Solcuların nefesinden PKK’nın ayakkabı numarasına

HABER ANALİZ | MUHSİN AHMET KARABAY

Mersin’deki PKK saldırısı, son dönemin en çok tartışılan eylemi olarak gündemdeki yerini koruyor. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun paramotor açıklaması ve Afyon Jandarma İl Komutanının sözleri, yaşanan saldırıdan daha vahim bir hal aldı.

Bir ülkenin İçişleri Bakanlığı, en kritik üç-dört bakanlığından biri konumundadır. Bundan dolayıdır ki, içişleri bakanları göz önünde olurlar. 

Bu koltukta oturup Cumhuriyet tarihine dönemine damga vuran bazı isimler var. Şükrü Kaya (görev süresi: 1927-1938), bunların ilkiydi. Şükrü Kaya, Cumhuriyet tarihinin en uzun süre İçişleri Bakanlığı koltuğunda oturan (11 yıl, 4028 gün) ismi oldu. 

İnönü hükümetlerinde öyle ağırlığı vardı ki, Atatürk öldüğünde adı cumhurbaşkanlığı için İsmet İnönü’den daha önde geçiyordu. Bu yönüyle bakıldığında Süleyman Soylu’yu, Şükrü Kaya’ya benzetmek mümkün. 

Ancak, resmi adaylık süreci başladığında Şükrü Kaya’nın adı bile anılmadı. Atatürk’ün halefi olarak Çankaya Köşkü’ne İnönü çıktı.

CUMHURİYET TARİHİNE DAMGA VURAN İÇİŞLERİ BAKANLARI

Ne var ki Soylu, aynı koltuğu paylaştığı Şükrü Kaya’dan sonra gelen iki isme daha çok benziyor. Benzediği isimlerden birisi Demokrat Parti (DP) döneminin Namık Gedik’i, diğeri Adalet Partisi döneminin Faruk Sükan’ı.

DP hükumetlerinin İçişleri Bakanı olan Namık Gedik, makamının adamı olmaktan çok Adnan Menderes’in kirli işlerini yapan biri olarak öne çıktı. Gedik’in hayat hikayesini 27 Ekim 2021’de bir portre olarak bu köşede okumuştunuz. 

Gedik, Menderes’e sadık olma yarışında hep en önde yer aldı. 6-7 Eylül 1955’te yaşanan azınlıklara yönelik yapılan yağma ve kıyım girişiminin mimarlarından biriydi. Muhalefeti sindirmeye yönelik operasyonları bizzat yürüttü. İsmet İnönü’nün şahsına yönelik yapılan çirkin eylemleri yönetmekle suçlandı. 

Yöneltilen suçlamaları reddetmeyen Gedik, muhalefetin ülkeyi yok etmek istediğini ve gereken cevabın kendilerine verileceğini söyleyerek dolaylı şekilde iddiaları doğrulama yolunu seçti. 

Namık Gedik, 27 Mayıs 1960 darbesinde tutuklu bulunduğu Ankara’daki Kara Harp Okulu binasından düşerek/atılarak öldü/öldürüldü. 

SOLCULARIN NEFES ALIŞINI BİLEN ZEHİR HAFİYE

Süleyman Soylu’nun benzediği ikinci isim ise Süleyman Demirel hükümetlerin İçişleri Bakanı olarak bilinen Faruk Sükan

“Zehir Hafiye” olarak tanınan Faruk Sükan (görev süresi: 1965-1969), İsmet İnönü’ye hayatı zehir etmeyi kendisine görev edindi. Mayıs 1966’da emir verdiği bir polisleri, Meclis’e girip CHP Grubunda sokup arama yaptırdı.

İnönü, yapılanlara, “Eşkiyanın bu gece neler yapacağı belli olmaz” diye tepki gösterirken, bu sözleri üzerine almayan Faruk Sükan, “Solcuların nefes alış verişlerini bile biliyorum” diyerek övünme tarafını seçti.

