Soruşturmada görev alan savcı Tr724’e anlattı: İşte Gezi’nin perde arkası  

ÖZEL HABER | RAMAZAN F. GÜZEL

2013 yılının mayıs ayı sonunda Taksim Gezi Parkı’nda ağaçların kesilmesine karşı başlayan, Türkiye geneline yayılan ve milyonlarca insanın katıldığı Gezi eylemlerinin üzerinden altı yıl geçtikten sonra açılan Gezi Parkı davasının ilk duruşması 24 Haziran Pazartesi günü başladı.

Dava kapsamında 600 gündür tutuklu olan Osman Kavala ve Yiğit Aksakoğlu’yla birlikte 16 kişi için “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis isteniyor.

Kavala’nın tutuklanmasını ve davanın açılmasını AKP iktidarının, daha doğrusu Erdoğan’ın isteğini cümle alem biliyor… Buna rağmen, AKP İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu bile dosyayla ilgili olarak

“Osman Kavala vs ile ilgili iddianameyi okudum. Kavala’nın ‘Hükümeti devirmeye yönelik bir kalkışma olarak gezi olaylarının organizatörü, yöneticisi veya finansörü’ olduğuna dair maddi kanıtlar bulamadım. Kamuoyunu ikna eden bir yargı kararının en kısa zamanda çıkmasını ümit ederim.” deme ihtiyacı hissetmişti.

Yargılananlardan Yener Aksakoğlu, “Ben neden bu iddianamede varım? Ne Gezi’den kalkışma, ne de bu davadan suç çıkar.” diye haklı bir çıkış yapıyordu savunmasında. Ama şu anki popüler bir savunma mekanizmasıyla şöyle bir çıkış yolu arayışına da giriyordu: “FETÖ’cü savcı ve polislerin sözde delilleri kıymetlendirilerek hazırlanan bu iddianame hiçbir somut delile dayanmıyor.”

İddianameyi düzenlemediler ama deliller onlara ait diyor…

Her durumda, ‘tek suçlu fetö’cüler’ savunması.

Bu argüman Demirtaş savunmasında da aynen vardı. Ama bir karşılığı olmadı. Zira asıl hedefi tutturamamış, argümanlarını sağlam oturtamamış bir savunma bu…

Gezi, belki de ülke için en önemli kırılma noktalarından idi. Çevreci saiklerle başlamış olan bir tepki, kontrolsüz ve yersiz müdahalelerle bambaşka noktalara evrildi, sonradan Hükümet bunu “kalkışma, dış güçler, üst akıl vs” gibi argümanlarla kendi hesapları için kullanmasını bildi.

Dağılmakta olan kitlesini bu şekilde konsolide etmeyi başaran Erdoğan ve AKP, Gezi deneyimini 17/25 ve 15 Temmuz’da da pekiştirdi.

Vukuundan bu yana aradan 6 yıl geçmiş olan olayların soruşturmalarını Hükümet, muhalif kesimlerin tepesinde bir “Demoklesin kılıcı” gibi sallandırıp durdu. ETÖ ve KCK davaları ile de başka grupları sindirmeyi başarmış olan RTE ve AKP, Gezi olayları ile de geniş bir kesimi terör ile ilişkilendirip baskıladı ve bu yargılamaları da diğer davalarda olduğu gibi Cemaat’in üzerine yıkmayı ihmal etmedi.

Türkiye Cumnuriyeti tarihindeki bütün kötülüklerin Cemaat’e yıkıldığı bir dönemde işin aslını muhataplarından öğrenebilmek çok zor. Diğer dava ve olaylarda olduğu gibi, Gezi dosyasında da benzer bir fluluk var.

Bir müddettir dosyanın muhataplarına ulaşmaya, ilk ağızdan bilgiler alıp bunları kamuoyuna yansıtmaya çalışıyorum. Fakat dosyada adı geçen Muammer Akkaş gibi en bilinen savcılara ulaşıp bilgi almam mümkün olmadı. Ama o dönemlerde görev yapmış olan başka yargı mensuplarına ve bürokratlarına ulaşma ve görüşme imkanım oldu. Bu mülakatlardan aldığım bazı notları sizinle paylaşacağım.

GEZİ’NİN MAHİYETİ…

Gezi Parkında bir takım olaylar olup bitse de şu an yargılaması yapılan soruşturmanın çıkış kaynağı ”gezi sonrasına yönelik gelişecek olaylara” ait!

Dosyadaki kim ne kadar suçlu suçsuz belli değil… Ama gezi olaylarından darbe iddianamesi çıkarmak için müneccim olmak lazım. Fakat Erdoğan adeta bir sihirbaz gibi, her olaydan sonra şapkasından bir darbe, dublaj, şantaj iddiası çıkarabiliyor!..

Nitekim gezi olayları başladığından beri siyasiler gezi olaylarının TMK kapsamına alınması için çok baskı yapmış ve sonrasında gezi olayları terörize edilip otomatikman TMK savcılığı devreye sokulmuştu.

GEZİ SORUŞTURMALARI NASIL BAŞLADI?

Gezi davası ile ilgili olarak; Adliye safhasında hukuken yapılması gerekenlerin tamamı yapılmış mıydı?

Bunu, dosyalara vakıf bir yargı mensubuna sordum. Cevabı şöyle oldu:

”Ben o soruşturmalarda görev aldım. Hiçbir şeyden haberimiz olmadan Mayıs ayında sokakta insanları görüp sosyal medyadan ne olduğunu anlamaya çalışmıştım. İlk dikkatimi çeken, araçlardan ve motorsikletlerden Atatürk posteri sarkıtan bazı insanların Taksim’e doğru gitmeleriydi… Ama herhangi bir yasadışı örgüte ait işaretler yoktu. Olay dallanıp budaklanıncaya kadar da hiçbir terör örgütü ile irtibatlandırılabilecek slogan veya işaret taşınmamıştı. Ne zaman ki olay kontrolden çıktı, ”terör sempatizanları” denilenler de ortaya çıktı! İlk zamanlar tarihi ağaçlar kesiliyor ve bu konuda AKP’ye tepki gösteriliyordu. Sonra olay başka yerlere götürüldü.”

Bu zamana kadar neden sustuklarını sorduğumda, savcı bey şunları söyledi: “Bazıları, ‘Demek var bir şeyler ki, susuyorlar” dediler… Kime neyi anlatacaksınız, kim sizi dinliyor ki! Herkes anlaması gerekeni, işine geleni anlıyor ve anlatıyor. Bu zamana kadar da zaten kimse bize dürüstçe sormadılar ki anlatalım. Eski bir meslektaşımız, tarafsız ve dürüst bir yargı mensubu olarak da sizler sorunca bütün açık yüreklilikle konuşmak istedim. Hakîm savcılar kararlarıyla konuşurlar. Şu anda görevde değiliz. Keşke bunu önceden soran olsaydı da anlatabilseydik!..

Önce şunu diyeyim ki; Temin ederim adli kısmı tertemizdir! Önümüze gelen dosyamıza baktık biz sadece…Şimdi başımıza gelenlere bakıyorum da; İyi de ben ne yaptım ki!? Hiç kimse bir şey yapmadı. Soruşturmada görev alan savcılar da Cemaat ile hiçbir ilgisi olmayan kimselerdi. En azından İstanbul’da görev yapan savcılar belli… Onlar da hukuken ne yapılması gerekiyorsa onu yaptılar. Olayların ortasında bir pazar günü bizzat Bakan Sadullah Ergin ve İbrahim Okur’un takibi ile Ankara’ya çağrıldık.

Ailemle piknikteydim. Saat 13:00 gibi İbrahim Okur aradı ve saat 18’de hakimevinde toplantıya davet etti. Uçak, araç herşey ayarlanmıştı. Ankara, İstanbul, Adana, Diyarbakır, İzmir başsavcıları, özel yetkili savcılar, Bakan Sadullah Ergin, İbrahim Okur, Birol Erdem ve genel müdürlerle yaklaşık 3 saat toplantı yaptık. Erdoğan, İstanbul’a gidecek ama korkuyor. Ne olup bittiğini anlamaya çalışıyor, o dönem ortalığı ayağa kaldırmıştı. Bakan, radikal tedbir istiyor. Ona kalsa eyleme katılan herkesi terörden tutuklamamız gerekiyordu. Bizden istenen buydu. Usulünce anlattım, diğerleri de katıldı. Binlerce insana terörist denilemeyeceğini, belki olayı organize edenlere yönelik işlem yapılabileceğini, bunun için de geç kalındığını, zamanında bu kişilerin izlenip delil toplanması gerektiğini, başka arkadaşlar da tüm bu soruşturmanın özel yetkili savcılıkça yapılması gerektiğini anlattılar. Düz bir mantıkla, “Bu adamlar niye tutuklanmıyor?” diyorlardı sadece. Soruşturmaların toplantı ve gösteri kanununa muhalefetten yapıldığı, yapılan son düzenlemelerle tutuklamanın istisnai olarak mümkün olmadığını anlattık. Sonrasında büyük salonda emniyet genel müdürü, daire, şube başkanlarının da katıldığı bir toplantı daha yapıldı… Emniyet, topu adliyeye attı, onlara da izah edildi.”

ÖZEL YETKİLİ SAVCILAR YA…

O dosyanın savcısına, özel yetkili savcıların dosyaya etkisini de sordum. Şöyle devam etti: “Özel yetkili savcılara yükleniyorlar ama onların da yapacak bir şeyleri yoktu bence.. Tecrübeli savcıların tamamına yakınının yetkileri kaldırılmıştı. Olay olana kadar da hiç bir kurumdan adliyeye istihbari bilgi aktarımı ve soruşturma talebi yapılmamıştı. Olaya ilk müdahale eden, doğal olarak genel savcılıklardı. Her şey bittikten sonra özel yetkili savcılar hiçbir hazırlıkları olmadan soruşturma yapmak zorunda kaldılar. Ne bir teknik takip, ne de bir tanık.. Sadece olaya ilişkin soruşturma…”

..

Anlatılanlardan ve yaşananlardan görülen ne kadar da net değil mi?

Birileri ısrarla olayları bağlamından koparıyor.

Israrla olayların üzerine şiddetle gidilmesini istiyor.

Dosyaların sağlıklı araştırılması engelleniyor.

Dosya yıllarca sürüncemede bırakılıyor.

Şimdi tekrar gündemde.. ama yıllardır insanlar içeride. Dosyaya bakanların başına da türlü işler geldi.

..

Bir sonraki bölğmde Berkin Elvan ve şehit edilen Savcı Kiraz’ın dosyalarına bakalım.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Bu yazı neden yazıldı?

    Hangi soruların cevabını verdi?

    Yazar kimi nasıl aydınlattı bu şekilde sığ bir yazı ile?

    Bu yazıyı okuyunca Gezi Operasyonlarında görev yapanlar hakkında önyargılar aynen devam edebilir!

    Yazının başlığı dikkat çekiyor ama içerik malesef yetersiz, hiç yazılmaması mı? Ya da içeriği yeterli bir şekilde yazılması mı?
    Editörler tarafından bu şekilde yazılacak olan yazılar daha dikkatli ve özenli olması sağlanmalı.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin