliyorsunuz?
Kadın: Aslında çok şey bilmiyorum, ama gördüklerim, yaşadıklarım beni din değiştirmeye itti. Arkadaşım: Önce kendi dininizi araştırıp öğrenmeniz, makul, mantıklı bulmazsanız din değiştirmeye karar vermeniz daha doğru olmaz mı?
Ülkede “İsrail, ABD ajanı” olmaktan “Hristiyanlık misyoneri” ilan edilmeye kadar her kara çalınan, işsiz bırakılan, itibarsızlaştırılan bir KHK’lının vicdanı, yukarıda tabloya dayanmıyor ve olaya müdahil oluyor. Kadın: “haklısınız sanırım öyle yapmalıyım, tekrar düşünmeliyim” diyor ve teşekkür ediyor.
Maalesef ekonomik kriz, fakirlik, işsizlik yanında, ülkede bölünmüşlük, hased, fitne, fesad, birbirinin kuyusunu kazma, yalan ve talan gırıla gidiyor. Bu tablodan mütevellit, vicdanı hala ölmemiş, muhakemesi çalışan insanlarda ciddi bir inkisar, ülkeden ve milletten umudu kesme durumu var. İslam’ı tam bilmeyen, İslam hakkında Müslümanlara bakarak malumat edinenler, dini bilgisi yüzeysel olanlar, mevcut dindarların temsil ettiği Müslümanlıkta bir ışık göremiyor ve İslamdan/dinden uzak kalmak istiyor. Biraz okuyan, dünya bilen insanlar, münhasıran gençler şahit olduklarından hareketle İslamı, tarihimizi, kültürümüzü sorguluyorlar. Ülkede var olan (yanmaz terlik ve ateşe dayanıklı kefen satmalar, şirke giren şeyh-hoca kutsamaları, dinin istismarı, din namına her türlü yozlaşma ve ahlaksızlığın meşrulaştırılması gibi) absürd, İslam, akıl ve ahlak dışı uygulamalar nedeniyle kendilerine daha mantıklı, ahlaki bir zemin arayışına girişiyorlar.
AKP’nin uyguladığı ilkesiz, iki yüzlü, çıkarcı politikalar toplumda iki eğilimi besliyor: Sekülerleşme ve dini yozlaşma. Toplum din ve dini yaklaşımlar, tutumlar üzerinden köklü bir ayrışma, yarılma yaşıyor. Bu ayrışma gençler arasında çok daha net farkediliyor.
SEKÜLERLEŞME: Gerek seküler kesimlerin gerekse dindar kesimlerin ahlakı, adaleti, vicdanı, ilkeleri esas alan gençlerinde, iktidara yaslanan ve iktidar kaynaklarından beslenen dindarlarda gördükleri yozlaşma nedeniyle ciddi bir sekülerleşme var. Olumsuz ve itici Erdoğan figürü yanında, dini cemaatlerin/grupların önderlerinde görülen kifayetsizlik, ufuksuzluk nedeniyle son dönemde pek çok genç kendisini “seküler, din istismarına tavır alan Mustafa Kemal” ile özdeşleştiriyor. Kemalizm ideolojisinin eğitimde hala baskın olması bunda etkili ise de, son dönemdeki var olan yükseliş Atatürk sevgisinden öte, Erdoğan ve AKP nefretinden kaynaklanıyor. Gençler yobaz, üçkağıtçı, güvenilmez, yalancı, dini istismar eden muhafazakarları gördükçe deist, ateist veya Kemalist oluyor.
DİN SOSLU YOZLAŞMA: Bir de hükümet korumasında kamu kaynaklarından ve kolay kazançtan beslenen muhafazakar AKP’li ailelerin çocukları var. Bunların hali çok daha içler acısı. Bu gençlerin dilinde “İnşallah”, “maşallah”, “Allah” var. İslami sembolleri, Osmanlı tuğralarını, milliyetçi kavramları yaygın ve görünür şekilde kullanıyorlar. Ama bu görüntünün altında usulsüz ihale zengini ailelerin çocukları bohemliğin, ahlaksızlığın en sınırsız hazlarını deniyorlar.
AKP’den dayak yiyen veya muhalif-seküler kesimlerin çocukları mevcut “dindar” “Müslüman” profili nedeniyle savrulmalar yaşıyorlar. Yukarıdaki örnekte görüldüğü üzere dinini değiştirmek isteyenler, İslamla bağının-ilgisinin olmadığını deklare edenler çıkıyor. Dine, inanca kayıtsız kalmayı tercih eden agnostik diyebileceğimiz insanların sayısında patlama var. Bir şekilde mevcut iktidardan zarar görmüş veya bu zihniyetle açı yapan kesimlerin gençleri iktidarın din istismarında geldiği nokta nedeniyle konulara dini açıdan yaklaşmaya anında tepki veriyorlar. Kader, sabır gibi konular açıldığında itikadlarına zarar verecek şekilde tepkisel davranıyorlar.
Yurt dışında en çok din değiştiren toplumun Şeriatla yönetilen İranlılar olduğunu görür ve bunu anlamlandıramazdım. AKP’nin topluma dayattığı baskıcı, ilkesiz, yobaz din anlayışını görünce İranlıların ülke sınırları dışına çıkınca neden dağıttıklarını ve Müslümanlar arasında neden en yüksek din değiştirme oranlarına sahip olduklarını daha iyi anlıyorum.
