YORUM | ADEM YAVUZ ARSLAN
Aslında sürpriz yok.
Erdoğan rejimi ve bileşenleri kurdukları yeni rejimin ‘salahiyeti’ için tam saha ‘darbe’ propagandasına başladılar.
Filmler, diziler, afişler, belgeseller, konferanslar, sayfalar dolusu reklamlar, 3D şovlar vs.
Ne ararsanız var.
İçeriğinden bağımsız olarak söylüyorum, “Devrik Başbakan” Ahmet Davutoğlu’nun tabiriyle “baktıkları her yeri dolar yeşiliyle gören” Erdoğan rejimi 15 Temmuz’dan da korkunç bir rant alanı çıkardı.
Propaganda için harcanan paranın haddi hesabı yok.
BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️
Emin olun, tarafsız bir göz 15 Temmuz bahanesiyle yapılan harcamalara yakından baksa Sedat Peker’e beş bölümlük konu çıkartır. Her alanda olduğu gibi bu konuda da korkunç bir ‘çökme’ ve ‘yağma’ var.
Düşünsenize 15 Temmuz’a dair propaganda filmi yapıyorsunuz ve parasını da çöktüğünüz şirketlerin kasasından karşılıyorsunuz.
GERÇEĞİ KONUŞAMIYORSAK UYUŞTURURUZ
Erdoğan rejimi ve onun “çakma Goebbels”i Fahrettin Altun, 15 Temmuz için yoğun bir propaganda kampanyası yürütüyor.
Geçen yıl olduğu gibi sayısız program koydular.
Dijital oyunlardan tutun market poşetlerine çıkartmaya kadar envai çeşit yöntem uygulandı. İlaveten bu yıl sinema filmleri, belgeseller ve diziler var.
Özellikle gençlere ve çocuklara ulaşmak için internete yapılan yatırım da dikkat çekici. Mesela VR gözlüklerle izlenen 3D animasyonlar yaptılar.
Türkiye’nin ve dünyanın dört bir yanına yayılmış sergiler, toplantılar vs. planlandı.
Peki ama Erdoğan rejimi 15 Temmuz’un propaganda boyutuna neden bu kadar çok asılıyor? Neyin peşindeler?
“Düşünen bir beyin” için her şey aslında çok açık.
Erdoğan ve bileşenleri her yerinden delik deşik olan, kötü kokular yükselen 15 Temmuz kumpasını propaganda ile yedirmeye çalışıyor. Her geçen yıl vitesi biraz daha yükseltiyor çünkü kendi kitlesi bile coşkuyu kaybediyor.
Hele bir de – az da olsa – birileri çıkıp ‘resmi hikayeyi’ sorgulamaya başlayınca Erdoğan üzerine rejim bina ettiği söylemin erimeye başladığını görüyor.
Bu yüzden her yıl bir önceki yılı katlayan kampanyalar yapıyorlar.
Tabi ki 15 Temmuz rantını göz ardı etmiyorum. Ama asıl öncelik politik. Ayrıca 15 Temmuz çok kullanışlı bir aparat Erdoğan rejimi için.
Böylelikle her türlü ekonomik sorunu, diplomatik skandalı, Sedat Peker’in “içeriden birisi olarak” itiraf ettiği rezaleti gözden kaçırmak mümkün.
İnsan hakları ihlallerini kimseye konuşturmuyorlar bile. Ülke içinden kimse çıkıp “Neden bu kadar yoğun propaganda yapma ihtiyacı duyuyorsunuz?” diye soramıyor bile.
Rejime en muhalif kesimler bile önce rejim diskurunu diline dolayarak başlıyor. Cemaat’e sövme ve 15 Temmuz güzellemesi adeta herkesin “besmelesi” olmuş durumda.
İktidarı eleştirmek için bile önce “Cemaate sövmek” zorundasın.
Erdoğan rejiminin abartılı 15 Temmuz kampanyalarının bir hedefi–sonucu da muhalefeti dizayn etmek. Darbe söylemi ile muhalefeti dizayn eden, onların ağzına çiğnemeleri için sakız veren Erdoğan bu stratejisinde başarılı oldu.
Oysa ki muhalefetin yapması gereken olayları, özellikle de iktidarın yaşananlardaki rolünü sorgulamak.
Ama yok.
Muhalefet partileri rejimin tuzağına düşüp Erdoğan’ın bile tükürüp attığı ‘FETÖ sakızı’nı afiyetle çiğnemeye devam ediyorlar.
Özetle: Erdoğan rejiminin toplumu uyutmak için “15 Temmuz narkozuna” ihtiyacı büyük. Eğer bir şekilde halk uyanmaya başlar, kendine gelecek olursa hemen bir doz daha basıyor.
O yüzden sadece bu yıl değil önümüzdeki yıllarda da artarak devam eden 15 Temmuz programları göreceğiz. Rejiminin buna ihtiyacı hayati.
Alternatif sesleri, soran-sorgulayan isimleri de baskılamaya, tutuklamaya, işkence etmeye devam edecekler.
GERÇEKLERİN PROPAGANDA İHTİYACI OLMAZ
Rejimin propagandaya bu kadar çok asılması, sınırsız para harcaması aslında ‘resmi hikaye’nin ne kadar zayıf olduğunun bir başka delili. Zira sizin güçlü bir hikayeniz, tartışmaya bile kapalı delilleriniz varsa algı oyunlarına ihtiyacınız kalmaz.
Ancak sadece Erdoğan’a ve onun açıklamalarına baksanız bile karşınızda bir tezgah olduğunu görüyorsunuz. Düşünsenize, Erdoğan darbe bilgisini kimden ne zaman aldığına dair bile dört farklı saat verdi.
Erdoğan’ın ‘panik’ halinde nasıl konuştuğunu 17 Aralık’ta görmüştük. Oğluyla yaptığı sıfırlama konuşmasına bakın, 15 Temmuz akşamı yaptığı konuşmalara ve ‘rahatlığa’ dikkat edin.
Sizce hangisi ‘sahici Erdoğan’? Cevap açık değil mi?
Sık sık tekrar ettiğim gibi: 15 Temmuz her yerinden kötü kokular yükselen, vıcık vıcık olmuş kötü bir yemek ve ancak yalanlarla süslenerek servis edilebiliyor.
Oysa ki muhalefet başta olmak üzere ülkedeki yazar çizer ve sorumluluk sahibi herkesin o meş’um geceyi sorgulaması şart.
Eğer küçük bir irade ortaya koyup 15 Temmuz’a dair “Ya şöyleyse…” demeye başlarsanız devasa bir balonun toplu iğne ile patlatılması gibi bir etki doğuracak.
Mesela 15 Temmuz’dan çok önce başlayan fişlemeleri, 60 yıllık Brüksel şartı ve Emasya’nın alelacele 15 Temmuz öncesi meclisten geçirilmesi, AKP teşkilatlarının ülke genelinde hazırlanması, MİT’in tarihte ilk kez Akıncı Üssüne gidip inceleme yapması, TÜBİTAK’a yapılan “teknik inceleme gezisi” ile başlayıp Hulusi Akar ve Hakan Fidan’ın yaptıklarının, darbe düğünlerinin absürtlüğünü konuşmaya başlarsanız rejimin narkozundan uyanıyorsunuz.
TSK envanterinde olmayan mermilerle şehit edilen sivilleri, “darbeyi” önlemek için mücadele eden hatta yaralanan askerlerin daha sonra “Cemaatçi” diye tutuklanmaları gibi konulara girince en fanatik AKP’lide bile “Bir şeyler olmuş ama…” düşüncesi beliriyor.
Uzun lafın kısası şu:
Erdoğan ve müttefikleri 15 Temmuz ile yeni bir rejim inşa ettiler ve darbe söylemi o yeni rejimin “kurucu miti”.
Adeta kutsalı.
O söylem yıpranırsa, erozyona uğrarsa yeni rejim de tartışılacağı için Erdoğan o kapıyı bırakın açmayı, ziline basılmasına bile müsaade etmiyor.
Burada tercih sizin: Sizin paranızla size dayatılan bu narkozu almaya devam edecek misiniz, etmeyecek misiniz?
Adem bey, şer doğan ve ekibi vatandaşların farkına varamadığı, idrak edemediği hukuksuzluklar ve yolsuzluklardan kurtulmak ve yargılanmamak için Cumhuriyet tarihinin en büyük kumpasını planlayarak devlet imkanlarıyla icra ettiler. A dan Z ye herkese cebren kabul ettirdiler. Çağlayan meydanında da biat ettirdiler. Millet uyanmasın diye de yalan ve uydurma filimler çekerek algı operasyonlarını devam ettirdiler. Hizmet Camiası yapılan bu yalan ve iftira kampanyalarına karşı sadece Rabbim uzun ömürler versin Hoca Efendimizin dünya ajanslarına geçilen “TİYATRO” açıklaması yapıldı. Oysa 176 ülkede eğitim faaliyetleri yürüten hizmet camiası bütün kadrolarıyla birlikte “MAZLUMİYET”‘ini daha etkin ve güçlü olarak haykırabilirdi. O günden bu güne hep savunmada kaldık, atak yapacak çok güçlü imkanları kullanmakta çekingen ve aciz kaldık. Eğitimde olduğu gibi mağduriyetimizi anlatmak için dünya çapında organize olamadık. Diye acizane düşünüyorum. Rabbim mazlumların yüzü suyu hürmetine ülkemizde ki, bütün gelişmeleri hayırlara tebdil eylesin. Bu zulüm ve saltanatı bir an önce bitsin. İnşaallah Amin