YORUM | Av. NURULLAH ALBAYRAK
Yusuf Bekmezci Ağabey vefat etti. Daha doğrusu o, Sarayın politik ve dini fetvasını adalete tercih eden bir yargı mekanizması ve ağaç istatistiklerinin arkasına saklanan bir cezaevi sistematiğinin kurbanı oldu. 82 yaşındaki bir masumun vefatı üzerinden ülkedeki adaletin yok edilişinin ibretlik hikayesinin anlatılması gerekir.
Nazi yargıçlarının yargılandığı Nürnberg duruşmalarında mazlumların hakkını aramak için kürsüye çıkan duruşma savcısı şöyle diyordu: “Bu adamlar 3. Reich döneminde görev yapan yargıçlardır… görevlerini kötüye kullandılar… Almanya’daki adaleti ve yasaları yok ettiler… Onlar her şeyden çok adalete değer vermeliydiler.” Naziler, ideolojileriyle birlikte Almaya’dan ve tarihten silinip gittiler, adaleti yok eden yargıçlar ise yargılanmaktan kaçamadılar.
Bekmezci Ağabey’in hukuk mücadelesini iki farklı olay üzerinden anlatmak istiyorum: İlkinin kahramanı Hesna Şener, ikincisi ise Frank Caprio. Rahmetli Hesna Şener ve Frank Caprio da hakim. Benim zihnimde aynı karede buluşmalarını sağlayan şey ise adaletin değerli ve iyi bir şey olduğunu hatırlatan icraatları ve söylemleriydi.
Hesna Şener, Risale-i Nur hizmetinin dönüm noktalarından birisi olarak değerlendirilen ve tüm hakimlerin dosyasını almaktan korktuğu meşhur Denizli davasının hakimlerinden birisiydi. Ankara’nın beklentisinin ve talimatının aksine dava karar metni şöyleydi: “Said Nursi bütün ömrünü ‘dini ilimlerin tahsiline’ hasredip bu meseleler ve derinlemesine incelemelerin neticesi kaleme aldığı Risale-i Nur namındaki eserleri talebeleri tarafından teksir olunarak bazı meraklı kimselere verildiği ve bu suretle Said Nursi’nin eserlerine rağbet gösterilerek kendisine karşı dini bir bağlılık beslendiği, Kanun-u Cezanın 163. maddesi hükmünü ihlal etmemiş olduklarından söz birliği ile beraatlerine karar verildi”.
Hesna Hanım, 1944 yılında, mahkeme başkanı Ali Rıza Balaban’la birlikte, Ankara’nın bütün politik baskısını ve tehdidini yerle bir ederek beraat kararını vermiş, adaletin ne kadar değerli bir şey olduğunu göstermiştir.
Hesna Şener’le birlikte andığım diğer isim ise, muhtemelen duymuş olabileceğiniz 86 yaşındaki hakim Frank Caprio’ydu, Rhode Island eyaletinin başkenti Providence Belediye Mahkemesi yargıcı Caprio. 2000 yılından bu yana mahkeme salonunda yürüttüğü davalardan bazı kesitleri medya ve sosyal medya üzerinden paylaşan Caprio, görünüş itibariyle hafif tonton, güleryüzlü ve sevecen birisi. Ancak onu daha değerli kılan şey, adaletin gerçekten de insanın içini ısıtan iyi bir şey olduğunu ve mahkeme salonunda dağıtılabileceğini göstermesidir.
Bahsetmek istediğim ve muhtemelen gördüğünüz, görmek isteyeceğiniz şey bir duruşma sahnesi: Caprio’nun karşısında yargılanan kişi 63 yaşındaki oğlu kanser olan kendisi de 96 yaşında olan Victor Coella isimli bir ihtiyardı. Yargıç ve sanık arasında geçen diyalog özetle şöyle:
Yargıç Caprio: “Bay Coella, okul bölgesi ihlali suçlamasıyla yargılanıyorsunuz. Bu okul bölgesinde hız limitini aştığınız anlamına geliyor.”
Sanık Coella: “Sayın Yargıç, hızlı kullanmıyorum. 96 yaşındayım ve yavaş araba kullanıyorum. Ve sadece gerekli durumlarda kullanıyorum. Oğlumun kan testini yaptırmaya gidiyordum. O bir engelli.”
Yargıç Caprio: “Oğlunu doktora mı götürüyordun?”
Sanık Coella: “Evet kan testi için götürüyordum. Haftada 2 kez. Çünkü kanser oldu.”
Yargıç Caprio: “Sen iyi bir adamsın. 90 yaşındasın ve hala ailene sahip çıkıyorsun. Bu muhteşem bir şey. Baba hala oğluna sahip çıkıyor değil mi? Dinleyin bayım. Size iyi dileklerimi sunuyorum. Oğlun için de. Sizin için sağlıklı bir yaşam diliyorum. Size açılan dava reddedildi. İyi şanslar, tanrı sizi korusun.”
Bu iki ismin zihnimde canlanmasına neden olan şey adaletin ne kadar değerli bir şey olduğuna dair inancım ve düşüncemdi. Bekmezci Ağabey 82 yaşındaydı ve onlarca hastalığı vardı. Sarayın politik ve dini fetvasını adaletin üstünde gören 3 hakimin iddia ettiği gibi silahlı terör örgütü kurucusu ya da yöneticisi değildi. Şahsen tanımıyorum ama herkes tarafından sevilen, takdir edilen iyi bir insan, bir baba ve bir eş olmasının yanında, küçük büyük binlerce çocuğun derdi için oradan oraya koşturan bir hayırsever olduğuna herkes şahitlik ediyor. Adaletin değerli olduğu bir yerde Bekmezci Ağabey gibilerin yaptıkları muhteşem bir şeydi.
Ağaç istatistiklerinin arkasına saklanan kurumun “Basın Açıklaması”na göre Yusuf Bekmezci “36 defa tetkik ve tedavi için Kurum revirine ya da Hastaneye götürülmüştü”. Kimbilir tedavisiyle ilgili kaç talebi reddedilmişti. Merhumun “ceza infaz kurumunda vefat ettiği haberlerinin algı oluşturmaya yönelik ve yalan olduğu”nu iddia eden kurum yöneticileri kadar, 82 yaşındaki bu insan hakkında “tahliye kararı” vermeyen hakimler unutmasınlar ki, Yusuf Bekmezci tahliye olsaydı değişen sadece kolundan çıkacak bir kelepçe ve kapısından ayrılacak iki jandarma askeri olacaktı.
Tahliye kararı vermeyerek siz ülkedeki adaleti ve yasaları yok ettiniz… Bir gün hem burada hem de ötede mutlaka bununla yargılanacaksınız.