Sıcak yaz gününde film izlenir!

SİNEMA | M. NEDİM HAZAR

Pandemi dolayısıyla uzun süreden beri sinema salonları kapalı. Film sektörü üretimi de ciddi anlamda düşüşte. Dolayısıyla vizyonda çok öyle ahım şahım bir şey de yoktu. Biz size bir güzellik daha yaptık ve hepsi yeni olmasa da, dünya sinemasından şahane bir film seçkisi hazırladık. Teşekkürü izledikten sonra bekleriz.

Uzaydan gelen feylesof: PK

PK (2014) - IMDb

Aamir Khan’ın daha önce aktörlük yaptığı 3 Idiots filminin yönetmeni Rajkumar Hirani tarafından yapılan bir Bollywood filmi. Aamir Khan’ın son filmi olan PK’nın başrollerinde Anushka Sharma ve Sanjay Dutt de yer almakta. PK bir şehirdeki yabancının düşünceler komedisidir.

Konu şöyle: Uzaydan Hindistan’a inen bir yabancı insanların alışık olmadığı sorularla dünyayı tanımaya çalışır. PK. daha önce kimsenin sormadığı sorular sorar. Bunlar masum, çocuk gibi sorulardır ama cevapları enteresandır. PK’nın masum gözlerini gören insanlar kendi monoton hayatlarını gözden geçirirler. PK’nın sadık arkadaşları ve dostları olur. Kırık kalpleri düzeltir öfkeleri dindirir. PK’nın çocuksu merakı kendisi ve milyonlarca insan için manevi bir yolculuğa dönüşür.

Hindistan gibi inanç ve kutsallık konusunda son derece hassas ve karmaşık bir ülkede, İslam da dahil pek çok inancı ele alarak, mantık ve kalp ekseninde kendinde bir önermede bulunan P.K içerdiği ölçülü mizah ve duygusal sahneler ile klasik Bollywood sinemasının tüm unsurlarını içeriyor. Film Cem Yılmaz’ın meşhur aforizmasını neredeyse ters yüz ediyor ve “Dünyalı da olsa insan insandır” dedirtiyor!

İnanç üzerine hoş bir film.

Saflık sisteme karşı: I am Sam

I Am Sam (2001) - IMDb

Eğitim, özellikle engelli eğitimi üzerine, inanılmaz alt mesajlar içeren sımsıcak aile hikayesiyle kendini sonuna kadar izleten bir film Benim Adım Sam. Oscar ödüllü oyuncu Sean Penn’in (Sam) takdire şayan oyunculuğunun yanında o dönemde kendi belli etmeye başlayan çocuk oyuncu Dakota Fanning’in (Lucy) uyumu bize gerçek bir aile dramı yaşatıyor.

Filmin hikayesine gelecek olursak ilk olarak başrol karakterlerden olan Sam’ den bahsetmek gerekir. 40’lı yaşlarında olmasına rağmen 7 yaşında çocuk zekasına sahip olan Sam, bu zamana kadar yaşamını idame ettirebilmiş biridir. Filmin başlarında Sam’ in iş ve özel yaşamına ilişkin sahneler bu durumu açıklar niteliktedir. Ardından Sam’ in çocuk sahibi olmasıyla işler karışır. Sam’ in bu aşamadan sonra alacağı ilk darbe annesinin çocuğu terk etmesi olur. Ardından bebeğine bakmak ve onu en iyi şekilde yetiştirmek için büyük bir çaba harcar. Sam’ in yakın arkadaşları da bu dönemde ona yardımcı olurlar.

Ancak Lucy’nin yaşı 7’yi geçince zekası babasınınkinden daha ilerler ve öz babasındaki tuhaflığı hisseder. Ve ipler Sam’in Lucy için hazırladığı doğum günü partisinde yaşanan tatsız bir tartışmayla tamamen kopar. Lucy kaçar ve olaya devlet yetkilileri dahil olur. Lucy’nin Sam’den alınması kararı verilir. Bu aşamadan sonra Sam, kızını geri alabilmek için çetin bir mücadeleye başlar.

Bu noktada sevgi devreye girer ve küçük Lucy anlar ki, babası çok özel biridir. Belki dünyada bir evlat ne kadar sevilebilirse o kadar sevmektedir kızını. Hata yaptığını anlar ve beraberce devlete karşı hukuk önünde direnmeye başlarlar.

Bir de madalyonun diğer yüzü vardır. Sam, yardım almak için son derece zengin, başarılı bir kadın avukat bulur. Fakat manzara göründüğü gibi değildir. Her şeye sahip olan avukatın aslında ailesi çatırdamaktadır ve o bunun farkında bile değildir. Sam ve Lucy farkında bile olmadan avukat kadının da hayatını etkilemeye başlarlar.

Rain Man (Yağmur Adam) filmini izleyip beğendiyseniz bu filme bayılacaksınız. Çünkü, aptal olmak sevmeye engel değildir? Muazzam bir film…

Balık bilmezse… Pay It Forward

Pay It Forward (2000) - IMDb

Bir adamın hayatında görmediği bir yabancıya son model bir jaguar hediye etmesi ne anlama gelir?

Sorunlu bir aile hayatı olan Trevor isimli genç öğrenci yeni rehberlik öğretmenin verdiği ödevde kurduğu hayali bir dünya gerçek dünyayı da etkisi altına almaya başlamaktadır. Trevor’un idealindeki dünyada çevresinden iyilik gören biri, hiç tanımadığı üç kişiye iyilik yapacaktır ve bir şekilde bu iyiliklerin karşılığını alacaktır. Böylece dünyanın daha güzel bir yer olacağını inanmaktadır. Bu esnada rehberlik öğretmeni başta olmak üzere hikayedeki karakterlerin hayatlarında değişiklikler olmaya başlar. Trevor’un kağıt üzerindeki dünyası sadece basit bir hayal midir? iyiliği olağanüstü yönetmenliğinden veya olağanüstü oyunculuklardan kaynaklanmıyor. “Bir birey olarak tek başımıza dünyayı daha iyi bir yer yapabilir miyiz ?” fikri filmin ilk on dakikasında beyninizde yer ediyor ve filmin sonuna kadar sizleri bırakmıyor. Filmin sonunda koltuğunuzdan kalkarken büyük çoğunluğunuzun “Neden olmasın?” diyeceğinize eminim.

İyilik Yap İyilik bul ismiyle ülkemizde gösterilen bu filmin güzel yani seyirciyi bu fikirle oynamaya davet etmesi.

Trevor McKinney (Haley Joel Osment) alkolik bir anneye (Helen Hunt) sahip olmanın zorluklarıyla boğuşurken, yeni ders yılı ile birlikte hayatına yüzü ve vücudu yanık izleriyle dolu olan sosyal bilgiler öğretmeni Eugene Simonet (Kevin Spacey) girer. Daha ilk ders imkansıza benzeyen bir ödevle sonuçlanır : “Dünyayı değiştirecek bir fikir üretin – Ve uygulamaya geçin!”

Trevor’un bulduğu yöntem gayet basittir. Birisi için gerçekten önemli olacak bir iyilik yapacak (örneğin onu intihardan vazgeçirmek), iyilik yapılan kişide buna karşılık üç yeni kişiye iyilik yapacak, sistem böylece genişleyerek devam edecektir. Bir gazetecinin (Jay Mohr) bu “iyilik bul – iyilik yap” sisteminden haberdar olmasıyla olaylar gelişir.

Hassas dokusuna rağmen (alkolik anne, fiziksel açıdan sorunlu öğretmen, aile içi şiddet uygulayan baba, eroinman sokak serserisi) film hiçbir sahnesinde o beklenen büyük duygu patlamalarını bizlere yaşatmıyor ve “sulu göz” bir melodram olmanın (belki finali dışında) sınırından ustaca kurtuluyor.

The Sixth Sense (Altıncı His, 1999) filminde aslında pek de sevmediğimiz Osment bu filmde bir harika. Kevin Spacey biraz otomatik pilota takmış gibi görünmesine rağmen bilhassa Helen Hunt ile karşılıklı oynadığı sahnelerde (ki bu sahneler gerçekten çok başarılı) olağanüstü.

