HABER-ANALİZ | ADEM YAVUZ ARSLAN
Bir önceki yazıda “Sıkıyönetim Direktifi’ndeki ‘hata’ darbecileri deşifre etti” başlığı ile 15 Temmuz askeri darbe girişimi iddiasına dair çok önemli bir analiz yayınladım. O yazı 15 Temmuz’un yıldönümünde yazdığım “358 generalden 240’ı nasıl ‘Cemaat’ten oldu?” haber-incelemenin devamıydı.
Konuya ilgi duyanların dönüp iki yazıyı da okumasını tavsiye etmekle birlikte özetle şunları söyleyebilirim; TSK bünyesinde yapılan fişlemeler 2015 Mayıs’ı ile 2016 Haziran’ı arasında yoğunlaşmış; adlarına Ergenekon-Balyoz ve Askeri Casusluk davalarından aşina olduğumuz isimler koordineli bir şekilde binlerce kişiyi kapsayan fişleme listeleri hazırlayıp bunları AKP ve istihbaratla paylaşmışlar. Erdoğan’ın ‘eniştem aradı’ ifadesinin gerçekliği yok, ‘hazırlık’ aşaması dahil sürecin tam merkezindeydi.
Bu listeler de 15 Temmuz sonrası yapılan gözaltı, ihraç ve tutuklamalara temel teşkil etmiş. Öyle ki fişleme listeleri 15 Temmuz akşamı Sıkıyönetim Direktiflerine dönüştürülürken birebir kopyalanmış. Üstelik yazım, ifade, rütbe ve sınıf hatalarıyla birlikte.
Yani fişlemeleri yapanlar kimlerse 15 Temmuz’a aktif olarak müdahil olmuşlar, sıkıyönetim direktiflerinin hazırlanmasına katkı sağlamışlar.
‘Cemaatçi subaylar darbe yaptı’ tezini güçlendirmek için Genelkurmay Askeri Savcısı Albay Metin Yüzbaşıoğlu tarafından mahkemeye yollanan dosyalarda yer alan 7 sayfalık fişleme belgesi ‘gerçek darbecileri’ deşifre etmesi açısından çok önemli.
Her iki yazıda anlattıklarım mahkeme dosyalarından edindiğim bilgilerdi.
Yani gizli kapaklı ya da istihbari bir tarafı yoktu. Ancak yazılar yayınlandıktan sonra Ankara’da büyük bir panik yaşandı.
‘Kendi kazdıkları kuyuya düştüklerini’ fark eden isimler panikle “Bu evrakları dosyadan çıkarın yoksa mahvoluruz” diye çözüm arayışına
girdi ama MSB’den mahkemeye yollanan dosyanın kopyası çoktan avukatların elindeydi.
Hal böyle olunca da ‘alternatif planlar’ devreye girdi. Bakalım ‘Ak Yargı’nın sembolü haline gelen ‘Kaç İsmail kaç’lar neler yapacaklar?
Gelişmeleri yakın takip etmeye devam edeceğimi not edip fişleme listeleri ve 15 Temmuz ilişkisine dair yeni verilere geçelim. Zira ‘darbecilerin’ yaptığı tek ‘hata’ sıkıyönetim direktifi eklerinden ibaret değil.
Hem sıkıyönetim komutanlıklarına yapılan atamalar da hem de meşhur ‘ankesörlü telefon soruşturması’nda aynı durum söz konusu.
Kafanızı karıştırmadan basite indirgeyerek anlatmaya çalışacağım. Ancak peşinen şunu söyleyeyim; 15 Temmuz’u kurgulayanlar bir yandan ‘Cemaatçi subaylar darbeye kalkıştı’ imajını oluşturmak için azami gayret gösterirken bir yandan da ‘darbe kesinlikle başarısız olsun’ diye çalışmışlar.
Öyle ki sadece sıkıyönetim direktiflerine bakarak bile bu girişimin bir askeri darbe değil, bilakis TSK’ya kumpas olduğunu söyleyebilirim.
‘BAŞARISIZLIĞA KODLANMIŞ’ BİR DİREKTİF
Detaylara geçmeden önce sıkıyönetim direktifini ana hatlarıyla analiz edelim.
Zira söz konusu direktif 15 Temmuz’un hukuki anlamda ‘darbe girişimi’ olarak tanımlanmasının iki ayağından birisi. Diğeri de Marmaris’te Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın oteline yapıldığı iddia edilen baskındı.
Sıkıyönetim Direktifi’nin kim tarafından hazırlandığı halen bilinmiyor.
General/Amiral Şube Müdürü Kurmay Albay Cemil Turhan’ın savunmasında anlattıklarına göre 15 Temmuz akşamı saat 20:00 civarında Genelkurmay 2.Başkanı Org. Yaşar Güler’in emir subayı binbaşı Mehmet Akkurt bir CD getirip “ikinci başkanın emri doğrultusunda çekilmesi gerektiğini” söylüyor.
O akşam karargahta hayatını kaybeden tek asker binbaşı Mehmet Akkurt.
Org Yaşar Güler ise hem savcıdan hem mahkemeden hem de TBMM’den kaçırıldığı için CD’nin kaynağına dair sorgulama yapılamıyor. Gerçi Ankara 17,23 ve 25.Ağır Ceza Mahkemeleri’nde devam eden yargılamalar da o CD’nin kaynağına dair ipucu var.
“358 generalden 240’ı nasıl ‘Cemaat’ten oldu?” yazısında detayıyla anlattım.
TSK bünyesinde organize fişleme yapan ekipten Albay Güven Şaban’ın sır kalan bir Genelkurmay ziyareti var. Genelkurmay ikinci başkanı ile hiçbir hiyerarşik ilişkisi olmayan Albay Şaban, 15 Temmuz günü Genelkurmay’a giderek 2. Başkan Org Yaşar Güler ile görüştü. Mahkeme Albay Şaban’a 15 Temmuz günü Genelkurmay’da arza gidip gitmediğini sordu.
Albay Şaban bu soruya “hatırlamıyorum” şeklinde ‘tanıdık’ bir cevap verdi.
Savcılık ve mahkeme ifadelerinde “hazırladığı yüzlerce kişilik ‘fetöcü’ listesini” gayet rahat bir şekilde anlatan albay Şaban 15 Temmuz günü Genelkurmay Karargahı’na yaptığı ziyareti nedense hatırlamıyor. Dolayısıyla “Acaba fişleme cd’lerini Org Güler’e veren isim Albay Güven Şaban mıydı? sorusu hala ortada duruyor.
Direktife geri dönersek.
Eldeki metinlere bakarak bile sözkonusu direktiflerin darbeye değil kaosa hizmet etmek için hazırlandığı görülebiliyor. Öncelikle emirde Genelkurmay Başkanı’nın isminin kullanılmaması çok stratejik bir tercih. Zira darbeciler Akar’ın isteğiyle ya da onun iradesine rağmen Akar’ın adını metne koysaydı gerçek bir sıkıyönetim hali olabilirdi.
Ama Akar’ın Genelkurmay Karargahı’nda olduğu bilindiği halde onun imzasını koymayarak ‘bir grup kalkışma yapıyor’ imajının desteklenmesi, TSK’nın ‘darbe yanlıları/karşıtları olarak yapay şekilde ikiye bölünmesi’ hedeflenmiş.
Hulusi Akar’ın adının olmaması iktidar tarafından “Darbeciler Akar’ı ikna edemediği için’ diye savunuldu.
Düşünün darbe gibi en ağır suçu işlemeyi göze almış askerlersiniz ama Akar’ın imzasını ‘rızası yok’ diye kullanmayacaksınız ! Taklit etmeyi de akıl edemeyeceksiniz?
Ayrıca Türkiye darbelere yabancı bir ülke değil.
Yani daha önce sıkıyönetim emri-direktifi görmüş bir milletiz. 15 Temmuz’un tuhaflıklarından birisi de olaylar başlamadan çekilen mesajın bakanlıklara da adreslenmesiydi. Darbeciler henüz sokağa çıkmamıştı ama bakanlıklara ‘sizi tutuklamaya geliyoruz’ diye önden haber gönderdi.
Sonuçta TSK’nın ülke genelinde kontrolü ele almadan başta bakanlıklar olmak üzere sağa sola sıkıyönetim direktifi göndermesi askerliğin temel prensiplerinden olan ‘baskın’ ile çelişir. Eğer 15 Temmuz gerçek bir darbe olsaydı bu mesaj askeri birlikler mevkilerine ulaşınca çekilirdi.
Ayrıca bu, “biz darbe yapmaya niyetlendik, buyrun bu da ispatı” demektir. Bir başka ifadeyle gerçekte bir darbe yoktu ama darbe yargılamaları için bir kanıt lazımdı,o da bu mesajla sağlanmış oldu.
Gerçek bir darbede Sıkıyönetim Direktifi kurye ile elden, kişiye özel özel ve ‘çok gizli’ olarak yollanır, yalnızca ‘bilmesi gerekenlere’ verilir. Günler öncesinden hazırlanan planlar yine çok gizli olarak dağıtılmış ‘parola’ ile uygulamaya geçer.
15 Temmuz’da bunlara da uyulmamış.
Başka detaylarda sıralanabilir. Ancak şurası net; direktif gerçek bir darbenin hedefine aykırı dizayn edilmiş. Amacın TSK’yı tuzağa çekmek olduğu çok belli. Nitekim o gece yaşanan olaylar tam da bu hedefi teyit ediyor.
SIKIYÖNETİM KOMUTANLARI NASIL SEÇİLDİ?
Genel çerçeveyi böyle özetledikten sonra sıkıyönetim atamalarının detaylarına bakalım.
Bir önceki yazıda anlattığım sıkıyönetim mahkemelerine yapılan atamalarda olduğu gibi sıkıyönetim komutanlıklarında da ciddi ‘hatalar’ var. Sıkıyönetim komutanı olarak atanan isimlerin darbeden haberi yok, en kritik illerin başına atanan isimler ya yıllık izinde ya da seyahatte.
Ayrıca adı ‘sıkıyönetim komutanı’ olarak geçen bir çok isim ise darbeye katılmadığı gibi, darbecilere de direnmiş.
Hatta bazı isimler yayınlanan listelere inat daha olayların başlangıcında televizyonlara bağlanıp darbeye karşı olduklarını açıkladılar. Bir grup ‘darbeci’ ise listelerde ismi olduğu için tutuklandı ancak uzun tutukluluk döneminin sonunda darbecilikten beraat edip ‘Cemaat üyeliğinden’ ceza aldılar.
Sıkıyönetim listelerini tek tek inceledim. Hangi isim 15 Temmuz’da neredeymiş, ne yapmış, sonrasında neler olmuş ve yargılama nasıl bitmiş tek tek baktım. Bunları da açık kaynaklardan tarayarak yaptım.
Tıpkı bir önceki yazıda anlattığım fişleme listelerinin sıkıyönetim direktifine dönüşmesi gibi , sıkıyönetim komutanlıkları da fişlemelere göre yazılmış. Başta İstanbul olmak üzere kritik yerlerdeki komutanların izinde ya da seyahatte olup olmadığına bakmamışlar bile.
Mesela ‘darbenin koordinatörü’ suçlamasıyla tutuklanan Korg. İdris Aksoy 15 Temmuz günü yurtdışından dönmüş. MSB adına gittiği Londra’dan 17.40’ta dönen Aksoy feribotla Bandırmaya geçmiş. Sıkıyönetim emrinde Hava Kuvvetleri Kurmay Başkanı olarak görevlendirilen Aksoy uçak rötar yapsa darbeyi kaçıracak yani. Aksoy feribotta iken uçaklar havada!
Darbenin 1 numarası denen Akın Öztürk de aynı gün İzmir’den gelmiş, uçağı son anda yakalamıştı.
‘DARBECİLER’İN HABERDAR OLMADIĞI (!) DÜĞÜNLER VE TATİLLER
Malum olduğu üzere 15 Temmuz’un en tuhaf olaylarından birisi de Hava Kuvvetleri’nin iki numarası Mehmet Şanver’in kızının Moda Deniz Kulubü’nde yapılan düğünüydü. Hava Kuvvetleri’nin neredeyse tüm generalleri de oradalar. Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal dahil Genelkurmay’ın hava sahasını kapattığı bilgisini aldıkları halde düğüne devam ediyorlar.
Sanki ‘birileri gelip bizi gözaltına alsın’ diye bekliyorlar. Aynı tuhaflık sıkıyönetim direktiflerinde de var.
Mesela darbecilerin Kayseri Sıkıyönetim Komutanı yaptıkları Tümg. İsmail Yalçın İstanbul’daki düğünde. Eskişehir sıkıyönetim komutanı yapılan Tümg. Suat Murat Şemiz’de İstanbul’daki düğündeler.
Kayseri ve Eskişehir gibi iki kritik ile atadıkları sıkıyönetim komutanları görev yerinde değiller dahası rehin alındıkları için iletişim imkanları da yok.
Bir de tatilde olanlar var. TSK’da izinlerin çok önceden planlandığını, rütbe büyüdükçe bu prosedürün daha sıkı takip edildiğini hele hele general/amiral olunca Genelkurmay’dan habersiz garnizon terkin mümkün olmadığını bilmek için asker olmaya gerek yok.
Galiba bunu bir tek darbeciler bilmiyormuş ki 15 Temmuz günü yayınladıkları sıkıyönetim direktiflerinde görev yazdıkları isimlerin hatırı sayılır bir kısmı o gün yıllık izinde tatilde.
Mesela İstanbul.
Düşünün darbe girişiminin en kritik yeri. İstanbul Sıkıyönetim Komutanı olarak atanan o dönemin 3. Kolordu Komutanı Korg. Erdal Öztürk ailesiyle birlikte Antalya Side’de tatilde. Darbe girişimini asker köprüye çıktıktan sonra duyuyor. Hemen telefona sarılıp girişimi bastırmak için yoğun çaba harcıyor. Darbeci olmadığı ve o akşam yaptıkları herkesin gözü önünde olmasına rağmen sıkıyönetim görevlendirmelerinde adı olduğu için tutuklandı. Yargılama sonunda önce tahliye sonra da beraat etti.
Diğer bir isim Tokat Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Adnan Arslan. O da 15 Temmuz günü yıllık izinde Antalya’daydı. Girişimi yemekte kızının haber vermesiyle öğreniyor. Hemen emrindeki birlikleri arayıp darbeye destek verilmemesi, sokağa çıkılmaması talimatını veriyor. Sıkıyönetim direktifinde adı yer aldığı için 16 Temmuz sabahı hakkında yakalama kararı çıkınca kendisi kalkıp Manavgat savcılığına gidiyor. Tuğgeneral Arslan darbecilikten tutuklansa da yargılama sonunda darbeden beraat etti ama ‘Cemaatçilikten’ 6 yıl 3 ay aldı. İstinaf mahkemesi bu kararı bozdu, Yargıtay da oy birliği ile istinafın kararına uydu. Üstelik onama gerekçesine “Sadece Sıkıyönetim komutanı olarak görevlendirilmesinin yeterli olmayacağı”hükmünü yazarak. Gerçi AKP yargısı Yargıtay’ın bu kararını da görmezden gelmeye devam ediyor.
Bir diğer önemli şehir; Mersin.
Akdeniz Bölge ve Garnizon Komutanı Tuğamiral Nejat Atilla Demirhan yıllık izinde Afyon’daydı. Ailesi ile tatildeyken saat 17.00 sularında Güney Deniz Saha Komutanı Koramiral Hasan Uşaklıoğlu tarafından aranıp “terör tehdidi var” denilerek Mersin’e dönmesi istendi. Geceyarısı Mersin’e ulaştı ama ona birliğine dön diyenler ‘dönerse vurun’ talimatı da vermişti. Tuğamiral Demirhan ‘darbeci’ suçlamasıyla tutuklandı ve müebbet hapse mahkum oldu.
Devam edelim;
Sıkıyönetim emrinde İzmir ve Manisa sıkıyönetim komutanı olarak gözüken Tümg. Memduh Hakbilen de 15 Temmuz’da izinde. 12 Temmuz’da dönemin Ege Ordu Komutanı Org.Abdullah Recep’in onayıyla izne çıkıyor ve ailesiyle Fethiye’ye gidiyor. 15 Temmuz’da ise Aksaz’da. Ailesi ile akşam yemeği yerken televizyondan öğreniyor olan biteni. Ege Ordu Komutanı’nı arayıp hemen birliğine katılıyor ama müebbet hapis cezası almaktan kurtulamadı.
Yurtta Sulh Konseyi tarafından yayınlanan listede Zonguldak sıkıyönetim komutanı gözüken Tuğgeneral Birol Şimşek ise 15 Temmuz’da Kıbrıs’ta ailesiyle tatilde. Olayları öğrenince darbe karşıtı açıklamalar yapıp emrindeki bütün yerleri arayıp darbeye destek olunmaması emri veriyor. Yine de müebbet hapis istemiyle yargılanmaktan kurtulamıyor.
Bartın Sıkıyönetim Komutanı olarak listelenen Deniz Kd Albay Mehmet Erdemir 15 Temmuz’da İskenderun’da yıllık izindeydi. Darbeye dair bir icraatı olmasa da müebbet hapis cezası aldı.
Manisa Sıkıyönetim Komutanı olarak atanan Tuğgeneral Yavuz Ekrem Arslan ise 15 Temmuz’da İzmir Gümüldür’de yıllık iznini geçiriyordu. Olaylar başlayınca Manisa’ya geri dönüyor. Manisa’da bir tek asker bile sokağa çıkmasa da müebbetle yargılanmaktan kurtulamadı çünkü adı sıkıyönetim listesinde geçiyordu.
Hava Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı Korgeneral Hasan Hüseyin Demiraslan’da atama listesinde Hava Kuvvetleri Komutanı olarak yer almıştı. Demiraslan da yıllık izinde ve İzmir Menderes’teydi. Olaylar başlayınca Abidin Ünal’la görüşüp onun direktifleri doğrultusunda Eskişehir’e gitti. Darbenin bastırılmasında kritik rolü olduğu komuta kademesince de tescillenmesine rağmen müebbet hapis cezası aldı.
Deniz Kuvvetleri’nin en kritik isimlerinden Harekat Başkanı Tümamiral Sinan Azmi Tosun da darbe günü Marmaris’te yıllık izinde. Deniz Kuvvetleri Komutanı’nın ifadesinde bu teyit ediliyor. Harekat Başkanı, kuvvet komutanı adına kuvvet kullanma yetkisine sahip bir isim. SAT-SAS komandoları da Tosun’a bağlı. Ancak darbe günü olayları tatildeyken televizyondan öğreniyor.
Tümamiral Tosun sorumluluk gereği Deniz Kuvvetleri Komutanı’nı defalarca arar ama ulaşamaz çünkü Bülent Bostanoğlu telefonunu açmıyor. O da emekli bir Korgeneralin telefonundan Bostanoğlu’nu arar. Daha önce açmayan Bostanoğlu bu kez telefonu açar. Sadece bu olay bile Bostanoğlu’nun kumpastaki rolünü teyit ediyor. Tosun’un “Komutanım emriniz nedir?” sorusuna “emri bekle” der. Ama fişleme listelerinde adı olduğu için tutuklanmaktan kurtulamaz.
Darbecilerin Siirt Sıkıyönetim Komutanı olarak listeledikleri Tuğgeneral Ahmet Şimşek de 15 Temmuz öncesi yıllık izne çıkmış. Darbecilerin görevlendirme listelerinde başka isimler mutlaka vardır. Ancak benim açık kaynaklardan derlediklerim bile görevlendirme listelerinin güncel olmadığını teyit ediyor.
Düşünsenize darbe yapıyorsunuz ama İstanbul, İzmir, Mersin ve Manisa başta olmak üzere bir düzine şehrin başına atadığınız adamlar yıllık izinde.
Bir de izinde olmayıp başka illerde olanlar var ki bu durum sıkıyönetim mahkemeleri örneğinde olduğu gibi görevlendirmelerin fişleme listelerine göre yapıldığını teyit ediyor. Mesela Van Sıkıyönetim Komutanı olarak görevlendirilen Kurmay Albay Ali Yalçın.
Yalçın’ın yeri genel atamalarda değişmiş ve çoktan devir teslim yapıp gitmiştir. Yani Van sıkıyönetim komutanı yaptıkları adam artık Van’da çalışmıyor. Üstelik Yalçın’ın yerine atanan Kurmay Albay Salih Ataman da henüz Van’da göreve başlamamış.
Hangi ‘kurmay zeka’ ilişik kesip gitmiş birini sıkıyönetim komutanı olarak atar anlaşılmaz bir durum. Benzer durum Yozgat için de geçerli.
Yozgat Sıkıyönetim Komutanı olarak atanan Kurmay Albay Cevdet Polat 27 Haziran’da devir teslim yapıp yeni görev yerine gitmiş. Ancak 15 Temmuz’da Yozgat’ta görev yapıyormuş gibi görevlendirilmiş.
Darbede Giresun Sıkıyönetim Komutanı olarak görevlendirilen Kurmay Albay Emre Fırat ise Giresun’da değil Kayseri’de çalışıyor.
Dediğim gibi, darbe planlıyorsunuz ama en kritik görevlindirmeler ya izinde ya da başka şehirlerde. Genelkurmay’da güncel bilgiler olduğuna göre sıkıyönetim emrini karargah kayıtlarına göre değil fişleme notlarına göre yazmışlar.
Sıkıyönetim emrini yayınlayanların amacının başarılı bir darbe yapmak olmadığı çok açık.
CEMAAT CEMAATE DARBE YAPMIŞ
Sıkıyönetim listelerinde dikkat çeken bir başka konu ‘darbeciler’in darbeye karşı olması.
Ankara Sıkıyönetim Komutanı olarak listelenen Tümgeneral Osman Ünlü ilk andan itibaren darbeye direniyor. Hatta TRT’ye çıkan, darbe karşıtı açıklama yapan ilk isim ama müebbet almaktan kurtulamadı.
Bu arada darbeciler Osman Ünlü’nün de Ankara’da bir düğünde olacağını hesaba katmamışlar.
Cemaatçi diye fişlenen, sıkıyönetim emrine eklenen albaylar, generaller darbeyi önlemek için yoğun çaba sarf ediyorlar. Şırnak Sıkıyönetim Komutanı diye görevlendirilen Tümgeneral Abdullah Baysar, Şırnak 6. Motorlu Piyade Tugayı komutanı Tuggeneral Mesut Savaş darbecilikle suçlanıp tutuklandılar ama darbeci olmadıkları, darbeye karışmadıkları tescillenince beraat ettiler.
Sıkıyönetim komutanı olacak denen toplamda 18 general bu şekilde tahliye edildi. Bu isimler darbeci diye tutuklandı ama darbeye katılmadığı hatta direndiği ortaya çıktı.
Akıncı Üssü’nü bombalayıp darbeyi akim bırakan pilotların, Erdoğan’ın uçağını uçuran pilotun, helikopterinin teknisyeninin, yaverlerinin, koruma polislerinden bazılarının ‘Cemaatçi’ olduğu iddia ediliyor ama ne hikmetse darbeye katılmıyorlar. Bizatihi İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Bylock kullandığı iddia edilen 800 askerden 500’ünün darbeye katılmadığını açıkladı. İstanbul’da görevli olduğu söylenen 47 albaydan 45’i darbeye iştirak etmemiş.
Bir de Beytüşşebab Jandarma Komutanı Albay Ali Türk gibi isimler var.
Cemaatçi olduğunu kabul ediyor ama darbecilerle canla başla mücadele etmiş. Darbenin seyrini değiştiren isimler; Akıncı Üssü’nü teslim alan Korg. Yıldırım Güvenç , Eskişehir BHHM’i teslim alarak darbenin bastırılmasında büyük rol oynayan Korgeneral Hasan Hüseyin Demirarslan, 15 Temmuz akşamı Moda’daki düğünden Eskişehir’e komutan talimatıyla gönderilen Tümgeneral Suat Murat Semiz, Etimesgut’taki zırlı birliklerden tank çıkınışı engelleyen Korg Metin İyidil.. Başka çok sayıda isim daha darbeye direndiği, mücadele ettiği halde fişleme listelerinde adı ‘Cemaatçi’ olarak yer aldığı için darbeci suçlamasıyla tutuklandı.
Bir başka örnek; Trabzon 4. Motorlu Piyade Tugay Komutanı Kurmay Albay Bahadır Dalgıç. Darbeye iştirak edilmiyor ama yine de müebbetle yargılanıyor çünkü vali çağırdığı zaman ‘komutanın emri var kimse kışladan çıkmayacak’ dediği için ‘darbeci’ ilan edilip tutuklanıyor.
DARBEDEN BERAAT ‘CEMAATTEN’ CEZA
Sıkıyönetim listelerinde sıkıyönetim komutanlıklarına atanan ama darbeye katılmayan askerlere dair başka ilginçlikler de var.
Onlarca albay ya da general darbeye katılmadığı halde darbeci diye tutuklanmış fakat AKP yargısı bile onlara darbecilikten ceza verememiş. Ancak fişleme listelerinde adı olduğu için ‘Cemaatçilikten’ ceza almışlar.
Mesela Nevşehir Sıkıyönetim Komutanı olarak atanan Albay Bülent Bulut darbe günü Ankara’da görevliydi. Nevşehir’e hiç gitmedi , hiçbir faaliyette de bulunmadı. Ancak darbecilikten tutuklandı. Yargılama sonunda darbeden beraat ederken ‘Cemaat üyesi’ olmaktan 10 yıl hapis cezası aldı.
Albay Bulut’un yargılaması bir başka garabete daha konu oldu.
Mahkemeye sunulan ‘delillere’ göre albay Bulut bir saniye de tam 260 kez Bylock’a girmiş gözüküyordu. Bilirkişi raporu ile bunun mümkün olmadığı ispatlansa da Bulut ceza almaktan kurtulamadı.
Erzurum yargılamaları ise mizah dergilerine konu olacak türden. Bir tek askerin sokağa çıkmadığı şehirde iki subay; Kurmay Albay Murat Koçak ve Kurmay Binbaşı Murat Yılmaz ‘darbecilik’ten ceza aldı. Mahkeme gerekçeye ‘Gülen’in Erzurum doğumlu olmasını’ da yazdı.
Benzer bir durum da Edirne’de yaşandı.
Bir tek askerin sokağa çıkmadığı şehirde 54. Mekanize Piyade Tugay Komutanı Hidayet Arı müebbet hapis aldı. Suçlama ise ‘kışlayı terk etmemek’.
Adıyaman Sıkıyönetim Komutanı olarak listelenen Albay Mehmet Özdemir darbeden gözaltına alınıp ‘Cemaatçilik’ten 7 yıl 6 ay hapse çarptırılan isimlerden.
Aydın Sıkıyönetim Komutanı olarak atanan Kurmay Albay Ali Taş da aynı şekilde ‘darbeden tutuklanıp Cemaatten’ ceza alanlardan.
Sivas Garnizon Komutanı Tuggeneral Fatih Celaleddin Sağır’da darbecilikten tutuklanıp cemaatten ceza aldı. Sağır’ın durumu hayli ilginçti, çünkü mahkemede AKP İl Başkan Yardımcısı İbrahin Kaynar tanık olarak dinlendi ve Kaynar “15 Temmuz’da Valilikte birlikteydik. Hatta ben sanığı kalkışmanın içinde olmadığı için sarılarak tebrik ettim. O gece Valilik binası önünde provokasyona sebep olacak kişiler de vardı. Sanık o zamanlar çok sakindi. Sıkı yönetim komutanı olarak atanan birine göre gayet sakindi. Sanki bir şeylerden haberi yoktu. Ben olsam bu kadar sakin kalamazdım” dedi. Ancak AKP yöneticisinin şahitliği de yetmedi ve Sağır mahkum oldu.
Zonguldak’da ise Kurmay Albay Kamil Günler darbecilikten değil evinde bulunan 1 dolar nedeniyle 10 yıl hapis cezası aldı. Ordu’da Albay Yasin Ölmez benzer şekilde 12 yıl, Niğde’de Albay İbrahim Taşkın da 5 yıl 7 ay hapis cezası aldı.
ANKESÖRLÜ SORUŞTURMASI DA FİŞLEMELERE GÖRE YAPILMIŞ
Artık şurası net; 15 Temmuz akşamı ne yaptığınızın, nerede olduğunuzun hiç bir önemi yok. Darbeye direnip çatışsanız, gazi bile olsanız fişleme listelerinde adınız varsa kaçarınız yok. Yurtdışı görevde bile olsanız hatta 15 Temmuz öncesi Afganistan’da şehit olsanız bile fişleme nedeniyle ‘terörist’ ilan edilip tutuklanıyor, KHK ile ihraç ediliyorsunuz.
Bir de bu fişleme listelerinin ‘operasyon’ kılıfına sokulmuş hali var.
Malum olduğu üzere Erdoğan rejiminin en zayıf olduğu yer TSK. Buralarda ‘yeterince yandaşı’ olmadığı için 15 Temmuz öncesi Ulusalcı-Ergenekoncu ekibiyle adı kamuoyunda çok duyulmayan dini bir cemaatin TSK uzantılarından yardım aldı.
Bu fişleme listelerinin nasıl oluşturulduğunu, Saray adına kimde toplandığını ‘384 General’den 240’ı nasıl Cemaatçi oldu?’ yazımda anlatmıştım. İşte bu fişleme listeleri değişik şekillerde operasyona dönüştürülüyor.
Çoğunluğu da kaçırılıp işkence edilen KHK’lılardan alınan ifadelere dayanıyor.
Ancak Ankara merkezli yapılan ‘ankesörlü telefon’ soruşturmasında ilginç bir detay var.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na Emniyet Müdürlüğü Organize Şube Müdürü Alp Aslan tarafından gönderilen Ocak 2018 tarihli soruşturma evrağında 1057 subay-astsubaya ait bilgiler yer aldı.
İddiaya göre ‘FETÖ mahrem yapılanması’ içinde yer alan bu subay-astsubaylara ait bilgiler soruşturmalarda itirafçılardan ve elde edilen dökümanlardan temin edilmişti. Ancak 2018 tarihli soruşturma evrağının ekine ilave edilen 1057 askere ait rütbeler 2018 yılı değil 2016 yılına ait rütbeler çıktı.
Yani emniyetin iddiasına göre gözaltına alınan şahısların itirafları ve fotoğraf tespitlerinden bir liste oluşturulmuş ve onlar da soruşturma için savcılığa yollanmıştı.
Ancak tıpkı sıkıyönetim direktifinde olduğu gibi burada da fişleme listeleri kullanılmış. Kayıtların da en az 2 yıllık olduğu rütbe farklarından anlaşılabiliyor. Kısacası fişleme havuzunda yer alan isimler ‘bunlar ankesörlü telefon hattından tespit edilen kripto askerler’ denilerek gözaltına alınmış.
Uzun bir yazı ve çok sayıda isim olduğu için kafa karıştırdığının farkındayım. Ancak hep söylediğim bir şeyi tekrar ederek bitireyim; 15 Temmuz Türkiye tarihinin en önemli olayıdır, bütün boyutları ile çözülmeden hiç bir şey rayına oturtulamaz.
Son üç yazıda ortaya koyduğum veriler 15 Temmuz’da yayınlanan sıkıyönetim direktiflerinin, atamaların ve ankesör soruşturması denen operasyonların tamamen fişleme listelerine dayandığını, 15 Temmuz’da kimin ne yaptığının hiçbir öneminin olmadığını tartışmasız şekilde ortaya koyuyor.
Aynı zamanda başta MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ve dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Yaşar Güler’in neden ısrarla mahkeme ve savcılıklardan kaçırıldığını göstermiş oluyor.
Eline sağlik tam ikna oldum. Tamamen tezgah olduğunu kavradim.yolun acik olsun başarilar diliyorum. Bir sürü öğrenci ve sucsüz insanlar ceza aldi ve yaşamlarini yitirdi iktidarlari uğruna .tek kelimeyle hirsiz ve entrakicisiniz.
Vakit bulup bir türlü bakamadım. Ama isterseniz sizin için incelerim. Şimdi yazınızı okuyunca aklıma geldi. Mesela yayımlanan ilk KHK’ya bakarsanız sözde darbede adı geçen çok önemli isimlerin o KHK’da yer almadığını görürsünüz. Normalde o listeler daha önceden hazırlanmasa ne beklersiniz? Sözde darbede adı geçen isimlerin olmasını. O gece tüm herkezce tanınan, adı bir şekilde geçen isimler daha sonraki KHK’lar ile ihraç edildi.
Basinda Yavuz Ekrem Arslan’in vefat ettigi haberi var…Yoktan yere tutuklandi, yargilandi, hastalandi, hayatini kaybetti sonra da hakkinda “kovusturmaya yer olmadigi” karari cikti…Allah rahmet eylesin.
Sevgili Adem Yavuz Aslan
Çok merak ettiğim bir konu var. 15 Temmuz gecesi Hande Fırat ile konuşan CB Erdoğan’a ”Genel Kurmay Başlkanı ile görüştünüz mü” diye soruldu. O da ”Kendisine ulaşamıyorum, durumu ne bilmiyorum” tarzı bireyler söyledi. Öz kulaklarımla duydum. 10 dk filan sonra eski Genel Kurmay Başkanı Necdet Özel bağlandı. ve aynen şöyle söyledi:
Ben Genel Kurmay Başkanı ile görüştüm, Hava Kuvvetleri Komutanı ile görüştüm…
Bu konuşmaya Türkiye de veya dünyada bir tek ben mi şahit oldum acaba?
O anda kendi kendime ” Necdet paşam kontur hareket çekiyor. Bir oyunu bozdu” diye düşündüm.
15 Temmuz sonrası Necdet paşaya çokça yüklenilmesinde bu olayın çok etkisi olduğunu düşündüm.
Aradım taradım ancak bu kayıtları hiç bir yerde bulamadım.
Bence o gecenin en ilginç hamlelerinden biri buydu ve kimse bu konuya değinmedi. Vaya ben rastlamadım.
Sizin bu olaydan haberiniz var mı bilmiyorum.
Saygılarımla
Dr. Hasbi Memişoğlu
Sizin gözünüzden kaçmaz ancak olayın vahameti bana göre şu:
CB veya Başbakanın ulaşamadığı Genel Kurmay Başkanına eski genel kurmay başkanı ulaşabiliyor. Ve Necdet Özel gibi ağzı sıkı bir eski GKB acilen bağlanıp bu bilgiyi açıklıyor. Açıklarken de hatırladığım kadarıyla şöyle bir cümle kullandı: Genel Kurmay Başkanımız iyi. Görevinin başında ve hükümete bağlılığını belirtti.
Ben bir asker olarak şöyle düşünmüştüm:
Necdet Paşa askerler oltaya gelmesin diye bu açıklamayı yapıyor.
Allahım delirecem ben o gece hayal mi gördüm?
Bu olayı binlerce kişi seyretmiş olmalı
Yanılıyor muyum?