NECİP F. BAHADIR | YORUM
Sakin duruşuyla öne çıkan CHP’li Mansur Yavaş, Ekrem İmamoğlu’nu desteklemek için gittiği İstanbul’da, Çağlayan Adliyesi’nin önünde yaptığı konuşmada, “Sayın Başkanım, değerli İstanbullular!” dedi; “İnşaallah iktidar değiştikten sonra demokrasinin başlangıcı olarak Silivri’yi kapatalım… Ve yeni bir hayata, özgür günlere hep birlikte yol açalım…”
Bu bir vaad mi? Evet…
Mansur Yavaş’ın sözünü CHP lideri Özgür Özel sahiplendi; “Önce Suat Bey’i Silivri’den çıkartacağız, sonra kapatacağız. Tutuklama çok istisnai bir durum olacak. Hızlı ve adil yargılamalar yapılacak. Kimseye düşman hukuku uygulanmayacak. Zaten kimseye düşman gözüyle bakılmayacak. Bizim büyük binalara üniversiteler için, araştırma, AR-GE merkezleri için, silikon vadileri için ihtiyacımız var. Silivri’deki o binalar yıkılmayacak. Sadece tabelası değişecek. Bilime hizmet eden, insanlığa hizmet eden bir yer olacak…”
Hapishaneler sadece ‘Silivri’den ibaret’ değil elbette. Silivri (Marmara Cezaevi), önde gelen bir sembol veya simge. AKP iktidarının ‘zulüm anıtlarından’ biri. Ülkenin dört bir yanında hapishaneler ağzına kadar dolu. Ve Anadolu’nun şartları Silivri’den daha ağır. Gözden ırak çünkü. Geleni, gideni, denetleyeni yok. Mahpuslar insan haysiyetiyle bağdaşmayacak koşullar altında gün dolduruyor. Karın doyuracak yemek verilemeyen yerler bile var.
Her ne kadar ‘Silivri’ kelimesi ‘hapishaneyi’ ifade etmiş olsa da kağıt üzerinde böyle bir hapishane yok. Silivri sakinleri ilçelerinin ‘hapishane’ ile eş anlamlı hale gelmesinden şikayetçiydi. Hapishanenin adının değiştirilmesini istedi. Ve değişti de… Kağıt üzerinde adı ‘Marmara’ oldu. Fakat günlük hayatta hapishanenin gölgesini Silivri’nin üzerinden kaldırmak mümkün değil. Dile yerleşti çünkü. Hapishane Silivri’nin alın yazısı oldu.
Ülkenin nabzı cezaevlerinde atıyor!
AKP iktidarı Diyarbakır, Uulucanlar, Mamak gibi siyasi tarihe damga vurmuş ‘hapishanelere’ ‘Silivri’yi’ de ekledi. Kitaplara, belgesellere konu olan Diyarbakır’ın işkence ve zulümleri PKK’yı doğurdu ve besledi. AKP’li Bülent Arınç bile dinledikleri, duydukları karşısında, “Diyarbakır hapishanesinde olanları ben yaşasaydım, ben de dağa çıkardım!” dedi. Erdoğan’ın tepkisine rağmen siyasi tarihe ölümsüz bir cümle armağan etti. Bülent Arınç ya Silivri’de haksız hukuksuz yere yatsaydı ne yapardı acaba?
Bugün ülkenin nabzı neredeyse hapishanelerde atıyor. Kastettiğim adli mahpuslar değil, siyasi ve fikir ve düşünce suçluları… AKP, Devlet Bahçeli’nin de desteğiyle adli suçluları pek seviyor. Peş peşe çıkardığı infaz düzenlemeleri hep adli mahpus ve mahkumlar içindi. Katiller, caniler, uyuşturucu baronları AKP iktidarının ‘affı şahanesine’ mazhar oldu. O kadar ki hapishane ziyaretleri, “Benim oğlum çok şükür siyasi değil, katil…” diyen cümlelere sahne oldu. Adli mahkumların siyasi suçlulara ‘vah vaahh’ diye acıyarak baktıklarını kaç kez bizzat yaşayanlardan dinledim.
Bir ülke ki veya iktidar ki Kürt siyasetinin en önemli ismi Selahattin Demirtaş’ı yıllardır demir parmakların ardında tutuyor. Tek suçu Erdoğan’a, “Seni başkan yaptırmayacağız…” çıkışı. Mahpusluğu tamamen politik ve kişisel kavganın sonucu. Milliyetçi Türk damarının son dönemde, öne çıkmış, sivrilmiş siyasetçisi Ümit Özdağ’ı da hapse attı. Her ikisini hapishanede buluşturmak maharet ister. Bu da AKP’ye nasip oldu. Özdağ tıpkı Demirtaş gibi Erdoğan’ı en hassas yerinden vurdu: “Hiçbir Haçlı Seferi, Erdoğan’ın ve AKP’nin Türk Milleti’ne ve Türk devletine verdiği zararı vermemiştir…”
Silivri artık bir semol; AKP Zindanı!
Özdağ bu cümleyi Antalya’da söyledi, Ankara’da gözaltına alındı, İstanbul’da yargılandı, Silivri’ye gönderildi. Bu trafik bile dosyasının ne kadar siyasi ve hukuktan uzak olduğunu anlatmaya yeter. AKP iktidarında siyasetçinin mekanı, düşünce ve fikir üretenlerin yeri hapishaneler oldu. Tabii AKP yanlısı değilseniz. Erdoğan’ın imkanı olsa muhalif kesimlerin havadaki oksijeni solumasını bile engelleyecek. Zira hapishaneler de kesmiyor artık!
Silivri tıpkı Diyarbakır gibi, Mamak gibi bir sembol. Bir ‘AKP zindanı’… İşkence ve zulmün mekanı. Klasik ‘işkence ve zulmü’ anlamayın. Onlar da şekil değiştirdi çünkü. Daha modernize işkence ve zulüm üretti AKP. Yaşayan bilir. Haberlere yansıyan küçük havalandırmaların üzerinin bile baklava desenli dikenli tellerle örtüldüğünü hatırlatırım. AKP, siyasi mahpuslara ‘bir avuç gökyüzünü’, D vitaminiyle yüklü güneş ışınlarını bile çok gördü. Üzerini tellerle kapladı.
“Silivri’yi kapatalım!” önerisinin Mansur Yavaş’tan gelmesi ayrıca önemli. Yavaş, milliyetçi ve devletçi bir isim olarak bilinir. CHP’ye de MHP’den transfer. Yaşanan hukuksuzluklar ağırlı başlı, sakin güç Yavaş’ı bile çileden çıkardı. Silivri’nin AKP’nin ‘zulüm mekanı’ haline geldiğini görmemek için ya AKP fanatiği ya da kör olmaz lazım. Yavaş söyledi ama ‘kapatma’ İmamoğlu ve Özel’in yani CHP’nin vaadi oldu.
Söylendiğine göre binalar yıkılmayacak, sadece fonksiyonu değişecek.
Can Atalay’ından Osman Kavala’sına, Hidayet Karaca’dan Mehmet Baransu’ya tüm siyasi mahpuslara ev sahipliği yapan 9 nolu bölüm kesinlikle ‘müze olmalı’. AKP’nin bir ‘zulüm anıtı’ olarak varlığını sürdürmeli. AKP’nin iktidar yıllarını en iyi özetleyen yerlerden biri burası. Koğuşları ve kuyuyu andıran avlularıyla ibreti alem için aynen korunmalı. Yolu o bölümden geçenler büyük bir yekün tutar. Sırf onlar için bile ‘özel yer’ haline getirilse yeri. Dizilere, belgesellere, filmlere bir gerçek ‘mekan’ olmalı.
Ömrü olan o günleri görecek. Ama CHP ama başka parti iktidar olduğunda Silivri’ye ‘hapishane’ olarak tutmaz, tutamaz. Siyasi suçlular hapishanelerde boşuna yatmaz. Haksızlık onları büyütür… Zindanlar politik hareketler, siyasetçiler doğurur ve besler. Erdoğan, adı sanı duyulmamış Pınarhisar Hapishanesi’nden Ankara’ya yol açmadı mı? 12 Mart sorgularından, 12 Eylül hapishanelerinden az mı siyaset adamı çıktı? Silivri’nin fazlası var, eksiği yok.
Zulüm mü kazanacak; adalet mi?
CHP ‘Silivri’yi kapatmaktan’ söz ederken peki AKP ne yapıyor? Bir özeleştiri mi? ‘Fazla mı ileri gittik’ muhasebesi mi? Ah keşke en azından kendi mahallesinden yükselen sesleri duyabilse. Bakın Karar’dan Ahmet Taşgetiren pazar günü ne yazdı; “Hani denir ya ‘yargı kararları bumerang’ gibidir, döner atanı vurur. Silivri’nin mağdurları var, bu kesin, oradan birçok yargı hatası tazminatı ödetilecek Türkiye’ye, ama Silivri’nin onu yargının sembolü haline getirenlere bir siyaset dersi vereceği de kesin gibi gözüküyor. ‘Yanılmışız’. Bu söz Türkiye’nin tanıdığı bir söz. Silivri için de söylenecek, çaresi yok…”
Bu AKP çevrelerinin mahpuslara dönük meselenin ‘tazminat ve maddi boyutunu’ sürekli tekrarlamalarını anlamakta zorlanıyorum. Taşgetiren de lafının arasına hiç yeri yokken tazminat konusunu sıkıştırmış. Muhafazakar kesimin ‘maddi ve para takıntısı’ hastalık derecesinde. Geçiniz parayı… Meselenin ilke, değer ve kutsal yönüne bakınız. Söz konusu olan ‘adalet’, gasp edilen günler, aylar, yıllar hangi maddi bedelle, hangi parayla ödenir?
Yaşamının bir bölümünü Silivri’de geçiren Kemal Uçar’ın cuma sabahı attığı şu mesaj ne kadar anlamlı; “Silivri’nin soğuğunu, cehennemin sıcağına tercih eden herkese…”
Dilipak ve Taşgetiren gibi isimler bu bilinç ve derinlikten yoksun. Yazının başlığını da bu mesajdan ilham alarak koydum.
AKP veya Erdoğan kendi mahallesine de kulağını kapatmış durumda. Ve ‘daha fazla hapishane yapmakla’ meşgul… Bütçeden kaynak ayırdı, 2025’de 11 yeni hapishane inşa edecek. Bir yanda yeni hapishane vaat eden AKP, diğer yanda ‘Silivri’yi kapatma’ sözü veren CHP…
Bir yandan zulüm, diğer yanda hukuk arayışı… Erkene alınacağına kesin gözüyle bakılan ‘seçimlerin teması’ bugünden belli oldu; Zulüm ve Adalet…