Faruk Sükan, bir de Türkiye İşçi Partili (TİP) Çetin Altan’ı, “Nazım Hikmet büyük şairdi” dediği için Meclis’te dövdürmesiyle hafızalara kazındı. 

AK Parti döneminde 9 farklı bakan İçişleri Bakanlığı koltuğuna oturdu. Gazeteci Mehmet Baransu’nun kapısına dayanan polislere, “Kapıyı kırın, alın adamı. Gerekirse hangi yasa yapılıyorsa onu yapar, yaptığınızı suç olmaktan çıkarırız” diyen Efkan Ala bile Soylu’ya yetişemeyecek durumda. 

Soylu gibisi ise AK Parti döneminde gelmedi. Soylu, bütün yaptıklarına rağmen daha Namık Gedik’in sergilediği çirkinliklere ulaşmadı. Ömrü vefa ederse yetişir, belki kim bilir. 

AYAKKABI NUMARALARINI BİLMEK İŞE YARAMADI

Süleyman Soylu, hırslı biri. 1990’lı yılların başından, Doğru Yol Partisi İstanbul İl Başkanlığı döneminden bu yana yakından tanıdığım Soylu, göreve veda ettikten sonra da siyasi ihtirasını devam ettirir. 

Kendisinin, yakın dostu gazeteci aracılığıyla “Erdoğan yeniden seçildikten sonra siyasete veda edeceğim” demiş olmasının, sadece bu dönemde şimşekleri daha fazla üzerine çekmemek için dillendirilmiş ifadelerden öte bir anlamı yok.

Soylu’nun en iddialı olduğu alan teröre karşı verilen mücadelede elde edilen başarıdan oluşuyor. Bu başarıyı küçümsemek kimsenin haddine değil. 

Lakin ortada başka bir tablo var. 7 Haziran-1 Kasım 2015 tarihleri arasında terör eylemlerini kimler tırmandırdıysa, 2 Kasım’da bıçak gibi kesilmesini sağlayanlar da onlardan başkası değildi. 

Bir başka ifadeyle söylemek gerekirse tırmandıran da, azaltan da aynı merkezdi demek yanlış olmaz. Soylu, daha bir ay kadar önce 27 Ağustos’ta PKK’lıların çaresiz bir duruma düşürüldüğünü söylemişti:

“Adım atamıyorlar. Ayakkabı numaralarına kadar biliyoruz!”

 

Aynı Soylu, Mersin Tece’de geçen hafta yaşanan PKK saldırısı sonrasında önce CHP’yi suçladı, ardından ortaya attığı iddiayla isim vermeden hedefine bambaşka kişileri oturttu.

Teröristlerin Suriye’nin Menbiç kentinden paramotorla uçup Mersin’e kadar geldiklerini öne sürdü. 

 

Motorlu paraşüt olan paramotorların havada ne kadar kaldığı, ne kadar uçabildikleri gibi teknik bilgileri bir tarafa bırakın da Soylu’nun söylediklerine bakın siz. 

Soylu, iki PKK’nın sınırın öte yanından 12-13 saat uçarak Tarsus’a geldiklerini söyleyerek hedef tahtasına iki yeni ismi oturtuyor. Biri Milli İstihbarat Teşkilatı ve başındaki Hakan Fidan, diğeri de Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) kontrolünü elinde tutan Hulusi Akar.

Soylu, “Bu teröristler yurt içinde olsalardı biz bilecek ve elimizle koymuş gibi bulacaktık, dışarıdan havadan geldikleri için biz çaresiz kaldık” diyor.

Sınırın öte yanında ve bu tarafında MİT’in görevini yapamadığını, TSK’nın ise sınırdan girenleri engelleme yolunda beceriksiz ve çaresiz olduğunu dosta düşmana göstermiş oluyor. 

Soylu bu yaklaşımıyla biraz da Beştepe Sarayı’na mesaj vermiş oluyor; “Benim koltuğumla ilgili bir tasarrufta bulunursan, benim de yapacaklarım var…” 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin