Şeytan çok uğraşıyor

[Yorum: Faik Can]

Allah insanı, hem maddi hem de manevi olarak fevkalade bir mahiyette yarattı. Bu mükemmel mahiyeti de “ahsen-i takvim” ile ifade buyurdu. Bu açıdan insanın mahiyeti tıpkı bir takvim gibi bütün varlığa ait hakikatleri ve her şeyin özünü içinde barındırıyor. Bediüzzaman’ın insandan bahsederken sürekli “mahiyetinin câmiiyeti…” demesi de bundandır. İnsan, kâinatı gösterebilecek bir takvim, seneler ve asırlar içinde geçen her şeyi ifade edebilecek bir fihrist mükemmeliyetindedir. Ayrıca böyle bir dışa paralel olarak iç mükemmeliyeti ifade eden kalb, sır, hafî, ahfâ gibi çeşitli duygularla da mahiyeti zenginleştirilmiştir.

Allah “yeryüzüne halife olarak” özel bir donanımla yarattığı insana orada hazır bulunan varlıkların secde etmelerini emretti. Melekler hemen secde ettiler ama cinleri temsilen orada bulunan şeytan bu emre itiraz etti. Allah’ın tercihini beğenmedi. İnsanı küçümseyip Yüce Yaratıcı’ya küstahça meydan okudu. Bunun neticesi olarak da huzurdan kovuldu. Kovulurken de insanın halifeliği beceremeyeceğini iddia ederek, onu yoldan çıkarmak için and içti. Allah da ona müsaade etti. Cenab-ı Hakk’ın şeytana insanla uğraşması için izin vermesi insana olan itimadındandır. Çünkü insanı şeytanı kolaylıkla alt edebilecek bir kabiliyet ve potansiyelde yarattı. Öyleyse insanın en önemli ve öncelikli işi, Rabbinin itimadına layık olduğunu göstermek ve kendini O’na ispat etmek!

Şeytan, mahiyetinde var olan duyguları kötü yolda kullanınca Allah’ın rahmetinden kovuldu. Bütün stratejisini insanı kötü yola sevk etmek üzerine kurdu. İnsan da potansiyeli itibariyle hem hayra hem de şerre meyillidir. İşte insan, ya halifeliğinin hakkını verip Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) gibi kabiliyetlerini geliştirerek Cibril’i geride bırakacak, ya da Ebû Cehil ve günümüzdeki türevleri gibi bütün istidatlarını olumsuz yönde kullanarak şeytanın emrine girecektir.

Şeytan hiç vazgeçmiyor

“Defol buradan, sen artık kovulmuş ve uzaklaştırılmışsın!” (Hicr sûresi, 15/34) âyeti ile ifade edilen tokadı yedikten sonra şeytan, insanoğluna karşı beslediği gayz, kin ve nefretle, Allah’a karşı da içine düştüğü küskünlükle, ikinci bir fıtrat kazandı. O günden bu güne insanı yoldan çıkarma azminden hiç vazgeçmedi. A’râf sûresinde ifade edildiği üzere, insana olan kin ve gayzını şu cümlelerle ortaya koydu: “Öyleyse beni azdırmana karşılık, and içerim ki, ben de onları saptırmak için Senin doğru yolunun üstüne oturacağım. Sonra mutlaka onlara önlerinden-arkalarından, sağlarından-sollarından sokulacağım ve sen onların çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın.” (A’râf sûresi, 7/16-17)

Doğru yolun üstünde oturacağım diyerek, doğru yolda olanlarla uğraşacağını ilan ediyor. Dört bir taraftan sokulmak ile de saptırma yol ve yöntemlerinin çeşitliliğini vurguluyor.  Yani önden gelecek, ileriyi karanlık ve inkârla dopdolu gösterecek, “Öldükten sonra dirilme, Cennet, Cehennem yok…” veya “Hizmet artık bitti, bundan sonra bu işler düzelmez, mülaane bizi vurdu galiba vs…” dedirtecek, ümitleri kırıp geçecektir. Hadiselerin her geçen gün zahiren daha da kötüleştiği zamanlarda “Gün be gün yevmülbeter.” diyecek, zulmün kıyamete kadar süreceğine, zalimlerin, harami ve despotların hiçbir zaman yıkılmayacağına inandırarak insanların önlerine karanlıklar püskürtecektir. Yeis şeytanın insana karşı kullandığı en etkili silahıdır. İster şahsi ister toplumsal hayatımız açısından geleceğe dair ümitleri yitirmek şeytanı haklı çıkarmak demektir.

Arkalarından gelmek ile kastettiği ise, insanların mazi ile alâkalarını koparmaktır. Örnek alacakları, bel bağladıkları geçmişlerini büyük bir mezar şeklinde gösterip bütün ümitlerine darbe vurarak onları köksüz hale getirmektir.

Sağ taraflarından gelerek, insanlara amelleri güzel gösterir. Onları riyaya, ucba ve kibre sevk eder. Yaptıkları hizmetleri gözlerinde büyütür. Zamanla başkalarına hayat hakkı tanımayacak bir küstahlığa sevk eder. “Siz en güçlüsünüz, bu işi en iyi siz yaparsınız, ne diye başkalarının dine hizmet etmesine izin veriyorsunuz? Onların önlerini alın ve bu işi sadece siz yapın!” diyerek haset damarlarını tahrik eder.

Soldan gelmesi ise, bildiğimiz manada şeytanın açık açık insana günahları güzel göstermesi, onu Allah’ın yasakladığı her şeye cezbetmesidir.

Şeytanlaşmış insanlar

Şeytanın bu oyunlarına bile-isteye alet olan insana da şeytanlaşmış insan ya da insî şeytan diyoruz. Mesela, çeşitli sebeplerle kendini kine ve nefrete kaptırmış birini düşünelim. Bu insan, sürekli sağa sola saldırır, zulmeder, şiddete başvurur, ağzından salyalar akan kuduz köpek misali önüne geleni ısırır ve karşısındakinin hakkından gelmek için elinden gelen her şeyi yapar. Artık onda herhangi bir denge ve salim düşünce yoktur. Hırçınlık ve dengesizlik bu kişinin hayatının her anını kaplamış, ruhunu tamamen kirletmiştir. İşte böyle bir ruh hâleti içinde olan o insan, artık kazandığı ikinci fıtratın (ruhunu şeytana satmanın) gereğini yapacaktır. Her gün yeni bir zulümle insanların karşısına çıkacak, böylelikle hem melekleri geçebilecek potansiyeline ihanet hem de Allah’a isyan etmiş olacaktır.

Bu insan bozması, aynen şeytan gibi mahiyetindeki iyiliğe, güzelliğe açık tüm istidatlarını, dünyalık hırsları ve doyma bilmeyen arzuları yüzünden iradesiyle öldürmüş ve kötülüğe ait bütün istidatlarını da inkişaf ettirmiştir. Bu suretle, içini küfürle, zulümle, haksızlıkla öyle bir doldurmuştur ki, artık onun mahiyetinde imana, insafa, iz’ana yer kalmamıştır. İçine düştüğü kısır döngü sebebiyle hayatının bütününü hep kötülük sarmıştır.

Böylesine bir kin ve nefretle Allah’a inananlara düşman olan insan suretindeki şeytana bir şey anlatmak ya da kabul ettirmek ve dolayısıyla hidayete gelmesini beklemek boşunadır. Zira küfür, zulüm ve haksızlık onda fıtrat haline gelmiş ve tabiatının bir buudu olmuştur.

Allah şeytanı ve şeytanlaşmış insanları neden bize musallat ediyor

İnsî ve cinnî şeytanların yaratılarak insanlara musallat edilmesi, onları teyakkuza sevk etmek, manen sürekli canlı ve diri kalmalarını sağlamak içindir. Onların varlığından ve neler yapabileceklerinden haberdar olan insan korunma mekanizmasını harekete geçirecektir. Bediüzzaman Hazretleri’nin misali içinde; nasıl ki atmacanın serçe kuşuna musallat olması serçenin kabiliyetlerini geliştirir; aynen öyle de, şeytanın insanlara tasallutu, şeytandan kaçma, kurtulma, onun tuzaklarını boşa çıkarma adına kabiliyetlerini geliştirir. Dahası, insanların Allah’a dehaletine, Sünnet-i Seniyye kalesine sığınmasına, daha çok duaya, ibadete, evrad u ezkara vesile olur, onları gafletten korur. Bunların şerlerinden korunmak için başka neler yapılması gerektiğini de bir sonraki yazıya bırakalım…

spot şeytan

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin