YORUM | M. NEDİM HAZAR
Daha girişinde şöyle bir şey okuduğumuz bir rapordan bahsedeceğim:
“Keyfi cinayetler; gözaltında şüpheli ölümleri; zorla kaybetmeler; işkence; muhalif politikacılar ve eski milletvekilleri, avukatlar, gazeteciler, insan hakları savunucuları ve ABD Misyonu çalışanları da dahil olmak üzere on binlerce kişinin “terörist” gruplarla bağlantılı oldukları veya barışçıl yasal konuşmalar yaptıkları gerekçesiyle keyfi olarak tutuklanması ve gözaltıların sürmesi; seçilmiş görevliler de dahil olmak üzere siyasi mahkumların varlığı; ülke dışında bulunan kişilere karşı siyasi amaçlı misillemeler; yargı bağımsızlığı hakkında önemli sorunlar; gazetecilere yönelik şiddet ve tehdit dahil olmak üzere ifade özgürlüğü, basın ve internet üzerindeki katı kısıtlamalar, medya kuruluşlarının kapatılması, gazeteciler ve diğerlerinin hükümet politikalarını veya görevlilerini eleştirdikleri gerekçesiyle haksız tutuklama veya cezai kovuşturmalara uğraması, sansür, site engelleme ve cezai hakaret yasalarının varlığı; toplanma, dernek kurma ve dolaşım özgürlüklerinin ciddi şekilde kısıtlanması; bazı mültecilerin geri gönderilme vakaları; kadınlara ve lezbiyen, gey, biseksüel, trans ve interseks kişilere, diğer azınlık üyelerine yönelik şiddet.”
BU YAZIYI YOUTUBE’DA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️
Aslında kim ne derse desin, Amerikan Dışişleri Bakanlığının hazırladığı İnsan Hakları Raporu, siyasal İslamcı bir iktidarın ülkeyi getirdiği eşiğin son derece net ve gerçekçi bir fotoğrafı olmuş.
Elbette saray iktidarı her zamanki gibi bu raporu da külliyen reddedecek, yalanlayacak ve muhatap almadığını söyleyecektir lakin, bu sefer durum biraz farklı gibi.
Özellikle MHP başta olmak üzere siyasilerde, bürokraside ve sair rejimin kullanılan aparatlarında ufaktan bir panik havası da fark edilmiyor değil!
Şüphesiz Türkiye’de yaşayan kahir ekseriyet böylesi bir rapordan haberdar olmayacak.
Başta rejimin basın bülteni haline gelmiş AA ve TRT olmak üzere havuz medyasının hiçbirinde raporun içeriğiyle ilgili tek cümle, tek kelime geçmedi, geçmeyecek.
Onlar sarayın yapacağı öfke dolu reddiyeyi haberleştirebilirler ancak!
Bu arada gizli bir sansürden de bahsetmemek olmaz. Sözüm ona muhalif ya da özgürlükçü gibi görünen bazı medya organlarının da raporun bazı kısımlarını gönüllü olarak sansürlemeleri en az havuz medyasının düştüğü durum kadar gayriahlaki bir savrulmadır.
Her neyse…
Biz raporun başlıklarına bakıp, arasında biraz gezinelim.
Raporun en göze çarpan kısmı şüphesiz Kürtler ve Cemaat’e yapılan zulüm ve soykırım. DW dahil pek çok objektifmiş gibi görünen yayın organlarının bu kısımları sansürlemesi tarihe geçecek ibretlik bir otosansür örneği. Bu konuda VOA’yı takdir etmemek elde değil.
ABD Dışişleri Bakanlığı raporunda, 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden bu yana iktidarın “Fethullahçı Terör Örgütü” olarak yaftaladığı Gülen Hareketiyle bağlantılı olduğu iddiasıyla 60 binden fazla polis ve askeri personeli ile yaklaşık 125 bin memuru görevden aldığı, yargı mensuplarının üçte birinin işine son verdiği, 90 binden fazla vatandaşı tutukladığı veya hapse attığı, bin 500’den fazla sivil toplum örgütünü kapattığı ifadeleri yer aldı.
Rakamlar korkunç.
Hiçbir darbe döneminde bu kadar dehşetli olmamış kırım.
Devam edelim…
Keyfi yasaklar, keyfi tutuklamalar, özgürlükten alıkoymalar, adam kaçırmalar, hapishanedeki masumlar, kadınlar, çocuklar, işkenceler, siyasetin emrine girmiş yargı, mafya ile ilişkiler, uyuşturucu trafiğindeki artış vs.
Tüm bu başlıklara ayrıntılarıyla girilmiş. Ve anlaşılıyor ki, iktidar ülkede istediği gibi at koştururken bütün suçları kayıt altına alınıyor.
Raporda, insan hakları örgütlerinin, 2016’daki darbe girişiminin ardından yetkililerin terör bağlantılı suçlardan ötürü Gülen Hareketi ya da PKK ile bağlantılı oldukları gerekçesiyle yüz binlerce kişiyi sorgulanabilir delil standartlarıyla veya hukuki süreci tam olarak işletmeden tutuklamaya ve gözaltına almaya devam ettiğini söylediği bilgisine yer veriliyor.
“Hem Türkiye içindeki hem de uluslararası insan hakları örgütleri bu davalardaki hukuki süreci eleştiriyor ve yargının tarafsız olmadığını ve sanıkların kimi zaman kendilerine yöneltilen suçlamalara temel oluşturan delile erişimlerinin olmadığını belirtiyor.”
Raporda Haziran ayında araştırma şirketi KONDA’nın anketine katılanların yüzde 64’ünün adalet sistemine güvenmediğini söylediği ve Kürt kökenliler arasında bu oranın yüzde 85’e yükseldiğinin görüldüğü belirtilirken, gözlemcilerin bazı yargılamaların sonucunun önceden belli olduğu konusunda endişelerini dile getirdikleri ve yargıda müdahaleye işaret ettikleri de vurgulanıyor: “İnsan hakları örgütleri siyasi olarak hassas davalarda hakimlerin sıklıkla gazetecilerin ve gözlemcilerin mahkeme salonuna girmesini yasakladığını, sanıkların sözlerini kestiğini, konuşmalarına izin vermediğini ya da sanığın açıklamasını dinlemeden karar verdiğini aktardığını bildiriyor.”
Ana akım medyanın büyük ölçüde hükümet yanlısı şirketler tarafından kontrol edildiğinin belirtildiği raporda, Press in Arrest adlı sivil toplum örgütüne göre savcıların 2018 yılından bu yana gazeteciler aleyhinde açılan davaların yüzde 10’unda ömür boyu hapis cezası talep ettiği belirtiliyor.
Rapor Türkiye’nin tutuklu gazeteci istatistiklerinde dünya lideri olduğu vurgulanıyor.
Meraklısı raporun orijinalini şuradan okuyabilir.
Siyasal İslam, Ergenekonun spermlerini taşıyan taşıyıcı annedir.