Gökten bir meteor düştü! Phenomenon

Phenomenon - Rotten Tomatoes

Fenomen (Fransızca: Phénomène veya Türkçe: görüngü), duyularla algılanabilen şey anlamına geliyor. Fenomen kelimesi, bazılarınca sadece şaşırtıcı şeyler için kullanılsa da, genel kullanımda böyle bir anlamı bulunmamaktadır. Film enteresan. Bir göktaşı dünyaya düşünce kahramanımızı etkilemesi ve ardından hayatını kalıcı bir şekilde değiştirmesini anlatıyor. Genellikle popüler filmlerinden tanıdığımız John Travolta’nın oyunculuğunu konuşturduğu Phenomenon (Mucize) insan, kader ve gizli duygular üzerine müthiş öğeler içeriyor.

Araba tamirciliği ile hayatını idame ettiren, sıradan bir adam olan George Malley’in, bu gösterişsiz hayatı, 37 yaşına bastığı günün sabahında, gökyüzünde gördüğü bir ışık parıltısıyla kökünden değişir. Bu andan sonra mucizevi bir şekilde değişim gösteren genç adam artık, yığınla bilgiyi hafızasında barındırırken yaratıcı fikirler üretebilen olağanüstü bir zekaya ve yakın zamanda meydana gelebilecek olayları tahmin edebilecek seviyede telekinezik güçlere sahip olan bir adama dönüşür. Bu özelliği yakın çevresinden hükümete kadar herkesin dikkatini çekecek, kendisinden türlü şekillerde faydalanmaya çalışanlar olacaktır. Ancak her ödülün bir bedeli vardır ve Malley kendisine bahşedilen bu hediyenin bedelini epey ağır ödemekle karşı karşıya kalacaktır.

‘National Treasure’ serisiyle tanınan yönetmen Jon Turteltaub imzalı filmin başrollerinde John Travolta ve Kyra Sedgwick bulunuyor.

Cephe gerisinde kedi fare oyunu: Enemy at the Gates

Enemy At the Gates (2001) Original One-Sheet Movie Poster - Original Film  Art - Vintage Movie Posters

Türkçe karşılığı Kapıdaki Düşman olan film şöyle: Rus ve Nazi askerlerinin dayanması güç mücadelesi devam ederken tüm dünya korku dolu gözlerle Stalingrad savaşının sonucunu beklemektedir. Bu sırada ünü her yana yayılmış Rus keskin nişancısı Vassili Zaitsev düşmanını tek tek sessizce avlamaktadır. Fakat Vassili bu ünü yüzünden kendini Nazi’lerin en iyi keskin nişancısı olan Binbaşı Konig ile yaptığı bir düellonun içinde bulacak ve dünyanın en önemli savaşlarından biri bu iki askerin kişisel mücadelelerine de sahne olacaktır. Vassili gösterişten uzak ve mütevazi yapısıyla, görevini olağanüstü bir beceriyle yerine getirebilen sıradan bir askerdir. Bir Sovyet politikacısı olan Danilov onu bir propaganda aracı olarak kullanabileceğini anladıktan sonra Urallarda basit bir asker olarak görev yapan Vassili’yi çok daha fazla ihtiyaç duyulan ulusal bir kahramana dönüştürür. Nazi’lere karşı kaybedilen bir dizi çatışmadan sonra Sovyetler Birliği çöküşün eşiğine gelmiştir ve Stalingrad’ın kaybedilmesi Avrupa’daki Nazi’ler için nihai zafer olacaktır. Şehrin savunmasını izlemek için Stalin bizzat Khrushchev’i Stalingrad’a göndermiştir. Danilov sayesinde herkese duyurulan Vassili örneği, Stalingrad’ı savunan askerlere cesaret vermiştir. Ancak Danilov kısa süre sonra kendi sevdiği kadına, erkeklerin yanında savaşan bir çok cesur kadından biri olan Tania’ya, aşık olduğunu öğrendikten sonra kendi yarattığı bu kahramanı kıskanmaya başlar. Almanlar, hem kendi orduları hem de Ruslar arasında büyük bir üne kavuşan Vassili’yi öldürmek için en iyi nişancıları Binbaşı Konig’i gönderirler. Şimdi etraflarında sayısız asker ölürken bu iki askerin yapmaları gereken şey büyük bir ustalık ve sabırla birbirlerini izlemek ve öldürebilmektir.

Savaşın acımasızlığı, propagandanın kurban ettiği hayatlar ve ideolojilerin üretip yok ettiği kahramanlığa dair etkileyici sahnelerin bulunduğu Kapıdaki Düşman, film boyunca birbirini kovalayan bir alt, diğeri üst tabakadan iki keskin nişancının ekseninde bize Alman-Rus savaşını tüm gerçekliğiyle veriyor. Özellikle şoke edici açılış sahneleriyle akıllardan çıkmıyor.

Sınıf farklılıkları (okumuş Fiennes ve Weisz, diğer yanda köylü Law) veya Rus Yahudilerin durumları gibi olaylara da değiniliyor.  Filmin bir diğer başarısı ise kostüm tasarımı ve savaşı bize olduğu gibi göstermesi… Akıldan kolay çıkmayacak bir savaş filmi.

Çulsuz Aristo! With Honors

With Honors (1994) - IMDb

İşte size bu yaz seyredip ömür boyu unutamayacağınız bir film: İnsanlık Yolu… Her şeyin para ve kariyer olmadığını, sevginin ve dayanışmanın üstünlüğü üzerine anlatılmış modern bir masal. Abarttığımızı sakın düşünmeyin. Dünyanın en iyi üniversitelerinden biri olan Harvard’daki öğrenciler dünyadan habersiz ukalaca yaşarken, bir gün evsiz yaşlı bir adama rastlarlar. Çok ilginç bir olan bu adam, züppe gençlere hayatı öğretecektir.

Konuyu biraz daha açalım: Monty, Harvard’da son sınıf öğrencisidir. Bitirme tezinin son aşamasında, bilgisayarı bozulur. Sadece bir kopyası olan tezini kaybetmekten korktuğu için, çoğaltmaya, dışarı çıkar. Derken aksilik olur ayağı takılır…  Nüsha elinden kayar, binanın deliğinden içeri düşer.. Monty, Kütüphane binasının bodrumuna koşar. Orada bir evsiz olan Simonla karşılaşır. Simon saçmalık olduğunu düşündüğü tezi için, Monty ile bir anlaşma yapar:  Eğer ona kalacak bir yer ve yiyecek sağlarsa, tezini her güne bir sayfa olmak üzere geri verecektir. Monty kabul eder. Ancak sokaktan gelen bu yaşlı, kirli adamın bambaşka ve bilinmeyen bir yönü vardır ve üniversite hocalarını bile pes ettirecektir.

Hassaten evsiz pejmürde adam rolüyle Joe Pesci adeta döktürüyor ki seyirciler onu Evde Tek Başına filmindeki açgözlü hırsız rolüyle hatırlayacaklardır. Çevrildiği yıl pek fazla gösterim şansı bulmadığı için bahtsız filmlerden olan İnsanlık Yolu, özellikle öğrenciler ve eğitimciler için kaçırılmayacak bir çağdaş öykü.

Benim sadık yârim! Eight Below

Eight Below - Rotten Tomatoes

Türkiye’de Kutup Macerası ismiyle oynadı. İnsan/hayvan ilişkisindeki sadakati anlatan dokunaklı bir film. Antartika’da, Dr. Davis McClaren ile yaptıkları bir seferin ardından, kızak köpeği eğitmeni olan Jerry Shepherd, meslektaşları ile birlikte kutupları terk etmek zorunda kalır. Ciddi bir kar fırtınası yaklaşmaktadır. Köpeklerini daha sonra kurtarmak üzere bağlar. Ancak misyon çağırır ve köpekler kendi kaderlerine kalırlar. Altı ay boyunca Jerry kurtarma misyonu için bir sponsor arayıp dururken köpekleri hayatta kalma mücadelesi verirler. Maceracı ve güzel pilot Katie ise bu süreçte Jerry’nin yanında olandır.

Kutup Macerası’nın başrolünde maalesef genç yaşta kaybettiğimiz ünlü bir oyuncu olan Paul Walker var. Seyirciler onu Hızlı ve Öfkeli serisinden hatırlayacaktır.

Film, doğal güzellikleri aktarma biçimiyle en azından bir kez o toprakları görmek gerektiğini düşündürtüyor. İkinci başarısı da, hayvan sevgisi aşılaması. Film bittiğinde, köpek sahibi olmak istiyorsunuz, bu açık ve net. Köpeklerin yaralı arkadaşlarını besledikleri sahne gerçekten etkileyici, bakışlarıyla dayanıştıkları ve iletişime geçtikleri sahneler de öyle. Jules Winnfield haklı: Köpekler karakter sahibi hayvanlardır.

Köpeklerin aksiyon sahnelerini sürüklediği Kutup Macerası’nda ritmi iyi ayarlanmış hareketli sahneler var. Bazı sahneleri müthiş tempoya sahip olan Kutup Macerası, sıcak yaz gününde sizi dondurabilecek kadar içine çekebiliyor. İzleyin, hak vereceksiniz. 

Düşmanım için ölürüm! Mandariinid

Tangerines (2013)

Mandalina Bahçesi (Gürcüce: მანდარინები, Estonca: Mandariinid), Gürcü yönetmen Zaza Urushadze tarafından yazılıp, yönetilen 2013 yapımı Estonya – Gürcistan ortak yapımı sinema filmi. Film 87. Akademi Ödülleri’nde Estonya’nın Yabancı Dilde En İyi Film kategorisinde aday gösterildi. Düşmanlık üzerine düşünmeye sevk eden sade ama muazzam bir yapım.

Konusunu biraz açalım: Kafkasya’da artık savaş kapıdan içeri girmiştir. Çatışmanın kendileri üzerinde oluşturacak tahribatın farkında olan halk; canlarını güvenlik altında alabilmek için Estonya’ya göç etmeye başlamıştır. Yaşadıkları yeri tek edemeyen iki yaşlı insan; savaşın tam kalbinin attığı yerde kalmış ve yavaş yavaş da maddi sıkıntılar yaşamaya başlamışlardır. Bu iki yaşlı adamın, göç edememe sebebi de bu maddi sıkıntılardır. Biri marangozluk yaparak diğeri de bahçesindeki mandalinaları toplayarak bu parayı temin edip göç etmeyi planlamaktadır. Fakat ne yazık ki her ikisi de bulundukları toprakları terk etmek için geç kalmıştır ve iki yaşlı adam tam savaşın ortasında kalır. Bir Gürcü bir de Çeçen askerini evlerine alıp tedavi eden bu insanlar, bu sayede savaşın taraflarında biri olmaksızın ayakta kalmaya çalışırlar.

Düşman kimdir, ne için savaşmaya değer, inançlar ve para arasında ne gibi ilişkiler vardır gibi çok temel sorulara aşırı derecede mütevazı cevaplar da içeren bu minimal film, özellikle müzikleriyle sizi derinden sarsacaktır.

İnancın gücü tükenmez! Bajrangi Bhaijaan

Bajrangi Bhaijaan (2015) - IMDb

Pakistanlı bir küçük kız sınırda ailesini yitirir. Hindistan’da kaslı, duygusuz gibi görünen bir adam onu korumak zorunda kalır. İyilik ve inançlar üzerine samimi bir Hint filmi.

Biraz daha detaylandıracak olursak: Günümüz Pakistan – Hindistan Kaşmir Bölgesi sorununa farklı bir bakış açısıyla yaklaşan etkileyici bir film. Hangi dinden, dilden, ırktan olursanız olun sevginizi merhametle bütünleştirdiğiniz zaman aşılamayacak hiçbir engel yok. Sadece bir tutam sevgiye ihtiyacımız var ve insana sadece insan olduğu için değer verip diğer kişisel özelliklerini göz ardı ederek sevgiyle yaklaşmak ne kadar önemli. Filmin tam olarak verdiği mesajda bu işte. Sevgi… Kesinlikle izlemeniz gereken filmlerin arasına eklemeli ve hatta hemen izlemelisiniz. Gerçekten duygu yoğunluğuna sebep olup tüylerinizi diken diken edeceğine garanti verdiğimiz bir film. Bollywood’un en iyileri arasında olan filmin IMDB’de 8.1 puana sahip ve başrol oyuncusu olan Salman Khan gerçekten çok başarılı bir oyunculuk sergilemiş.

Konusu ise kısaca şöyle: Doğduğundan beri konuşamayan Pakistanlı küçük bir kız ve doğrudan şaşmayan Hindistanlı bir adam..

Bizim bu şirin mi şirin ufaklık (film boyunca bağrınıza basıp, sevmek isteyeceksiniz) tedavi olabilmek umuduyla annesi ile birlikte Hindistan’a gelir. Pakistan’a dönüş yolundayken bazı talihsiz olaylar sonucu tren raylarında kaybolur. Annesi de onu aramak isterken Hindistan’dan kovulur. Kimseyi tanımayan ve konuşamayan minik güzelliğimizin (Harshaali Malhotra) yolu (Salman Khan) ile çakışır. Sonrası iki zıtlığın manevi etmenler ile beraber mücadelesine dönüşür. Kader birliği yapar kaslı olan bu adamla incecik narin dilsiz kız!

Matrix kadar olmasa da… Equilibrium

Equilibrium (2002) - IMDb

Türkçe karşılığı: İsyan… Matrix filmini beğendiyseniz ondan pek de altta kalmayan, estetiği, konusu, çekim tekniği ve hikayesiyle Matrix kadar olmasa da izleyiciye sıkılmadan bir karanlık gelecek filmi gösteren ancak Matrix kadar karamsar olmayan bir film İsyan…

Dünyada yaşanmış olan en büyük savaş, III. Dünya Savaşı sonlanmıştır ve savaş toplumu zor da olsa savaşın sonuçlarıyla yüzleşmeye koyulmuştur. Savaşın getirdiği faşist ve baskıcı sistem, insanları bu sonuçlara alıştırabilmek adına insanların duygularını kontrol altında tutmaya çabalamaktadır. İnsanlar için ilgi uyandırılabilecek ve onlara bir umut bahşedebilecek her şey, yasaklanmıştır. John Preston ise bu davanın baş celladıdır.

Christian Bale’in henüz meşhur olmadığı dönemlerde oynadığı bu film sanatçının kariyeri hakkında epey ışıltılı bir tahmin de sunuyor.

Kelime anlamı olarak ‘Denge’ demek olan Equilibrium bir zamanlar çok popüler olan, kontrol mekanizması karşıtı bilim kurgu başyapıtları Fahrenheit 451, Brave New World ve 1984’ten izler taşıyan hikaye yapısı ve yönetmenin de gurusu olduğu Gun-Kata adlı dövüş sanatı sahneleri ile eşine az rastlanır bir bilim kurgu filmi. Matrix’ten sonra çekilmiş olması sanırım biraz tepki almış ve iki film arasında hararetli tartışmalara ve kıyaslamalara neden olmuştur. Oysa Equilibrium çok daha basit bir yapıya sahip, tür klişelerini kullanmadaki başarısı ile ön plana çıkan bir film.

Hikaye yapısı yüzeysel geçilip aksiyona ağırlık veren film bu konuda oldukça başarılı. Bu başarıda büyük pay sahibi tabii ki Christian Bale. Onu American Psycho filminde izleyip bu rolü veren yönetmen Kurt Wimmer kendi geliştirdiği Gun-Kata tekniği ile yarattığı koreografiler seyirciyi oldukça gaza getiriyor. Silahlı dövüş şeklinde açıklayabileceğimiz bu teknik Clericlerin kurşunların nereden geldiklerini ve düşmanın bir sonraki hareketini bildiklerinden yola çıkarak geliştirilmiş.

Ayrıca günlük hissettiğimiz birçok ufak tefek ayrıntının elimizden alındığında nasıl bir ruh haline bürüneceğimizi de oldukça iyi anlatılıyor.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin