YORUM | VEYSEL AYHAN
İsrailiyat metinlerinde Firavun’la Şeytan’ın bir konuşması vardır. Şeytan, Firavun’a der ki: Yahu artık ihtiyarladın. Saçın-sakalın ağardı. Ama hala “Benden büyük tanrı yok!”, “Musa kim oluyor ki benimle boy ölçüşüyor!” falan diyorsun. Bu dediğin şeyleri bırak artık”. Firavun sinsice gülüyor: “Şimdi git, yarın geldiğinde görürsün!” diyor. Şeytan ertesi gün Fustat’a(Şimdi Kahire) gelince bir de ne görsün insanların kimisi dört ayağı üzerine inek gibi böğürüyor, bazıları eşek gibi anırıyor, bazıları koyun gibi meliyor, bazıları da köpek gibi havlıyor. Şeytan bu hale şaşırıp Firavun’a geliyor: “Nedir bu hal? Halk delirmiş, yollara dökülmüş…” Firavun kahkaha atıyor: “İşte bunlar benim halkım. Arkamdan gelen sürüler. Ben, ‘Benden büyük tanrı yok!’ dediğimde bunlar da ‘Evet!’ diyerek sürüklendiler arkamdan.”
Bir Firavun’un Firavunlaşmasındaki çevre faktörünü çok iyi anlatan bir hikâye. Aslı olup olmaması önemli değil. Tarih boyunca halkın ve insanın değişmeyen tabiatı bu…
TOGG’UN ÖNÜNE YATMAK
Ülkeyi 50 yıl geriye götüren, ekonomik olarak geçmiş ve geleceğini batıran, soyup soğana çeviren bir hırsız ve yalancının peşinde düşmüş yüzde elliye yakın kitleden bahsediyorum.
Bunlara göre peşine düştüklerinin nitelikleri şöyle:
“Genel başkanımız ve başbakanımız bizim için adeta ikinci peygamberdir”
“Allahu tealanın bütün vasıflarını toplamış bir lider var!”
“Ona dokunmak bile ibadettir”
“Başbakanın sözü Peygamber sünnetidir.”
“Falan şekilde görsem bile suç karımdadır.”
“O bizim atamızdır.”
“Halife-i Ruyu zemin”
“O bizim anamız babamız, kocamızdır. Bunu iyi bilin.”
İthal bir otomobili yerli sanıp aç karnına “Beni çiğnesin!” diyerek önüne yatanlar…
Davul, zurna eşliğinde ilçe girişinde karşılayanlar…
Televizyon dizisini elinde kılıç kalkan izleyip hamle sırası bekleyenler…
Halk değişmiyor. Şu sıraladığım ifadeler hikâyedeki mahlukattan daha beter bir hali gösteriyor.
Peki bir halk nasıl bu hale gelir?
DEPREMZEDELERİN ŞÖLENİ
Kur’an’da “Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir, gözlerinde de kalın bir perde bulunmaktadır.” ayeti var. “Bunlar sağırdırlar, kördürler ve dilsizdirler” denir.
Bu ayet insanların iradelerini ellerinden almayı ifade etmez. Yapılan davranışlarla körleşmeyi, sağırlaşmayı ve kalpsizleşmeyi hak edişi anlatır.
Yaklaşık 10 yıldır korkunç bir zulüm yapılıyor. Bebekten yaşlıya; hastalardan, hamile kadınlara. Hitler dönemi hariç yüz bine yakın kadının gözaltına alındığı, tutuklandığı bir tarih dilimi yok. Farklı zamanlarda 1000’den fazla bebeğin zindan betonlarında büyüdüğü bir dönem olmadı. Zulüm kanser hastası çocuklara ulaşmış. Bu dönemin zalimleri mahşerde yargılandığında bu zulmün yapılmasına onay veren yani oy veren insanlar da yargılanacak. Zulmün aktörlerine neredeyse yüzde elli oy veren bir halk var. Bu akıl almaz bir ekseriyet. Kur’ân’ın bu ayetlerini göz ardı ederseniz anlamak mümkün değil.
Ekonomik kriz ülkenin gelecek on yıllarını bile etkileyecek kadar vahim. Ailesini geçindiremediği için intihar edenler var. İnsanlar kar yağışında ucuz ekmek kuyruğunda. Kasaptan ancak 50 gram et alanlar var. Tepesinden en alttaki ilçe yöneticisine kadar tüm kadrolar boğazına kadar yolsuzluğa batmış. Depremde 3 gün yardım geciktiği için yakınları göz göre göre ölen on binlerce insan var. Binlerce cenaze enkazda. Tüm bunları unutup seçim gecesi havai fişekle sevinç gösterisi yapan depremzede bir halk var.
TWITTER GEZEGENİ
Siyaset bilimcilerin ve sosyologların pabucunu dama attıran bir halk. Rahmetli Süleyman Demirel’in “Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur” sözünün ıskartaya çıkaran bir halk. Bu halkı ancak Kur’an’ın “körleşmiş, sağırlaşmış ve kalpsizleşmiş” sıfatlarıyla anlayabiliriz.
Bu halk, körleşmiş, önündeki lidere tapan Firavun halkından farklı bir halk değil. Böyle tarihi bir zulmü alkışlamış ve oy vermiş yüzde elliye yakın çoğunluk, bunlara aktif zalim diyebiliriz. Ve yapılanlara sessiz kalmış diğer yüzde elliye yakın topluluk, bunlara da pasif zalim diyebiliriz. Tüm bu kitlelerin bedel ödemeden, tövbe etmeden gözünün açılması mümkün değil.
Bir insan zalimse veya zulme seyirci olduysa öncelikle bunun bir zulüm olduğunu fark etmesi gerekir. Tövbe etmeden o insanların gözünün açılması mümkün değil. Tövbe ve pişmanlık affedilme belirtisidir. Peki o coğrafyada külliyet kesp etmiş bir pişmanlık belirtisi var mı? Yok. Pişmanlık bir lütuftur. Gözün açılmasını ve hakikati görmeyi ifade eder. Ama bu da liyakat ister. O insanların, hak ve hakikati görmeye liyakat kazandıklarını gösteren bir belirti var mı? Gözlerinin açılmasını, hatalarını fark etmeleri sağlayacak bir bedel mi ödediler? Bu olmadıysa kalplerdeki mühür nasıl çözülsün?
Bilakis zulüm fasılasız devam ediyor, halkın kahir ekseriyeti zulme suskunluğunu devam ettiriyor. Bu nedenle de körlük ve zulme payandalık aynı düzeyde sürüyor. Tüm bu realiteler ortada dururken Twitter gezegeninden dürbünle Türkiye ile ilgili analiz yapmak benim de içinde olduğum bazı insanları boş yere ümitlendirdi. Yanlış olan, zulmün bitişini pasif zalimden beklemek. Her şey acı sürprizlerle başladı. Düzelme de muhtemelen tatlı sürprizlerle olacak.
-Teşbihte hata olmasın- Size bir köpek saldırsa ne yaparsınız? Saldıran köpekle iletişim mi kurarsınız? Veya kenarda o saldırıyı izleyen diğer köpeklerden sizi kurtarmalarını mı beklersiniz? Doğru olan o köpeğin tasması elinde olan sahibine dönüp seslenmektir. Çünkü köpek köpektir. Sizi duymaz. Sizi anlamaz. Kalp taşımaz. Sahibi izin verdiği sürece sizi ısırmaya devam eder. Köpeğin sahibi dururken köpekle didişmek rasyonel değildir.
Önce coğrafya isimlendirmemizi tashih etmek lazım. Türkiye toprakları zulüm gören Uygurların topraklarından farklı değil. Yaşananlara baktığınızda Anadolu için şu an Çin tasallutundaki Uygur Özerk Bölgesi toprağı desek veya Kuzey Kore toprağı desek yanlış olmaz. Filistinliler, İsrail zulmü altında inliyor. Orada zulüm gören masum Filistinli bizden farklı değil. İğreti bir şekilde tutundukları o mazlum topraklar da bizim toprağımız gibi.
Anadolu’nun mazlum kısmı “Öz yurdunda garip, öz vatanında parya!” olan bir halk.
Yani Anadolu toprakları; vaktiyle Hitler zulmü altında inleyen Almanya, şu an Çin zulmü altında kıvranan Sincan’dan farksız.
ACI GERÇEĞİ FARK ETMEK
“Hizmet gönüllüsü” etiketi Türkiye’de artık yok edilmesi mubah, kırmızı çarpı işaretli bir düşman yaftasıdır. Bu ne zaman değişir bilmek mümkün değil. O nedenle bir Hizmet gönüllüsü Sincan’da bir Uygur, Filistin’deki bir Filistinlidir. O topraklarda yaşamak, kem gözlere ve yakışıksız sözlere sabretmek, başlı başına bir kahramanlıktır. O masumları boğmak için alesta bekleyen zalimlerin birer şirret Çinli polisten veya azgın bir İsrail askerinden farkı yok. Bu zulümleri kurgulayanları Müslüman sanmak, onların iman taşıdıklarını düşünmek bir naifliktir. Zulüm kapıdan girince iman bacadan çıkar. Zulüm, insana Allah’ın lütfu olan imanı alır götürür. “Öz vatanında parya” olarak yaşanılan o topraklarda yapılacak en önemli iş masum ve mağdurlara sahip çıkmaktır. “Zalim Allah’ın kılıcıdır, onunla intikam alır, sonra döner ondan intikam alır.” Siyasete kurtarıcı diye bel bağlamak Allah’a karşı saygısızlıktır. Zalim vakti gelince tuz buz olacak Allah’ın kılıcıdır.
PEKİ O ZAMAN NE YAPMAK LAZIM?
Gidişatı değiştirmek için siyasete mi girmek lazım?
Hizmet gönüllüleri tanımı gereği “Nübüvvete veraset” mesleğini temsil ediyor. Hz. Bediüzzaman’ın çizdiği yol, Hocaefendi’nin kitaplarında resmettiği aksiyon haritası bu yolun kırmızı çizgileri. Bir Hizmet gönüllüsü prensip olarak siyaset arenasından bir beklenti içine girmez. Girmemeli. Buna tenezzül etmemeli. “Şeytandan ve Siyasetten Allah’a sığınırım” vecizesi kalın bir kırmızı çizgi. Siyaset, dokunanı dönüştürücü ve çürütücü bir “şeytan”. Varsa bu dönüşüme meydan okuyan birileri onlar siyasete girebilir. Ama girmeden önce Hizmet gönüllüsü urbasını çıkardıklarını cümle aleme deklare etmeli. Çünkü bir Hizmet gönüllüsü muvafıkına ne kadar mesafedeyse muhalifine de aynı mesafede olmalı. Siyaset buna manidir. Teblig ve temsile engel olur. Siz siyasi iltisak içine girdiğinizde muhalif parti seçmeni sizi normal olarak düşman kabul eder. Siz kimseyi Hizmet’e, “Nübüvvete veraset” yoluna düşman edemezsiniz. Sizi düşman mevziinde gören, sizden siyasi hamle bekleyen insanlar kendilerini ister istemez dine karşı konumlandırmış olur. Kimsenin buna hakkı yok. Bir Hizmet gönüllüsü için siyaset sandık başında başlar, mühür basınca biter. “Sincan”dasın. Aktif zalime karşı mecburen pasif zalimi tercih sorumluluğunu yerine getiriyorsun. Ve getirmek zorundasın. Bunu yaparken de fazla ümit beslemezsin. Çünkü Allah’tan başkasına ümit bina edilmez.
Mesleği gereği siyasetle ilgilenen gazeteci ve siyaset bilimci bunun doğal istisnası. Ama bunun dışındaki insanların siyaset konuşması, saatlerce Twitter’da siyaset tartışması bence Kur’an’ın “lagviyat” tanımına giriyor. “Her birimizin yüz derece aklımız ziyade olsa da ancak bu vazifeye sarf etmek lâzımdır diye kanaatımız var.”(Dördüncü Mesele) Bizim seçimlerle veya siyasetle ilişkimiz bir Uygur’un Çin seçimleriyle ilgisi kadar veya bir Filistinli’nin İsrail Parlementosu ile ilgilenmesi kadar olmalı. Fazlası kendi işinde yoğunlaşmayı engeller.
MAZLUMLARLA EMPATİ
Çocuklarınız olsa. Sizin onlara olan merhamet ve şefkatinizi bir yabancının taşıması mümkün mü? Değil. Peki sizin yanınızda, sizin çocuklarınızın sahipsizliğine sürekli vurgu yapılması neye sebep olur? Öfkenizi celp eder. Mağdur veya mazlumlar yaşadıklarını Allah rızası için çıktıkları yolda yaşadı ve halen yaşıyor. Ne çekiyorlarsa Allah’tan dolayı çektiler. O yüzden Allah’ın teminatına namzet ve müştaklar. Allah’ın o mazlum ve mağdurlara kurbiyeti bir annenin evladına olan yakınlığından çok daha fazladır. Yıllardır hücrelerinde çile çeken kadınların sahibi Allah. Koğuşlarında ıstırapla inleyen hastaların vekili Allah. Altından kalkılmaz çilelerle elde edilen o kurbiyetin karşılığı her gözyaşı damlasına mukabil o firavun saraylarının zir-ü zeber olmasıdır. Bu, bugün olmuyorsa o gözyaşlarıyla binlerce mini Hz. Meryemler, Rabiat’ül Adeviyeler inşa edildiği içindir, binlerce küçük Hz. Yusuflar bina edildiğindendir. Mazlum ve mağdurların varlığı bizim için birer imtihan sorusu. Maddi imkânı olduğu halde gerekli yardımı yapmamak, maddi varlığının kendine ait olduğunu vehmine kapılmak imtihanı kaybediştir. Hukuki olarak yapılması gerekenleri ihmal etmek bir sorumsuzluktur. Ama bunun ötesinde “Eyvah eyvah” edebiyatı yapmak o mazlumların Rabbi’ne karşı saygısızlık olur. O, dilediği zaman zulüm mevsimini bitirir. Vakit geldiğinde en güçlü zalimler bile cehennem olur gider. Tıpkı önceki yüzlerce nemrudun gittiği gibi. Bize düşen o güne kadar tevekkül ve teslimiyetle Allah’ın kazasına sabretmek, hikmetini görmeye çalışmaktır.
Yazıyı Ahmet Altan’dan kısa bir alıntı ile bitireyim.
“Ey kavmim…
Sen ki peygamberlerini bile dinlemedin beni hiç dinlemezsin.
Dönüp de bakmazsın ölülerine…
Ağıtları sen yakarsın ama kendi kulakların duymaz kendi ağıdını.
Bir koyun sürüsünden çalar gibi çalarlar insanlarını ve sen bir koyun sürüsü gibi bakarsın çalınanlarına…
Her kuytulukta bir çocuğun vurulur, aldırmazsın…
Utancı bilir ama utanmazsın.
Bütün seslerin arasında yalnızca kırbaç sesini dinlersin sen.
Hazreti Hüseyin’in kellesini vurmaz, ama vuranı alkışlarsın…
Hazreti Ömer’i bıçaklayan ele sen bıçak olursun.
Ey kavmim…
Sen ki peygamberlerini bile dinlemedin, beni hiç dinlemezsin.
Tanrıya inanır ama firavunlara taparsın.”
AHMET ALTAN harika…
TR7/24 ü açıyorum, Kalbimde “Veysel Ayhan kardeşimiz de ne oldu, uzun süredir yazılarına denk gelemiyorum..” diye geçirirken, baktım bugün siz varsınız….
Hep var olun..
Seçim sonuçlarını görende Hz Lut as aklıma geldi… Hani Rabbim O na sehere doğru o şehirden çık ve arkanada bakma buyuruyordu ya…
İçinde bulunduğum bu halkın bunca zülmü hala nasılda oluyor görmüyorlar diye çok düşünmüştüm…
Sonra şunu düşündüm birden, 15 Temmuz darbesini kurgulayan bir zinde güç için, seçime darbe yapmak çocuk oyuncağı nevinden olmaz mı?
Emareleri ortaya çıkmaya başladı… Çalmışlar..
Zulmün aktörlerine yüzde elli oy veren bir halk var Mİ GERÇEKTEN ona da emin değiliz…
Veysel Bey, lütfen şu 9 maddeyi okuyunuz:
1-Bir İsrailiyat metni ve siyasi seçimler üzerinden, dolaylı olarak halkımıza, ‘inek eşek koyun köpek’ benzetmenize katılmıyorum.
2- Haklı bile olsak, halka hakaret edilmesine, halkın aşağılanması vb üslupla yazılan bu türlü yazılara katılmıyorum.
3- Halkımız, RTE, Tanrı mı değil mi diye sandığa gitmedi. Halkımız, RTE, Peygamber mi değil mi diye oy kullanmadı. O laflar sahiblerini bağlar, halkımızı değil. TOGG un önüne yatan biri veya vb birileri üzerinden, milyonlar hakkında bir hüküm vererek genelleme yapmanıza kesinlikle katılmıyorum. Bu tavrı, insaflı, vicdanlı, mantıklı, hukuki hatta dini bulmuyorum.
4- Oylar %99 çalınmışken, yani zalim halkımın oyu ile aslında kaybetmişken, faturayı yine halka kesmenize, bir de bu tezinize dini aparat olarak kullanarak, Kur’an’ı Kerim’in alet etmenize katılmıyorum.
5- Oy veren aktif zalim, oy vermeyen sessizler pasif zalim diyerek, kendin gibi düşünmeyen HERKESE ZALİM demenize katılmıyorum. Bunun halkın üzerine istifra yapmaktan bir farkı yok bana göre.
6- Halkın kalplerinin mühürlü olduğu iddianıza katılmıyorum. Buyur ispatla.. Yarıp ta kalbine mi baktın?
7- Ne oy veren halk, benzettiğin gibi köpek, ne de oy veremeyen halk. Bu analojiyi ancak nefrete kine yenilmiş bir insan (!) yazabilir. Ben de Hizmet Hareketinin nin halen bir ferdiyim fakat size kesinlikle katılmıyorum.
8- Esas siz halkın siyasi tercihlerine saygı göstermeyerek, (ki kimi seçtiği doğru sayılamadı maalesef) beğenmeyerek siyasetin dik alasını yapıyorsunuz. Arkasından da MFG ve BSN yi bir kart gibi kullanmanıza katılmıyorum.
9- Ben, istisnalar olsa da halkımın çoğunluğunun sizin iddianızın aksine -Allah bilir- ALLAH a taptığını düşünüyorum ve size katılmıyorum.
Saygılarımla…
Ben de Büyük bir çoğunluk sizin yazdığınız 9 maddeye katılıyorum. Teşekkür ediyorum.
Ama, şunu bilmenizi de istiyorum, başımıza gelenler Allah’tan değil bizim kendi yapıp ettiklerimiz yüzünden, ülke olarakta, hizmet olarakta bu böyle
Deprem ilahi bir işaretti, anlamadık, seçimlerde çalacaklarını biliyorkrduk, biliyorlardı ama gereken tedbiri almadılar,
Anlamayanlar bedelini elbette ödeyecek…
Nasıl mı? Bilmiyorum.
Ama bildiğim birşey var, Hizmet enaniyeti, yüzüdünden Ülkede bir tane hizmet kurumu bırakmayan Allah bu milleti ne hale sokacak merakla bekliyorum.
Aslında dediğiniz gibi bunlarla uğraşıp öfkeye kapılmak gereksiz. Doğrusu işine gücüne bakmak, Allaha dayanmaya devam etmek. Ama aşırı kaygı olunca insanı bu olup bitenin içine çekiyor ve olup biteni anlamaya çalışmak için uğraşıyorsunuz. Sanki tablo gittikçe netleşiyor.
Öncelikle muhalefetin içindeki ergenekonun varlığı ve iktidardaki ergenekon ile paslaştığı sanki ortaya çıkıyor. Adam kazandının daha değişik versiyonu gibi. Herşey tiyatroymuş. Kılıçdaroğlu sinirlenmiş gibi görünerek elini masaya vuruyor. Bir ara az daha Meral masadan kalkıyordu. Demek iktidar ergenekonu zor durumdaydı sonra işi seçim sistemi ile toparladılar.
Burada muhalefet ergenekonu ve iktidar ergenekonu resmen paslaşıyor. Asıl müslümanlara ne oluyor? Dalga geçer gibi Demokrasi diyorlar seçimlere. Bende Diktatörler de seçim yapar dedim. Bu kısmı görmüyorlar. İşte müslümanların görmediği diktatör kısmı yani Hukukun olmayışı onlara çok pahalıya patlayacak. Çünkü ergenekon ve dünya ergenekon sistemi müslümanları sevmiyor. Zaten müslümanlar o yüzden hep kazanıyormuş gibi gözüküyor. Bu PKK nın bir türlü bitirilememesi gibi birşey. Dünya Kürtleri değil PKK Kürdistanını destekliyor. Belki Kürtler ABD bizi koruyor diye memnun olabilirler ama koruduğu şey başka. Müslümanlar da dünya sistemi tarafından isterlerse bir günde çökertilebilirken narkozdaki hasta muamelesi görüyor. Dünyadan kopuk bir Türkiye ne dışardan ses geliyor ne içeriden. İçeridekiler tek bir kelime etmiyor. Hukuk Devleti, zulüm, işkence, Atatürkün değerleri bile demiyorlar.
Seçim sürecindeki dile de bakarsak buradan tek bir sonuç çıkıyor. Müslümanların mevziyi terk etmesi sağlandı.Yani müslümanları Hukuk Devletinden uzaklaştırdılar. Yetmedi seçimde ve diğer zamanlarda kullanılan dile bakılırsa müslümanlar sahibini koruyan vahşi köpek gibi yetiştirildiği görülüyor. Yani köpek saldırırken koruma dürtüsüyle yani iyi birşey yaptığını sanarak aslında görevini yaptığını sanarak ısırır. Normalde köpeğin ısırması bizim insanlık karşısında Hukuk Devletidir. Ama müslümanlar Hukuk Devletinden çoktan uzaklaştığı için aynı köpek gibi Hukuku kendisinin sağlayabileceğini sanıyor. Bu sanmasını beyinde iyice pekiştirmek için karşı taraf sürekli düşman gibi gösteriliyor. Sanki sahibine zarar vereceklermiş gibi gösteriyor. Üzgünüm ama bunu diyeceğim; köpeklik yapmak yani savunmak, korumak, kollamak, saldırmak, yok etmek, imha etmek hoşlarına gidiyor. Köpek gibi bir amaçları oluyor. Hayatlarının gayesi oluyor. Köpek nasıl Hukuk Devletinden bahsetmediği gibi ben müslümanların Hukuktan bahsettiğini duymadım. Herşey çok normalmiş gibi davranıyorlar. Sanki ülkenin yarısını katletseler seslerini çıkarmayacak gibiler. Sanki sivrisinekleri öldürmek için ilaçlama yapılıyormuş gibi oh kurtuluyoruz böceklerden diyerek sevinecekler.
Burada operasyona maruz kalan müslümanlar. Karakterli duruş sergileyemediklerinden şu anda üzerinde ayar yapılan kesim müslümanlar. O yüzden PKK gibi sürekli güçlü gösteriliyorlar, güçlü hissettiriliyorlar. Sanki dünyaya meydan okuyormuş gibi. Kılıçdaroğluda bu açıdan kendisine düşen rolü oynamaktadır.
Müslümanlar kazanıyormuş gibi görünürken aslında kaybeden taraftır. Müslüman karakterini yıkmıştır. Zulümleri görmemezden gelmektedir. Zulümleri görmediği gibi o kadar ileri gitmiştir ki zulümleri düşmanlaştırdığı insanlara yıkmıştır. Yani çok büyük iftiralar atmaktadırlar. Bunu karşı tarafı sürekli düşmanlaştırarak yapmaktadır. Karşı taraf da zulüm perdesini yırtmak, gerçekleri söylemek yerine düşmanlık algısı ve zulüm düzeni bozulmasın diye pasif davranmaktadır.
Adeta müslümanlara Hukuk Devleti yıktırdılar. Dini kutsal Devletlerine bağladılar. Yani siyasetin kontrolüne aldılar. Sünnilik yerine selefi örgütleri Türkiyede hakim güç kıldılar. Cemaati yok ettirdiler. Hemde cemaati Işide yok ettirdiler. Müslümanları yavaş yavaş Işide, Işid davranışlarına alıştırıyorlar. Bu tuzak için Tayyipin Kürtleri düşmanlaştırması, Kılıçdaroğlunun da pasif davranması gerekiyordu ki öyle davrandılar.
Müslümanlar korkunç bir dilin etkisi altındalar. Örneğin 14 mayıs bir darbedir, muhalifler PKK dır, PKK ile Karayılan ile işbirliği yapıyorlar diyerek müslümanların kimyası ile sürekli oynanmaktadır. Müslümanlar hak ile batılı ayırt edemeyecek deli durumuna düşmüştür. Delirdiler. Hepsi birer delidir. Ve adeta koruma köpeği eğitimi gibi bir programa tabi tutuluyorlar. Bu program, teröristlerin eğitim programlarını bilmiyorum ama tahmin edebiliyorum, adeta terör örgütünün eğitimini alıyorlar toplu olarak, kitleler, sürüler halinde. Hani çoğu ilkokulu bile bitirememiştir bunların eğitim açığını, açlığını kapatıyorlar. Ne kadar da şevkle eğitime koşuyorlar. Modern okulları kapatıp terörist yetiştirme kurslarına katılıyorlar.
Kullanılan dil adeta müslümanları yakın bir zamanda bir kapışmaya hazırlıyor. Bu dil buna işaret ediyor. Sürekli kendilerinden olmayanları PKK diye tanımlayarak işleyecekleri cinayetleri aynı köpek gibi haklı görecekler. Karşı taraf sürekli düşmanlaştırılarak değersizleştirilmektedir. Müslümanlar hamam böceği öldürdüklerini sanarak çok büyük zulümlerin parçası olacak. Zulüm işlerken birde keyif alarak, düşmanı yok etme programında aldığı eğitimleri uygulayarak yapacak. Yani Hukuk Devleti neredeeee müslümanın pozisyonu nerede olacak.
Müslüman adı hiçbir zaman konmadı. Tıpkı Kürtün adının konmaması gibi. Kılıçdaroğlu müslümana yine müslüman demeyecek, irtica diyecek. Ama bu sefer gerçek irtica bütün müslümanlar üzerinde vesayetini kuracak. Tıpkı PKK nın Kürtler üzerinde vesayet kurması gibi. Bu zalim müslümanlara yada terörist müslümanlara sürekli Kürtleri PKK diye göstermekteler. Müslüman PKK nın tanımının hukuki olduğunu, sınırlarını bilemez. Sen ulu orta önüne gelene, muhalife PKK dersen, müslüman zaten Hukuk Devletini tanımıyor, hukuku kendisini kesmek isteyecek. İşte bunların hepsi bilinçli olarak Türkiyede kaos oluşturulduğundan kaynaklanıyor. Adeta katliam olsun diye müslümanın yolu açılmaktadır. Sonra müslümanlar terörist hatta Işid denilecek.
Böyle düşününce kendimi onların safında olmadığım için şanslı hissettim. En azından iyi kötü kendimize sahip olabiliyoruz. Onlar ise bütün hukuksuzlukları, zulümleri alkışlıyorlar. Onların sürekli benliği ile oynanmaktadır. Sürekli öfke, nefret pompalanmaktadır. Bir benlik bu kadar öfkeyi nasıl kompanze etsin. Bir yerden sonra bu patlayacak. Yani kısacası yakında, bu fazla sürmez, müslümanlar patlamaya başlayacaklar. Belki intihar bombası olurlar. Bence bu yoldan artık dönemezler. Hulusi diyor ya ona da sıra gelecek diye.
Müslümanlar diye toplumun çoğunluğunu oluşturanlardan bahsediyorsak, sıhhati şüpheli olan bir seçim sonrası toplumun çoğunluğu destek verdi demek hatalı, destek vermiş olanların da bütün sistemin hatalarından, hırsızlığından tek sorumlu olduğunu düşünmek yine hatalı. Bürokrasi, yüksek yargı, ordu komutanları vs. hepsi bile bile görevini yapmayıp zalime payandalık etsin, Türkiye yüzyılı sloganlarına kanan gariban halk tek suçlu olsun. Bir de yetmesin yok efendim köpek vahşi terörist vs. olsun. Bir zamanlar kalkıp son karakol, necip millet, sancak düştüğü yerden kalkacak diye muştuladığımız millet şimdi terörist millet olsun. Sesi çok çıkan bir kaç örneğe, bindirilmiş kıtalar olarak sahaya sürülenlere bakıp yorum yapmakla, 28 şubatta aczmendileri görüp bak bütün müslümanlar böyle ahlaksız diye düşünen chpli ile bir farkınız kalmıyor. Ekonomik kriz var diyene, hani kriz bak bütün avmler insan dolu insanlar yokluktan değil tokluktan azgın demek gibi bir yorum yaptığınız. Halk bezgin, yorgun ama kurtuluşun nereden geleceğini göremiyor. CHP nin adayına güvenmiyor. Eli varmıyor CHP ye oy vermeye, herkes kendi mahallesine sıkışmış, Kılıçdaroğlunun iki güzel sözüne hemen yelkenleri suya mı indirsin. Hem seçmenin verdiği oya sahip çıkamamışken muhalefet, halktan ne bekliyorsunuz. Üzüldük, yorulduk bir inayet bekliyoruz ama halkı ademe mahkum etmeye, sen müstehaksın bunlara diye aşağılamaya hakkımız yok. Her seçim sonrası halka kendi arasında hakaret edip pis fakirler biz sizin için uğraştık bizim tuzumuz kuru siz sürünün şeklinde mesajlar paylaşan CHP’lilere benzemeye gerek yok.
Cok guzel bir yaziydi. Ara ara cıkarıp okuyacagim.
Hadi çaldı , normalde oyu yüzde 40 diyelim. Bu yüzde kırk az mı?, ahlaksızlıgın Çukurunda debelenenlere 20 yıl fasilasiz destek vermek. Dunyadaki tarafsız bilim adamlarını bu durumu tahlil etmeye davet ediyorum. Özellikle insan zekası, davranis psikolojisi, beyin biyo kimyası ile istigal edenleri..
Halk AKPye oyuyla destek verdi, sadece bir oy. Buna karsilik Türkiyenin en akilli insanlari diyebilecegimiz bir kesim ki bunlara cemaat mensuplari da dahil, oyun cok cok ötesinde destek verdi, bildigin payanda oldu, korudu-kolladi, ipten döndürdü, öyle destek oldu ki, cigeri bes para etmez ulusalcilar topumuza “günaydin” cekiyor.
Su halde ya biz sadece oyuyla destek olan halktan daha aptal ya da cahiliz ya da bu isin icinde baska bir is var.
Sebep her ne olursa olsun, bu meseleyi halkin psikoloji ve zekasina indirgemek, saglikli bir kafanin isi olmasa gerek. Kendimizi bu sekilde avutamayiz, yürek acimizi bu sekilde dindiremeyiz.
Ayrica! Su an hepimiz Türk halkinin dedigi noktaya geldik: Türkiyede oy verecek parti yok, bu ülkenin gönlü herkese acik olup da yeni bir cehreye büründürecek ideolojiye sahip basiretli ileri gelenleri yok, isterseniz asin ulan diyecek aydinlari yok.
Halk neden AKPyi secmesin? Millet 40 yasinda emekli maasi aliyor, dul maasi var, bakim maasi var, dilendirtmeyecek kadar fakirlik maasi var, secim zamanlarinda ikrami bol, Rusa gider, Araba gider, ne yapar eder, seni adam yerine koyup ikna eder, acindan ölsen bile adam yerine kondugunu hissedersin. Secimin yoksa, kendini yunusun karninda hissediyorsan secimini böyle yaparsin.
Bak sen de bir secim yaptin ve icinde Tuncay Özkan´in oldugu CHPyi destekledin, KK Fetö demeye baslayinca uyandin. Türkiye halki CHPnin icinde kim var ne eder ne yapar bilmez ama bu potansiyelden haberdardir.
düşmanının silahı ile silahlan evet bence siyasete girilmeli idi düşününce
Cemaat siyasete bulaştığında kimse bu şekilde konusmuyordu. siyasetçilerin yaptıklarını büyüklerimiz il il dolaşıp anlatıyordu. millet vekili adaylarımız için oy topluyorduk. hala siyaset yapan buyuklerimiz var YouTube da surda burda. ya dediğiniz gibi yaşamalı yada gerçekten siyaseti bırakmalı.
ama birkere cemaat bulaştı veya bulastirildi artık izi kaldı geçmiyor. çare içinde ne yapılır nasıl son bulur kimsenin fikri yok çalışması yok. dediğiniz gibi rabbime kalmış. bence fiili olarak calismamakta yukarıda anlattığınız kişilere ortak olmaktır bence. oturup düşmanın yaptığını seyretmek mi yukarıdaki yazıdan anladığımız acaba
Toplumu zalimin payandası olarak görmenin haklı olduğunu düşünmüyorum. Toplumda insan vücudu gibi vücut zayıf düştüğü zaman bir kaç mikrop insanı hasta eder, tüm beden zayıflar. Toplumun bağışıklık sistemi toplumun aydınları, kanaat önderleri, kamuoyu oluşturan yazar-çizerleri, gazeteleri. Mikrop önce toplumun gazete – televizyonunu ele geçirdi, satın alabildiklerini satın aldı, karşı koyanları dünya zindanına hapsetti. Toplumla iletişimlerini kesti. Hırsız 2008’ler gibi cemaat medyasının milyonluk gazetesi olduğu zamanlarda bile milyar dolarlık yolsuzluk yapmış. Cemaat medyasından başka medya takip etmeyen biri olarak ben gazete aboneliğine ikna için gittiğim esnaftan ilk defa başbakanın oğlunun gemiciklerini duymuştum, zaman da görmediğim için böyle bir şeyin mümkün olduğuna inanmamıştım. Yıllar sonra bunların gerçekliğini öğrenince şahsımın üniversite mezunu okumuş biri olarak olaylara tek bir noktadan bakan bir cahil olduğumu şaşırarak farketmiştim. Şimdi toplumun bunca yalan tezviratına maruz kalarak, dizilerde filimlerde hala devam eden kötülüğün yeryüzünde temsili gibi anlatılan bir cemaatin masum olduğuna inanmayışına niçin şaşırıyoruz. Bizde 2008 de hırsızın payandası mıydık? Belki düşüncelerimi tam toparlayamadım ama toplumun geniş kesimleri mazur görülebilir, menfaati için bilerek susanlar ve toplumu yanıltanlar mutlaka karşılığını göreceklerdir. Toplumda hastalığı düzeltip yeniden sıhhate kavuşturmak kendisini hizmet eri görenlerin o zaman da görevi olacaktır, toplumun alkışını beklemek ne kadar hatalıysa, şimdi kalkıp topluma sana verdiğim emeklere yazıklar olsun demek de hatalıdır. Hakkın hatırı için yaptıysan eğer karşılığını yine Haktan beklersin.
Siyasetle hiç bir işimiz yok prensibiyle samimane yolumuzu yürürken nasılda kendimizi bir an kapı kapı insanları ikna etmek için dolaşırken bulduk hala anlayabilmiş değilim keşke bunu bize bir izah ediverseniz zahmet olmassa nasıl oldu da bu noktaya gelebildk ve zalime kızıp beddualar etmek yerine hepimiz oturp şapkamızı önümüze alıp nasıl oldu da bu kadar gayr-ı ahlaki ,münafık ,hırsız ve dahi olabildiğnce gayyalara yuvarlanmış bu güruhla Cenab-ı Hak bizi imtihan alanına sürdü ve bu mazlumiyetlere kader boyutunda yol verdi.Nasuhi tevbe kurnalarında gözyaşlarıyla tevbe-istiğfar ederek hata tespit çalışması yapılmalı değilmiydi,ferdi olarak isteyen istediği hatayı yapar fakat sorumluluk alan yönetm kadrosunda olanların asla böyle bir lüksü olamaz olmamalıydı.Yönetmde olanlar samimi bir tevbe ve nedametle vazifeyi genç ve ehil bir kadroya bırakmadıkca zalimler zalimliğine ve hapishanede analar ve bebekleri bedel ödemeye devam edeck gibi,Allah akibetimizi hayreylesin
bu siyasete girmemeyi zamanında çok söyledik ama o zamanda ne hikmetse bizim gözümüz kör kulağımız sağırdı, sonra kimse üzerine birşey almadan olan oldu dendi hala da cevap veren yok???!!!
Hizmet hareketi olarak hiç siyasetten uzak kalmadık ki hep içindeyiz. Veysel Ayhan abi bile yazısında o kadar gündemi yakından takip etmiş ki kaçırdığı çok şey yok gibi. Sohbet eden abilerin ekseri çoğunluğu siyasete girmeyin diye fırça attıktan sonra sohbetinin ekseri çoğunluğunu yine siyasetle kirletmiyorlar mı ? Yapmayalım Allah rızası için siyasetten hiç uzaklaşmadık biraz uzaklaşacağa da benzemiyor gibiyiz. Hocaefendi’de üstat hazretleri gibi değil baya bir Türkiye siyasetiyle alakalı. Bende çok ilgiliyim siyasetle. Coğrafya buna bizi mecbur bırakıyor. Finlandiya’da yaşamadık ki siyasetten uzak kalalım. Evet Allahtan bekleyeceğiz her şeyi Türkiye’de mağdurların önü açılır mı diye bir Ümit seçimlerde muhalefete destek vermemiz zaten onları sevmiş olduğumuzdan gelmiyor.
İfrat ve tefrit arasında gelip gidiyoruz.
Bir türlü orta yolu bulamıyoruz.
Eskiden necip millet, İslam´ın sancaktarlığı, şanlı geçmişimiz filan derken de aşırılığa kaçmıştık.
Gerçek hayatta, gerçek geçmişte pek karşılığı olmayan laflardı bunlar.
Şimdi milletin yarısı zulme destek oluyor, bu milletten adam olmaz derken de aşırılığa kaçıyoruz.
Sosyal olayları değerlendirirken şeytan vs. gibi metafizik kavramları kullanmak çok yararlı değil.
Olup biteni soğukkanlı analiz etmek lazım.
AKP´ye oy verenler de ülkeye kötülük olsun diye vermiyor.
Nasıl biz eskiden ülkenin yararına olduğunu düşünerekten AKP´yi desteklediysek ve yanıldıysak, onların çoğu da o düşünceler ile destekliyor.
Nasıl ki biz geçmişte devletin çıkarları için, Kürtlere yapılan zulmü görmedik ve görmek istemediysek, bugün onlar da görmek istemiyor…
Gelelim siyasete uzak durma meselesine.
Bu noktada da ifrat tefrit arasında gelip gidiyoruz.
Eskiden dünyayı değiştirme, dünya dengelerinde ağırlığı olan bir Türkiye hayali olan bir cemaattik, şimdi siyasete uzak durmak lazım anlayışına savruluyoruz.
İkisi de yanlış.
Bizim dışımızda buna inanan, bizim adaletimizi özlediğini söyleyen var mıydı?
Hayır, kendi kendimize gelin güvey oluyorduk.
Siyasete uzak durmak mümkün mü?
Dağın başında inziva hayatı mı yaşıyoruz ki siyasete uzak duracağız?
İletişimde bir söz vardır, iletişimde bulunmamak mümkün değildir diye.
Onun gibi siyasete uzak durmak da mümkün değildir.
Siyasetin kararları sizi bir şekilde etkiliyor.
Siyaset şeytan benzetmeleri de yanlış.
Tarihin belli dönemlerinde yapılan tecrübeleri genelleştirmek doğru olamaz.
Siyasete uzak duralım, şeytandan kaçar gibi kaçalım demek tipik bir despot rejimi altında ezilenlerin, demokratik bilincin olmadığı yerlerde yaşayanların vereceği tepki.
Türkiye şu an böyle olabilir, ama böyle kalacak diye bir şart yok.
Siyaset bir topluluğun, milletin, toplumun ortak meseleleri ile ilgili alan ise ona nasıl kayıtsız kalacaksınız?
Particilik yapmayalım, siyasetle yatıp kalkmayalım, bu kabul.
Ama bu alana ilgisiz kalamayız.
Bu yazıya gelen birçok yoruma katılıyorum ve tüm bu yorumlarda şunu tekrardan görüyoruz: Hizmet’te her ne kadar “biz duruşumuzu hiç değiştirmedik” dense de birçok kez o duruş değişmiş ve günün şartları neyi gerektiriyorsa ona göre davranılmış. Bu bence büyük sorun değil. Büyük sorun, sanki hiç hatamız, günahımız yokmuş, ve hiç şartlar neyi gerektiriyorsa ona göre davranmamışız gibi Türk halkına yüklenip durmak. Şöyle zalimler de böyle körler de. Yahu bunlar Hizmet insanının kin ve nefretini okşamaktan başka ne işe yarıyor? Ben Hocaefendi’den son zamanlarda dahi Türk halkına karşı böyle suçlamalar görmedim. Azılı İslam düşmanı Mekke halkı bile sonradan ne kadar kutlu ve hayırlı bir halka dönüştü. Ben Peygamberimiz’den de Mekkelilere daha öncesinde böyle sayıp sövdüğünü görmedim. Biz sütten çıkmış ak kaşık gibi kendimiz haricinde herkese sövüyoruz. İktidarı destekleyen seçmen de muhalif seçmen de hepsi yok olmalı bizim gözümüzde. Eh o zaman ülke yok olmuş oluyor zaten. Bir de öyle bir grup baskısı var ki özeleştiriyi sanki yapılan zulümlere destek çıkmak olarak görüyoruz ve özeleştiri yapanları dışlayıp küstürüyoruz. O yüzden şu an Amerika’da Hizmet içinde birbiriyle iletişimi kopmuş birçok gruplar var. Bölünmüş durumdayız. Allah korusun ama Hocaefendi’nin vefatından sonra bu bölünmeler daha da net görülecektir.
1- Bugünün Türkiye insanini özetlemek icin kutsal bir söz kullanacaksak su olabilir: „Bilmiyorlar Allah´im, bilselerdir yapmazlardi.“ Bizler, fetret döneminde yasamis gayrimüslimlere bile cennetin kapisini acik tutmakta beis görmeyen bir inanca sahibiz, dolayisiyla dezenformasyonun alasini yasayan bir ülkenin insani söz konusu oldugunda da benzer bir yaklasimi göstermek durumundayiz.
2-Bu dezenformasyon maalesef bizi de etkisi altina almis durumda. Bu gibi meseleleri sürekli olarak sosyal medya ve sosyal medyalasmis medyalar üzerinden takip ediyoruz ve sanki ortalik TOGG´un önüne yatmak isteyenlerden, doktor dövebildigi icin mutlu olanlardan gecilmiyormus gibi bir hava var. AKP´nin ve bizim trollerimiz cok etkili, diger taraftan her seyini sosyal medyaya tasiyan düz halk, normalde yüz yüze iken söyleyemeyecegini sosyal medyada cok rahat söyleyebiliyor. Iki psikopatin veya teskilat elemaninin yeniceri kiyafetiyle oy vermeye gitmesi de hicbir seyi degistirmez.
3-Iste böylesine her haltini sosyal medyaya aktaran bizler, trollerin de gaziyla her yazilana inanabiliyoruz. Mesela deprem bölgesinde AKPlilerin secim gecesinde sevinc gösterisi yapmasi bunun icin bariz bir örnek. Simdi simdi anliyoruz ki, o arabalar, kamyonlar tipki 15 Temmuz gecesi oldugu gibi bir plan icin sokaga sürülmüsler ve isler istedikleri gibi devam ettigi icin sanki sevinc gösterisi yapiyormus edasina bürünmüsler. Dolayisiyla bunlari „deprem bölgesi halki“ olarak nitelendirmek vebal olur. AKP teskilatlarinda görevli insanlar her nerede yasiyor ve yasatiliyorsalar kalplerini yitirmis insanlar, bu insanlar burasi deprem bölgesi, bu yaptigimiz sadece muhalefeti degil, AKP tabanini bile rencide eder diye düsünmez.
4-Deprem bölgesinden devam edeceksek. Oylarin ciddi manada calindigi artik ortaya ciktigina göre depremzedeler nasil hala AKPye oy veriyor deme hakkina sahip degiliz. Verseler bile bunun dezenformasyonun da ötesinde önemli sebepleri var. Bizim bir egitim hareketi olarak evvela bu sebepler üzerinde durmamiz gerekiyor.
5-Bütün bunlardan Türk toplumunu aklamaya calistigim anlasilabilir. Kimseyi aklayacak, kimseye kefil olacak degilim, anlatmak istedigim tek sey yaklasimimizin yanlis olmasi. Gadre ugramis olup da fiziki olarak elinden bi sey gelmeyenlerin yaptigini yapiyoruz ve düsünce dünyamizda zavalli bir halka siddet uyguluyoruz, asagiliyoruz, begenmiyoruz, sanki biz baska bir ülkedenmisiz gibi hem de. Bu saglikli bir durum degil.
6-Türk toplumu 17. yüzyildan 20. yüzyila kadar Ortacagi yasamis bir halk. Özellikle Celali isyanlariyla devletin uzun bir müddet yaklasamadigi, sonra buna alisip kendisini unuttugu bir halktan bahsediyoruz burda. Fakirlik ve siddet sarmalinda bir yüzyil dagda, öteki yüzyil bagda yasamis, gün olmus devlet siddeti veya vergi korkusundan, gün olmus cete siddeti veya haraci korkusundan kacmis, kaca kaca egitim alamamis, alamadigini görünce korkuyla atalarindan gördügüne sarilmis bir halk. Fakir halk ne yapar? Ailesini gecindirememe korkusuyla askerden kacar, babasi, onun babasi, onun da babasi 15 sene askerlik yapan adam askerlik yapmaktan, esir kalmaktan, yaralanmaktan, ac kalmaktan korkar. Ermeniden, Rumdan korkmaz aslinda, onlarin zenginliginden korkar ve kendi yolunu bulmaya calisir. Düsün sen rencbersin, marabasin, Ermeni komsun terzi, kuyumcu, senin köyünde 20 metrekarelik mescit var, ayni köydeki Rum komsunun devasa kuleli kilisesi. Korkarsin elbet.
20. yüzyil Türkiye halki icin bir samimiyet testiydi ve o testi gecti bu halk. Istiklal Marsinin ilk kelimesinden cesaret alip 300 yil sonra dindar nesillerin önünü acti, onlarin egitimini üstlendi, onlari hukukcu, ögretmen, doktor siyasetci yapti.
Ve maalesef ki, o nesiller Türkiye halkinin onlara yükledigi misyonu yerine getiremediler, yüzlerine gözlerine bulastirdilar. Türkiye halki su an yine büyük bir korkunun icindedir, yine güvendigi kimse yoktur. Biz „Aaa gördün mü Tuncay Özkan meger oylari calmis“ derken Türk halki hic sasirmiyor. Bütün cehaleti icinde biliyor kimin ne oldugunu. AKPyi de biliyor, bizi de biliyor, CHPyi de. CHPnin ne oldugu bizim icin de ortaya ciktigina göre sorarim size, bu halk neden secimini bi kez daha AKPden yana kullanmasin? Secim gecesi sevinc naralari atanlari kastetmiyorum. Sessiz AKP yiginlarindan bahsediyorum. Korkunun genlerine isledigi bu halk CHPyi niye secsin ki?
Ve biz.. Ah biz.. Sucumuz az degil.
Veysel Ayhan abi neden bizi yazısız bırakıyorsunuz. Yeminle hakkımı helal etmem düzenli yazmasanız
Veysel Bey yazınız halkın genelini görmeden ve dönen dolapları değerlendirmeden ksleme alınmış tslihsiz bir yazı.
Ümit kırıklığından kaynaklana bir hissiyatla kaleme alınmış izlenimi veriyor.
Halkı İsrailiyyatta ifade edilen bir halk olarak değerlendirmek bizim geleneğimize göre doğru değil. ProfDr. İbrahim Özyürk ve ProfDr Eser karakaşın moonstar youtube kanalındaki son videolarını seyretmenizi tavsiye ederim.
Veysel Ayhan bey çok önemli bir dusturu ortaya koydu
////Hocaefendi’nin kitaplarında resmettiği aksiyon haritası bu yolun kırmızı çizgileri. Bir Hizmet gönüllüsü prensip olarak siyaset arenasından bir beklenti içine girmez. Girmemeli. Buna tenezzül etmemeli. “Şeytandan ve Siyasetten Allah’a sığınırım” vecizesi kalın bir kırmızı çizgi. ////
bu konuyu dar dairede ele alırsak kendi ülkemizde bile yani dili bir milliyeti bir mesleği bir bir bir bir olan bir yerde bile islama hizmet etmek şöyle dursun, siyasete ucundan bile angaje olunca insanların dinden çıkmalarına sebep oluyoruz dimi?
şimdi gelelim geniş daire konusuna:
Ey Türkiye Türkiye Türkiye diye tutturan cemaat mensupları! Siz Türkiyeyi komple elde etmiş olsanız dünyaya islamı nasıl anlatmayı düşünüyorsunuz? Hangi dünyalı Türkiye adına islama ısınabilecek? bu mümkünmü? Koca koca ağabey dediğimiz insanlar Türkiye Türkiye diye şovence tutumlarını hayretle karşılıyorum. Kafamız basmadı kaldık Türkiyede. Allah aldı cebren dünyanın her köşesine dağıttı. Biz hala Türkiye Türkiye diye ahmakça vakit harcıyoruz.
Türkiye ile dünya islamına ne katkınız olabilecek?
Raci C. ve Davut yorumcuların değerlendirmeleri bana daha makul geliyor. Canım çok yandı ve yananlara şahit oluyoruz ama bizde bu toplumun ve bu asrın çocuğuyuz. insanları anlamaya çalışma ve zor bi iş ama kimyamızı koruyup salih işlerimizi bu şart ve imkanlarla sürdürme gayretinde olmalıyız. Bu insanlar bizim annemiz babamız arkadaşımız akrabalarımız komşularımız. Siyâset konuşmazsın ve o gözlükle bakmazsın onlara. Başka muhabbet edersin. Soğuklukla iterek, selamı ilgiyi keserek en başta kendimize ve -onları da inada mahkum ederek- onlara zarar vermiş oluruz. Toparlanmalı. Değerlerimiz belli. Ne yapmamız gerektiğini biliyoruz. Her birimiz bi başımıza Hizmet olmalıyız. Zor bi iş…
Kendinizi boşuna yormayın, üzülmeyin, kısa hayatınızı bunlara teslim etmeyin. Çıkın gidin ve bir daha geri dönüp bakmayın bile.
OLAYI ŞÖYLE ÖZETLİYORUM:
3 çeşit AKP seçmeni var. Bunlardan ilki ülkede ne olup bittiğini iplemiyor. AKPliler çalmış, çırpmış, memleket batıyormuş, masum insanlar hapislerde yatıyormuş önemli değil. Karşı taraf gelmesin de ne olursa olsun anlayışındalar. Cahillikle suçlamanın anlamı yok. Bu tercihin geçerli sebepleri var. Sol kesimin hala onların hayat anlayışını aşağılayan tutumları devam ediyor. Kılıçdaroğlu gibi vicdanlıları dışarıda tutarak söylüyorum; demokrasi konusunda bunlar hala bir arpa boyu yol alamadılar.
AKP seçmenin ikinci kısmı, AKP sayesinde elde ettiği kazanımları (zenginlik, para, lüks hayat vs) kaybetmek istemiyor. Onların davası para ve kişisel çıkarları. Bu yüzden AKP’yi canla başla savunuyorlar.
Üçüncü grup ise Ergenekon başta olmak üzere illegal yapılar, mafya, çeteler, uyuşturucu baronları vs. Bunlar AKP sayesinde kendilerine inanılmaz güçlü bir yaşam alanı buldular. AKP üst yönetimi ile birlikte karışmadıkları suç kalmadı. Kaderleri AKP ile bütünleşti. İktidarı kaybetmeleri halinde başlarına gelecekleri biliyorlar. Bu yüzden can havli ile defansa koşup AKP saflarında mevzilendiler. Hatta Ergenekon öyle aktif ki, CHP içinde Kılıçdaroğlu’nun hala en büyük rakibi.
Her neyse, özet şu: Ülkede sağcısı solcusu, siyasal İslamcısı, ulusalcısı kim varsa hepsi hala tehlike arz ediyor. Kimse canını, malını, çoluğunu çocuğunu bunlara, bunların hakim olduğu ülkeye teslim etmek istemez. Yazıktır. Bunların demokrasi, insan hakları, hukuk, adalet, insan onuru, yaşam hakkı, memleketin huzuru, geleceği gibi hayati konuları umursadıkları yok.
O yüzden boş verin. Ne halleri varsa görsünler. Ülkeden çıkma imkanı olanlar çıksın. Kendinizi boşuna yormayın, üzülmeyin, kısa hayatınızı bunlara teslim etmeyin. Çıkın gidin ve bir daha geri dönüp bakmayın bile. Vesselam.
Adem Elitok.
Yıllardır akrabalarım, komşularım, arkadaşlarım, çevrem, iş yaptığım kişiler, sosyal medya dünyası vs ye bakarak AKP seçmen analizini sınıflandıracağım;
1- Yiyiciler (Ahlaksızlar-Yandaşlar): Bu kesim AKP seçmeninin %10 unu oluşturmaktadır. AKP gidip CHP de gelse İYİ parti de gelse her iktidarın kendi yiyicileri, yedirdikleri vardır. AKP döneminde bunlar işi iyice abarttılar tabi maalesef. Bugüne kadar böyle bir talan görülmemiştir.
Bunlarda kendi içeresinde 2 ye ayrılmaktadır:
-Birincisi: 5 li çete gibi 100 lerce aile ve şirketler mevcuttur. Bunlar çeşitli ihaleler ve düzenlemeler ile milyon, milyar dolarları götürmektedir.
-İkincisi: AKP sayesinde kadro almış, iş bulmuş, büyük küçük mevki sahibi olmuş bürokratlar, genel müdürler, memurlar, amirler, odalarda, belediyelerde çalışan kişilerdir.
Bunların içinde genel müdürü görsün diye cuma namazına giden de bizzat gördüm en ön safta olarak bonus toplamaya çalışanda. Bu münafık tavırları görüp cumaya gitmeyen ya da çok uzak camiye giden delikanlılarda.
Bu %10 luk seçmen kitlesinin AKP’yi desteklemesine anlam veriyorum. Ne kadar ahlaksız ve omurgasız da olsalar çıkarları mevcut. Çünkü bunlar AKP’den beslenen, nemalanan gruptur. Onlar sayesinde milyonları götürürler ya da iyi iş sahibi olmuşlardır.
2. OKUYUP ARAŞTIRMAYAN, SOSYAL MEDYA KULLANAMAYAN EĞİTİM SEVİYESİ DÜŞÜK KESİM: Bu grupta yaklaşık AKP’nin %10 luk bir seçmen kitlesini oluşturmaktadır. Sadece televizyon izler okuması yoktur olsa da kitap vs haber okumaz, iletişim araçları sosyal medyayı kullanamaz. Yaşlıdır. Tek doğruları vardır ve de onları çevirmek çok zordur. Bu seçmen grubuna da kızmak mümkün değil.
3. BAZI CEMAATLER TARİKATLER SÖZÜM ONA İSLAMİ KESİM: Bunlarda %5-10 arasıdır. Bu kesimde AKP’yi destekler korkudan ya da menfaatleri sebebiyle, çorbaları kaynasın diye yada bana dokunmasınlar. Yine bu iki mantığı anlayabilirim çok zorda olsa anlamak. Ama AKP ye inanarak oy veren İslami bildiğini söyleyen hiçbir cemaati, kişiyi anlamak mümkün değildir. Hele risale okuyan bir cemaatin AKP ye oy vermesini anlamak hiç ama hiç mümkün değildir. Hilmi Yavuzun dediği gibi AKP Müslümansa ben değilim. Sözüm ona okumalar yapan, ayet hadis bilen kişilerin zulümleri yapan, rüşvet alan veren, yaptığı pis işleri anlatan her gün yeni itirafçılar, suç ortakları çıkan, BAKARA MAKARA diyen bakanları olan, kokaine, her türlü pisliğe bulaşmış, 1000 odalı sarayda yaşayan, israfkar, din taciri bir AKP yi desteklemesi tamamen akıl dışıdır……Hiçbir açıklaması yoktur ancak büyü ile açıklanabilir bu durum.
4- EKONOMİNİN KÖLELERİ: Bu kesim AKP seçmeninin %20 sini oluşturmaktadır. Bu kesim ülkenin kaderini belirleyen menfaatçi, değerleri olmayan, tamamen para, iş ekonomi odaklı olan kesimdir. Bu kesimdeki kişilere yıllardır AKP’nin İslam’ı kullandığını söyledik umursamadı. Bak bunlar Müslümanca işler yapmıyor dedik umursamadı. Değerleri olmadığını söyledik umursamadı. Yetim hakkı yediğini söyledik umursamadı. Kusana kadar yiyorlar, saltanat kurdular dedik umursamadı. Ülkenin kaynaklarına çöktüler, halkı bölüp, ayrıştırıp parçalıyorlar dedik umursamadı.
Ne zaman umursadı? Ne zaman yağ, benzin, market, araba, ev pahalandı o zaman baktım ciyaklamaya başladılar…Baktım eleştiriler, sosyal medya paylaşımları, ses yükseltmeler başladı…Cemaatlerden sonra en nefret ettiğim grup bu seçmen kitlesi….Allah size akıl, fikir ve omurga versin…….
Uhuvvet Risalesini kendimize okumaya calisalim. Ustad diyor ki: “Ey mü’mine kin ve adavet besleyen insafsız adam! Nasılki sen bir gemide veya bir hanede bulunsan, seninle beraber dokuz masum ile bir câni var. O gemiyi gark ve o haneyi ihrak etmeye çalışan bir adamın, ne derece zulmettiğini bilirsin. Ve zalimliğini, semavata işittirecek derecede bağıracaksın. Hattâ bir tek masum, dokuz câni olsa; yine o gemi hiçbir kanun-u adaletle batırılmaz.
Aynen öyle de: Sen, bir hane-i Rabbaniye ve bir sefine-i İlahiye olan bir mü’minin vücudunda iman ve İslâmiyet ve komşuluk gibi dokuz değil, belki yirmi sıfât-ı masume varken; sana muzır olan ve hoşuna gitmeyen bir câni sıfatı yüzünden ona kin ve adavet bağlamakla, o hane-i maneviye-i vücudun manen gark ve ihrakına, tahrib ve batmasına teşebbüs veya arzu etmen, onun gibi şeni’ ve gaddar bir zulümdür.”
Zalimligi tescilli bir Diktatorun butun devlet gucu ve muazzam propagandalarina ragmen karsisinda olan rakibine %45 oy vermesine ragmen yani diktator zalimin karsisinda %45 duran bir halk olmasina ragmen Turkiye Toplumunun hemen hemen TUMU hakkinda ZALIM demek cok buyuk Risk degil mi? Nasil ki bir insana Kafir dersek, eger o kisi kafir degilse kendimiz kafir oluyoruz aynen bunun gibi bir insana zalim dersek o kisi zalim degilse kendimiz zalim olmus olmuyor muyuz? Zalim olmayan bir insana zalim demek iftira degil mi? Bu kadar saimeli ve orantisiz secime gore bile milletin %45’i zalimin karsisinda oldugu bir durumda boyle iddiali bir hukum vermek bir mumine yakisir mi?
Bu surecte ne yazik ki cok ciddi ifrat tefrite savrulduk cogumuz. Sanki Gunah dedigimiz TEK sey, Zalime Destek vermekmis gibi bir inanca burunduk. Zalime Destek Vermek, evet buyuk bir gunah olabilir ama butun fikih kitaplarini tarasak bu gunahin yedi buyuk kebair icine girmedigini goruruz. Ameller niyetlere gore ise, kaldi ki bu Zalim Kisiye oyu ile destek verenlerin yuzde kaci acaba sirf zulmetsin diye destek vermektedir? Kaldi ki Turkiyede yasanan son 10 Yildaki hercu mercte bizim de hatalarimiz gunahlarimiz olmus olma ihtimali yok mudur? Mesela insanlarin bize GUVENMEYIP de zalime ve baskalarina inanmalarinda ya bizim de kusurlarimiz olmus ise?!.. Hocaefendinin sohbetlerinde vurguladigi “Kac Kisinin Katilisin” prensibine gore ya bizim bazi yanlis tavirlarimizdan dolayi bazi insanlar simdi bu sekilde bir tutuma yonelmisler ise…Ya bazi insanlar bazilarimizin elinde “Nur” yerine “Topuz” tuttugumuzu zannederek urkmus ise.. Allah muhafaza.. Turkiyedeki genel sartlar, siyasetin genel durumu gibi faktorleri de dikkate aldigimizda bu iktidara destek verenlerin niyeti ve dusuncesi cok farkli olabilme ihtimali cok yuksektir…Herkes degisik saiklerle bu iktidara oy vermektedir… Diyelim ki bazilari gercekten de bilerek ve isteyerek bu zalim kisiye zulmetsin diye oy verdiklerini dusunelim. Bu gunah bile, bildigimiz en buyuk gunahlardan biri degildir.. Sirf insanlari bu tek gunahlari yuzunden ( zalime destek olma gunahi) degerlendirip hukum vermek Ustadin Uhuvvet Riaselesinin olculerine gore ZALIMLIK olmuyor mu? Uhuvvet Risalesindeki acik ifadeye bir daha bakalim : “… bir mü’minin vücudunda iman ve İslâmiyet ve komşuluk gibi dokuz değil, belki yirmi sıfât-ı masume varken; sana muzır olan ve hoşuna gitmeyen bir câni sıfatı yüzünden ona kin ve adavet bağlamakla, o hane-i maneviye-i vücudun manen gark ve ihrakına, tahrib ve batmasına teşebbüs veya arzu etmen, onun gibi şeni’ ve gaddar bir zulümdür.” Evet bu ifadelere gore kendimizi mihenk tasina oturtalim.. Bize muzir olan ve hosumuza gitmeyen BIR CANI SIFATI ( Zalime Destek oma) Yuzunden ona kin ve adavet baglamak gaddar bir zulumdur.. Bu ifadelere gore Milletin cogu hakkinda sirf zalime destek olma cani sifati yuzunden hukum verenler de ZALIM olmus olmuyor mu?
Saygilarimla…
Toplumun 1 kesiminde yeniden dirilmeye matuf bir kıvam yok bir cehd gayret yok bünye hasta kanser metastas olmuş oy vs ile taraf belli edilip ehveni şer serumu verilsede kâr etmiyor bünyeye, ne zaman herkes kimliksiz birbirinin hakkını savunur ülke o zaman düzlüğe çıkar. Lakin cok ta ümitsiz olmamak icab eder zira Cenabı Hakkın anadolu halkına hep ekstradan lutuflari olmuştur , topyekun yok edip gazaba düçar etmemiştir bu anadolu Halkini ötelerden beri ümidimiz recamiz bu ekstradan lütuflardir.!!!
Bu adam 17/25 Aralık’ta Finavun olmadı. İsmini yukarıda gördüğüm için yazıyorum, göbeğini kaşıyarak oy kullanan Asım Yıldırım, Ekrem Dumanlı, Cemil Koca, Harun Çelik vs. vs. Sizler, bizler hepimiz 17/25 Aralık öncesi Firavunun peşinde böğüren hangi hayvanı temsil ediyorduk.
Kalkıştığınız işi beceremediniz, siz kaçtınız suçsuz insanlar hapislerde çünüyor, boş boş konuşmayın. Biraz utanın ve sessiz kalın!