Din eğer sizin davranışlarınızı olumlu yönde etkiliyorsa bir şey ifade eder. İslam güzel ahlaktır, hakka taraftar olmaktır, insanlara faydalı olmaktır, kainatı ve kendini okumaktır. Şayet İslam söylem ve slogandan ibaret hale geldiyse; inanç, ahlakı, yaşantıyı, muameleleri olumlu anlamda değiştirmiyorsa şekil/zarf öne geçmiş demektir.
Ekonomi bir şekilde düzeltilir. İnsanlar daha az yiyerek, daha ucuza giyinerek, tasarruf ederek de yaşayabilirler. Zaman gelir bunlar düzelir. Ama dinin istismarından, adaletin yok edilmesinden, gücün yozlaşmasından, toplumun ayrıştırılıp husumet tohumları ekilmesiden, millet olmaya dair ortak kader ve sevinci yaşayamamaktan kaynaklanan sosyal problemlerin acısı uzun sürer. Aheste aheste çıkar nesillerden.
Dindarlar bu ülkede uygulanan radikal/sert laiklik nedeniyle yıllarca hep mağdurdu, mazlumdu, ezilendi. AKP’nin politikaları ve dindarların ekseriyetle buna destek vermesi nedeniyle artık dindarlar, cemaatler, tarikatlar bu ülkenin mazlumu değil, zalimi! Ezileni değil, ezeni! Birleştireni değil, ayrıştıranı!
Maalesef AKP iktidarı, dürüst, güvenilir, çalmaz, zulmetmez Müslüman algısını yerle bir etti. Dindar imajını tahrip etti. Ne acıdır ki dinin onurunu, haysiyetini en başta koruması gereken din adamları, Diyanet mensupları, ilahiyat hocaları ve cemaatler buna sustu, destek oldu!
Siz, bunlar yeniymiş gibi yazıyorsunuz. Oysa onlarca yıldır TR’de üçkağıtçılık, yalancılık çok yaygın. Hacı/hoca kostümlü şarlatanların piyasada yaptıkları ticarî ahlaksızlıkları görmeyen, duymayan, konuşmayan yok. Bu devirde babana bile güvenmeyeceksin lafını otuz seneden beri ben biliyorum, yaşım o kadar müsaade ettiği için… Bu memleketin geneli için söyleniyor, laikçi şucu bucu ayrımı olmadan…
Sanki bunlar son dört-beş senedir çıktı, öncesi iyiydi gibi bir hava var yazınızda. Yanılsama yapmışsınız bu durumda…
Memlekette bozulma, çürüme yüksek boyutlardaydı, son beş yılda sadece ivme kazandı, artık çöküşe gidiyor.
Evet, o onlarca yıllık çürüme TR’yi iyi bir yere götürmeyecekti, şimdi fıtrat gerçekleşiyor. Osmanlı’da olduğu gibi. Olaya sırf yönetim olarak baksak bile, o zaman da orda bugünkülere benzeyen İttihad ve Terakkî vardı, ittihad ve terakkîden başka her şeyi yapan…
Belki Osmanlı bileşenlerine ayrıldığı gibi, onu meydana getiren unsurlar bir arada duramayıp dağılıp herkes kendi yoluna gittiği şekilde şu anki yapı da öyle olacak. Evet, iç parçalayıcı, ama Osmanlı için de öyle değil miydi? Kimin içi acımıyor, onun yıkılışını, dağılışını okuyunca? “Devlet-i Âliye” bile öyle olduysa şimdi kim neyine güveniyor?
hocam walla bravo
1993 sonrasi 7 yil boyunca TR’de degildim. Dondugumde 90’lar ile 2000 lerin farkini sosyal toplumun degisim acisindan cok net gordum ve buna gercekten hayret ettim. Bu kadar hizli bir degisim nasil olabilmisti ve 90’lari aradim acikcasi pek cok acidan. 2001 ekonomik krizi sonrasindaki siyasi ve ekonomik duzelme toplumu cok ciddi rahatlatti. Ancak artik rutine bindigi uzere her 10 yilda bir topluma format atilmasi ve demoktratik kazanimlarin yok edilmesi gerekiyordu. 2010 sonrasindaki degisim 2013 de ortaya cikana kadar her seyin sutliman oldugu algisi vardi, ancak kazana alttan odun atilmisti bile. Bugun, 100. yilini birkac sene icinde tamamlayacak olan yeni devletin cok ciddi bir reforma ve sosyal toplumun da otekilestirmeye karsi cephe almasina ihtiyaci vardir. Bu baglamda, gelinen noktada sosyal toplumda sekulerlesme kacinilmazdir. Ancak, sekulerlesme herkesin inancini acikca ve korkmadan yasayabilecegi, siyasi tercihini de toplumda ucurumlara sebep olmadan ifade edilebilecegi bir yone evrilirse (beklentim o yondedir), iste o zaman bireyler ve toplum rahatlayacaktir. Siyasi ya da sosyal baskinin oldugu her yerde ve ozellikle ortadogu cografyasinda, halinin alti her zaman kirlidir. Halinin temiz gozukmesi sadece bir goruntu ve yanlis algilama olup, gercegi yansitmaktan son derece uzaktir. Dogunun islama uzakligi, Batinin islama yakinligindan cok daha fazladir. Allah sonumuzu hayir etsin…
Ulkemızın kanayan yarasını cok guzel izah eden bir yazı. Tebrik ediyorum. Rabbım bu millete zeval vermez ınsallah. Umıdvar olalım ınsallah.