Şimdi muhasebe zamanı

HASAN CÜCÜK | HABER ANALİZ

Bir Avrupa şampiyonası maceramız daha sonlandı. Almanya’nın ev sahipliğini yaptığı EURO 2024’e katılan 24 takım arasında en genç kadroya sahip ikinci takımdık. Grup maçlarında topladığımız 6 puana rağmen göz dolduran bir futbol ortaya koyamadık. Son 16 turunda Avusturya karşısında ise beklentilerin çok üstüne çıktık. Galibiyete gölge düşürmede mahir olduğumuzu bir daha ortaya koyduk. İki golle maçın kahramanı olan Merih Demiral’ın yaptığı ‘bozkurt’ işareti tartışmaların fitilini ateşledi. Sonuç iki maç ceza oldu. Çeyrek finalde elendiğimiz Hollanda karşısında ise iyi oynayıp kaybetmenin üzüntüsünü yaşadık.

Türk filmlerinin klasiklerindendir; hiçbir düğün mutlu bitmez. A Milli Takım için ise hiçbir turnuva sorunsuz bitmez. Problem çıkarmada mahiriz. Biraz hafızamızı tazeleyelim. EURO 2016 öncesi başlayan prim krizi mesela. Dönemin TFF başkanı ‘tüpçü’ Yıldırım Demirören, şampiyona biletini aldığımız için oyuncu başı 500 bin Euro prim vermişti. Teknik patron Fatih Terim ise oyuncular arasında ayrım yapıp, bazılarının alacağında kesintiye gidince nur topu gibi bir krizimiz olmuştu. Gruptan evimize dönerken, geriye prim kavgası kalmıştı.

EURO 2020’de krize fırsatımız olmadı. Neden mi? Gruptaki tüm maçları kaybettiğimiz için. En genç ikinci takım olarak geldiğimiz EURO 2024’te beklentiler yüksekti. Soru işaretleri de vardı. Bu yıl yaptığımız hazırlık maçlarında galibiyetimiz yoktu. Mart ayında Avusturya’ya 6-1 yenilmenin ağırlığını hâlâ taşıyorduk. Defansın iki önemli ismi Çağlar ve Ozan’ın sakatlığı can sıkan bir başka gelişmeydi. Gürcistan galibiyetiyle başlayan turnuva serüvenimiz Portekiz hezimetiyle sekteye uğrasa da Çekya’yı son dakika golüyle yenmemizle gruptan ikinci çıktık.

Galip geldiğimiz iki maçta da kalemizde bol pozisyon verdik. Skorun cazibesine kapıldık. Yenen her zaman haklı modundaydık. Son 16 turundaki rakip Avusturya hakikaten zoru başarmıştı. Fransa ve Hollanda’yı geride bırakıp, grubu lider tamamlamıştı. Skoru iyi oyunla süslemiş, bir anda turnuvanın gizli favorisi konumuna yükselmişti. Maç öncesi ibre Avusturya’dan yana idi. Grup maçlarında eleştirilen Montella, kaptan Hakan Çalhanoğlu’nun yokluğuna rağmen dinamik bir kadro ve iyi bir taktikle oyuncularını sahaya sürdü. Sonuç tur oldu.

İşte kriz tamda bu mutluluk sırasında patlak verdi. İki golle maçın kahramanı olan Merih Demiral’ın yaptığı ‘bozkurt’ işareti nur topu gibi krizin fitilini ateşledi. Merih, ‘yaptım yine yaparım’ moduna girerken, TFF ve iktidar bozkurt işaretini ‘Türkün tarihi sembolü’ savunmasını yaptı. Trajikomik bir durum vardı. Rakip Avusturya’da bozkurt işareti 2019’dan beri yasaklı hareketti. Yapana hapis ve para cezası vardı.

Ev sahibi Almanya’da ise iç istihbarat olan Anayasayı Koruma Teşkilatı, işareti yapanları izlemeye almıştı. Türkiye’de ise bozkurt işareti, MHP’nin sembolüydü. Sokakta biri bu işareti yapsa aklımıza ‘Türkün sembolü’ değil, MHP’nin sembolü gelir. Yapan şahış için MHP’li yorumu yaparız. Bir anlamda Türkiye, Avusturya ve Almanya başta olmak üzere UEFA’nın aklıyla dalga geçiyordu. Ya da Avrupa’yı Türkiye sanıp, algıyla işi kotarmayı hedefliyordu.

Merih Demiral, ülkücü olabilir. Kimse buna bir şey diyemez. Ancak belli bir kesime ait bir hareketi, milli takımda yapamaz. Hele bunu uluslararası arenada hiç yapamaz. ‘Milli ve yerli’ futbolcumuz Melih nedense Riyad’da oynanacak Süper Kupa finalinde Suudların Atatürk posterine ve ‘Ne Mutlu Türküm diyene’ sözüne izin vermediğinde tek laf edemedi. Nedeni belli idi. Suud liginde oynuyordu. Bir cümlesi biletini kesmeye yeterdi. Aynı Merih’in yaptığı işaretin fotosunu sosyal medya hesabından ‘Ne mutlu Türküm diyene’ cümlesiyle paylaşması ise ironinin dibe vurmasıydı.

UEFA’nın verdiği iki maç ceza sonrası devreye elbette AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın girmemesi düşünülmezdi. Türk Dünyası Zirvesi’ne katılmayıp, Berlin’e geldi. Hem de ne geliş. Onlarca araç ve koruma ordusuyla Berlin sokaklarında şov yaparak. Daha önce ‘bozkurt’ işaretini sahiplenen eski rakibi yeni dostu Bahçeli’ye demediğini bırakmayan Erdoğan bu kez farklı bir dille konuşuyordu. ”Fransızların formasında Horoz, Almanların ise Kartal var. Ona karışıyorlar mı?” Nerden baksan tutarsızdı. Türkiye’nin formasında ise ay-yıldız var. Kimse karışıyor mu?

Yarı final yolunda aşmamız gereken Hollanda karşısına kendi çıkardığımız krizin gölgesinde çıktık. Son yıllarda maziyi arayan Hollanda futbolu önlenemez bir düşüş yaşıyordu. Gruptan üçüncü çıkmışlardı. Turnuvanın kadro değeri en düşük takımı Romanya’yı net bir skorla geçip, çeyrek finale kalmışlardı. Ancak oynanan futbol tatmin edici değildi. Koeman’ın forvet hattına Depay’ı sürmesi tepki çekiyordu.

Türkiye, üç eksiğine rağmen Hollanda karşısında turnuvanın en iyi futbolunu oynadı. Kazanan Hollanda oldu ama hak edilmiş bir galibiyet değildi. Avusturya maçını yaptığı doğrularla kazanan Montella, Hollanda maçını ise sıralı yanlışlarıyla kaybetti. Forvetsiz oynama ısrarını devam ettirdi. Gol bulmamız dakikalarda bile Cenk’i oyuna almada gecikti. Samet sakatlanmasa Cenk oyuna daha geç girecekti. Sezonun flaş ismi Semih’i ancak bitime dakikalar kala aldı.

Millilerde kaleci Mert Günok, Ferdi Kadıoğlu, Barış Alper ve Arda Güler oynadığı futbolla öne çıktı. Ferdi ve Barış Alper turnuvanın en iyileri arasına girdi. Arda genç yaşına rağmen saha içinde takımın liderliğini üstlendi. Bir gol ve iki asistle göz doldurdu. Mert Günok, yıllarca unutulmayacak jeneriklik bir kurtarışa imza attı. Stoper hattımızda oynayan Samet, Abdulkerim ve Merih kusursuz oynadı. Duran toplarda zafiyet yaşamadığımız gibi, attığımız 3 gol duran toplardan geldi.

Genç kadromuz elbette tecrübe kazandı. Ancak hamaseti bir kenara bırakıp, sorunlara odaklanmamız lazım. Forvetimiz yok. Ya klasik 9 numarasız bir oyun anlayışını tercih etmeli ya da Semih Kılıçsoy’u forvete monte etmeliyiz. Arda Güler ve Barış Alper’den  forvet çıkarma sevdasına kapılmayalım.

Yine kilit oyuncularımızın kulüplerinde devamlılığının olması lazım. Özellikle Arda ve Kenan’ın. Takımın öne çıkan isimleri Ferdi ve Barış Alper, geride kalan sezonda en çok maça çıkan oyunculardı. Yorgunluk yaşamadılar. Profesyonelliğin kurallarına uyanların yılda 60-70 maçı rahat ve üst düzey tamamladığını gördük.

Şimdi tek hedef 2026 Dünya Kupası olmalı. Umarım hatalardan ders alırız. Yoksa bir dünya kupasını daha televizyondan seyrederiz.

 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Sayın Hocam, köşenizi beğeniyle takip ediyorum. Sadece bir iki noktaya değinmek istiyorum. Samet ve hatta Abdülkerim Portekiz maçında bayağı eleştirinin hedefi olmuşlardı. Ondan sonraki maçlar düşünüldüğünde o maç neden öyle geçti, milli takımın ciddi değerlendirmesi lazım.
    İkinci olarak da, daha önce de değindiniz ve başka yorumcularda da gördüm ama aslında Çekya maçında beraberlik her halükarda grubu ikinci tamamlamaya yetiyordu. Gürcistan’ın Portekiz’e attığı golün ya da averajın Gürcistan-Türkiye arasındaki ikili averaja hiç bir etkisi yoktu. Gruptaki sıralamada da genel averajdan önce ikili averaja bakılıyordu. Yani, Gürcistan kazanıp üç puan aldığında (ki aldı) Türkiye berabere kalıp (kalmadı ama kalsa da olurdu), iki takımın üç maç sonunda puanları aynı olacaktı. Son dakika golü gelmese de Türkiye gruptan ikinci çıkıyordu.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin