ADEM YAVUZ ARSLAN | YORUM
ABD Başkanlık seçimlerinde son düzlüğe girdik. Cumhuriyetçi Parti’nin adayı Donald Trump ile Demokrat Parti’nin adayı Kamala Harris’in kıran kırana süren yarışı son günlere girildiğinde daha da kızıştı.
Hem ülke genelinde, hem de seçimin kaderini belirleyecek salıncak eyelatlerde yapılan anketlere göre adaylar arasındaki fark yüzde 1’in altında. Yani ne Harris ne de Trump rakibine bariz bir üstünlük kurabilmiş değil.
Hal böyle olunca da “Seçim karakolda mı bitecek?” endişesi hayli yaygın. Nitekim anketler de bu kaygılı durumu teyit ediyor. Mesela AP-Norc Araştırma’nın çalışmasına göre her 10 Amerikalı’dan 7’si seçim konusunda endişeli olduğunu ve hayal kırıklığı yaşadığını belirtmiş.
Öte yandan 170 milyon kayıtlı seçmenin bulunduğu ülkede şu ana kadar 40 milyondan fazla seçmen erken oy kullandı. Seçmenlerin 5 Kasım günü sandık başlarında uzun kuyruklar oluşturması bekleniyor.
Adaylar ve kampanya ekipleri de son bir kaç günde kararsız seçmene ulaşabilmek için olağanüstü bir performans sergiliyor. Ellerindeki tüm kozları kullanıyorlar. Mesela Demokratlar Trump’ı ‘diktatörlük hayali kuran bir faşist’ olarak tanımlarken; Trump destekçileri de Harris’i ‘ülkenin sonunu getirecek radikal bir Komünist’ olmakla suçluyor.
Trump’ın en güçlü destekçisi ise tartışmasız Elon Musk. Musk, hem parasını hem mesaisini Cumhuriyetçi Parti’nin adayı Trump’a adeta vakfetmiş durumda. Musk açıklamaları ve dağıttığı paralarla adayların bile önüne geçmiş halde.
Bu arada Trump’a hiç beklemediği ama önemli bir destek Başkan Biden’dan geldi. Biden’in Cumhuriyetçi Parti destekçilerini ‘çöp’ olarak tanımlaması, Kamala Harris ekibinde ciddi bir motivasyon kaybına neden oldu. Sonuçta ülkenin yarısı Cumhuriyetçi Parti’yi destekliyor ve Biden’in bu gafı Trump’ın hanesine artı oy olarak yazılacak. Benzeri bir durum Trumpçı bir komedyenin Porto Riko’yu ‘okyanusta yüzen çöplük’ olarak tanımlaması da Cumhuriyeçti Parti’de krize yol açtı.
Çünkü yarışın kaderini belirleyecek olan Pensilvanya’da hatırı sayılır miktarda Porto Rikolu seçmen var. Demokratlar kapı kapı gezip yerelde kampanya yürütmeye ve seçmeni sandığa götürmeye öncelik verirken, Donald Trump, Biden yönetimini Gazze politikası nedeniyle Demokratlara küsen Müslümanlara ulaşmaya çalışıyor.
Trump özellikle göçmenler üzerinden ‘korku’ pompalarken, Harris ekibi de ‘Trump korkusunu’ kullanıp ipi göğüslemeyi umuyor. Aslına bakılırsa seçim sonucunu ‘Trump gelirse’ korkusu yaşayan seçmenin sandığa gidip gitmemesi belirleyecek. Siyasi gözlemcilere göre seçmenini sandığa götürebilen kıl payı da olsa kazanabilecek.
TÜRKİYE İÇİN KİM DAHA İYİ?
Seçim doğal olarak dünyanın her yerinde yakından izleniyor. Sonuçta Beyaz Saray’da kimin oturduğu sadece ABD’nin meselesi değil. Kamuoyu araştırma şirketi Metropoll’un son anketine göre Türkiyeli seçmenin çoğunluğu Trump’ın kazanmasını istiyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Trump ile olan şahsi yakınlığı nedeniyle Havuz medyası Trumpçı yayın politikası izliyor. AKP’lilerin Trump’ı istemesinde şaşırtıcı bir durum yok. Fakat DEM Partililerin AKP’den daha fazla Trumpçı çıkmaları şaşırtıcı.
Salı günü seçim sonuçlarına göre daha ayrıntı analizler yapacağız ama seçim sonuçlarından bağımsız olarak bir ön değerlendirme yapmakta fayda var. Çünkü Türkiye ile ABD arasındaki sorunlar o kadar büyük ki; Trump başkan olsa bile Erdoğan için herşey toz pembe olmayabilir.
Ayrıca unutmamak lazım ki Trump, Erdoğan’a ‘aptal olma’ diye mektup yazıp bunu da Trump Tower’da sergileyen sıradışı birisi. Trump da gelse Harris de kalsa Ankara ile Washington arasında sorunlar kolaylıkla çözülebilecek gibi değil.
Erdoğan’ın Rusya’dan aldığı S-400 hava savunma sistemleri büyük bir pürüz olarak ortada duruyor. ABD Suriye’de PYD ile yakın işbirliğine girerken Erdoğan, Putin’le yakınlaşma yolunu seçti. Doğal olarak bu durum temel çatışma sebebi.
Erdoğan’ın ABD Kongresi’nde ve kamuoyunda çok kötü bir itibarı var. Kamala Harris devam ederse mevcut ihtiyatlı süreç devam edecektir. Fakat Trump başkan olursa öngörülemez bir tablo ortaya çıkar. Sonuçta Trump’ı kimse öngöremiyor ve Türkiye’ye kızıp bir sabah tweet atarak Türk ekonomisine saldırması mümkün.
Kısacası Türkiye ile ABD’nin ulusal güvenlik endişeleri ve çıkarları çok farklılaştı. Sonuç olarak seçimi kim kazanırsa kazansın, Türkiye açısından radikal değişimler beklememek lazım.