Sırça Köşk’ten Tolstoy’a, fikrin linci ve zamanın tanıklığı

Gazeteci-yazar Ekrem Dumanlı, TR724’te hazırlayıp sunduğu “Okuma Zamanı”nda bu hafta hem Türk hem de dünya edebiyatından iki çarpıcı hikaye üzerinden toplumsal yapılar, iktidar ilişkileri, sınıf ayrımı ve entelektüel yalnızlık üzerine derin okumalar yaptı. Sabahattin Ali’nin “Sırça Köşk”ü ve Tolstoy’un “Üç Nasihat” hikayesi bu programda.

“Sırça Köşk”: Halkın Sessiz Sefaleti ve İktidarın Camdan Sarayı

Programın ilk bölümünde Dumanlı, Sabahattin Ali’nin “Sırça Köşk” adlı kısa hikayesini ayrıntılı bir şekilde analiz etti. Hikayede üç yabancının bir köye gelişi, köy halkını sırça bir köşkün eksik olduğuna inandırışı ve bu yapının köylüler tarafından beslenerek büyütülmesi, sınıf ayrımına dair güçlü bir alegori olarak sunuldu.

Dumanlı, bu hikâyeyi “zihinsel sömürgeleştirme ve halkın kaynaklarının istismar edilmesi” olarak yorumladı. “Bir cam köşkün yapımıyla başlayan süreç, halkı zamanla yoksulluğa, çaresizliğe sürüklüyor. Üstelik bu sömürü, ‘lütufta bulunuluyormuş’ gibi bir dille sunuluyor. Sonunda ise bir isyan, köşkü yerle bir ediyor,” diyen Dumanlı, hikâyeyi sınıf çatışması, yalakalık düzeni ve sahte refahın sembolü olarak değerlendirdi.

Tolstoy’un “Üç Nasihat”ı: Hakikati Söylemenin Bedeli

Dumanlı, ikinci bölümde Lev Tolstoy’un Üç Nasihat adlı hikayesini gündeme getirdi. Hikaye boyunca dürüstlüğü, gerçeği söylemeyi seçen karakterlerin halk tarafından nasıl linç edildiğini anlatan Dumanlı, bu anlatıyı aydın bireylerin yalnızlığıyla ilişkilendirdi.

Birinci hikayede, ayrık otlarını temizlemek isteyen bir adamın, köylüler tarafından “toprak düşmanı” ilan edilip linç edilmesi anlatıldı. İkinci hikayede ise çocuklarına sağlıklı yiyecek hazırlamak isteyen bir kadının gıda sahtekarlığını ortaya çıkarması ve halk tarafından düşmanlaştırılması işlendi. Üçüncü hikayede ise yolunu kaybetmiş bir topluluğun “durup düşünmeyi öneren” kişiye saldırması konu edildi.

Dumanlı, bu üç anlatının ortak noktasının entelektüel cesaret ve bunun toplumda nasıl anlaşılmadığı olduğuna dikkat çekti. “Gerçeği söylemek cesaret ister. Ama çoğunlukla bu insanlar, sistemin işine gelmediği için susturulur, itibarsızlaştırılır, hatta linç edilir.” dedi.

“Ben Kimim ki?”: Said Nursî ve Gülen’in Sitemi

Programın üçüncü bölümünde Dumanlı, Sabahattin Ali ve Tolstoy’un hikayelerinde anlatılan entelektüel yalnızlıkları, Bediüzzaman Said Nursî ve Fethullah Gülen örnekleriyle bağdaştırdı. Said Nursî’nin Divan-ı Harb-i Örfi savunmasından alıntı yapan Dumanlı, “Ben kimim ki, bir hamalın oğlu olarak üniversite kurulsun dedim” şeklindeki ifadeyi hatırlatarak bunun bir ‘sitem’ olduğunu söyledi.

Aynı sitemi Gülen’in de yaşadığını ifade eden Dumanlı, “Bölgede savaş çıkmasın diye devlet kademelerine mektup yazan birinin uyarıları dikkate alınmadı, hatta suçlamaya dönüştürüldü. Ama zaman gösterdi ki, söyledikleri haklıydı,” ifadelerini kullandı.

“Zaman Gerçeği Ortaya Çıkarır”

Dumanlı, programın sonunda şunları söyledi:
“Tolstoy’un anlattığı hikayeler, bugün bile geçerliliğini koruyor. Gerçeği haykıran insanlar önce dışlanır. Ama zamanla o sözlerin kıymeti anlaşılır. Bu yüzden fikir üreten insanların linç edilmesini değil, fikirlerinin değerlendirilmesini öğrenmeliyiz.”

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin